47.BÖLÜM: Merhaba Ve Güle Güle.

Start from the beginning
                                    

Boş koridorda yankılanan sesinin sonuna Cevdet Kara'nın tokatı eklenmişti. İlk kez..İlk kez oğluna elini kaldırmıştı.

Uzay'ın belirginleşen ve kasılan çene kasları üç saniye boyunca yüzünde belirdi.

"Gerçekten babanın oğlusun." Buruk bir gülümseme ile kurduğu cümleye karşılık beklemeden yanlarından ayrıldı.

"Oğluna vurmak ne demek?! Sen aklını mı kaçırdın!" Seçil Kara, kocasının kolunu sertçe tutmuş, sarsmıştı. "Oğlunun doğum gününü kutlaman gerekiyordu tokat atman değil!" Kocasının kolunu bırakıp Uzay'ın peşinden gitmek için yanlarından ayrıldı, Ozan ile birlikte.

"Kahretsin!" Cevdet Kara, tokat attığı sağ elini açıp kapatarak karşısındaki oturma yerlerine yaklaştı. Eli yanıyordu, kim bilir Uzay'ın canı nasıl acıdı diye düşünmeden edemiyordu.

"Ne oldu bize böyle.." Sol eliyle alnını ovuştururken sinirin neden olduğunu gözyaşları göz pınarlarında belirdi. "Ne ara böyle hale geldik oğlum.."

Eski günleri düşünmeden edemedi; Uzay ile gerçek baba oğul olduğu günleri..
Mehir gittikten sonra Uzay ile aralarına giren mesafe tokat ile kapanması zor bir yara açmıştı.

Uzay, yanan yanağına düşen gözyaşını elinin tersiyle silip yola odaklandı. Diğer gözünde tek bir gözyaşı yoktu.. Yangın, öfkeyi doğuruyordu.

Sakinliğini koruyarak Tuğrul'u aradı ve dün geceye dair en son hatırladığı yere çağırdı onu. Sahile. Yirmi dakikanın sonunda Tuğrul ile bayıldığı yerdeydi.

"Şu üç kameraya bakmamız gerekiyor." Etraftaki kameraları tek tek gösteriyordu. "On iki buçuktan sonrasına bakacağız. Yapabilir misin?"

"Kodlarını bulmak kolay. Hallederiz." Tuğrul, tebessüm ederek omzuna dokunduktan sonra arabaya geçtiler. Eve doğru yola çıktıklarında Ozan aramıştı, Uzay eve gittiğini söyledikten sonra Ozan da geleceğini söylemişti.

Zaman kavramı yok olurken Ozan, Uzay ve Tuğrul bilgisayarın başında öylece bekliyordu.

"Mehir yoktu Uzay. Rüyanda görmüşsün. Sen bayıldıktan sonra eve getirdim seni bir daha sabaha kadar uyanmadın."

"Gerçekti Ozan. Sesi, kokusu, dokunuşu, öpüşü..Her şeyi gerçekti. Nefesinin sıcaklığını hissettim, nefesi nefesime karıştı biliyorum. Gerçekti." Uzay o anları düşündükçe heyecanlanıyordu. Heyecanla ayağa kalkıp ilerledi. "Hamileydi." Dedi gülümseyerek. "Kızımızla tanışmayacak mısın dedi. Karnına dokundum Ozan. Bebeğimizi hissettim." Uzay'ın gözleri dolmuş, konuşurken sesi titremişti. Ozan derin bir nefes alarak ayağa kalkıp yaklaştı.

"Belli ki çok güzel bir rüya görmüşsün kardeşim..Umarım bir gün gerçek olur ama o gün bugün veya dün gece değildi Uzay. Mehir gelmedi. Mehir 2 ay önce gitti ve bir daha dönmedi, hiç gelmedi." Uzay'a doğru bir adım daha attı. "Hayallerini yıkacağım için özür dilerim..Mehir ne dün ne de başka zaman gelmedi Uzay. Sarhoştun belli ki halüsinasyon gördün. Oradaydım, görseydim, gelseydi gitmesine izin verir miydim?"

Verdin ama diye kızdı içinden kendisine. Gitmesine engel olamadın. Daha ilk başında engel olmalıydın, bir şekilde izin vermemeliydin, diyordu her gece kendi kendine. Suçluluk duygusu gözlerine yerleşmişti, Uzay'lar gözlerindeki ifadenin farkındaydı sadece ismini koyamıyorlardı..

Ozan iki eliyle yüzünü ovuştururken Tuğrul'un "Görüntülere ulaştım!" Cümlesiyle Uzay koşar adımlarla Tuğrul'n yanına gitmişti. Ozan da ağır adımlarla yanlarına giderken kayıt başlamıştı.

RUHUMUN GÜNAHIWhere stories live. Discover now