20 - Kayıp

174K 5.6K 632
                                    

Kısa bir bölüm oldu farkındayım: fakat şunu söylemek istiyorum genellikle bin kelimelik yazıdan oluşuyor bölümlerim. Her iki günde bir yayınlamak istiyorum. Hafta da bir kararı almıştım ama o zamanda yazmak gelmiyor içimden, o yüzden tekrar yeni bir bölümle karşınızdayım! ( Bakim, evet cidden öyleyim :) )

Şarkıyla ilgili yorumlarınız duymak isterim, benim hoşuma gitti. Aslında tesadüfen bulduğum bir şeydi

Nasıl ayrılayım gül yüzlü yardan.
İşte şöyle böyle hal deli gönül.
İster ağla ister gül deli gönül.

Saatin ilerlemesiyle halen kendine gelemeyen kadını hastane odasında bırakıp az da olsa olduğu durumu düşünmek istemiyordu. Kendine defalarca kızsa da bu asabi ve agresif tavrından bir türlü kurtulamıyordu. Elinde olmasa da her zaman ki davranışlarından dolayı çevresine zarar verdiğini anlamıştı, kabullenmesi zor olsa bile bu olaydı tek suçlu vardı oda kendisiydi.

Zihni daha açık, kafası daha rahat olsaydı böyle olmazdı -yani öyle fikir edinmişti- fakat aslında hiç bir şey değişmezdi. Kendini suçladığı gibi evinde yaşayan o küçük yılanı da suçluyordu! Onun zehirli diliyle zehirlenmiş olmalıydı ve bir an olsun ona inanmış kendini ve karısını ateşe atmıştı. Artık değil ona dokunmasına onunla beraber bile olmasına izin vermeyecekti, Asel suskun olsa bile bazen çok çetindi, farklıydı... Aklından geçen bu gerçekle dudakları kıvrılmıştı. Karısından övünmüş gibi sırıtıyordu, unuttuğu tek şey vardı.

Bir kaç sene önce nefret püskürdüğü, saydığı, sövdüğü, vurduğu kadın... Onu affetmiş miydi? Tam affetmiş iken daha da mı batırmıştı ortalığı. Neden kendini sunmuştu ona, neden kabul etmişti. İnsanların ağzından çıkan o lanet sözlerle bıkmıştı belki de. Kendini kanıtlamak istiyordu o da. Kesin böyle bir fikire sahipti, yoksa izin vermezdi ona dokunmasına.

İndiği merdivenlerden tekrar çıkarken, elinde tuttuğu plastik bardağı hafif sıkmıştı. Hissettiği sıcaklık içini ısıtmaya yetiyordu, üşümüş olmalıydı. O anlık korkuyla üstüne giyebileceği bir ceket bile alamamıştı, Asel'i kanlar içinde görünce yüreğinin bir parçasını kaybetmiş gibiydi. Hastanenin geniş merdivenlerini teker teker çıkarken, plastik bardaktaki çayı yudumladı. Boğazından kayıp akan sıcaklık, içini yakıyordu. Keşke bir su almakla yetinseydi.

Merdivenleri tamamlamasıyla sağ saptığı ruh bunaltıcı hastane koridorunu ilerledi. En sevmediği hatta en çok midesi bulandıran hastane kokusu burnuna doluyordu. Duyduğu o ilaç kokusuyla suratını ekşitti.

Durduğu kapının önünde başını kaldırarak oda sayısına baktı.

1421.

Zemin katta ki odadan bu odaya getirilmişti. Aceleyle daldığı acil serviste ki hemşireler onu şaşkınlıkla izliyorlardı. Çoğunluğu onu tanıyordu, bazıları ise o kucağında baygın yatsa bile o kadının yerinde olmak için can atıyordu.

Bu çokta önemli değildi onun için.

Kapının kolunu tutarak, kapıyı itti. İçeri attığı adımla odanın köşesinde duran yatağa dönmüştü. Bir süre baktığı yatakta kimse yatmıyordu: bomboştu. Çarşaf biraz kırışmış-pike örtü ise yatağın ayak ucuna itilmişti. Bağlanılan boşta kalan serum yere damlamış olmalıydı.

Elinde tuttuğu bardağın yere düşmesiyle panikledi. Asel odasında değildi! Lanet olsun bu nasıl olabilirdi.

Döndüğü gibi aceleyle hastanenin koridorlarında koşuşturdu. Merdivenlerden aceleyle koşarak acil servisin giriş katına gelmişti. "Asel!" Kendi etrafında dönüp durdu. Başı dönüyordu resmen. Danışmaya vardığında ürkek bakışlarla ona bakan hemşireye yaklaştı. Öfkesine tekrar yenik düşerek danışma masasının üstüne sertçe ellerini vurarak bağırıyordu. "1421 Numaralı odada yatan Asel Miranlı, çıkış yaptı mı?!"

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin