62. Bölüm

639 57 1
                                    

   Barış arabayı salonun önünde durdurunca Şeval ile birlikte indik. Tam salona doğru yürüyecekken Barış'ın da benimle beraber indiğini görünce kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Sen nereye?"
   "Eren diye bahsettiğin herifi tanımaya."
   "Barış, saçmalama. Kadın kuaförü orası yahu, nereye geleceksin?"
   Tek kaşını kaldırdı. "Oradan bakınca umurumda gibi mi duruyor?"
   Nefesimi bıraktım. Onunla inatlaşmaya girmek çok zordu.
   O sırada salonun kapısı açıldı ve dışarı gülümseyerek Harun çıktı. Şeniz'e doğru gülümseyerek yürümeye başladı. "Selam, güzellik."
   Barış'ın sinir dolu bakışlarını fark edince boğazımı temizledim. "Eren bu değil. Harun bu..."
   Kaşları çatıldı. "Yamuk yumuk tiplerle iletişime geçmen hoşuma gitmiyor."
   "Benim de Buse ile iletişime geçmen hoşuma gitmiyor ama sonuç ne? Sıfır." Her konuyu nasıl da kendi üzerime çekip haklı olabiliyordum? Bence bu bir yetenekti.
   Harun kızlara selam verdikten sonra bana döndü. "Merhaba, Derin."
   Üzerimdeki gergin ifadeyi bir kenara bırakıp, "Merhaba," dedim gülümseyerek.
   Barış'a başıyla selam verdiğini görünce sevgilime döndüm. Harun'un selamına tepki vermemişti. Gülümsememin altından uyarıcı bir tonla, "Barış," dedim. Beni umursamadığını görünce vücudumu ona çevirdim. "Selam veriyor sana. Put gibi durmasana, karşılık ver."
   Ellerini cebine koydu. "Allah versin selamını... Ne diye bana ve sevgilime selam veriyor?"
   "İnsanlıktan," dedim sertçe. "Senin nasibini alamadığın insanlıktan!"
   "Onu bunu bilmem. O Eren denilen herifi görmeden şuradan şuraya gitmem, güzelim."
   "İnadını..." diyordum ki kendimi frenledim. "...sevsinler," diye çevirdim. "İnadını sevsinler, Barış."
   Bana cevap vermedi. Sırıtmak dışında. Şeniz, Ada ve Şeval salona yönelirken ben ofladım. Harun'a dönüp, "Eren nerede?" diye sordum.
   Kısa bir an düşündü. "Markete kadar gitti. Ne oldu?"
   "Hiç," dedim. Barış'ı gösterdim. "Erkek arkadaşım. Tanışmak istiyor da..."
   "Ah," dedi. Barış'ı süzdü. "Sanırım bir kıskanma mevzusu var, doğru muyum?"
   Barış beni sahiplendiğini belli edercesine elimi tuttu. "Evet, koçum. Kıskancım ben. Hem de öyle bir kıskancım ki, kızımı kıskanmamdan dolayı kan çıkarmaktan çekinmem. Öyle kıskancım."
   Boğazımı temizleyerek zoraki güldüm. "Hem kıskanç, hem de çok şakacı." İmayla Barış'a döndüm. "Ama şakaların anlaşılmayabilir, canım. Ona göre şaka yap."
   "Neyse ki şaka yapmıyorum."
   Karnına dirseğimi geçirdim. O bir küfür mırıldanırken ben Harun'a baktım. "Tamam, siz başlayın. Ben yetişeceğim size..."
   Harun başını sallayıp salona girerken oflayarak Barış'a döndüm. "Niye böyle arıza çıkarıyorsun, bir türlü anlayamıyorum."
   "Bir türlü ortaya çıkmıyor herif. Nasıl bir tipse..." Kendi kendine mırıldanmasına göz devirdim.
   "Bekleyelim, Barış. Yolun ortasında mal gibi bekleyelim, çok medeni bir hareket."
   Birkaç dakika sonra uzaktan gelen Eren'i görünce, "Hele şükür," diye mırıldandım. Barış bakışlarımı takip ederek ileriden gelen Eren'i fark etti. Eren de bizi görmüştü. Birkaç büyük adımda yanımıza geldi. "Derin?"
   Zoraki gülümsedim. "Selam, Eren. Şey..." Barış'ı gösterdim. "Seninle tanışmak istedi de-"
   Tam ben Barış'ı tanıtacakken sözümü kesti. "Barış bu, öyle değil mi?" Kendimi zorlayarak başımı salladım. Gülümseyerek Barış'a elini uzattı. "Ben Eren. Derin senden çok bahsetti. Sonunda tanıştık, memnun oldum." Barış, Eren'in ona uzattığı eline kuşkulu bir bakış attı. Bunu fark eden Eren'in gülümsemesi genişledi. "Şu an muhtemelen benden hoşlanmadın. Derin anlattı, ona yaklaşan erkeklerden nefret ettiğini... Ama merak etme, Derin'e asla o gözle bakmıyorum." Bana göz kırptı. "Hatta kız kardeşimden farklı görmüyorum onu." Barış'ın çatılan kaşları biraz olsun düzelse de hâlâ Eren'e elini uzatmamıştı. Eren en sonunda, "Eğer içini rahatlatacaksa söyleyeyim," dedi. "Sevgilim var zaten."
   Eren'in attığı son gol Barış'ın yüzünün gevşemesine neden olmuştu. Elini Eren'in eline bırakıp onunla tokalaştı. "Barış ben de."
   Eren başını sallayarak geri çekildi. "Evet, Derin senden çok bahsetti. Sana çok âşık."
   Dediğini duyunca yüzümdeki gülümseme donuklaşmıştı. Boğazımı temizleyerek, "Eren," diye uyardım onu. Barış'ın da Eren ile birlikte sırıttığını görünce, "Ah, harika!" dedim. "Cephe olun bir de..."
   Barış gülerek beni kendine çekti ve yanağıma bir öpücük bıraktı. "Bu konuyu sonra tekrar açacağım, güzelim. Fakat şimdi gitmem lazım." Eren'e başıyla selam verdi. "Kolay gelsin."
~
   Kendimi aynada beğeniyle süzerken istem dışı gülümsemiştim. Aslında çok bir şey yapmamıştık. Maşa ile saçlarımı şekillendirmiş, makyajı da hafif tutmuştum. Üzerime ise boyu bileğimin biraz üstünde biten siyah, sade bir elbise giymiştim. Bugün en özel, en dikkat çekici kişinin Şeniz olmasına özen göstermiştik.
   Gülümsememi bozmadan ayağa kalktım ve hemen arkamdaki Eren'e baktım. "Çok teşekkür ederim, ellerine sağlık."
   O da gülümsedi. "Beğendin mi?"
   Başımı sallarken, "Evet," dedim. "Sade ama şık."
   "Bakalım sevgilin de beğenecek mi..." Gülerek sorduğu soruyu duyunca ciddileştim.
   "Eren, ben senden Barış adına özür dilerim. Yani... O an sana karşı çok ayıp etti. Normalde yapmaz diyemeyeceğim çünkü çoğu zaman anlamadan dinlemeden hükmünü koyup ona göre hareket ediyor. Özellikle de başka erkekler mevzu bahis olunca..." Hafif bir tebessümle, "Kusura bakma," diye ekledim.
   Cana yakın bir gülümseme ile hafifçe koluma dokundu. "Üzerinde durmamızı gerektirecek bir konu bile değil. Takılma sen. Kıskanç erkekler sevgililerini çevreden sakınmak ister, bu gayet doğal. Barış'ı anlayabiliyorum, ben de kıskanç sayılırım."
   Aklıma Barış'a sevgilisi olduğunu söylemesi geldi. "Bu arada," dedim. "Sabah Barış'a sevgilim var dedin ya... Benimle konuşurken hiç bahsetmediğine dayanarak yeni olduğunu düşünüyorum, doğru bildim mi?"
   Hemen arkasındaki masada malzemelerle uğraşırken, "Evet," diye cevap verdi bana. "Yeni sayılır, iki ay oldu."
   Başımı sallayarak yanına gittim. "Hayırlı olsun."
   "Teşekkür ederim."
   "İsmi ne?" diye sordum.
   Bakışlarımızı birleştirdi. "Ceylin."
   "Okula gitmiyorsun ya... Nerede tanıştınız? Sanal ortam mı?"
   Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Elindeki işlerle uğraşmayı bırakıp, "Bu kuaförün müşterisiydi," dedi. "Zaten sürekli karşılaşıyorduk. Ondan hoşlandığıma emin olunca her şeyi göze alarak çıkma teklifi ettim. İki ay önce kabul etti ve birlikteyiz."
   "Çok sevindim." Göz kırptım. "Bana yaptığın şairane sözler senin hayatında da işe yarıyormuş, baksana. Terzi kendi söküğünü dikemez sanıyordum."
   Söylediklerim gülmesine neden olmuştu. "İnan bana, o an kafamda sadece o vardı. Sana verdiğim fikirler, kafamdaki mantık uçup gitmişti... Ne söyledim, ne yaptım; hatırlamıyorum bile."
   Gülerek, "Doğaçlama takıldın yani?" dedim.
   Başını salladı. "Kesinlikle."
   Ada'nın adımı söylemesiyle Eren'e, "Tekrar teşekkür ederim," dedim. "Hem sabahki olaya takılmadığın için, hem de görünümüm için..."
   "Ne demek, önemli değil."
   Ona başımı sallayarak veda ettim ve çoktan salondan çıkmış olan kızların yanına gittim.
   Ada sarı saçlarına düz fön çektirmekle yetinmişti. Aynı benim gibi makyajını sade tutmuştu. Üzerindeki sarı uzun elbise onu oldukça zarif göstermişti.
   Şeval ise ablası olduğu için bizden biraz daha fazla özenmişti kendine. Uzun saçlarını düzleştirip üstten yarım topuz yapmıştı. Bu saç ona çok yakışmıştı. Yaşına uygun bir makyajla görünümünü tamamlamıştı. Üzerinde ise dizlerinde biten koyu yeşil, günlük de sayılabilecek bir elbise vardı.
   Şeniz ise gerçekten en gözdemiz olmuştu. Diz kapağının birkaç parmak üstünde biten kırmızı zarif bir elbise giymişti. Elbisenin ip askılarının yanı sıra sırt dekoltesi de vardı ve Şeniz'in fiziği bu elbiseyi çok iyi taşımıştı. Kumral saçlarını maşa ile şekillendirmiş, üzerine de kıyafetine uygun, hoş bir taç takmıştı.
   Hepimiz hazırdık.
   Şeval'in gözü ileride bir yere takılınca bakışlarını takip edip baktığı yere baktım. O sırada Şeniz, "Annem geliyor," demişti bile.
   Ceyda teyze yanımıza gelince hepimizi tek tek süzdü ve gülümsedi. "Benim güzel kızlarım, hepiniz tek kelimeyle harika görünüyorsunuz."
   Söyledikleriyle biz de gülümsemiştik. Şeval ile neredeyse on üç yıldır arkadaştık, doğal olarak annesi de beni on üç yıldır tanıyordu. Ada'yı ise birkaç yıldır tanımasına rağmen çok sevmişti. İsteme töreninde Ada ve ben olmamızın doğru olup olmadığını sorgularken Ceyda teyze ikimizi de kesinlikle orada görmek istediğini söyleyerek mahkememize son vermişti. Ulaş abi ise Tolga'nın gelmesini özel olarak rica etmişti. Zaten birimiz varsak hepimiz olmalıydık. Demir de Ceyda teyzenin özel misafiriydi. Hep beraber olacaktık. Abim ise gelmeyecekti. Akşam, şehir dışından gelen bir arkadaşının yanında olacaktı.
   Ceyda teyze bana döndü. "Annenler geliyor, değil mi Derin'ciğim? Gelmezlerse çok kırılırım bak."
   "Şey.." dedim. Gözümün önüne gelen bir saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırırken, "Annem geliyor," diye mırıldandım. "Babamın akşama bir işi varmış, ne yazık ki o gelemeyecekmiş."
   Yüzü düşmüştü. "Allah Allah... Akşam akşam ne işi varmış ki canım?"
   Omzumu kaldırıp indirdim. "Hiç bilmiyorum."
   "Neyse," dedi tekrar gülümserken. "Annen geliyorsa o da olur." Şeniz'e baktı. "Kızım, ben eve geçiyorum şimdi. İkramları hazırlayacağım. Evi gelmeden önce toparlamıştım zaten. Pek eksik kalmadı."
   Şeniz, "Biz de eve geliyoruz zaten," dedi. "Yardım ederiz sana."
   "Yok, güzelim. Siz hiç yorulmayın."
   Şeniz başını salladı. Çok heyecanlı görünüyordu. Bu hâli gülümsememin genişlemesine neden oldu.
   Kim bilir Barış ile benim isteme gecem nasıl olurdu?
   Kalbim, beynimin düşündükleriyle neredeyse yerinden çıkacakmış gibi atarken kaçamak bir nefes aldım ve toparlandım.
   Bunları düşünmenin sırası değildi.
~
   Şeniz'lerin evinin salonunda herkes toplanalı ve ortaya bir muhabbet atılalı yaklaşık on dakika oluyordu. Bu on dakikada her dakika başı Barış ile göz göze geliyordum. Bu bakışmaların sonu da üzerimde gereksiz bir heyecana çıkıyordu. Ada kulağıma, "Şeniz'i düşünemiyorum," diye fısıldayınca dikkatimi Barış'tan çekip ona döndüm.
   Devam etti: "Ben, kendi istemem olmadığı hâlde acayip bir heyecan içindeyim, Şeniz kim bilir ne durumdadır..."
   Kimseye çaktırmadan onun kulağına eğildim. "Kesinlikle. Hele de ben Barış ile bakışıp duruyorum, kalbim horon tepiyor şu anda. Şeniz'in ise Ulaş abi tam karşısında, birazdan onların sözü kesilecek..." Yüzümdeki sahte gülümsemeyle devam ettim: "Zaten annemle ikide bir göz göze geliyoruz. Bu heyecanımın sebebini çözmeye çalışıyor, zor durumdayım."
   Sinsice sırıttı. "Kız, sen alışmaya bak. Yakın zamanda bu tabloyu sen ve Barış için de görürüz."
   Sesimin tonunu son anda ayarlayıp, "Çüş," dedim. "Bizim nereden baksan birkaç yılımız var be, o da en az hâli..."
   "Birkaç yıl dediğin nedir ki, canım benim? Bu işler için su gibi gelir; su gibi gider." Yaşlı teyzeler gibi konuşmuştu.
   "Ben seni Tolga ile söz kesiminin olduğu günü düşünmeni sağlayıp heyecana boğmuyorsam, haksız rekabet yapma, sus."
   Gözlerini devirdi. "Aman iyi be."
   Ceyda teyze gülümseyerek Şeniz'e baktı. "Kızım siz kahveleri yapmaya gidin artık isterseniz..."
   İşte ilk adım atılmıştı!
   Şeniz terleyen avuç içlerini üzerindeki elbiseye silip ayağa kalktı. "Şey... Tabii..." Ulaş abiyle göz göze gelmemeye çalışıyordu, yoksa heyecanına yenik düşecekti. "Nasıl alırdınız kahvelerinizi?" Herkesin nasıl içtiğini öğrendikten sonra bize işaret yapıp mutfağa gitti. Şeval, Ada ve ben de salondakilere gülümseyerek Şeniz'in peşinden mutfağa girdik.
   Şeniz derin derin nefes alarak arkasındaki tezgâha yaslandı. "Ay, ben heyecandan düşüp bayılacağım. Bana kimse istemenin bu kadar heyecan verici, zor bir şey olduğundan bahsetmedi ki."
   Gülerek, "Bahsetselerdi kaçacak mıydın?" dedim.
   Ada ve Şeval kıkırdarlarken Şeniz hâlâ soluklanıyordu.
   "Sakin ol," dedi Şeval, Şeniz'in koluna dokunup. "Bu şekilde davranırsan işimiz iş vallahi. Biraz rahatla, soluklan. Bu hâlde salona gidersen hoş şeyler yaşanmaz, benden söylemesi."
   Ada  "Aynen," diyerek Şeval'i onayladı. "Senin gerilmen gereken asıl yer burası değil canım. Bunun kınası var, alışverişi var, düğünü var..." Kendi kendine, "Oho," diye mırıldandı kelimeyi uzatarak. "Daha dur sen..."
   Şeniz'in yüzündeki paniğin arttığını fark edince Ada'ya, "Aferin," dedim. "Kızı rahatlatacağımız savunma bu mu? Daha çok telaşa bindi..."
   Ada, Şeniz'in yanına geldi. "Ama ben yanındayken sen her şeyi güzelce halledeceksin, canım. Panik de neymiş, telaş da kimmiş? Onlar senden korksun."
   Battıkça batıyordu.
   Şeval gülerek, "Salondakiler bekliyor," diyerek sohbeti böldü. "Hadi kahveleri yapalım."
   Şeniz heyecanla çekmeceden cezveyi aldı ve kahveleri yapmaya başladı. Ben ve Şeval de o sırada bardakları hazırlıyorduk.
   Ada yeni aklına gelmiş gibi, "Ah," dedi. "Az daha unutuyordum. Ben unutsam sizin hatırlayacağınız da yokmuş zaten..."
   Şeval tek kaşını kaldırarak, "Neyi?" diye sordu.
   "Tuz nerede?" Ada'nın sırıtarak sorduğu soru benim de gülmeme neden olmuştu. Şeval de bizim gibi sırıtarak üstteki dolabı gösterdi. "Orada."
   Şeniz anında, "Hey!" dedi. "Tuz niye?"
   Ada gözlerini devirdi. "Kimya dersinden ödev var, hazır elimiz kolumuz boş oturuyorken o deneyi yapalım dedik..." İğneleyici ses tonuyla söylediklerine kıkırdadım. Ada, Şeniz'in boş bakışlarını görünce toparlandı. "Âdettir, gelenektir ya hani... Damadın kahvesine tuz konur." Kendi kendine güldü. "Gerçi ben gelenek, görenek bilmem. Benim ilgilendiğim tek nokta, işin eğlencesi."
   Şeval, "Kesinlikle," diyerek ona katıldığını belli ederken ben de, "Aynen," dedim.
   Şeniz'in gözleri büyürken, "Hayır," diye itiraz etti. "Gelenek, görenek biliyorum tabii ki de ama hayır ya. Ulaş'a tuz koymayalım."
   Sırıtarak, "Ulaş'a tuz koyduğumuz yok zaten," dedim. "Ulaş'ın kahvesine tuz koyacağız."
   Şeniz bana gözlerini devirirken biz kızlarla gülüşmeye başladık.
   Birkaç dakika içinde tepsideki tüm bardaklar dolmuştu. Şeniz bizim zorumuzla Ulaş abinin kahvesine tuz koymuştu.
   Tepsileri iyice hazır ettikten sonra Şeniz'i mutfakta yalnız bırakıp üçümüz salona geçtik. Barış'ın bakışlarının ağırlığını üzerimde hissedince istemsizce bakışlarımızı birleştirdim.
   Sanki annemler yanımızdayken heyecan kat seviyemi yükseltmek için yeminliymiş gibi kimseye çaktırmadan bana göz kırptı.
   İşte bu son hamleydi. Eğer şu ortamda olmasaydık net bayılmıştım ama bu güzel gecenin o şekilde hatırlanmasını istemiyordum. Bedenimle düşmemek için ciddi bir mücadele verirken hemen yanımda duran telefonum titremişti. Göz ucuyla Barış'a baktığımda Ulaş abinin arkasından telefonuyla uğraştığını gördüm.
   Kimseye çaktırmadan mesajı açtım.
   Yanakların için özel bir boya kullanmana gerek yok, utandığın için kıpkırmızı olmuşsun zaten.
   Nefes alışverişim düzensizleşirken telefonu iyice saklayarak zoraki cevap yazdım.
   Annemin bakışları üzerimde, Özlem teyze bana bakıp bakıp gülüyor. Allah aşkına, sen de bir yandan vurma bana. Zaten gereksiz bir heyecan var üzerimde, rahat dur.
   Boğazımı temizleyerek telefonu kapattım. Annemlerin ilgisi neyse ki benim üzerimde değildi. Günün anlam ve önemine ilişkin konular konuşuyorlardı.
   Elimdeki telefon titreyince bakışlarım oraya kaydı.
   Pekâlâ, güzelim. Dediğin gibi olsun. Şimdi rahat duracağım, gece sonu için herhangi bir söz veremem.
   Mesajı okuyunca yutmaya hazırlandığım tükürüğüm boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. O an, korktuğum başıma gelmişti, herkesin ilgisi bana dönmüştü. Ada hemen yanımdan, "İyi misin?" diye sorarken öksürmelerim kesildi.
   Derin bir nefes alarak başımı salladım. "İyiyim."
   Herkes eski konuşmasına dönerken kaşlarımı çatarak Barış'a baktım. Pis pis sırıtıyordu. Neyse ki çabuk toparlanmıştım.
   Attığı mesajla telefonum tekrar titredi:
   Helal, güzelim. Nefes al, bize lâzımsın.

DERİN MAVİ (Tamamlandı)Where stories live. Discover now