7 - Yeniden

205K 7.3K 983
                                    

Giden dönse de, kırdığı parçalar yapışmaz birbirine...

Beş sene sonra:

Mardin'in sıcaklığıyla narin ince bedenine geçirdiği siyah saten gecelikle kendini uykunun kollarına emanet ederek uyumuştu.

Güneş en mutlu günlere doğardı hep. Mayıs ayının ilk sabahına kendini, yattığı iki kişilik yatakta bulmuştu. Bu oda artık ona aitti, aksini iddia edebilecek kimse olamazdı çünkü o artık Asel Miranlıydı.

Kocasının eşyalarını bir çantaya doldurup çöplüğe fırlatmıştı. O gittiğinden beri kimse adını bile anmaz olmuştu. Gidişi belli ki bazılarına huzur bazılarına ise üzüntü bırakmıştı. İyice yaşı ilerleyen Züleyha hanım oğlunun yaptığı hainlikten dolayı gelinin yüzüne bakmaya çekinir olmuştu. Oysa ki Asel bir gram bile üzülmemişti. Geçmişte yüreğine sapladığı acıları artık yok etmişti. Nefrete bürünen gözler kalmıştı geriye, geçen senelerin arkasından yollamıştı saflığını-masumluğunu. Geri dönmemek üzere. Her hissettiklerini ateşe atıp küllendirmişti.

Değil Çağan Miranlı, Mardin'in tüm aşiretleri bile toplansa baş edemezdi artık.

Kadın gücü fazla değildir elbette ama ondaki kalp gücü yetiyordu insana. Aradan geçen beş seneyle her şey çok farklı olmuştu, Çağanın yokluğuna rağmen Hanim ağa gibi tabirlerde bulunanlar bile vardı. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmişti, kendisi de değişmişti.

Tek değişmeyen o masmavi bakışıydı. Kıvırcık saçları beline doğru uzanıyordu, dudakları küçüklüğünden beri dolgundu. Zarif bir yüzü ve gülüşü vardı. Erkekleri etkilemek için kullanmadı hiç bir zaman güzelliğini. Sonuçta ortada kocası bile olmasa da evli sayılırdı. Miranlı ailesi onu öz kızı olarak benimsemişti artık.

Serpilmişti, büyümüştü. Annesinin de dediği gibi dillere destan güzelliğe sahiplenmişti. Güzeldi güzel olmasına da neye yarardı?

Yorgun bir şekilde kendini kaldırdığı yatağından, yorganını elinin ucuyla düzledi. Omuzlarından ittiği geceliği çıkartıp daha bir kaç saniye önce düzelttiği yatağın üstüne attı.

Dolabından çıkarttığı açık pembe renkli diz kapaklarını az kapatan elbiseyi bedeniyle birleştirdi. Giydiği elbisenin fermuarını çekerek elbisenin iyice oturmasını sağladı. Uykudan uyanmış saçlarını ince bir taraktan geçirip dağınık bir topuz yapmakla yetinmişti. Komodinin üzerine yerleştirdiği tonlarca makyajların arasında elbisesinden az biraz koyu tonlarda bir ruj seçip, dolgun dudaklarını narin bir renkle süsledi.

Bugün pazar günü olmalıydı. Genellikle evde oturur veya sırf zaman geçirmek için temizlik yapardı. Fakat gününü çarşıda gezmekle geçirmek istiyordu.

Ayağına geçirdiği babetler ile, omuzuna aldığı koyu fuhşa rengi çantasıyla tam anlamıyla hazır sayılırdı. Aynadaki yansımasına bakmak istiyordu fakat nedense tam anlamıyla içinden kendine bakmak gelmiyordu.

Her ay yaptığı gibi biriktirdiği paralarla alışverişe çıkardı. Çocuklar gibi aşağı koşuşturduğu merdiveni tamamlamıştı. Geriye sadece güzel sesinden 'Ben çıkıyorum anne' gibi bir cümle bırakmıştı. Nedensiz bir şekilde çok heyecan duyuyordu. Artık sanki mutlu gibiydi ve o lanet günleri unutmuştu. Her yaptığı bir hata olarak görülmüştü, hep suçlanmıştı. Tiksintiyle bakmışlardı.

Çağan bey gittikten sonra Ahmet ağa evdeki bütün hizmetlileri işten çıkartmıştı. Bir süre evde hizmetli olmamıştı, Asel severek yapsa da ev işlerini diğer gelin hakkında öyle denilmezdi. Kocasının kardeşi olan Çağan'ın arkasından gerektiğinden fazla üzülmüş -ağlamış- ve de daha da hırçınlaşmıştı. Derdi neydi kimse bilmiyordu. Asel başını sallayarak yokuş aşağı gittiği yolu zorda olsa inmişti, her buradan inişinde yorulsa da hep sevmişti eski sokaklardan geçmeyi. Ciğerine çektiği o mis gibi Mardin havası içindeki huzur duygusunu arttırıyordu.

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin