Final: "Kaldığımız yerden, sonsuzluğumuza."

67 7 34
                                    




Dolu dolu, DOOPDOLU BİR FİNALLE SİZE GELDİM. 8,7K kelimeden/75 sayfadan oluşuyor bölüm...


^^^^^






Sensin,
Kalbim değildir,
Böyle göğüsüme vuran.



Mark Tuan



"B-bu nasıl gerçek olabilir," Gözlerimi Dünya'nın en güzel manzaralarından birisinde gezdiriyordum o an. Hep görmek istemiştim bu dünya harikası, Kuzey ışıklarını. Aslında imkanım vardı görebilecek, zamanım da vardı. İstesem gelebileceğim onlarca kişi de vardı ama ben, sanki bu ânı görmek için asıl kişiyi beklemiştim yıllarca. Jackson'ı.

Hayranlıkla hemen yanımdaki bedene dönmüştüm. Beresinin ve atkısının arasında parıl parıl parıldıyordu gözleri. Bulunduğumuz yeri komple kaplayan, yeşil ve mor ışıklar hayranlık uyandırıcı bir güzellikteyken; bu güzelliği bir çocuk edasıyla izleyen Jackson çok daha güzeldi o an. Elleri göğüsünün hemen üzerinde minik yumruklar halindeydi. Üzerinde mor, kareli eşofman takımı vardı vardı. Karların üzerinde zıplayarak bana dönmüştü. "ÇOK GÜZEL MARK!"

"Evet," Dedim zaten onda takılı kalan gözlerimi bir santim bile oynatmadan. "Daha güzel bir görüntü gördüğümü hatırlamıyorum."

"Gel." Yumruk yaptığı ellerini uzatıp elimden tuttu ve arkama geçti hızla. Belime sarılmıştı arkadan, usulca omzumun üzerine yasladı çenesini. "Buranın açısı daha güzelmiş."

Aptaldı.

Aslında sadece ikimiz gelmiştik buraya çünkü diğerleri içmekten kafayı bularak sızmışlardı her bir yana. Oyunlar oynayıp, bağırıp çağırarak bütün enerjilerini tüketmişlerdi resmen. Hepsi birden mi derseniz, evet hepsi birdendi. Sanki hepsinin böyle bir tatile ihtiyacı varmış gibiydi. Ne varsa içlerinde, hepsini masaya dökmüşlerdi. Sonrada sızmışlardı köşeye. Seulgi hariç. O bizimle gizli olarak geldiği için akşamında kimse fark etmeden dönmesi gerekiyordu. Bu yüzden o içmemişti. Jackson'a ise biz götürürüz bahanesiyle içirtmemiş, kendim ise... zaten içememiştim.

Aslında arabayı ben de sürebilirdim, Jackson biraz bile olsa içse yeterliydi. Ancak onu bu âna saklamıştım. Özel olsun istemiştim, benim hep kalbime dokunan o adamı biraz da ben seveyim istemiştim.

Oldukça küçük bir kasabadaydık. Etraf çok sessizdi ve her yerde küçük tatlı kulübeler vardı. Duyduğuma göre buralar hep kiralanıyordu turistler tarafından. Bir tane de ben kiralamıştım hemen. Birlikte özel bir anımız olsun istemiştim. Şimdi kendi kulübemizin önündeydik. Sarmaş dolaştık ve gökyüzünü izliyorduk.

Hayatım boyunca hiç zaman dursun ve hep bu anda kalalım diye dilememiştim. Şu ana kadar. Sanki diyordum ya, her şeyi bugüne saklamış gibiydim. Göğüsüm tatlı bir sıcaklıkla kavruluyordu. Kollarının arasında dönerek ben de onun beline sarıldım kocaman. Kırmızılaşmış burnunun ucunu öptüm ayak uçlarımda yükselerek.

"Üşüdün mü?"

"İçimin yanmasına sebep olurken, bu soruyu sorman çok saçma."

Kulübenin pencerelerinden yansıyan kuzey ışıkları, arkasında bir tablo oluşturmuştu. Dünya'nın en güzel ışığı, benim en güzel ışığımla harmanlanmıştı. Adeta görsel bir şölen yaşatılıyordu bana.

"Biliyor musun," Kocaman gülümseyerek gözlerini gökyüzüne çevirdi. "İnsanlar birbirlerine teklifler etmek için binlerce para döküyorlar etrafa. Yapay ve geçici onca şey hazırlıyorlar anlık bir şey için. Bence aptallık ediyorlar, asıl insan doğal güzelliği tattırmalı sevdiği insana. Tıpkı senin gibi."  Hızlı bir şekilde gözyaşlarıyla doldu gözleri. "Her şey doğalsa, sevgin de doğal gelir o an çünkü sana. Yani bu benim fikrim tabi. Ben her zaman en doğal halimle yanındayım senin, en doğal sevgimle, en doğal bağlılığımla. Bunların hiçbiri katkı maddesi içermiyor. Bütün benliğimle açığım hep sana, her halimle kendimim. Çünkü sen beni böyle de kabul ediyorsun. Ve bu nasıl rahatlatıyor beni biliyor musun? Sanki maskelere ihtiyacım yok gibi. Sadece sen olsan, yeter gibi."

FOREVER: Manager | JARK (2. sezonu eklendi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin