Ateşten, hep ateşten...

277 49 15
                                    

2 gün sonra

McAodha Kalesi

Aodh gözünü açtığında boğazında korkunç bir yanma ile uyandı. Genç adam beraberinde gelen baş ağrısı ile birlikte başını yana çevirdi. Ena çoktan uyanmış aşağı inmiş olmalıydı. Dünde aynısını yapmış gerekmedikçe onunla konuşmamıştı. Dahası giydiği sade elbiselerdende meşur ekoseli pelerinindende vaz geçmiş kat kat cici bici kıyafetleri içinde kalede dolanmaktaydı. Onları giydiğinde ayrı  bir güzelleşiyordu lakin kendi gibi davranmıyor elbisenin gerektirdiğince hareket ediyordu. Aodh bu durumdan çok çabuk sıkılmıştı yine de Williamın tavsiyesine uymakta kararlıydı. Adam Mila ile yaşıyordu. Ettikleri kavgalarda sadece bağırışmaları üç gün sürüyor Will koca cüssesini toplayıp gidip özür dilemeden de barışmıyordu. Çok inattı Mila... Genç adam Noah amcanın "benzeye benzeye lanet kayınvalidem gibi oldu " diye söylendiğini anımsadığında kendi kendine güldü. Onun Enası lanet değil sevecen ve tatlıydı lakin Giolla inadı üzerine yapışmış. Medusa yılanlarını karısının içine çokça salmıştı... Genç adam iç geçirerek "kurumasına az kaldı" dedikten sonra kaş çatarak doğruldu. Ufak bir öksürük ardından dilini şaklatıp homurdanarak ayaklandı. Dün gece nasıl odaya çıktığını ve yattığını bilmiyordu çok yorgun hissetmişti. Sebebi de bugün boğazında kıvranıyordu. Koca herif olarak hasta olmaktan utandığından gömleği üzerine geçirip fazla ince kaldığını düşünerek bir tane daha giydi. Son olarak deri yeleği de bağlayıp odadan çıktı. Fazlaca soğumuş gibiydi. Eh, aralıktı artık. Louis bile İngiltereye kaçmıştı. Mila bir uçtan diğerine yolculuk edemeyeceğinden nişan için Sinclaire şimdiden gitmişti. Aodh bir süre toparlanmayı bekleyecekti. Ena ile arasını düzeltmeden gitmeye niyeti yoktu. Ağrıyan başına söverek merdivenleri inip bir parça da koridorun soğukluğundan isyan edip yemek odasına girdi ve masa yerine şömineye yöneldi.

"Günaydın oğlum." Fiona geç kalkmayı abartan oğluna ardından giyinmeyi abartan gelinine baktı. Moire didiştiklerinden bahsetmişti. Ena pek belli etmiyor olsa da Aodhun suratı yerlerdeydi. Tek sıkıntısı ikisi arasında kalmış olmasıydı. Sanırımşu sıra kayınvalidesi gibi olmayı çok isterdi. Her kavga ettiklerinde Connoru umursamasına izin vermez deli ettirirdi lakin o daha yumuşaktı. Hoş Fiona ve Connor kendilerinden çok onların kavgalarını yatıştırmaya çalışırlardı.

"Günaydın" Aodh şöminenin başından ayırılıp ayağa kalkarak minik bir reverans ile kendisini selamlayan karısının yanına geçti. Küçük sarı bir civcive dönüştürmüştü kendisini genç adam onun bu tavrındansa koltuğunun altında güzel bir sabah turu ardından yanına oturmasını tercih ederdi. Yine yalnızlığa gömülmüştü Aodh lakin önceden durumundan hoşnutsuzluğunun farkında değilken şimdi ziyadesiyle hissediyordu.

Ellerimi ovalayıp fincanı tutarak hafifçe yudumladı ardından ağzına bir parça somun attıp yüzünü kırıştırdı. Yediği dünya nimeti değilde baş piskoposun çivili sorgu sandalyesiydi sanki. Aodh çayına biraz bal ve tereyağ koyup karıştırarak içmeye devam etti.

Enanın kalbi Aodhu her gördüğünde gümbürdemeye devam ediyor olsa da tepkisinden vaz geçmeye niyeti yoktu.  Sürünsün demişti Mila. Sebebi her ne olursa olsun öfkesini hemen unutursa bir süre sonra tepesinde tünemeye başlayacağını da eklemişti. Haklıydı lakin Ena küs kalmayı becerebilen tiplerden değildi. Yine de elinden geldiğince direnecekti. Arkadan bağlı olan topuzun saçlarını geriye atıp çayından yıdumlayarak kahvaltısını etmeye koyuldu.

"Öğlen biraz köye ineceğim" Aodh hafifçe öksürüp ortaya laf attı.

"Leydim bugün aksayan bir takım işlerimizi halletmeliyiz sanırım" Ena leydi Fionaya gülümsedi.

"Benimde köyde bakacaklarım var Aodh kahvaltı ardından çıkarız" Connor oğluna kafa salladı.

Aodh kendince homurdanıp kahvaltıyı birakarak çaya yöneldi. "Nişan için kumaş da bakardık bugün"

ADAM AKILLIWhere stories live. Discover now