Bölüm-32 Emanet

118K 4.3K 253
                                    

Bu bölümü kurtaran @Sersiii 'ye teşekkürler.

"Gitmek sence çare midir? Giden gittiğiyle kalır." Dedi hüzünlü gözlerle. "Gitmek istiyorsan seni burada tutamam." Diye de ekledi birden bire.

Haklıydı, daha da mutsuz olacağını bile bile burada zorla tutamazdı. Böyle bir şey yapması onu annesinden veya babasından da beter biri yapardı. Kendini onlar kadar suçlu hissediyordu, onlar kadar hatalı. Aptal bir oyuna alet edilmiş bir kuklaydı resmen.

Ailesinin hatalarını hayatıyla ödemek zorunda kalmış bir oyuncak. Peki ya Asel? Onu düşünürse o daha da tiksinç bir durumda değil miydi? Annesinin katili olan aileye gelin gitmişti en kötüsü de Mahmut Ağa denen şerefsizin bunu bile bile göze almasıydı. Yüzünü buruşturdu, bu kin bu nefret ne zaman dinecekti.

"Gitmek çözüm değil belki de Çağan ağa, ama bu bedene bu gerçekler ağır gelir." Bavulunun tutacağını kavramıştı. Yanından kaybolup giden kadınınla donup kaldı, ne demek istemişti? Gitmek çözüm değilse neden gitmişti Allah aşkına! Her şeyi düzeltebilirdi, gücü yeterdi buna. Yeter miydi...

Merdivenlerden zorlukla inen hamile kadın bavulunu taşıyamıyordu, bir sağ bir sola sarsılsa da kimseden yardım istemek istemiyordu. Muhtaç değildi hiç birine, olmayacaktı artık. Yavaşça adım adım inmesinin ardından sonunda konağın dış kapısına uzanan koridora varmıştı. Sessizliğin ele geçirdiği konaktan başı dik olarak çıkacaktı. Üzülmek yoktu yada küçük çocuklar gibi zırlamak, geriye kalan tek şey vardı aslında. Beyninde yer edinen tek şey: intikam.

"Gidiyor musun?" Diye soran meraklı adamla olduğu yerde durmuştu. Peşinden gelen kişinin Çağan olmadığından emindi, o odunun ta kendisiydi nede olsa. Duygudan incelikten anlamazdı sadece kabalıkta sınır tanımıyordu. Bu ses ona pekte yabancı gelmemişti, bu ses daha öncede kulaklarını doldurmuştu. Bu kanlı konakta tek vicdan sahibi barındıran sesti onunkisi.

"Aslında... İyi olurdu." Diyerek geveledi. Yardım istemeyecekti hani? Ah, aptal kafam diye mırıldandı nefesinin altından. Fakat bu adamdan zarar gelmeyeceğinden adı kadar emindi.

"Bir süre kafanı dinle, bir şey olursa veya bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden beni arayabilirsin yenge."

Yenge? Dalga geçiyor olmalı.

Kendi dediğiyle beraber ufak bir kıkırdama terk etti dudaklarını. Son duyduğu 'yenge' kısmından sonra boğazını temizledi Asel, sesini tazeleyerek kocasının ağabeyi olan Ateş'e borçlandığı teşekkürünü etti. Daha ne kadar kurtaracaktı bu o adam onu? Geldiğinden beri iyilik meleğinden farksızdı.

Hem onu hemde bebeğini kurtarmıştı.

Bebeğinin babasız büyümek zorunda kalması ne acı vericiydi. Bürük bir gülümsemeyle konağın büyük ahşap kapısından çıkışını yapmıştı. Peşinden gelen şoförlük yapacak olan Ateş ondan bir adam daha önde davranarak kadının savaşarak taşıdığı ağır bavulu kapmıştı. Tek eliyle kaldırdığı bavulu böbürlenerek taşıyıp arabanın bagaj kısmına yerleştirdi. Cebinden çıkardığı araba anahtarının kilit açma düğmesine basarak kapıyı bir hamlede açmıştı. Şoför koltuğunda yerini alan orta yaşlı adam yanına oturan kadının kemerini bağlamasıyla arabasını çalıştırmıştı.

Anlaşılan biraz sessiz bir yolculuk olacaklardı.

Gökoğlu konağının yerini tam olarak hatırlamasa da küçüklüğündeki yolları takip ediyordu. Farklı bir şehir haline gelen Mardinin yakıcı sıcağından dolayı camını indirmişti.

Kulaklarını çınlatan sessizliğe daha fazla dayanamadı.

"Öğrendin demek..."

"Ne yani? Sende mi biliyorsun(!)"

Boğazını temizledi ve öksürdü biraz. Sanki bilmiyormuş gibi davransa da lafın ucu çıkmıştı ağzından.

"Neden gittiğimi sanıyorsun Asel."

