29 - Kıskanç

131K 4.3K 97
                                    

Kısa bir bölüm yazmış bulunuyorum. Özür dilerim, diğer bölümü uzun uzun yazmayı planlıyorum. Temmuz ayında (15 Temmuz-14 Ağustos) Burada olmiyacam. O yüzden o aylarda yeni bölüm gelmeye bilir. Türkiyede olucam :) Eskisi gibi yazamadığımın farkındayım...

Sevgiler.

-

Dişlerini sıktı,

"Karıma sahip çıkmak sana mı kalmış?"

Omuzundan tuttuğu ağabeyini arkaya doğru savurmuştu, öfke patlaması yaşayan nefret dolu gözlerle baktı. Haddini gittikçe aşıyordu, kim olduğunu düşünüyordu bu adam.

Dağdan gelip bağadakini kovmakta neyin nesiydi. "Haddini bilde konuş önce. Büyüklük tasliyacak adam değilsin sen." Diyerek eklemişti.

Savurduğu adamın omuzuna inatla çarparak onu bulunduğu avluda bırakmıştı. Sırtını seyretmekle meşgul olan Ateş'in dudaklarını ele geçen sırıtışla başını sağ sola salladı. Bu çocuk hala aynıydı, ne büyümüştü nede olgunlaşmıştı.

"Yukarıda benim odamda uyuyor." Dedi birden. Hiç düşünmeden söylediği bu sözle kardeşinin tepesini attırmaya yetmişti. Yukarı doğru ani bir hırsla çıkmıştı, merdiveni basamak basamak değilde daha çabuk çıkmak için ikişer ikişer koşturmuştu. Merdivenleri tamamlamasıyla Ateşin odasına açılan kapıyı itmişti, gözlerini tozlanmış odada gezdirdi. Yatağın kirlenmiş çarşafında uyuyan kadını fark ettiğinde burun kıvırmıştı. Adım adım yaklaştığı kadının vücudunun yakınına vardığında başının altına sokuşturduğu eliyle ve bacaklarını desteklemek için kullandığı diğer eliyle kucaklamıştı. Zorluk çekerek yataktan kaldırdığı kadının uykusunu bölmemiş olması rahat bir nefes aldırmıştı.

Ağırlaşmış mıydı? Hiç taşımamıştı ki daha önce. Kollarının arasına iyice sabitleşerek terk ettiği eski yatak odasından, kendilerine ait olan odaya ilerlemişti. Odaya giriş yapmasıyla geriden kalan kapıyı kundurasının arkasıyla iterek kapatmıştı. Arada aldığı kısık nefesler, ne kadar yorulduğunu belli ediyordu.

Yorganı kaldırmadan nazikçe bıraktı karısını yatağa. Boğazını temizledi ve soluklanmak için yatağın ucuna oturdu. Başını avuç içlerinin arasına alarak yanında yatan simayı kontrol ediyordu durmadan.

"Ateşle ne işin var senin..."

Derin ah çekti, Ateş'in karısını nereden tanıyor olmasını sormamıştı bile.

"Beni çıldırtmaya yemin mi ettin sen."

Doğrularak döndü uyuyan kadına. Yüzüne dalmıştı bir anlık, bu davranışını fark ettiğinde kendine gelmek için başını oradan oraya savurdu.

Uyurken onu mu seyrediyordu? Bu saçma istekte nereden çıkmıştı. Ondan nefret ediyordu! Etmeliydi... Hayatını mahvetmişti. İstemsizce uzanan eliyle, soğumuş tene temas ettiğinde şaşkınlıkla donup kalmıştı.

Asel'in hafif al renge boyanmış yanaklarında gezdirdiği parmak uçlarını, yaptığı hareketi fark ettiğinde kaşları istemsizce çatılmıştı. Ateş'in oyununa gelmişti yine, kıskanç yapısından faydalanmıştı.

Peki ya Asel, bu kadar sessizken bu kadar çekingenken. Nasıl olurda Ateşin yatağında yatardı? Ağabeyinin odasında kalırdı.

Debelenen sinirleriyle ayağa fırladı. Burada çıkmalıydı yoksa aptalca birşey yapıp Asel'in canını yakabilirdi. Çiçekli nevresim takımının üzerinde yerini alan karısı, uyanmaya hiç niyetli değildi. Üzerinde ki kumaş takım elbisenin ceketinden kurtulan Çağan, ceketini yatağın ayak ucuna fırlatmıştı.

Beyni artık cidden çok yorulmuştu. Olanlar ve yaşanan gelişmeler akıl alınmaz şekildeydi. Artık bunalmıştı her şeyden...

Gömleğinin iliklenmiş olan her düğmesini sökercesine açmıştı. Ceketinden kurtulduğu gibi üzerindeki gömlekten de kurtulmuştu, banyoya doğru yönelmişti. Tek yapmak istediği iyi bir duş alıp vücudundaki yorgunluktan kurtulmaktı. Uyuyan kadına son bir bakış atarak, yıkanmak için banyoya girdi. Üzerinde geriye kalan kumaş pantolon ve diğer giysilerini çıkartıp sepete atmıştı, ellerini daldırdığı saçıyla duş kabinine yorgun bedenini yerleştirdi. Açtığı ılık suyun tenine temas etmesiyle gözlerini kapattı, bu sessizliğin tadını çıkarmak istiyordu.

Sessiz ve sakin... Sadece suyun çıkardığı çısıltı sesleri. Ne kadarda rahatlatıcıydı, düşünmeye fırsat bulmuştu sonunda.

Asel bu konağa geldiğinden beri değişen çok şey olmuştu, bazı doğrular gün yüzüne çıkmıştı. Tek sorun bu gerçeğin Asel'in kulağına gitmesini engellemekti. Mektubu yok etmiş olması bu işi kolaylaştırıyordu, kimlerin haberi vardı bu mektuptan?

Mahmut ağa, babası ve belki de karısının ağabeyi Vedat. Onları susturmak çok kolaydı, derin bir nefes alarak kendini toparladı. Asel'in öğrenmesi imkansızdı bu ona umut vermişti, hafifçe sırıtmasına neden olmuştu.

Mışıl mışıl uyumaya devam eden kadını düşündükçe aklında tuhaf şeyler oluşuyordu. Suyu kapatmasıyla duş kabininden çıkmıştı, banyo dolabının üzerine bırakılmış havluyu beline sarmıştı. Diğer bir havluyla sırıl sıklam olan saçlarını kuruttu, geldiği yatak odasına tekrardan dönmüştü.

Yatağa yerleştirdiği kadının boş kalan yanına kaydı gözleri. Ufak adımlarla yaklaştı yatağa, boş kalan yeri doldurarak uzandı uyuyan sima'nın yanına. Yüzünü kapatan bir kaç saç tanesini itti arkaya, masum yüz ifadesiyle kendini uykunun kollarına bırakan kadını seyretti.

Homurdanırcasına çıkardığı horlama seslerinden dolayı hafif bir kıkırdama yaşamıştı.

Gözlerini kapattığında ise uykuya dalacağını tahmin etmemişti ama... Karısının yanında uyuya kalmıştı.

-

"Silahlar tamam mı?"

"Kaç adamla halledecez bu işi doktor?" Dedi adam elindeki silahı beline sokuşturarak.

"Kaç adamınız varsa Mustafa, halledin şu işi alın paranızı." Oturduğu deri koltuğun başlığına kolunu uzatmış, rahat rahat yerinde yayılıyordu. Sargıda olan ayağın koltuğun önünde duran salon masasına uzatmıştı.

"Çağan Miranlı." Diyerek tekrar etti.

"Sadece Çağan Miranlı ölecek, anladın mı?"

Sırıttı hafif. Ayağına sıkmak ha? Onun elide armut toplamıyordu sonuçta. Asel'i kaybetmiş olması artık umrunda değildi - tek umrunda olan o Çağan denen ite bunu ödetmekti!

"Başım gözüm üstüne doktor." Koyu gri takım elbiseli adam doktor dediği adamın salonundan çıkmıştı.

"Görücez Çağan Miranlı... Kim kimi vuruyormuş görücez."

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin