Bölüm-42 Aşk kokusu

Start from the beginning
                                    

Kendi halinde olup, kendi kendine ağlamak istiyordu.

Bu duruma daha fazla dayanamayan Çağan yatağın uç kısmına oturdu. Heyecan içinde terleyen avuç içlerini birleştirerek ellerini tuttu. Kadına bakmıyordu, sadece başını eğmiş ellerine bakıyordu.

Ne kadarda ironik bir hareketti.

Derin bir nefes alan adam başını kaldırdı. "Neyin var diye sormayacam. Bana zaten anlatmazsın." Dedi imalı bir şekilde.

Evet, normal şartlar altında ne bahsederdi nede kocasına anlatırdı. O dert dinlemezdi sadece dert yaratırdı.

Onun görevi oydu. Değil mi? Ama bu sefer farklıydı işte, yaslanacak bir omuz arıyordu seneler boyunca. Belki bir kerede olsa kocasının kaslı omuzlarına teslim edebilirdi başını.

Peki Çağan ne derdi? Kabul eder miydi bu kadını. Ağlama diyip kestirip atardı kesin.

"Ç-Çağan..." dedi korkarak. Alacağı cevap gereğinden çok yakabilirdi canını. Yattığı yerden doğrularak kocasına baktı, yüzü kasılan ağa'nın gözlerinden acı akıyordu.

Daha sert sıktı tuttuğu ellerini. "Öyle değil mi Asel? Bana güvenmiyorsun, beni kötü biri olarak görüyorsun. Çünkü ben öyleyim değil mi..." Nedense her kelimeden sızan acıyı, hüzünü tadabiliyordu korkak kadın.

Kendisi de aynı durumdaydı.

Hüzünlü.

"Babam öldü Çağan." Dilinden kayan iğne dolu bu cümle diline batmıştı. Yüreği sızlıyor ve babasını artık göremeyeceğini düşündüğünde kendine geçecek gibi oluyordu.

Karısını sözlerinin ardından karısına döndü. Öfkeyle çatılan kaşlarıyla baktı çökmüş bedene. "Sadece omuzundan vurdum bu mümkün değil."

"Kalbi... Dayanmamış daha fazla."

Yaptığı kötülükleri yutkunamayan Mahmut ağa gözlerini kızının adını sayıklayarak kapatmıştı. Karısının emanetine sahip çıkmamıştı ne yazık ki.

Birden bire saçlarına uzanan ellerle sarsıldı. İpeksi saçlarında dolanan kaba elle affalamıştı, Çağan saçlarını okşayıp seviyordu. Biraz daha yaklaşmasıyla karısının başını göğüs kafesine yaslamıştı. Kısık kısık alıp verdiği nefesleri hissedebiliyordu. Gömleğinden sızan sıcaklık huylandırsa da daha sıkı sarıldı kadına.

Kaslı gövdesini sarmaya başlayan, kendi elinin yanında ufacık kalan ellerle Aselden karşılık almıştı.

Bir kaç dakikalığına susan kadın artık nefessiz kalana kadar hıçkırarak ağlıyordu. "Bal tanem..." başını öptü. Yanağını yasladı başına ve karısının seneler boyu duyamadığı sözleri söylemişti. "Sana bir şey olursa üzülürüm. Lütfen yıpratma kendini..." kısılan sesinin ardından, "Bebeğimizi düşün." Diye fısıldamıştı.

"Neden?" Dedi çaresizce. "Bir kere mutlu olsam, bir kere her şey güzel olsa..." alt dudağını ısırarak kendini susmaya zorladı. "Neden nefret ettin benden onca sene neden acı çektirdin."

Neden... O'da soruyordu kendine. Neden yapmıştı? İntikam dese neyin intikamıydı.

Vedat'ın yaptığı lanet bir hataydı peki ya Asmin? O Vedat'ı istemeseydi yapmazdı. O hataya nasıl düşebilmişti.

Her şeyi bir yana bırak, Asel'in suçu neydi. Annesiz büyüyen, kendi halinde kalan bir kızın suçu neydi.

Onun öfkesi kendineydi aslında. Onun nefreti kendineydi!

Asel hep masumdu, hep masum olarak kalacaktı. Çocukluğunu yaşayamamış ufak bir kızdı... Annesiz, bütün dünyadan kopuk.

"Sen her şeyin güzelini hak ettin. Sadece ben her şeyin güzelini sana veremedim. Cennet kokulum..."

Kalbine sızan aşk sözleri tüm bedenini sarmıştı. Yanakları kızarmıştı hala yanaklarından akan ılık ılık yaşlara rağmen mutlu hissediyor gibiydi.

Babasını unutmuştu bu sözlerle.

"Ver elini bana, sana tüm kalbimi sunayım. Kokuna hasret bırakma beni, sadece bir şans. Ufak bir şans..."

Başından tutarak uzaklaştırdı karısını kendinden. Doyasıya baktı yüzüne, gözlerini kırpıştıran Asel şaşkındı.

Küçük Asel, dünyaya masumiyet vermek için gelmişti.

Taş bir kalbi kırdığından haberi yoktu. Buzdan kaleler içinde yaşayan adamın duvarlarını kırmış, var olan ama yıllar boyu sakladığı kalbe ulaşmıştı. Kaleyi feth edip geri çıkmıştı, o kalp artık ona aitti.

Sadece ve sadece ona ait. Çağan Miranlı artık Asel'indi.

Kaybolduğu denizlerle beraber kendine gelmesi uzun sürmüştü. Kendine bakan pembe tonundaki dudaklara sahip olma isteği artıyordu fakat yediği tokatı unutmak mümkün değildi.

Asel bu belli olmaz tekrar bir tokat indirir bağırır çağırırdı. Hamileydi, ne hissettiğini o bile çözemiyordu.

"Seni sevmeye hasretmişim, geç fark ettim."

Avuç içleriyle tuttu yanaklarından. "Ağlama," dedi tekrar tekrar. Ağlamasını istemiyordu. Gülmesini istemekte saçmaydı, tabiki ağlayacaktı. Ama kendini sıkarak değil.

"Ölenle ölünmez Asel. Eğer ölünseydi en başta ağabeyim ölürdü."

"Çağan..."

"Ben varım artık. Bir baba, bir koca yada her ne istersen." Dedi sırıtarak. Gittikçe sapık bir sırıtmaya dönüyordu bu.

Boğazını temizledi ağa kendini ciddileştirerek.

Karnına bakışlar atan kadın sonunda ufak bir tebessüm etti. "İnşallah sana benzemez Çağan, inşallah sana benzemez..."

AselWhere stories live. Discover now