Meraklı bakışlarla kesik kesik bakışlar attı. Başını eğmeyi tercih eden genç kadın nasıl bir olayın içinde olduğu şimdi anlıyordu. Her şey o kadar karışık haldeydi ki düşünse bile işin içinden çıkmak mümkün değildi.

"Ben bu şehir'i terk ettim, geride yarimi bırakarak. Ciğerimin bir parçasını emanet ettim bu şehir'e... Ne yaptı bu şehir bana? O parçayı gömdü bu topraklara." Hüzünlenmişti.

Bu konuyu konuşmayı sevmiyordu ama artık konuşması gerekiyordu. İçine attıkça delirecek hale geliyordu her gün. Acısı taptaze sayılırdı, yeni kesilmiş kanaması durmuş bir yara gibi.

"Senin ananın canını aldıklarında anladım ki Asel, bu şehir insanın sadece mezarı olurmuş."

Derin iç çekti.

"T-Tamam lütfen sus artık Ateş."

Ateş düştüğü yeri yakardı, ama o yanan ateşin bile içi acırdı.

"Kaçmak çare değil Asel... Ben dertlerimden kaçtım da ne oldu. Bak gör geri döndüm, dönmek zorundaydım. Yüzleşmek zorundaydım." Diyerek teselli etmeye çalışmıştı, Asel ağzını bıçak açmamayı tercih etmişti.

Uzun sessiz bir yolculuğun ardından konağa yaklaşmaya başlamışlardı. Asel aklından Mahmut ağaya neler söyleyeceğini fikir ediniyordu, hamilelik dahil bir süre hiç bir şey anlatmamak en doğrusuydu. Yoksa onu ikna edip tekrardan yollardı Miranlı konağına.

"Sağ ol Ateş." Dedi birden, ufak bir gülüşle karşılık veren adam arabayı durdurmuştu. Kapısını açarak bagaja bıraktığı bavulu çıkarmak için inmişti arabadan. O sırada yerinden kalkıp inen Asel konağa adım adım yaklaşıyordu.

Bavulu indiren Ateş peşinden gitmeye başlamıştı. Çocukluğunun son hatırasında yer edinen konağa meraklı gözlerle bakmadan edemedi, hiç bir şey değişmese bile bir soğukluk sezebiliyordu. Bu konakta eksik birileri vardı, kaybettiği tüm mutlu gençliğini buraya gömmüş olmalıydı.

Asel'in doldurduğu bavulu taşımakta yardımda bulunduktan sonra tekrardan eve dönmüştü. Daha fazla kalıp Mahmut ağa'nın suratsız yüzünü görmek istemiyordu.

-

"Gitti mi?" Diyerek sordu çalışan kadınlardan birine. Bahçede meşgul olan hizmetli başını kaldırarak ürkekçe başını onaylayarak salladı.

Gitmiş miydi sahiden? Kaçmayı mı seçmişti. Kaçmak bir yana bir daha dönmeyecek miydi? Nasıl gidebilmişti ki, konak çokta yakında sayılmazdı yürüyerek gitmiş olmazdı değil mi, inatçıydı aslında. Yapar mı yapardı kimseden yardım almamak için onca yolu yürümeyi göze alırdı o.

İnatçı kelimesinin tam anlamıydı Asel. Sessiz, konuşmayan biri olsa da bazen öyle bir şey derdi ki Çağan bile düşünmeden edemezdi.

İlk geldiği günlerde bile söylediği söz hala beynin bir ucundan yankılanıyordu. O yaşta nasıl kendin büyük cümle kurmuştu?

"Kırılan cam nasıl eski haline gelmiyorsa, kırılan insanda eskisi gibi olmaz ağam. Bunu unutma..."

Haklıydı.

Parçalara ayrılan insanı tekrardan birbirine kenetlemek zordu. Her ne dersen de o parçalar hep ayrı kalacaktı.

"Tek başına mı terk etti konağı." Fazla meraklanmaya başlamıştı sanki.

"Hayır, Ateş ağam götürdü arabasıyla." Cümlesini tamamlayan hizmetlinin arkından Miranlı konağının kapısından giriş yapan Ateş'e kaymıştı gözleri.

"Selamün Aleykum." Dedi Ateş Miranlı sırıtarak. Durumu anlamıştı, kardeşinin renkten renge değişmesinden asıl mesele belli olmuştu.

Daha fazla konuşmadan yanından geçip gitmişti. Gitmesine fırsat vermeden kolundan tutan kardeşiyle kahkaha patlatmadan edemedi. "Buyur Çağan ağam."

"Sen mi götürdün bıraktın Asel'i konağa?"

"Evet ben götürdüm."

"Derdin ne senin Ateş, ne yapmaya çalışıyorsun." Öfkeyle sıktı kolunu.

"O bana Dilanımın emaneti sayılır, emanete hıyanet etmek yok benim kitabımda." Kolunu savurarak kendini o sıkı tutuştan kurtarmıştı.

Votelayıp yorumlarsanız sevinirim. Teşekkürler.

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin