30. Bölüm

1K 79 1
                                    

Şeval Aktaş:
   Makyajım bitince geriye çekilip aynada kendimi süzdüm. Çok sevdiğim bir grubun konseri vardı ve bunu konuşurken ağzımdan kaçırmıştım. Anıl da konsere çift kişilik bilet almıştı. Şimdi ise onun için hazırlanıyordum.
   Altıma lacivert dar bir kot, üzerime de sırtımı açıkta bırakan siyah, ince bir kazak giymiştim. Kazağın üzerine giydiğim deri ceket ise kıyafetimi tamamlıyordu. Ne çok abartıydım, ne çok sade. Makyajımı da bu dengeyi korumak adına çok abartmamıştım. Saçlarımı ise düzleştirmekle yetinmiştim.
   Yatağın üzerine bıraktığım telefonum çalınca oraya yöneldim. Anıl arıyordu.
   Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm. "Geldin mi?"
   "Aşağıdayım, bekliyorum."
   Siyah sırt çantamın kolunu tuttum. "Hemen geliyorum." Telefonu kapattıktan sonra aynada son kez kendime baktım. Derin bir nefes alıp dış kapıya doğru yürüdüm.
   Derin'in yaşadığı siteden bir ev bulmuştuk fakat bazı şeyler daha netlik kazanmadığı için henüz taşınamamıştık. Babam da beklemenin uzun süreceğini söylediği için kiralık bir ev bulmuştuk ve bir süre burada yaşayacaktık. Otel gereksiz pahalıydı.
   Annem ve babam ise şu an evde değillerdi. Neyse ki annemden bu konser için günler öncesinde izin almıştım. Üniversitede olan ablamla ise aylardır görüşmüyorduk.
   Ayağıma siyah botlarımı geçirip doğruldum. Evin anahtarını sırt çantama atıp kapıyı arkamdan çektim. Asansör yerine merdivenleri tercih ettim.
   Apartmandan çıktığımda esen soğuk hava anında bedenimi esir aldı fakat bunu umursamadım ve hemen karşımdaki arabasına yaslanmış Anıl'a doğru yürüdüm.
   Karşısına geldiğimde gülümsedim. "Selam."
   Beni süzerken gözlerinden birkaç ifade sezmiştim. Fakat en ağırı şaşkınlıktı. Toparlandıktan sonra, "Selam," dedi. "Çok hoş görünüyorsun." Demek ki, görüntüm onu şaşırtmıştı.
   "Teşekkür ederim." Sesim mahcup çıkmıştı.
   Hemen arkasındaki arabasını gösterdi. "Gidelim mi?"
   Başımı salladım. Arabaya binerken benden önce davranıp açmaya yeltendiğim kapımı açtı. Bu hareketine gülümseyip arabaya bindim.
   Yola çıktığımızda Anıl bana yandan bir bakış attı. "Nasılsın?"
   "İyiyim..." Ona baktım. "Sen nasılsın?"
   "Ben de iyiyim."
   "Arabanı kurtarabilmişsin." Yaklaşık bir hafta önce geçirdiğimiz yorucu günün ardından Anıl'ın arabası çamurda kalmıştı ve biz eve Furkan abinin arabasıyla dönmüştük.
   "O gün döndükten sonra birkaç yardım istedim. Arabayı getirip temizlediler."
   Başımı salladım. O gün aklıma gelince istemsizce ürperiyordum. Derin'in söylediklerinin yalan olduğuna emin olsam da içime bir şüphe düşmemiş değildi. Anıl'ın bu kadar planlama yapmış olma ihtimali ağır geliyordu. Yapmadığını söyleyince de kaçıyormuşum gibi hissediyordum.
   "Senin canını sıkan bir şey mi var?" diye sordu yüzümü inceleyip.
   Nefesimi bıraktım. "Uykusuz kaldım biraz, ondandır." Bu mevzuyu ona açacaktım fakat şu an doğru zaman değildi.
   Neyse ki o da konunun üzerinde çok durmadı.
   Konserin olacağı salona gelince arabadan indim. Anıl'ın uzattığı eline tereddütle baksam da içimdeki huzursuz tarafı susturdum ve elimi eline bıraktım.
   Salona girdiğimizde beklediğimden daha kalabalık olduğunu gördüm. Anıl'ın beni yönlendirmesiyle boş bir masanın kenarına geldim. Yarım daire şeklindeki masalarda sandalye yoktu.
   Anıl etrafına bakındı. "İçecek alıp geleyim. Ne içersin?"
   Omzumu silktim. "Hiç fark etmez." Alkollü bir yer olmadığı için içim rahattı.
   Anıl yanımdan uzaklaştığında nefesimi bıraktım. Onun yanındayken gerçekten huzursuzdum. Gülünce kötü hissediyordum, onunla konuşurken huzursuzluğum bir çığ gibi büyüyordu ve bunların daha nicesi...
   "Şeval?"
   Hemen arkamdan gelen tanıdık sesle oraya baktım. Karşımda Demir'i görünce dudaklarım aralandı. "Demir?"
   Etrafına bakındı. "Nasılsın?"
   "İyidir." Onu burada görmeyi gerçekten beklemiyordum.
   Bu düşüncemi yüzüme yansıtmış olacağım ki gözlerini devirdi. "Ah, hadi ama! En sevdiğim grubun konserini kaçıracağımı düşünmedin herhalde? Sen kafandan bizi sildiğin gibi, zevklerimizi de silmişsin belli ki..."
   "Hayır hayır," dedim hızlıca. "Ne alakası var? Sadece hazırlıksız yakalandım o kadar."
   Beni süzerken, "Ben epey hazırlıklı gördüm seni," dedi.
   Bu söylediğince istemsizce gülümsedim. "Teşekkür ederim."
   "Tek gelmedin, değil mi?" Ses tonu birdenbire eğlencesini kaybetmişti.
   Bunu umursamadım ve, "Hayır," dedim. "Anıl ile geldik."
   "Tabii ya..." Bunu kendi kendine söylemişti. Sesindeki alayı hissetmemek ise imkânsızdı.
   "Sen?" Soruyu sorarken sesim kısılmıştı. Sanki alacağım cevaptan korkuyordum. İyi ama neden?
   "Elbette tek gelmedim." İlerideki bir masayı işaret etti. "Elif ile geldim."
   Kaşlarım çatıldı. "Elif?" İsmini ilk defa duymuştum.
   "Okuldan..." Yüz ifademi inceleyip sırıttı. "Özel bir arkadaş."
   İstemsizce elimin altındaki çantamı sıktım. Bunu birkaç dakika sonra fark edebilmiştim. Neden birden sinirlenmiştim ki? Kıskançlık duyuyor olabilirsin. İç sesimin bağırdığı cümleyle kendime geldim. Ne kıskanmasıydı? Benim sevgilim vardı, Demir'in kiminle geldiğinden bana neydi?
   "Ne hoş," diye mırıldandım iğneleyici bir sesle.
   "Ne oluyor burada?"
   Anıl'ın sinirli sesini hemen yanımdan duyunca ona baktım. Öfkeli bakışlarıyla Demir'i ve beni süzüyordu. Elindeki iki içeceği de alıp masaya koydum.
   Demir ellerini ceplerine koydu. Az önceki benimle konuşurken takındığı eğlenen ifade bir anda kayboldu. Ciddileşmişti. Anıl'dan hiç hoşlanmadığı ise çok bariz ortadaydı. "İki dakika çocukluk arkadaşımla konuştum, çok mu?" Ses tonu soğukkanlıydı.
   Anıl elini belime koydu. "Benim sevgilimle!" Kelimelerin üzerine basa basa konuşmuştu. Bu tepkisine anlam veremedim.
   Araya girdim: "Büyütülecek bir durum yok, sakin olun."
   "Sevgilin büyütmezse ben gayet sakinim." Demir, sevgilin derken üzerine basa basa konuşmuştu. "Onun aksine kavgadan beslenen birisi değilim." Gördüğüm en ciddi hâli olabilirdi.
   Anıl, Demir'in cümlesini duyunca sinirli bir nefes aldı. "Bak-"
   "Tamam!" diyerek devam etmesini engelledim. "Gerçekten büyütmenin yeri değil." Sahneyi gösterdim. "Konser başlıyor zaten."
   Demir, Anıl'ı sinirle süzdü. Daha sonra bana baktı. "Dikkatli ol." Bu iki kelimeyi söylerken kullandığı ses tonu ürpermeme neden olmuştu. Çok içten konuşmuştu. Yemin eder gibi söylemişti.
   Ve beni bu kafa karışıklığıyla bırakıp ağır ağır uzaklaştı.
   Arkasından bakışlarımı bir süre çekemedim. Anıl'ın adımı söylemesiyle kendime gelebildim. Titrek bir nefes aldım. "Başlıyor," diye mırıldandım.
   Bahsettiğim şey, konserin başlıyor olmasıyken iç sesim bazı büyük şeylerinde başlıyor olduğunu bağırıyordu.
   Evet, bir şeyler başlayacaktı. Çok büyük şeyler. Her şey daha yeni başlıyordu...
Derin Talay:
   Odamda kitap okurken telefonuma gelen mesajla kitabı kaldığım yeri işaretleyip kenara koydum. Mesaj, Barış'tan gelmişti.
   Abin yanında mı?
   Doğruldum ve cevap yazdım:
   Değil, arayabilirsin.
   Çok geçmeden telefonum çaldı. Derin bir nefes alarak aramayı cevaplandırdım. "Efendim?"
   "Ne yapıyorsun?"
   Sesini duyunca vücudum gevşemişti. Üzerimde bıraktığı bu hisleri seviyordum. "Kitap okumuyordum ne zamandır, fırsat bulmuşken okuyayım demiştim. Sen ne yapıyorsun?"
   "Arabadayım." Arkadan duyduğum sesler yol sesleriydi demek ki.
   "Nereye gidiyorsun?"
   "Karı kız avına," derken sesi sırıttığını ele veriyordu.
   Anında tüm bedenimi sinir esir almıştı. "Ne karısı, kızı yahu? Barış, hemen eve dönüyorsun." Öfkeliyken sesimi kısık tutmak çok zordu. Kapıya bir bakış attım. Neyse ki herhangi bir hareketlilik yoktu.
   "Benim de bir kaçamak hakkım yok mu be, güzelim?"
   Dişlerimin arasından, "Barış!" diye uyardım onu. "Beni oraya getirtme."
   "Bingo! Asıl amacım buydu."
   Kaşlarım çatıldı. "Ne?"
   "O tarafa geliyorum. Bir bahaneyle bir saatlik çıkman gerekiyor."
   Söylediklerine anlam veremiyordum. "Neden?" diye sordum.
   "Gitmemiz gereken bir yer var."
   "Neresi?"
   "5N1K soruların son bulduysa kalkıp hazırlan."
   Yataktan fırladım. "Nereye gideceğiz?"
   "Hızlı ol, geldim sayılır." İnatla cevap vermiyordu.
   "Ama abimden-" diyordum ki beni durduran ses, telefonun kapandığını söyleyen dıt sesiydi. Telefonu kulağımdan çekerken kendi kendime, "...nasıl izin alacağım?" diyerek tamamladım cümlemi.
   Tüm şirinliğimi toplayıp odamdan çıktım ve abimin odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatıp, "Abicik..." diye mırıldandım.
   Abim seslenmek yerine direkt olarak kapıya geldi. Beni süzüp, "Ne isteyeceksin?" dedi.
   Ama... Ama beni bu kadar iyi tanımamalıydı yahu!
   "Şey..." Ellerimle oynamaya başladım. Abim de gerildiğim zamanlarda yaptığım bu hareketi çok net tanıyordu. "...bir saatliğine yürümeye çıkabilir miyim?" Başımı da yavru köpek gibi eğmiştim.
   Bu hareketlerime şüpheyle baktı. "Kiminle gideceksin?"
   "Tek başıma." Olumsuz yanıt vereceğini anlayınca, "Abi ya," dedim. "Babam evde değil diye geldim, sana soruyorum. Ne var bir kerecik kendinden taviz versen?"
   "Çok geç kalma."
   Dediğiyle sevinçli bir çığlık atıp olduğum yerde zıpladım. "Harikasın sen!" Daha sonra onu fazla sınamamış olmak için hızlıca odama girdim. Siyah kotumu hızlıca bacaklarıma geçirdim. Kare desenli siyah gömleğimi giydim. Üzerime koyu yeşil kabanımı giydim. Hızlıca saçlarımı düzene soktum. Sandalyenin üzerindeki sırt çantamı kavrayıp odadan çıktım. Telefonuma gelen Barış'ın, "Geldim." mesajıydı. Geldim neydi yahu? İnsan bir gülücük koyardı, hitap şekli koyardı. Nedendi bu düzlük?
   Kendi içimden Barış'ı eleştirmeye bir son verip siyah botlarımı giydim. Apartmandan çıktığımda neyse ki Barış'ın arabası kapının önünde değildi.
