61. Bölüm

701 52 1
                                    

   Kahvaltı için siparişimizi verdikten sonra oturduğum sandalyeye iyice yerleştim. Son dakika haberiyle Şeniz ve Ulaş abi de kahvaltıya gelmişlerdi, son planlamaları bugün yapacaktık.
   Tolga nefesini bıraktı. "Evet, plan nedir?"
   Herkesin gözü Şeval'e kaydı. Tüm planlamalar onun kontrolündeydi. O komutan, bizse asker durumundaydık.
   Boğazını temizleyerek oturduğu yerde dikleşti. "Şimdi öncelikle şunu bilmeniz gerekiyor ki, çok az vaktimiz kaldı. Bundan sonra mücadelemiz hızlandırılmış olarak devam edecek."
   Anlatacaklarından şimdiden korkmaya başlamıştım. Arkama yaslanıp masadaki su bardağıma uzandım. Şeval konuşmaya devam ediyordu:
   "Akşam en geç altıda evde olmamız gerekiyor, sonuçta evde de iş var. Buradan çıktıktan sonra alışverişe gideceğiz."
   Anında gözlerim büyümüştü. "Hey! Hani bugün sadece kuaföre gidecektik."
   Bana bakıp şirince sırıttı. "Sen sus bebeğim."
   Kaldırdığım elimi surat asarak yavaşça indirdim. Barış'ın hemen yanımda güldüğünü görünce sinirle karnına dirseğimi geçirdim. "Gülme." Tekrar Şeval'e döndüm.
   Anlatmaya devam etti: "Alışverişe gideceğiz çünkü ev için de süslemeler gerekiyor. Alışveriş merkezi zaten bizi yeterince oyalayacak. Oradan çıkınca kuaföre geçeceğiz ve akşama kadar vaktimizi orada geçireceğiz. O sırada beyler kıyafetlerimizi kuaför salonuna getirecekler, bu şekilde zaman kazanacağız ve akşama hazırız."
   Elimdeki bardaktan büyük bir yudum aldım. Beni bugün ayakta tutacak enerjiyi ancak şu an depolayabilirdim.
   Sözü heyecanla Şeniz devraldı: "Düğün ve kına arasında biliyorsunuz ki, iki ay var. Yani kına haftaya olacak. Bunun içinse hazırlık süremiz çok kısa. Sadece dokuz günümüz var, bu zamanı çok iyi değerlendirmeliyiz. Benim bindallım, sizin kıyafetleriniz, ortam ayarlanması, davetliler ve daha nicesi... İşimiz çok."
   Ulaş abi, heyecanlı sevgilisinin yanağına bir öpücük bıraktı. "Halledilir, güzelim. Sen telaş yapma."
   Tolga'nın sırıtmaya başladığını fark edince ona döndüm. "Hayırdır? Bu hazırlık süreci seni eğlendirdi mi? Eğer çok hoşuna gittiyse sana yerimi seve seve veririm."
   Başını iki yana salladı. "Yok, ben ondan gülmedim. Bekarlığa veda partisi geldi aklıma-"
   Ada hızla sözünü kesti. "Ne bekarlığa veda partisi?"
   Anında Barış'a döndüm. "Sakın," dedim tehditkâr bir ifadeyle. "Öyle bir geceyi aklınızın ucundan dahi geçirmeyin."
   Barış da aynı Tolga gibi sırıttı. "Bir kere evleniyoruz ama, değil mi? Bırak da ona damat karar versin."
   Şeniz sinirle soluklandı. "Bak, Ulaş biz bu konuyu seninle daha önce konuştuk. Kesinlikle öyle bir organizasyon olmayacak."
   Şeval, Ada ve ben aynı anda, "Asla!" dedik.
   Tekrar Barış'a döndüm. "Bana bak, eğer öyle bir ortamınız olsun ve sen o ortamda bulun; seni buna pişman ederim."
   Sırıtışı genişlerken, "Haşin kızım sahalarda," dedi.
   "Ben ciddiyim." Kaşlarımı çattım. "Barış, hayır."
   Ada da benimle aynı durumdaydı. Tolga'ya, "Sakın," dedi benimkinden daha sert bir sesle. "Tolga, sakın öyle bir geceyi düşünme. Sakın."
   Tolga tek kaşını kaldırdı, "Sen elin herifleriyle gözümün önünde sarılırken biz sesimizi çıkarmıyorduk ama."
   Ada'nın gözleri açılırken, "Yuh!" dedi. "Sesini çıkarmadın mı? Ömer'i neredeyse gözlerinle yedin be, ne sessiz kalmasından bahsediyorsun?"
   "Ne yapsaydım, sarışın? Sen herifin boynuna atlarken ben de arkandan alkış mı tutsaydım?"
   "Konumuzla bunun bir alakası yok yalnız," dedi Ada gözlerini devirirken. "Ben kalkıp da Ömer ile bekarlığa veda gecesi düzenlemedim."
   Tolga sinirle, "Ne büyük lütuf," dedi. "Bir dahakine yaparsın artık!"
   Ada intikam dolu bir ifadeyle yüzünü sevgilisinin yüzüne yaklaştırdı. "Eğer sen öyle bir gecede bulun; kına gecesinden kaçar, Ömer ile tek başıma Şeniz'in bekarlığa vedasını kutlarım." Konuşurken kullandığı soğukkanlı ton, tüylerimin ürpermesine neden olmuştu. Çok ciddiydi. "Ve sen, Tolga... Sesini bile çıkaramazsın."
   Tolga kaşlarını çattı sinirle. "Lan bu nasıl bir tehdit?"
   "Sen eğer o gece oraya gider de saçma sapan kızların altında üzerinde bir taraflarında olursan ben de bunu yaparım, ruhun bile duymaz."
   Şeniz boğazını temizleyerek onlara susmaları gerektiğinin sinyalini verdi. Ada sinirle önüne dönerken Tolga sakinleşmek için derin bir nefes aldı.
   Demir hızla Ulaş abiye döndü. "Parti mi var?"
   Ulaş abi gülerek başını salladı. "Bekarlığa veda."
   Demir heyecanla ellerini birbirine vurdu. "Çok severim bekarlığa veda etmeyi de."
   Ada ve ben söylediğine gülerken Şeval sinirle nefesini bıraktı. Grupta herkes kendi sevgilisinden çekiyordu.
   "Ne üzücü ki, sen o gece orada olmayacaksın." Şeval sahte bir üzüntü takınmıştı.
   Demir yüzünü buruşturdu. "Gitmeyip de ne yapacağım? Sizin yanınızda yüksek yüksek tepelere kız verildiği için ağlayıp kına mı yakacağım?"
   Şeval sinirle, "Yok," dedi. "Ben o kınayı alıp bir taraflarına yakacağım da konuşmanın sırası değil şu anda."
   Ellerimi birbirine vurarak dikkati üzerime çektim. "Herkes buraya baksın." Herkesin bakışları bana döndüğünde derin bir nefes aldım. "Bekarlığa veda partisi her kimin fikriyse, o fikri aldığı yere geri bıraksın. Çünkü öyle bir gece olmayacak. Diyelim ki oldu..." Kızlara imayla baktım. "Biz sizi o geceye pişman ettikten sonra çok ama çok kötü şeyler yaşamanızı sağlarız." İntikam dolu bir şekilde gülümsedim. "Gayet net mi?"
   Şeniz, Şeval ve Ada konuşmamdan sonra kısık sesli bir alkış tuttururken gülümsemem gerçek bir tebessüme dönüştü.
   Barış oturduğu yerde dikleşip bana döndü. "Bir gece eğlenmemiz size bu kadar batıyor mu?"
   Tebessümüm yüzümden silinirken sinirle, "Öyle eğleniyorsanız siz eğlenmeyin," dedim. "Dansözler, havada uçuşan dumanlar, yüzlerini bile seçemediğiniz kızlarla abuk subuk şeyler yaşamalar... Yok efendim, diğerlerine karışamam. Ama sen, Barış Erez; o gece orada olmayacaksın."
   Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Var mısın iddiasına?"
   Cıkladım. "Yokum."
   Cevabım sırıtmasına neden oldu. "Ne o? Korktun mu yoksa?"
   "Hayır," dedim oldukça rahat bir tavırla. "Korkmadım. Öyle bir iddia olmayacak, çünkü mevzu iddialık bir mevzu bile değil."
   "Giderim dersem..." dedi tane tane. "...giderim, güzelim."
   Sinirle güldüm. "Eğer gidersen..." Yüzümü bana yaklaştırdığı yüzüne daha çok yaklaştırdım. "...ben de tanımadığım erkeklerin yanında sabahlayacağım bir yere; yani bara giderim. İçerim, adımı unutacak kadar içerim ve seni çileden çıkartırım."
   Sinirlenme sırası ondaydı. Kaşları çatılırken, "Ben de orada cenaze namazını kıldırırım," diye homurdandı.
   Ondan aşağı kalır bir yanı olmayan öfkemle, "Eğer dediklerimi umursama, ben de bunları yaparım!" dedim. "Öğrendiğinde iş işten geçmiş olur."
   "Öyle bir şey yaparsan-"
   "Ay, yeter!" dedi Ada yüksek sesle. "Herkes bir sakinleşsin."
   Şeniz, "Öyle bir gece olmayacak," dedi kesin bir tavırla. "Biz kına gecesini gelenek görenek amacıyla yapıyoruz." Ulaş abiye döndü sinirle. "Siz ne amaçla yapıyorsunuz?"
   Ulaş abi sırıttı. Sinir etmekten zevk almak bizim erkeklerde ortak sorundu sanırım. "Eğlence amacıyla yapıyoruz, canım."
   "Eğlencene başlatma," dedi Şeniz sinirle. "Kına gecesine iki tane Brad Pitt gibi adam alırım, o zaman görürsün sen!"
   Ulaş abi öfkeyle oturduğu yerde doğruldu. "Yavaş gel! Ne oldu senin gelenek görenek sevgin? Nerenin geleneğinde kına gecesinde Brad Pitt var? Hangi gelenek lan bu?"
   "Peki ya, hangi gelenekte düğünden önce veda partisi var? Asıl bu hangi gelenek?"
   Ulaş abi sabır dilercesine havaya bakarken Ada, Şeniz, Şeval ve ben aynı anda, "O gece olmayacak!" dedik.
   Erkekler bizden hemen sonra, "Olacak!" dedi tek ağızdan.
   Tam biz tartışmalara devam edecekken yanımıza gelen garson dikkatimizi kendine yöneltti. "Eğer kavganızı bölmüyorsam servisi yapabilir miyim?" Gülerek elindeki siparişlerimizi gösteriyordu.
   Barış'a, "Sonra konuşacağız," dedim. Siparişler yerlerini aldıktan sonra garson uzaklaştı.
   Şeniz nefesini bırakıp, "Zaten asıl mevzumuz bugünkü isteme," dedi. "Telaş yapmak istemiyorum ama çok iş var."
   Ada, Şeniz'i rahatlatmak amacıyla gülümsedi. "Hep birlikte halledeceğiz. Telaşa gerek yok, biz senin yanındayız."
   Şeval başını sallayarak Ada'yı onaylarken bakışları sessiz kalan bana kaydı. Bunu fark edince şirince gülümsedim. "Ben..." Boğazımı temizledim. "Ben Şeniz'in kalpten yanındayım. Onu yürekten çok destekliyorum."
   Şeval, "Kalbin, yüreğin yetmez yalnız," diye itiraz etti bana. Yüzümdeki gülümseme silinmişti.
   Ofladım. "Neden yahu?"
   "Bize bedenin lâzım." Sırıtma sırası Şeval, Ada ve Şeniz'deydi.
   Huysuz bir ifadeyle önümdeki meyve suyundan büyükçe bir yudum aldım. Tam yutacakken masanın yanında dikilen iki bedenle yutmaya hazırlandığım yudumumu yutamadım ve öksürmeye başladım.
   Herkesin bakışları masanın yanında duran abim ve Aybüke'ye kayarken Barış bana döndü. "Helal, güzelim. Nefes al."
   Toparlandığımda yutkundum. "İ-İyiyim.." Abim ve Aybüke beraber buraya mı gelmişlerdi? Şaşkınca, "Siz..." dedim abime bakarak. "...ne alaka?"
   Abim boş sandalyeye otururken Aybüke de hafif çekingen bir tavırla yanındaki sandalyeye kuruldu. Abim, Ada ve Şeval'in imalı bakışlarını görünce uyarıcı bir sinyalle boğazını temizledi. "Aybüke ile yolda karşılaştım. Buraya geldiğimi söyleyince teklif ettim, o da geldi. Bu kadar, altında anlam aramayın."
   Ada imalı bir şekilde, "Teklif-" diyorken abim sertçe sözünü kesti: "Bizimle kahvaltı yapmasının teklifi."
   Gözlerimi devirip arkama yaslandım. Abim ve Aybüke de sevgili olurlarsa grup tamamlanıyordu. Çatalımı elime alıp yemeğime başlayacakken Barış'ın masanın üzerindeki telefonu çalınca bakışlarım oraya kaydı. Arayanın annesi olduğunu görünce gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kim bilir yine ne olmuştu?
   Barış nefesini bırakıp aramayı cevaplandırdı ve telefonu kulağına götürdü. "Efendim sultanım?"
   Keyifle kahvaltıma başladım. Barış, annesinin söylediklerinden sonra ofladı. "Lan sanki ben evleniyorum, bu işler ne diye hep benim başıma patlıyor? Kalk, eşek kadar olmuş oğluna söyle bunları. O evlenmeyecek mi?"
   Özlem teyzenin azarlayan ses tonunu ben bile duymuştum. Barış sıkıntıyla sakallarını sıvazladı. "Tamam, lanet olsun tamam."
   Uyarırcasına karnına dirseğimi geçirdim. Lanet okumasından hoşlanmıyordum. Bana bakıp göz kırptı. Ah, son günlerde bu hareketi çok fazla yapıyordu. Bizde de kalp vardı yani!
   Telefonu kapatıp oflayarak arkasına yaslandı. Ağzımdaki lokmayı yutup gülerek, "Ne oldu?" diye sordum.
   Bana cevap vermek yerine sahte bir sinirle Ulaş abiye baktı. "Safi zararsın lan sen benim başıma. Yemin ediyorum öylesin."
   Ulaş abi sırıtarak, "Arayan annemdi değil mi?" diye sordu. Barış'ın yüzündeki öfke kat kat artarken Ulaş abi kahkaha atarak geriye çekildi. Cevabını almıştı.
   Şeniz tek kaşını kaldırarak sevgilisine baktı. "Nereden anladın?"
   Ulaş abi çenesinin ucuyla Barış'ı işaret etti. "Ne zaman bu siniriyle bana söylense işin ucundan annemin aramış olduğu çıkıyor da ondan..."
   "Çünkü," diyerek abisinin sözüne devam etti Barış. "Özlem Erez, bir tanecik oğlunu yormak yerine üvey olduğunu her fırsatta belli etmek için küçük oğlunu, yani Barış Erez'i kurban seçiyor. Olay budur."
   Konuşması ve söylediği sözler kahkaha atmama neden olmuştu. Ona döndüm. Elimi yanaklarına koyarak sakallarını okşadım. "Kıyamam."
   Demir gülerek, "İçim acıdı," dedi. "Ben senin annen olayım mı? Özlem teyzeyi aratmam."
   İkizimin söylediği şey daha güçlü gülmeme neden olmuştu. Masadaki herkes gülerken eğlenmeyen tek kişi tabii ki de somurtan sevgilimdi.
   Gülüşümü sonlandırıp ona döndüm. "Ne istedi Özlem teyze?"
   "Önce annemleri evden alacakmışım, sizinle beraber kuaföre bırakacakmışım. Siz kuaförde ölü zaman geçirirken ben de kuru temizlemeden kıyafetleri alıp eve götürecekmişim. Bir süre sonra sizin işler bitince de hep beraber eve dönecekmişiz." Nefesini bırakıp abisine baktı. Bakışları yine öfke dolmuştu. "Ben oradan oraya koştururken, Ulaş Bey de en iyi yaptığı işi yapacak ve yan gelip yatacak. Yoksa Allah korusun, oturma organları şişer. Bedeninde en değer verdiği yer olmadan Ulaş Erez bir hiç."
   Abisine takılma şekline kıkırdadım. "Gerçekten tüm saydıklarını tek başına sen mi yapacaksın?" diye sordum.
   Çayından bir yudum alıp başını salladı. "Anneme göre evet."
   Annesine asla sesini çıkaramaması hoşuma gidiyordu. Ulaş abinin de Barış'ın da annesiyle ilişkileri çok hoştu. Ne olursa olsun anneleri onlar için kraliçe gibiydi. Değer veriyorlar ve bunu gayet açık gösteriyorlardı.
   Tolga, "Anladığım kadarıyla bu planın ucu bana da dokunuyor, öyle değil mi?" diye sordu yorgun bir ifadeyle.
   Gece mavisi irisler Tolga'nın gözleriyle buluştu. "Tam üzerine bastın. Bu kadar insan benim arabaya nasıl sığacak, bir düşün bakalım... Derin, Şeval ve Demir benimle geçecek kuaföre. Ada ve Şeniz de senin yanında olur. Onları bıraktıktan sonra geri döner, annemleri alırız." Tekrar Ulaş abiye döndü. "Sen de aman kıçını kaldırıp bir işe yarayayım deme, günaha girersin."
   Ulaş abi gülerek, "Hâline üzüldüm," dedi. "Abilik vicdanım da var... Siz geri dönmezsiniz, annemleri ben alırım."
   "Kaş kişi var evde?" diye sordum.
   "Aslında annemler kuaföre gelmeyecekler," dedi Barış. "O civarda işleri varmış ama sizin gibi salonun önünde indirecekmişiz onları da. Yoksa kuaförde sadece bu grup olacak. Annem ve teyzemi alıp götüreceğiz sadece."
   Esnedim. "Şimdiden yoruldum."
   "Daha yeni başlıyoruz, gamzeli."
   Şeval bana baktı. "Yeliz teyzeler geliyor değil mi?"
   "Babamın acil bir işi varmış o gelmeyecek," dedim. "Annem geliyor."
   Şeval'in kaşları çatılmıştı. "Ne işi varmış ki?"
   Omzumu silkip, "Bilmiyorum," dedim. "Haberim yok." Doğruldum. "Siz kuaförle haberleştiniz mi?" diye sordum.
   Şeniz ağzındaki lokmayı yutup başını salladı. "Evet, Harun'u aradım. Salon boş, bizi bekliyorlar."
   Gülümsedim. "Eren'in yanına yani?" Nedensizce Eren'e kendimi yakın hissetmiştim. En son konuşmamızda bana akıl danışmanlığı yapması abim gibi hissetmeme neden olmuştu.
   Şeniz başını sallarken buluttan nem kapan canım(!) sevgilim kaşlarını çatarak bana döndü. "Eren kim lan? Elin ayağın rahat dursun, yavrum. Eren kim?"
   Onu sinir etmek amacıyla gülümsedim. "Yeni flörtüm. Senden gizliyordum, tüh beni yakaladın."
   Dişlerinin arasından, "Derin!" diye mırıldandı.
   Bu hâlleri çok hoşuma gidiyordu. Kıskanmak ona feci şekilde yakışıyordu!
   "Efendim, aşkım?"
   "Beni kışkırtma," dedi öfkeyle.
   "Aa!" dedim yalandan şaşırmış gibi yaparak. "Ne kışkırtması yahu? Senden ayrıldığımda tanışmıştım Eren ile...." Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Herkes kendi muhabbetinde olduğu için neyse ki kimse bizi duymuyordu. "...hani Buse'nin senin kollarında olduğu bir gece vardı ya... Hani o sebepten ben senden ayrılmıştım." Aslında Eren ile tanışmamız böyle olmamıştı ama Barış'a karşı senaryo üretmemde bir sakınca yoktu bence.
   "Lan!" dedi. Bel altı bir küfür homurdanıp, "Beni sinir etme!" diye tekrarladı.
   "Eğer ki sen bekarlığa veda gibi bir organizasyonun içinde bulunursan Ada'nın Ömer'in yanına gitmesi gibi ben de kendimi Eren'in yanına atarım." Tehlikeli bir ifadeyle gülümsedim. "Gayet net mi, sevgilim?"
   Yutkundu. "Eren kim?"
   Daha fazla dayanamayarak kıkırdadım. "Şeniz'in kuaförü. Merak etme, bana karşı abim gibi davranıyor."
   "Başlarım abisine de davranışına da..." dedi sinirle. "Senin abin var, ne gerek var başkalarıyla muhabbete girmene?"
   "Seninle ayrıyken konuşup fikir almıştım. Bu kadar..." Uzatacağını anlayınca, "Dahası yok," diyerek onu durdurdum. "Art niyete de gerek yok."
   Neyse ki uzatmadı. Görüşeceğiz anlamında başını sallayıp, "Çok gözüme batıyorsun..." demesi dışında tabii...
   Şirince sırıtarak ağzıma bir zeytin attım.

DERİN MAVİ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now