32.bölüm

1.6K 45 14
                                    

Anahtarı ve çantamı alarak çıktım. Kapıya da kitledikten sonra durağa doğru yürümeye başladım. Yokuşunun köşesini dönerken Emre aklıma geldi. Hiç haber vermemiştim ona. Belki uyuyordur, bu yüzden aramaktan vazgeçtim.

Durağa yetişmek üzereyken durağın tam karşısındaki marketin önünde bir hareketlilik hissettiğimde bakışlarım marketin önüne kaydı, ama marketin içinden çıkan kişileri görünce olduğum yere çivilendim.

♡♡♡♡♡

Gördüğüm manzarayla kan damarlarım çekildi, nutkum tutuldu. Ne bir adım öne bir adım geriye gidebiliyordum. Çivilendiğim yerde, bütün öfkemle karşımda tartışan eski aşıklara bakıyordum.
Emre bir kaç kelime konuştuktan sonra elindeki poşeti var gücüyle sıkarken bütün öfkesiyle Ebru'nun tam gözlerinin içine bakıyordu.
Hem de gözlerini bir saniye bile kırpmazken!
Ebru ise el kol hareketi yaparak Emre'ye bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Ama Emre'nin umrunda değilmiş gibiydi, Ebru'nun anlattıkları. Yüzünü sertçe sıvazladıktan sonra işaret parmağını Ebru'nun yüzüne doğrulttu ve duyamadığım bir şeyler söyledi, gözlerindeki nefretle.
Bir anda Ebru, Emre'nin uzattığı eli tutunca kalbime hiç uğramamış bir ağrı teğet geçti, midem kasıldı.
Bu manzara midemi bulandırmıştı. Onlar benim midemi bulandırıyordu! Kafamı eğdim, bu manzarayı görmek istemiyordum.
Onları yan yana düşünmeye bile tahammül edemezken Ebru, Emre'nin elini tutmuştu!

Bana dokunan elleri şimdi eski sevgilisi tutmuştu! Ben bu görüntüye nasıl dayanacaktım?
Bu görüntüyü nasıl hazmedecektim? Ebru bir anda: "Beni hiç dinlemiyorsun!"
Diye son sesiyle bağırınca kafamı kaldırıp karşımda hâlâ tartışmaya devam eden eski aşıklara çevirdim, bakışlarımı.
Emre bir anda elini Ebru'nun elinden sertçe çekerek uzaklaştı ondan ve arkasını dönerek bir adım atmıştı ki, Ebru bu sefer Emre'nin koluna mengene gibi yapıştı.

Emre sinirden kıp kırmızı kesilirken kolunu Ebru'nun elinden sertçe çekti ve öfkeli gözlerini Ebru'ya çevirdi, ama hiç bir şey söylemedi. Sadece baktı, Ebru'nun gözlerinin içine.
Ebru hâlâ bir şeyler anlatmaya çalışırken, Emre sert bir nefes alarak bakışlarını etrafta gezdirdiği an göz göze geldik.
Gözleri korkuyla büyürken sadece gözlerimin içine baktı, hareket dahi etmeden.

Kafamı hayal kırıklığıyla sağa sola salladıktan sonra arkamı dönerek geldiğim yolu koşar adımlarla tekrar çıkmaya başladım.
Hep böyle olacaktı işte! Her zaman onu görecekti! Her zaman onunla karşılaşacaktı! Baktığı her yerde onu görecekti! O kadın bizim hayatımızdan hiç bir zaman çıkmayacaktı! Hep bir gölge gibi onun varlığıyla yaşayacaktım!
Gözyaşlarım akmak için direnirken izin vermedim. Bu sefer ağlayan değil, ağlatan taraf olacaktım!

Adımlarım daha çok hızlanırken Emre'nin arkamdan geldiğini hissedebiliyordum. Bir kaç saniye sonra: "Gamze."
Diye seslendi, ama onu duymamış gibi yaparak hızla devam ettim yürümeye.
Yokuşun köşesini döneceğim sıra da sert bir gövdeye çarptım.
Daha ne olduğunu anlayamadan arkaya doğru savrulup düşeceğim anda iki el kolumu ve belimi tutarak düşmemi engelledi.

Anın verdiği şokla kapattığım gözlerimi açtım ve beni tutan kişiye bakınca ağzım açık kaldı. Çünkü bu kişi Emre'nin en nefret ettiği insandı. Serdar bana endişeli gözlerle bakmaya devam ederken, ben de Serdar'ın koluna mengene gibi yapışmış elime baktım.
Düşme korkusunun verdiği tepkiyle yapmıştım bunu. Elimi kolundan çektim ve gözlerine baktım. Tam teşekkür edeceğim sıra da bir el beni Serdar'ın kollarından sertçe çekti.

Serdar'la yapışmış bedenlerimiz ayrıldığı an bize daha çok bana öfkeyle bakan Emre'ye çevirdim bakışlarımı. Kolumdaki parmakları gittikçe baskısını artırırken birazdan burada kıyamet kopacağının haberini veriyordu, aslında. Öyle de oldu, Emre bir anda elindeki poşeti yere savurdu ve taş kesilmiş elini kolumdan sertçe çekerek Serdar'ın yakalarına yapıştı.

Acı aşk Where stories live. Discover now