   "Risklerin farkındasın, Barış Erez," diye mırıldandım kendi kendime.
   Birkaç metre ileride Barış'ın arabasını fark edince çaktırmadan etrafıma baktım ve adımlarımı hızlandırdım. Arabaya binip ona gülümsedim. "Merhaba."
   "Selam, gamzeli." Vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı.
   Yola çıktığımızda sırt çantamı arka koltuğa bıraktım ve emniyet kemerimi taktım. "Birileri beni özlemiş anlaşılan?"
   Gözünü yoldan ayırmadan, "Aynen," dedi. "Özleminden yerimde duramadım." Sesi iğneleyici çıkmıştı.
   Gülerek elimi yanaklarına koydum. Sakallarını okşarken dudağının üzerine gelen elime bir öpücük bıraktı. Diğer elimle camı açıp elimi camdan uzattım.
   "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Yüzüme çarpan rüzgâr saçlarımı dağıtsa da bu his hoşuma gitmişti.
   "Sürpriz," dedi sadece.
   Normalde üstelerdim fakat şu an içimden sadece, "Tamam," demek gelmişti.
   Arabada kısık seste dalgalanan müziğin sesini yükselttim. Camdan dışarı bakarak şarkıya eşlik ederken Barış da direksiyona hafif hafif vurarak ritim tutuyordu. Yol böyle geçti. Geçtiğimiz yerler ise hiçbir yerden tanıdık gelmiyordu.
   Barış'a baktım. "Nereye gidiyoruz, hâlâ söylemeyecek misin?"
   "Geldik sayılır." Direksiyonu sağa çevirdiğinde karşımda konser salonu vardı.
   Gülümsedim. "Konser? Vay, Barış Erez... Ne romantiklikler varmış içinde."
   Bakışları arabayı düzgün park etmek için aynadayken, "Hm," diye mırıldandı.
   Gözlerimi kıstım. "Alay etme benimle."
   "Estağfurullah," dedi sırıtarak.
   Buraya gelmemizin altında bir sebep vardı, belli oluyordu.
   Arabayı park etti. Birlikte indik. Bana uzattığı elini tuttum ve salonun girişine doğru peşi sıra yürümeye başladım.
   Girişteki görevlilere cebinden çıkardığı biletleri gösterdi. Salona girdiğimizde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Tamam, sabrım buraya kadar. Bir açıklamayı hak etmiyor muyum yani?"
   Bakışlarıyla ileride bir yeri işaret etti. "Bak, orada kimler var?"
   Bakışlarını takip edince işaret ettiği kişilerin Şeval ve Anıl olduğunu gördüm. Dudaklarım aralanırken, "Ne?" dedim.
   "Anıl şerefsizi, Şeval'i sevdiği grupla vurmaya kalkmış."
   Kısa bir an düşündüm. Kafamda bazı şeyler oturunca gözlerimi devirdim. "Demir de Elif'i buraya getirdi demek ki..."
   Kaşları çatılırken, "Ne?" dedi.
   "Demir de Elif ile aceleyle çıkmıştı. Tahminimce buraya geliyorlarmış."
   "Demir de az değil." Cümlesinin sonuna doğru sırıtmıştı.
   Ben de güldüm. "Şeval'e olan hisleri bir hoşlanmayla sınırlı değil bence."
   "Sence değil, bariz ortada. Şeval'e abayı yakmış."
   Omzumu düşürdüm. "Fakat Şeval, inatla üzülmeyi seçiyor."
   Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. "Er ya da geç Şeval'in de gözü açılacak, sıkma canını."
   "Gidelim mi yanlarına?" diye sordum.
   Başını iki yana salladı. "Böyle uzaktan izlememiz daha iyi. Huzurumuz kaçmasın durduk yere."
   Mantıklıydı.
   Elini elime hapsedip beni içeceklerin olduğu yere doğru yürütmeye başladı. İçecekleri inceleyip sıkıntıyla sakallarını ovaladı. Bunu görünce sırıttım. "Alkolsüz konsere de konser mi denirmiş canım?" Onu sinir etmek için söylemiştim.
   "Sus, Derin."
   Kahkaha attım. Daha sonra bakışlarımı tekrar Şeval ve Anıl'a çevirdim. Şu an Anıl'ın gözlerinde tehlikeden daha ağır basan bir duygu vardı: şüphe.
    Şeval'i şüpheyle izliyordu. Şeval'i inceliyordu. Sanki kafasında bir şeyler vardı ve onları çözmeye çalışıyor gibiydi. Aklına kurduğu mahkeme buradan bile belli oluyordu.
   "Anıl'da sence de bir gariplik yok mu?" dedim gözlerimi Anıl'ın üzerinden ayırmadan. "Sanki Şeval'e bir farklı bakıyor. Tehlikesiz, intikamsız... Güzel bakıyor. Biraz kuşkulu bakıyor ama aynı zamanda da kafasındaki şeyleri çözmeye çalışıyor. Bugün farklı geldi gözüme."
   "Az önce saydıklarının tıpta bir adı var zaten," dedi rahatça. "Âşık âşık bakmayı tanımladın."
   Gözlerim büyürken ona döndün. "Ne?" Böyle bir şey olabilir miydi?
   Omzunu silkti. "Neden olmasın? Belki Anıl, Şeval'den hoşlanmaya başlıyordur."
   Kaşlarım çatıldı. Olabilir miydi böyle bir şey? Gerçekten de Anıl, Şeval'e karşı bir hisler besleyebilir miydi?
   "Ciddi misin sen?" diye sordum.
   Elindeki içecekten aldığı yudumu yuttu. "Ateşle barut misali... Aynı ortamda ne kadar bazı hisler filizlenmeden durulabilir ki? Yine iyi dayandılar bence."
   Kuşkuyla onu süzdüm. "Neden bu kadar rahatsın peki?"
   "Eninde sonunda olacak olan oldu," dedi. "O heriften böyle bir gol bekliyordum zaten."
   "Bana bu fikrinden neden daha önce bahsetmedin?"
   "Boş yere kafanda kurmanı istemedim. Yine çok rahatlama. Bunun gibi tiplerin sağı, solu belli olmaz." Çenesiyle Şeval ve Anıl'ın olduğu masayı gösterdi. "Şu andaki bakışın anlamı; Şeval'e olan hislerini anlamaya çalışması. Ona âşık olma fikri kafasında yüzüyor ama bu fikri duymamaya çalışıyor. Çünkü ona âşık olmamalı. Bu, ona göre yanlış. Fakat inkârları bir sonuca bağlanmayacak. Er ya da geç, aşkını fark edecek. Öğrendiği ilk gün ise insan içine çıkamayacak kadar mahkeme yapacak kafasında. Kolay atlatamayacak."
   Gözlerimi kıstım şüpheyle. Konuşurken uzaklara dalıp gitmişti. Sesi ise kendinden fazlasıyla emindi. "Sen bunları nereden biliyorsun?"
   Bakışlarını bana çevirdi. Yüzümün her ayrıntısını ezberlemek istercesine incelerken, "Aynı durumu yaşadım," dedi. "Sana âşık olmamalıydım fakat sana karşı boş olmadığımın da farkındaydım. Ama seni sevmem yanlıştı. Arada arkadaşım vardı. Onu ezip geçemezdim." Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Ne yazık ki gönül ferman dinlemedi ve gitti gamzeli bir meleğe kondu."
   Gülümsedim. "Şeval için şu an herhangi bir tehlike yok. Olursa zaten Demir burada..." Elini tuttum. "...biz baş başa kalabileceğimiz bir yere gidelim. Anlattığın hikâye oldukça ilgimi çekti."
   Yüzüne haylaz bir gülümseme yayıldı. "Hadi ya."
   Alt dudağımı dişledim. "Vallahi..."
   Yanağıma bir öpücük bıraktı. Onun peşinden salondan çıkmadan önce son kez omzumdan geriye bir bakış attım. Anıl, hâlâ Şeval'i izliyordu. Fakat bu sefer Şeval ona dönmüş olduğu için az önceki kadar detaylı bakmıyordu.
   Masanın kenarında duran elinin titrediğini fark edince dudaklarım aralandı.
   Sanırım Barış haklıydı. Anıl yavaş yavaş Şeval'e âşık oluyordu. Ve bunu açık açık belli ediyordu. Aralanan dudaklarım yukarı kıvrıldı. Bu hâli hoşuma gitmişti. Bu şapşal hâller aşkını ortaya koyuyordu ve çok güzeldi. Hep böyle kalmalıydı.

DERİN MAVİ (Tamamlandı)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum