41.BÖLÜM: Kâbus.

Start from the beginning
                                    

Yağmur damlaları doluya dönüşürken direksiyon hakimiyetini sağlamakta zorlanıyordum ama durmayacaktım, durmadım da. Beynimde yankılanan hapishanedeki o konuşmaları unutmaya çalışıyordum. Mehir'in bana orada dediği hiçbir şey doğru ve gerçek değildi. Her bir kelimesi yalan olan cümleleri kurup beni terketmiş olamazdı.

Normalden uzun süren yolun bitimi evimize çıktığında vakit kaybetmeden inip eve geçtim. Ben, kapıyı açarken Can'ın arabası arabamın yanında durmuştu. Can, Ozan, Tuğrul ve Sema benim arkamdan gelip içeriye geçtiklerinde direkt salona yerleştik.

Telefonumu çıkarıp Tuğrul'a uzattım. "Sesli mesajın devamı yok. Silinmiş olabilir mi?" Tuğrul telefonumu alıp getirdiği bilgisayara bağlarken konuşmaya başladı. "Şimdi anlarız onu."

"Sen neredeydin?" Ozan'ın sert ses tonuyla ona döndüm. "Savaş Akan'ın evine gittim."

"Bir şey bulabildin mi?" Sorusuna hayır anlamında başımı sallayarak cevap verdiğimde fotoğraf olayından bahsetmeyecektim, en azından bir süre.

"Tamay belki onun nerede olduğunu biliyordur?" Can'ın sorusuyla Ozan'ın çene kasları gerilerek yüz hattında hareket ettiğinde kaşlarım çatılmıştı. "Tamay, bitkisel hayatta kardeşim unuttun mu?" Ozan'ın cevabıyla Can sinirle küfür savurdu. "Has..Doğru! Şimdi ne yapacağız, kimden öğreneceğiz?"

"Ondan.." dedim Can'a ve Ozan'a bakarak. "Savaş Akan'dan. Nerede olduğunu bulacağım!"

"Kesilme, oynama yok." Tuğrul, başını kaldırıp bana bakarken çatık kaşlarala ona baktım. "Nasıl? Mesaj yok mu?" Yanına gidip ekrana baktığımda başını salladı.

"Yok. Büyük ihtimalle otomatik sekreter sisteminin mesajlarından biri. Eğer oynanmış, yani kesilmiş bir mesaj olsaydı çok net anlardık." Tuğrul'un uzun açıklamaları devam ederken yanından ayrılıp karşılarına geçtim. Sağ elimle alnımı ovalamaya başladım, bu baş ağrısını dağıtmam gerekiyordu.

Karanlık bulutları temsil eden bas ağrısı dağıldıkça ay ortaya çıkmıştı..Aklım gelen fikir ile istemsiz bir tepki çıktı dudaklarımdan. "Tabi ya!"

"Ne oldu?" Ozan ve Can aynı anda ayaklanıp yanıma geldiğinde omuzlarına dokundum. "Mehir'i nasıl bulacağımı biliyorum!" İkisinin arasından geçip Tuğrul'a döndüm. "Yardımların için teşekkür ederim." Arkamda yankılanan nereye sorularını cevapsız bırakarak evden çıkıp arabaya bindim.

"Alo, Serhat abi büroda mısın?"

"Evet kardeşim. Hayırdır?"

"Yirmi dakikaya oradayım."

"Tamam kardeşim bekliyorum." Telefonu kapatıp gaza bastığımda yirmi dakikadan daha az bir sürede büroya gelmiştim. Merdiven yerine asansörü tercih etmiştim.

Av. Serhat Işık yazan kapıyı tıkladığımda sekreteri açmış ve odasına kadar eşlik etmişti.

"Kardeşim.." Serhat abi, kollarını açarak bana sarıldığında sırtına dokunarak karşılık verdim. "Hangi rüzgâr attı seni buraya?"

"Yardımına ihtiyacım var."

"Ne istersen!"

"Sağol abi.." Duruşumu düzeltip ona doğru döndüm. "Savaş Akan diye biri var. Bana onun mülkiyetlerinin listesi lazım. Onun üzerine ne varsa hepsini adresleri ile bilmem gerek."

"Ünlü insanı Savaş Akan?!" Şaşkınlığı karşısında başımı salladım. "Biliyorum çok riskli, tehlikeli ama senden başka kimse bana yardım edemez." Serhat abi hafif bir tebessümde bulunarak konuşmaya başladı.
"Senin bizim için yaptıklarının yanında lafı olmaz.."

RUHUMUN GÜNAHIWhere stories live. Discover now