"bilmiyorum ya."

Son günlerde neşesi yoktu, aklı dağınık, tavırları durağan... Beyninin içinde sürekli bebek mevzusunu düşündüğünü biliyordum. Sağda solda sürekli bir şeyler okuyor, bana çaktırmadan bir şeyler deniyordu.
Sanırım bunlar olağan şeyler mi yoksa bizim çocuğumuz olmuyor mu bunu ayırt etmeye çalışıyordu ki bu belirsizlik beni de öldürecek güce sahip.
Son derece ümitle ve hevesle beklemeye başlamıştık yeni gelişmeleri ama elimizde tonla negatif teste oturuyorduk işte onca ayın sonunda.

"biraz kafamız dağılır, napıcaz zaten cumartesi cumartesi?"

İstemekten ziyade kabullenerek omuz silkti sonra.
"furkan'ı getir o zaman."
•••

"ablacım bana at!"

Bir zamanların ufacık çocuğu Furkan'ın çocukluktan sıyrılmış tavırlarını izlemeye dalmıştım yine şaşkınlıkla. Saçlarını savurmaya, garip garip havalara girmeye başlamıştı bile. Onu ilk gördüğüm günlerden sonra bu hallerini görmek çok garip geliyor. Elimde büyüdü resmen!
Herhalde çocuğunun olması böyle bi his. Ellerinle büyüttüğün, gün geçtikçe serpilen bi çocuk.
Belki de benim hiç anlayamayacağım bi his.

Önce topu isteyip sonra düşüncelere daldığım için Furkan'ın üzerime attığı top göğsüme çarpıp beni sendeletince yanıma koştu ikisi de.
"ay asiye abla! Özür dilerim. Bakıyorsun sanmıştım"

"yok yok, benim hatam."

"ne bu dalgınlık asiye ya. Göz göre göre. Neyse iyi misin?"

Bomba gibiyim. Patlamaya hazır.

"iyiyim. Hadi az kalmıştı Furkan'ın başarmasına. Denemeye devam."

Ellerimi çırpıp ikisini yolladım tekrar. Doruk garip bi haraket kombinasyonu bulmuştu bize. Önce topu bacaklarımızın arasından estetik bi hareketle geçiriyor, sonra etrafımızda dönerek sektiriyor en son da zıplayıp potadan geçiriyorduk. Daha doğrusu geçirmeye çalışıyorduk. Doruk için su içmek kadar kolayken Furkan'a da tüm taktikleriyle öğretip defalarca denetti.
Ben yapamamıştım.

Potaya atma kısmına kadar geliyor, ama döndükten sonra bir türlü dengemi sağlayıp basketi atamıyordum. O yüzden kenarda otururken onları izlemeyi seçim ancak.

Doruk Furkan'ın etrafında pervane olmuş döneliyor her sendeliğinde düşmesin diye elini uzatıveriyordu. Onu bi çocukla ilgilenirken izlemenin güzelliğine hiç fark etmemişim belki de bu güne kadar. Kahkahalar atıyorlar, Doruk gıdıklamaya çalıştıkça kaçışıyor ama bir yandan da havalarını hiç bozmadan bana poz kesiyorlardı.
Haftalardır tüm heyecanıyla baba olmayı bekleyen eşim, şimdi furkanın etrafında dört dönüyordu ve bu içimi öyle yakıyor ki.

Bunca zaman sanki kendisi gelmeyi dört gözle bekliyormuş da biz hazır değilmişiz gibi davrandığımız bebeğimiz ya hiç gelmezse kaygısı içinde boğuluyorduk ve ben bunca zaman onu istemediğim için kendimden nefret ediyordum.
Beni, bu sefer de ben istediğimde gelmeyecek cezalandırıyor olabilir mi?

Doruk'un alkışlarıyla dikkatim üzerlerine kaydı. Furkan başarmıştı.
Sonra beni çağırıp pek de hevesim olmasa da denemeye başladılar.

"hadi şimdi sen de dene."

"asiye abla zıpla!"

Onların tezahüratları eşliğinde denedim defalarca. Bacaklarım arasından kolayca geçirmeye başladım bir süre sonra, alkışladılar. Sadece doruk değil, Furkan'ın da neşesi yüzünden çok güzel bi takım olmuşlardı bile. Sonra etrafımda dönme işini de topu kaçırmadan hallettim ve olacağına inanarak ıslıklarla coşturdular beni. Ama olmadı.
Her seferinde olacak gibi oldu, ama sonunda olmadı.

"Dakika Dakika" Où les histoires vivent. Découvrez maintenant