62. Bölüm : Zaman'ın Çöküşü

740 68 22
                                    

Nabersiniz?

Ben de aynı işte. Bir değişiklik yok. Dersler falan filan. Malum 12 oldum. Ölüm yılım bu yıl.

Off ben ağliom ya

Neyse neyse. Sizi daha fazla tutmayayım.

Seviliyorsunuz<3333

İyi okumalar:))))

***

"Kamer? Sen gitmedin mi?" dedim hakim olamadığım bir şaşkınlıkla. Boyutlar arasında açtığım yırtık kapanırken Kamer bana zevk dolu bir gülümseme sundu. Bakışlarım yüzünde gezerken kaşlarım yavaş yavaş çatıldı. "Sen Kamer değilsin." dedim gardımı alırken.

Bir anda attığı kahkaha ile gökyüzünde bir şimşek çaktı. İnsanlar dört bir yana kaçışırken yıldırımlar yeryüzüne uğradı. Buna rağmen sıcaklık oldukça fazlaydı. Bana yaptığı bu ufak güç gösterisini parmağımı şıklatarak kestim.

Ama tüm Tanrılar şahidimdir ki bunu yapmak oldukça büyük bir güç gerektirmişti. Karşımdaki başka bir boyuttan gelen Kamer çok güçlüydü ve bu tehlikeliydi. Hele de kehanet bu kez sonsuza dek olan ölüm emrimi çoktan vermişken.

Yine de gülümsedim ona. Ölümlü gibi hissetmek çok garip ve bana çok uzak bir düşünceydi ve kesinlikle çok heyecan vericiydi.

Elinde bir çift kılıç belirdi ve o da benim gibi pozisyon aldı. "Benim boyutumdaki sen benden son anda kaçmış olabilirim ama sen kaçamayacaksın."

Cidden Kamer'i birbirimizi öldürmeye çalıştığımız başka bir boyuta mı göndermiştim? Umarım diğer Karen'i bulur ve ona durumu açıklardı.

Ona kibir dolu bir gülümseme gönderdim. "Beni yenemezsin." dedim kendimden emin bir sesle. Çünkü hangi boyuttan olursan ol her zaman sende olmayan bir şey var bende.

Aile.

Kuzey, eninde sonunda benim için gelecekti. Geleceğini biliyordum. Daha doğrusu buna inanıyordum. Tüm o satırları boşuna yazmış olamazdım. Ona seslenmemin bir sebebi olmalıydı. Tüm günlük ona ithaf edilmişti. Zamanında gelmek zorundaydı.

Elini Eyfel Kulesinin demirlerine yasladı. Paris'in devasa kulesi yavaş yavaş erimeye başladı. Bizi insanlara görünür kılıp kuleden aşağı atladı. "Gel bakalım, Karen." dedi ben ayaklarımın altında sıvılaşan Eyfel'i izlerken.

Üzerime Tarnkappe'yi giydim. Kamer'in bakışları etrafta dolaşmaya başladı. Ardından yine güldü. Çok gülüyordu ve kendine çok güveniyordu. "Hadi ama Karen. En azından bu boyuttaki senin cesur olacağını düşünmüştüm."

Onu duymazdan geldim ve ayaklarım yere temas etmezken tam karşısında durdum. Gözlerim altın rengine bulanırken Titan×Tanrı Öldüren kimliğime büründüm. Elimi ona uzattım ve parmaklarımı bir anda avucuma kapattım. Elimin yumruk olması ile aynı anda acıyla bağırarak iki büklüm oldu.

"Ne!?" dedi nefes nefese. "Ne yapıyorsun bana?" kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken bunu nasıl bilmediğini sorguladım ama sonra boş verdim. Belki o boyutta işler daha farklı ilerlemişti. Belki de bir silah olmak zorunda kalmamışlardı.

Elini bir anda savurdu ve etrafa mavi bir ışık saçıldı. Aynı anda Tarnkappe'yi zihin hapishaneme gönderdim. Mavi ışıkların bedenime temas etmesi ile birlikte dudaklarımın arasından kopan bir çığlık Paris'in soğuk sokaklarında yankılandı ve ölümümün habercisi olarak bana geri döndü.

Yerde acıyla kıvranırken Kamer gülerek bana baktı. "Bu da ne?" dedim dehşetle. Işıkların isabet ettiği yer olan karnımdan itibaren başlayan acı her yerime yayılıyordu. "Bir lanet. İlk önce seni içten içe tüketecek ve yayılacak. Tüm bedenini sardığı zaman ise tıpkı bir gezegenin karadeliğe dönüşmesi gibi içine çökeceksin ve bum, yok olacaksın."

Olimpos Prensesi // TAMAMLANDI // DÜZENLENECEK Where stories live. Discover now