52.bölüm

1.6K 53 74
                                    





&

Put kesilmiş bedenimle karşımdaki adama bakıyordum. Bu kadarını da yapmazdı, değil mi?
Kocamın geleceğini bildiği hâlde bu kapıya gelmezdi.
Ama şu anda tam karşımda duruyordu. Elleri yine cebinde ve yine o geceki gibi karanlıktı bakışları...
Bakışları ağırca üzerimde gezince titredim. Neden sürekli beni süzüyordu bu adam? Çıldıracaktım gerçekten. Derdi neydi bu adamın? Buraya gelmesinin nedeni neydi?

Kendime gelmem lazımdı, çünkü Emre içerideydi ve her an çıkabilirdi. Kafamı sağa sola sallayarak, yere düşen eşyalarımı toparlamaya başladım. Orada hâlâ öylece dikiliyordu. Neden gitmiyordu bu adam? "Aldın mı her şeyini?"
Emre'nin soğuk çıkan sesini duyunca daha çok titredim. Kapıyı tamamen açtı ve bana bakmaya başladı. Daha çok yere düşen eşyalarıma bakıyordu. "Ne oldu? Niye yerde eşyaların? Düştün mü?"
Hafifçe öksürerek eğildiğim yerden doğruldum. O, kadar korkuyordum ki... Elim ayağım birbirine dolanmıştı. Ne yapacağımı ise hiç bilmiyordum. Vural'ı birkaç saniye içinde görecekti. Emre'yi oyalamam lazımdı. Bu gerizekalı adam hâlâ koridorun orta yerinde dikilmiş, beni izliyordu.

"Y-yok ayağım takıldı sadece." deyip zorlukla gülümsemeye çalıştım. Emre yüzümü görünce şaşırdı. "Şey... Telefonumu sanırım içeride unuttum. Getirir misin?"
deyince tepkisizce yüzüme baktı. Az önce yaşadığımız olaylar yüzünden bu durumdaydı. Bir an için gülümseyince şaşırmıştı. "Hadi ama seni bekliyorum."
dedim ve elimdeki eşyaları Emre'ye göstererek devam ettim konuşmama:          "Çok ağırlar..."
Tepkisiz yüz ifadesiyle zorlukla kafasını salladı. "Tamam, yere bırak. Alırım ben."
dedi ve içeriye geçti. Telefonum bendeydi. Onu oyalamak için söylemiştim.

Eşyaları hızla yere bırakıp, Vural'a doğru koştum ve önün de durunca sinirle koluna asıldım. "Sen delirdin mi? Ne işin var burada? Çabuk git buradan!"
diye fısıldadım. Öfkeyle nefes alıp verdi. "Seni ağlatıyor!"
diye tıslayınca şaşırdım. Ona neydi bundan? Hem benim ağladığımı nereden biliyordu bu adam? Bunu sonra düşünürdüm. Şimdi ki derdim; bu adamın bir an önce buradan gitmesini sağlamaktı. "Git dedim! Bak gelecek şimdi!"
Demeye kalmadan Emre'nin sesini duydum. Kalbim ağzımdayken, hızla kapının önüne koştum ve poşetleri tekrardan yere koyuyormuş gibi yaptım. "Yok telefonun içeride. Almadığına emin misin?"
dedi ve kapının önüne çıktı. Kol çantamın fermuarını açtım. Telefonu arıyormuş gibi yaptım. "Buradaymış! Ben içeride unuttum sandım. Neyse, hadi gidelim."
dedim ve eğildiğim yerden doğrulup Emre'ye baktım.

Gözlerini kısmış karşıya bakıyordu. Hayır, ne olur düşündüğüm şey olmasın. "Açsana kapıyı!"
Vural'ın sesini duyunca arkamı döndüm. Sırtı bize dönük bir kapıya vuruyordu. Allah'tan yüzü görünmüyordu fakat neden hâlâ gitmemişti bu adam? Kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum. "Bakmasana!"
diye öfkeyle tıslayınca Emre, ona doğru döndüm. Allah'ım bakınca bile sinirleniyordu. Bir de başıma gelenleri anlatsam, ne yapardı kim bilir. Nasıl anlatacaktım ona? Şimdi başıma gelenleri anlatmaya gücüm yoktu. Zaten hâlâ ona sinirliydim.

Emre sinirle yere koyduğum eşyaları eline aldı ve çatık kaşlarıyla bana yürü işareti yaptı. Vural hâlâ kapıya vuruyordu. Sanırım içeride kimse yoktu.
Hepsi bu adam yüzünden olmuştu! Emre onunla konuştuğumu görseydi... Ay, düşünmek bile istemiyorum. Beni yanlış anlayabilirdi, bu yüzden kendimi cidden çok kötü hissediyordum. Sanki kocamın arkasından iş çevirmişim gibiydi. Emre'ye başıma gelenleri bir an önce anlatmalıydım. Ondan bir şey saklamak... Bu düşünce bile kendimi kötü hissettirmeme yetiyordu. Ben yanlış bir şey yapmamıştım ama bu kötü hissetmeme engel olmuyordu maalesef.

Emre arkası dönük adama ters bir bakış attı ve kolumu dürterek hızlanmamı işaret etti. Koridorun köşesini dönünce rahat bir nefes aldım.

Acı aşk Where stories live. Discover now