9 - Hata

196K 6.9K 295
                                    

"Hayır." Diye karşı çıkmıştı. Bu artık onun hayatıydı ve kendi kararlarını alacak yaşa çoktan gelmişti. "Gitmek istemiyorum, en azından bir süre." Diyerek düzelttiği cümlesiyle babasından olumlu bir tepki bekliyordu lakin o sadece susmayı tercih etmişti. "Baba neden beni anlamaya çalışmıyorsun? O adamdan tiksiniyorum." Sarf ettiği son sözcük midesinde hissettiği bulantıya sebepti. Elleriyle karnını tutsa da midesi acı dolu şekilde yanmaya devam etmişti.

Kızın bu haline dayanamayan Mahmut ağa derin bir nefes alarak konuşmaya tekrardan kendini dahil etmişti. "Sadece bir süreliğine kal o zaman." Babasından aldığı -azda olsa- olumlu cevapla midesindeki o ateş sönmüştü. Derin oh çekebilirdi, babasının kararlarına saygı duyması alışılmadık bir durumdu. Nedenini fazla kurcalayıp işi daha da berbat etmek istemiyordu. Oturduğu deri koltuktan ayağa kalkmıştı. "Odama geçiyorum, biraz dinlemek istiyorum." Diyerek yaşlı adamın yanağına bıraktığı ıslak öpücükle odadan çıkmıştı. Kapıyı yavaşça örtüp bir iki kapı ilerde olan odasına girmişti.

Odanın bir kenarında dizili duran bez bebeklerden bir tanesini kucağına alıp bir zamanlar huzur yuvası gibi olan yatağına oturdu. "Melike." Dedi kıkırdayarak. Saçlarını okşadığı bebeğin yüzüne bakıyordu. Annesinden ilk aldığı bez bebekti Melike bebek. Annesiyle beraber seçmişlerdi bu ismi, o yüzden asla ama asla değiştirmemişti. Geriye kalan bir kaç hatırayı bu bebekte yaşatmak istemişti. Sıkıca sarıldığı bebeğe dertleşir gibi fısıldıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum..." Bebeğin örülü olan siyah saçlarına damlayan ılık yaşlarla irkilmişti. Parmak uçlarıyla sildiği göz yaşına şaşkınlıkla bakmıştı.

Ağlıyor muydu? Neden ağlıyordu ki. Ağlanması gereken konuları çoktan atlatmamış mıydı... Yani öyle düşünüyordu.

Üzgün olmak anlamsızdı. O yüzden üzgün olmak istemiyordu. Az da olsa tebessüm etmek istiyordu. Hayal gibiydi her şey, kabus gibi başlayıp kabus gibi bitemezdi sonuçta değil mi? Değil mi. Bir gün gelecekti anlatacaktı sevmenin ne olduğunu nasıl bir şey olduğunu fakat kocasında değilde başkasında hissetmekten korkmuyor sayılmazdı.

Kocası? Ne kadarda basit bir tabir. Ortalıktan kaybolup beş sene sonra sürpriz yumurtadan çıkarcasına ortalığa atılan kocası! Soy adını, adına eklediği adam.

Adam demek bile o kadar yüz kızartıcıydı ki. İyice sarılmıştı Melike bebeğe. Kapının açılıp kapanmasıyla içeri giren küçük adam attığı ufak adımlarla halasının yatağına çıkmış yanında yerini almıştı. Ayaklarını sallandırdığı yatakta, halasının kucağındaki bebeğe baktı. "Bana masal okur musun?" Demişti birden, tam anlamıyla anlaşılmayan konuşmasıyla.

"Ne masalı?" Diye sordu şaşkınlıkla. Dört yaşındaki bir çocuk masallarda anlar mıydı ki. Eğilerek yanında oturan yeğenin saçlarını öptü. "Sen zaten masal kahramanı gibisin tatlım... Prenssin sen." Tebessüm etmişti. Küçük çocuk halasının kurduğu uzun cümleyi kafasından tekrar tekrar dinlese de anlamamıştı. "Prens?" Onaylarcasına başını sallayan Asel "Mardin'in en yakışıklı prensi." Diye mırıldanmıştı. Sarıldığı bez bebeğin yeğeninin ellerine iterek onu oturduğu yatağa itmişti.

Yanına kıvrılıp yatağında, yatağın ayak kısmında duran yün kalın battaniyeyi üstüne çekmişti. Pembe desenli yorgan tüm vücutlarını kaplıyordu ve onları mayışacakları şekilde ısıtıyordu. Mutlulukla kokladığı saçla ciğerlerini o mis gibi çocuksu kokuyla dolduruyordu. Yeğeninin narin bedenine sarılan kadın, masmavi gözlerini uykuya teslim etmek için kapatmıştı.

Saatin ilerlemesiyle başına girer ağrıyla rahat yatamıyordu, içinde çok kötü bir his vardı sanki. Gözlerini kapatmasıyla beyninde defalarca yankılanıp duran silah seslerine engel olamıyordu. Ateş basmıştı, terliyordu. Peşinden koştuğu sima uzaklaştıkça uzaklaşıyordu.

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin