71. Bölüm: Final

1.5K 63 1
                                    

6 Yıl Sonra:
   Gülümseyerek, karşımda beyaz gelinliğinin içinde peri kızı gibi süzülen kuzenime bakıyordum. Ne kadar güzel olmuştu. Tolga ona bayılacaktı. Sadece Tolga değil, herkes ona bayılacaktı. Sarı saçlarını dağınık bir topuzla şekillendirmişti. Yere kadar uzanan duvağı, beyaz gelinliğine karışıyordu. Makyajı tam da yaşına göreydi. Çok güzel olmuştu.
   Evet, Ada sonunda hayallerinin gününe ulaşabilmişti. En nihayetinde sevdiği adama kavuşuyordu. Yıllardır sevdiği adamın gelini oluyordu. Bugün ondan mutlusu yoktu.
   Altı yıldır yaşadıkları bu özel ilişki bugün son buluyordu. Yeni başlangıçlar için bugün adım atacaklardı.
   Bu kadar yıl beklemelerinin sebebi, önce okulu bitirmek istemeleriydi. Ada, moda tasarımcısı olma hayallerine bu yıl kavuşmuştu. Bundan iki ay önce okulu bitmişti. Onlar da soluğu nikâh dairesinde almışlardı.
   Tolga da aynı sevgilisi gibi okulun bitmesini beklemişti, mutlu sona ulaşabilmek için. İlk yılında tutturamadığı diş hekimliğini ertesi yıl tekrar sınava girip kazanmıştı. Bu yüzden o da mezuniyetini aynı yıl kutlamıştı.
   Bakışlarımı hemen yanında duran ve Ada'nın gelinliğinin eteğini düzelten Şeval'e çevirdim.
   O da hayallerini gerçekleştirebilmişti. Hukuk okumak isteyen güzel arkadaşım, bu yıl mezun olmuştu aynı Ada gibi. Avukat olacaktı. Hem de dünyanın en güzel avukatı olacaktı.
   Demir, bilgisayar mühendisi olacaktı. Çoğumuz gibi onun da okulu bu yıl bitmişti.
   Aybüke, Şeval ile beraber hukuk okuyordu. O da bu yıl mezun olmuştu.
   Abim, iki yıldır matematik öğretmeni olarak çalışıyordu. Sınav tekrarı yapmamıştı, bu yüzden öğretmenliğe gitmişti. Yoksa çok da istediği bir meslek değildi.
   Şeniz ve Ulaş abi ise evliliklerinin birinci yılında mezun olmuşlardı. Beş yıldır bir lisede iki öğretmen olarak çalışıyorlardı. Bu yıl üç yaşına basan kızları ile özenilecek bir hayat yaşıyorlardı.
   Bana gelince... Psikolog olma hayallerime her geçen gün daha da yaklaşıyordum. Geride bıraktığımı dört yılda psikoloji bölümünden mezun olmuştum. Bu yıl ise yüksek lisans için kolları sıvamıştım. Hep kurduğum hayallerim bir bir gerçek oluyordu.
   Barış da istediğine kavuşmuştu. Altı yıl önce sınavı kazanmıştı. Bir yıldır dişçi olarak çalışıyordu. Bu meslek ona çok yakışmıştı.
   Eğitim durumlarımız dışında elbette hayatımızda çok önemli gelişmeler olmuştu.
   Şeval ve Demir, evlilik yanlısı bir çift olmadıkları için sevgili olarak devam ediyorlardı. Ama elbette birkaç yıla yapacakları düğünün hayaliyle yanıp tutuşuyorlardı.
   Ada, dışa çizdiği görüntünün aksine en başından beri evlenmek istediği Tolga ile bu yıl muradına eriyordu. Aramızdan en çok evlenmek isteyen çift onlardı zaten.
   Aybüke ve abim geçen yıl evlenmişlerdi. Aybüke dört aylık hamileydi. Abimin okulu bittiği için acele etmişlerdi.
   Şeniz üç yıl önce doğurduğu minik kızı Sude ile hayatımıza renk katmıştı. Ulaş abi ile gerçekten aile olmuşlardı.
   Ben de evlilik için acele etmeyenlerdendim. Barış bir an önce bana kavuşmak istese de ben her anımızın tadını çıkarmak istiyordum. Ailelerin onayını geçen yıl almıştık. Bizim için zor bir süreç olmuş olmuştu fakat sonunda tüm engelleri aşabilmiştik.
   Ekin ve Buse okumak için şehir dışına taşınarak hayatımızdan çıkmışlardı. Bu yokluk, yaşanan en güzel şeylerden birisiydi.
   Şimdi ise altı yıl önce Şeniz'in düğünündeki heyecandan altta kalır bir yanı olmayan heyecanımızla Ada'nın düğün hazırlıklarındaydık.
   Tolga, sevgilisinin büyük ısrarlarına dayanamayarak bir sahil düğünü organize etmişti. Ada, salona tıkılıp kalmak istemediğini söylemişti.
   "Derin!"
   Şeval'in sesiyle, dalıp gittiğim düşüncelerimden ayrıldım. Toparlanıp ona baktım. "Efendim canım?"
   "Biz hazırız," dedi. "Tolga gelmek üzeredir. Biz gidelim de konuklarla ilgilenelim, son hazırlıkları tamamlayalım."
   Başımı salladım. "Tabii..." Heyecandan nefes alış verişi düzensizleşen süslü kuzenimin yanına gittim. Gülümseyerek gözlerinin tam içine baktım. "Heyecan yok," dedim. "Sonuna kadar gidiyoruz. Diğer günleri nasıl atlattıysak bugünü de atlatacağız."
   Elini kendine doğru sallayarak üzerine basan sıcaklığı göndermeye çalıştı. "Derin, şimdi düşüp bayılacağım yemin ederim."
   Kızıyormuş gibi sahte bir şekilde kaşlarımı çattım. "Sakın düşüp bayılıp da aylardır hazırlandığımız şu günü mahvetme."
   Yalandan serzenişimle yüzüne bir gülümseme yayıldı. O, soluklanmaya çalışırken bulunduğumuz küçük kulübenin kapısı açıldı. Gelen Tolga idi.
   Bize özür dileyen bir bakış attı. "Gelebilir-" diyordu ki Ada'yı fark etmesiyle devam edemedi. Nutku tutulmuş gibi sevgilisini süzerken benim istemsizce gülümsemem genişlemişti.
   Bakışlarından adeta hayranlık fışkırıyordu. O da epey yakışıklı olmuştu. Giydiği damatlık oldukça yakışmıştı.
   Ada'ya döndüğümde utançla bakışlarını Tolga'dan kaçırdığını fark ettim. Şeval'in bana işaretiyle başımı salladım. Onları yalnız bırakmamızı işaret ediyordu.
   Ada ve Tolga'yı arkamızda bırakarak gelin odası yaptığımız kulübeden çıktık.
   Şeval hayranlık dolu sesiyle, "Ama bunlar çok tatlı oldular," diye şakıdı.
   Gülerek başımı salladım. "Tolga'nın bakışlarını gördün mü? Nasıl da âşık bakıyordu..."
   Şeval beni onayladı: "Evet. Çok güzel bakıyordu."
   "Teyze!"
   Gelen çocuk sesiyle önüme döndüm. Biraz ileriden Sude koşarak bize doğru geliyordu.
   Şeval sevecenlikle kollarını açtı ve yere eğildi. Birkaç saniye içerisinde Sude, Şeval'in kollarına yerleşmişti.
   "Hoş geldin, bir tanem!" dedi Şeval gülerek. Sude, hepimiz için bir neşe kaynağı olmuştu.
   Sude ayrılınca bana baktı. "Derin," dedi. Harfler, minik dudaklarından tam çıkmıyordu.
   Gülümseyerek ona eğildim ve kucağıma aldım. "Efendim, miniğim?"
   Omuzlarımdan sarkan dalgalı saçlarımla oynarken, "Çok güzel olmuşsun," dedi. Birkaç harf yine kaymıştı.
   Yanaklarına bir öpücük bıraktım. "Sen daha da güzel olmuşsun," diye karşılık verdim ona. Giydiği pembe, kabarık etekli, minik elbise onu olduğundan çok daha fazla tatlı göstermişti. "Elbisene bayıldım."
   Söylediklerim, gülmesine neden olmuştu. Bu hâlini yememek için kendimi zor tutuyordum. Şeval az ileride Demir'i görünce oraya doğru adımladı.
   "Hey çocuk! O kız benim."
   Arkamızdan gelen sahte sert sesi duyunca oraya döndüm. Bize doğru gelen Barış'ı görünce kıkırdadım. Yeğeniyle farklı bir anlaşma biçimleri vardı.
   O, bize doğru adımlarken bu sürede onu süzme fırsatım olmuştu. Giydiği siyah takım elbise, onu olduğundan bin kat daha yakışıklı göstermişti.
   İstemsizce alt dudağımı dişledim. Bu hâliyle bir sürü kızların ilgisini çekecekti kesin. Hoş geldin kıskançlık krizleri!
   Yanımıza gelince Sude'ye baktı. Yüzünde çocuksu bir öfke vardı. "Bu kucağında olduğun kız benim," diye tekrarladı. "Ona göre."
   Sude kaşlarını çattı. Bu özelliği ona kesinlikle amcasından geçmişti. "Bir kere Derin benim." Çocuksu sesi, tüm ciddi olma çabalarını boşa çıkarmıştı. Minik kollarını sahiplenici bir tavırla boynuma doladı.
   Bunu fark edince kahkaha atıp Barış'a döndüm.
   Barış da Sude'ye gülmek istiyordu ama sahte ciddiyeti ona engel oluyordu. "Yaşıtlarını bul, küçük."
   Sude bana baktı. "Kimi en çok seviyorsun, Derin?" Bozuk Türkçe ile konuşması, onu ısırmak istememe neden olmuştu.
   Gülüşümü zor çabalarla kesip, "Sen varken o da kimmiş?" dedim. Yanağına sesli bir öpücük bıraktım. "Bak, en çok seni seviyorum."
   Sude, aldığı cevapla gülümsedi ve amcasına baktı. Evet, Barış amca olmuştu; bu gerçeği hazmetmek bana da zor gelmişti. "En çok beni seviyor," dedi küçük bedenindeki meydan okumayla.
   Barış, "Demek öyle..." diye mırıldandı. Daha sonra, "Derin seni seviyorsa bana da sen kaldın!" dedi. Bir çırpıda Sude'yi kucağımdan alıp omuzlarına aldı. Sude kahkahalarla gülerken ben de ona katılıyordum.
   Barış bir uçakmış gibi hareketlerle yürümeye başladı, ben de onu takip ettim. Gittiği yerde Ulaş abi ve Şeniz vardı.
   Yanlarına gelince onlarla selamlaştım. Şeniz, giydiği uzun, koyu yeşil elbisenin içinde çok güzel görünüyordu. Beğeni dolu sesimle, "Elbisen harika olmuş," dedim.
   Gülümsedi. "Seninki kadar olamaz."
   Barış'a yandan bir bakış attım. "Kim seçtiyse artık..." Evet, elbisemi Barış'a seçtirmiştim çünkü zevkine gerçekten bayılıyordum.
   Şeniz gülümseyerek Barış'a, daha sonra omuzlarındaki kızına baktı. Gözlerini devirirken, "Neden normal bir amca, yeğen ilişkiniz yok?" diye söylendi.
   Barış, Sude'yi omuzlarından indirdi ve yere bıraktı. Şeniz'e sinir bozucu bir gülümseme yollayıp Ulaş abiye döndü. "Hayatta yaptığın tek iyi şey, şu çocuğun dünyaya gelmesini sağlamakta rol alman. Seni tekrar tebrik ediyorum."
   Söylediği şeye kıkırdadım. Ulaş abi ise kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.
   Barış, kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. "Burada durup muhabbetinizin ilerlemesini izlemeyeceğim," dedi. "Gidip bizim sıramızı alan süslünün düğününe yetişelim."
   Sahte bir uyarıyla karnına dirseğimi geçirdim. "O bizim sıramızı almadı, canım. Ben ona sıramızı verdim."
   İğneleyici bir ses tonuyla, "Benim fikrimi almadan," diye ekleme yaptı sözüme.
   Başımı iki yana sallayarak sessiz kaldım. Hep birlikte annemlerin olduğu yere doğru ilerledik. Düğün, az kişi arasında gerçekleşecekti. Ada ve Tolga kalabalık istememişlerdi. O yüzden etraftaki hemen herkes tanıdıktı. Masa yerine sandalyeler sıra sıra diziliydi. Oldukça doğal bir ortam vardı.
  Annemin omzuna hafifçe dokunarak geldiğimizi haber verdim. Özlem teyze, annem ve teyzem en ön sandalyelerde yan yana oturuyorlardı. Biraz ileride de babamlar oturuyordu. Teyzemin yarı hüzünlü, yarı sevinçli yüz ifadesine kahkaha attım. "Senin sarışın gelin oldu, gidiyor..." diye takıldım ona.
  Annem gülerek başını iki yana sallarken teyzem nefes alarak sakinleşmeye çalışıyordu. Birkaç dakika sonra kulaklarımı Barış'ın sesi doldurdu:
  "Derin."
   Ona döndüm. Başıyla nikâh memurunu işaret etti. Nikâh başlıyordu, Barış ve ben şahittik. Ben de başımla annemleri işaret ettim. Henüz selam vermemişti. Gönderdiğim mesajı anlayınca başını sallayarak yanımıza geldi. Annemlere bakarken yüzünde saygılı bir gülümseme peyda olmuştu. "Merhaba."
   Annem, Barış'ı fark edince sevecenlikle gülümsedi. "Merhaba, oğlum. Seni görememiştim."
   Barış, "Son hazırlıkları takip ediyordum, selam veremedim. Kusura bakmayın," dedi. Büyükleriyle konuşurken takındığı saygılı tavra her zaman hayran kalmıştım.
   Annem bana manidar bir bakış atıp Barış'a, "Hiç önemli değil," dedi. "Siz iyi olun, yeter."
   Barış bana bakınca toparlandım. "Şey... Nikâh memuru gelmiş, biz yerleşelim."
   Annem onaylar anlamda başını sallarken Barış ile beraber nikah memurunun durduğu masaya ilerledik. Burada da sandalye yoktu, nikâh ayakta kıyılacaktı.
   Çok geçmeden alkışlar eşliğinde Ada ve Tolga alana giriş yaptılar. Yanımıza yürürlerken ikisinin de gözlerinin içi, hissettikleri mutluluktan parlıyordu.
   Yanımıza geldiklerinde Ada bana kaçamak bir bakış attı. Heyecanı, bu bakışta gizliydi. Kimseye çaktırmadan, "Sakin ol," diye fısıldadım kulağına. Başını sallasa da sakin kalma konusunda başarılı değildi.
   Nikâh memuru, alkış durunca Ada'ya baktı. "Gelin Hanım... Adınız, soyadınız?"
   Ada güç vermesi adına derin bir nefes aldı. Daha sonra, "Ada Yıldız," dedi.
   Nikâh memuru aynı soruyu Tolga'ya da sorarken Ada bana, "Öleceğim az kaldı," dedim.
   Gülümsememin altından sert bir sesle, "Sakın," diye uyardım Ada'yı. "Kendine gel."
   Ada titrek bir nefes aldı. O sırada nikâh memuru, Ada'ya dönmüştü. "Sayın Ada Yıldız, hastalıkta, sağlıkta, mutlulukta, hüzünde yanınızda bulunan Tolga Aksoy'u eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
   Ada başını salladı. "Evet!" diye bağırdı.
   Kalabalıktan gelen alkışa katıldım.
   Nikâh memuru Tolga'ya aynı soruyu yöneltti. Tolga, Ada'dan daha yüksek bir sesle, "Evet!" dedi.
   Tekrar bir alkış koparken Barış'ın, "Tolga da gitti," diye mırıldandığını duymuştum.
   Nikâh memuru Barış ve bana baktı. "Sizler de şahitlik ediyor musunuz?"
   Başımı salladım. "Evet."
   Barış, "Ediyoruz," dedi.
   İmzalar atılırken Ada'nın eli gibi Tolga'nın eli de titriyordu. Bunu fark edince sırıttım. Heyecan onlara çok yakışmıştı. Tolga, Ada'nın alnına bir öpücük bıraktı.
   Barış ve ben de bize düşen kısma imzalarımızı attık.
   Arkada çalmaya başlayan müziği duyan Tolga, Ada'ya döndü. "Karım olarak ilk dansını bana lütfeder misin?"
   Ada'nın gözleri, mutluluktan yaşarmıştı. Cevap veremeyerek başını onaylar anlamda salladı. Onlar kurulan dans alanına doğru ilerlerken Barış'a döndüm. "Çok güzel olmadılar mı?"
   Sırıttı. "Bizim kadar değil."
   Söylediği şey gülmeme neden olmuştu. Barış ile birlikte bizimkilerin olduğu sandalyelere ilerledik.
   Abim, Aybüke, Şeval, Demir, Şeniz, Ulaş abi buradaydı.
   Ve tabii ki aramızın en minik üyesi Sude... Oturduğu sandalyeden sarkan bacakları yere değmiyordu. Barış, abimle konuşmaya başlarken ben de Sude'nin yanına ilerledim. "Benim güzelim ne yapıyormuş bakalım?" derken sesimi bilerek çocuk gibi ayarlamıştım.
   Benim geldiğimi görünce heyecanla oturduğu yerde doğruldu. "Sıkılıyorum."
   Dudaklarımı sarkıttım. "Neden sıkılıyorsun? Ada ablan evleniyor, çok güzel değil mi?"
   "Güzel ama ben sıkıldım."
   Ulaş abi, konuşmalarımızı duyunca yanımıza geldi. "Duyduğuma göre buralarda sıkılan küçük, güzel bir kız varmış... İzniniz olursa o güzelliği dansa kaldırmak istiyorum."
   Sude heyecanla ayağa kalktı. Zıplayıp, "Yaşasın!" dedi sevinçli bir şekilde. Ulaş abi bana başıyla selam verip kızı ile beraber piste doğru ilerledi. Abim, karnı biraz da olsa kendini belli eden Aybüke'nin yanına doğru ilerledi. Onlar birlikte dans etmeye giderlerken Şeval ve Demir çoktan dansa kalkmışlardı.
   Barış, beni şaşırtarak elini uzattı. "Buralarda güzel, sarı elbisesinin içinde adeta bir güneş gibi parlayan bir kız varmış..." dedi Ulaş abinin söylediğini kendine göre değiştirirken. "O kız, benimle dans etmek ister mi?"
   Yalandan düşünüyor gibi yaptım. "Hm..." dedim. Daha sonra gülerek başımı salladım. "Memnuniyetle hem de!" Elimi eline bıraktım.
   Dans edenlerin arasına karışınca kollarımı boynuna sardım. Bedenim dejavu hissiyle dolarken kıkırdadım. Barış'ın kaşları çatıldı. "Ne oldu? Neden gülüyorsun?"
   "Bundan altı yıl önce Ulaş abilerin düğününde de aynı böyleydik. Aynı şeyleri yaşayınca bir garip hissettim..."
   O da güldü. "Değişen tek şey, zaman. Sana olan aşkımda herhangi bir azalma yok, aksine artış var. Sen o zaman da güzeldin, şimdi de çok daha güzelsin. Yine kollarımdaydın..."
   Başımı sallayarak onu onayladım. "Çok doğru bir tespit," dedim.
   Barış birden ciddileşti. "O gün konuştuklarımızı hatırlıyor musun?"
   Kaşlarımı kaldırdım. "Hangisini?" diye sordum. Altı yıl önceyi kesik kesik hatırlıyordum ama bahsettiğini anlamamıştım.
   "Sonuna kadar sonsuza yürüyecektik."
   Dediği şeyi duyunca omuzlarımı düşürdüm. Yüzüme bir gülümseme yayılırken, "Evet," dedim. "Ve hâlâ sözlerimizin arkasındayım."
   O da gülümsedi. "O zaman benden büyük bir adım gelecek."
   Dediklerini anlayamamıştım. Birden herkes kenara çekildi. Bakışlarım Ada'yı bulduğunda hevesle bizi izlediğini gördüm. Barış'tan ayrılırken, "Ne oluyor?" diye sordum. Sesim istemsizce gerilmişti.
   Barış benim aksime oldukça rahattı. "Hepsi kuzeninin planı," dedi. "Aklımda bile yokken bana bu fikri o verdi."
   Ortamda bulunan herkesin etrafımıza toplandığını fark edince utanmıştım. Aralarında annem ve babam da vardı! "Barış..." Sesim, kısık çıkmıştı.
   Barış arkasına, yani Ulaş abiye bir işaret verdi. Birden çalan müzik kesildi. Yeni başlayan şarkıyı daha ritminden tanımıştım.
   Ragıp Narin-Menekşem.
   Bizim şarkımızdı.
   Anlamayan bakışlarım Barış'ın üzerindeydi. O an beni şaşkınlıktan kaskatı kesecek bir harekette bulundu:
   Tam karşımda dizlerinin üzerinde eğildi.
   Aman Allah'ım. Aklımdaki şeyi mi yapacaktı?
   Dalgalanan müziğin ritmi heyecanla dolarken Barış'ın derin mavileri tam gözlerimin içine doğru süzülüyordu.
   Çok geçmeden konuşmaya başladı: "En derinimdeki Derin Talay... Bu özel günde, özel bir şey yapmak istedim." Herkesin bakışları heyecanla dolarken ben çoğu şeyi anlamlandırmaya başlamıştım.
   Barış takım elbisesinin cebinden bir yüzük kutusu çıkardı. Anında dudaklarımdan şaşkınlık dolu bir nida kaçmıştı. Parmaklarımı dudaklarıma bastırdım. Mutluluktan akan gözyaşlarım yanaklarımda yol çizmeye başlamıştı.
   Barış gülümsedi ve elindeki kutuyu açtı. İçinde beliren yüzük, güzelliğiyle bana göz kırpıyordu. Duymaktan ömrüm boyunca bıkmayacağım sesiyle, "Derin'im..." dedi. "Hayatımdaki varlığını sonsuza taşır mısın? Sonuna kadar benimle sonsuza adımlar mısın? Son nefesime kadar en özelim olur musun?" Yutkundu. O da epey heyecanlıydı. "Hayatını benimle yaşar mısın?" Sesini yükseltti: "Benimle evlenir misin?" O sırada arkada devam eden şarkının şu sözleri ortamı doldurmuştu:
   Bu kadar güzel olunmaz ki güzel kız,
   Evlen benimle, hayatı birlikte sevelim.
   Kısa bir an tepki veremedim. Âşık olduğum gece mavisi irislerin içinde kaybolurken konuşamayacak kadar mutluydum.
   Barış, bu hâlimi anlayınca, "Heyecandan dilin tutuldu, biliyorum," dedi. "Ama bir cevap vermen gerekiyor."
   Akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Evet," diye mırıldandım. Sesim, bir tek Barış'ın duyabileceği yükseklikte çıkmıştı. Esen rüzgâr yüzüme çarpınca toparlandım. "Evet!" diye bağırdım. "Evet evet!"
   Etrafımızdaki insanlardan alkış koparken Barış gülümseyerek ayağa kalktı. Yüzüğü takması için elimi ona uzattım. Güzel yüzük parmaklarımdaki yerini alınca gülerek Barış'ın boynuna kollarımı doladım. Sarılışıma elini belime koyarak karşılık verdi.
   Arkada çalan şarkının sesi yükselirken Barış beni havalandırdı ve kendi etrafında döndürdü. Kahkahalarım, kıyıya vuran dalgalara çarparken bu anın rüya olmaması için dualar ediyordum.
   En sonunda durduğunda tam gözlerinin içine baktım. "Seni seviyorum, gözlerinde kaybolduğum adam."
   Gülümsedi. "En derinimdeki Derin Talay." Onun dilinde seni seviyorum demekti bu söz.
   Her ne kadar şu an onu öpmek istesem de etrafta büyükler varken bunu yapmadım ve sadece baktım.
   Tam gözlerinin içine baktım. Ona tekrar tekrar âşık olurken verdiğim kararın doğruluğu tekrar yüzüme çarpmıştı.
   Bu hayattaki en doğru adama âşık olmuştum. Çok sevmiştim, çok güzel sevilmiştim.
   Siyah kelebeğim renklere bulanmıştı, sonsuza doğru kanat çırpmaya başlamıştı. Gökyüzü gözlü adamın başına konmuştu.
   Kalbim, sonunda sahibini bulmuştu.
   Gamzeli melek, şeytanıyla ufuk çizgisinde buluşmuştu.
   Kavuşmuştuk, her tarafı aşk kelebekleri sarmıştı.
   Ve nihayetinde en özeli, en özelini bulmuştu.

SON

Bana inanmaktan bir an bile vazgeçmeyen arkadaşlarıma ithafen. ▪

DERİN MAVİ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now