BÖLÜM 67

1.6K 111 9
                                    

'Anıları yok ettiğini sanan kız hayatının dönüm noktasında bulmuştu kendini.'

Krem rengi saten elbisemin üstü croptan oluşan yırtmaç desenli elbisemi giyinmiş boydan kendime bakıyordum. Eren ile son konuşmamızdan sonra yine de kabul etmemiştim. Bu zamana kadar gerçek ailemi hiç merak etmemiştim. Babam hiç bir zaman beni bu kuşku içerisine sokmamıştı. Her ne kadar kan bağımuz da olmasa onlar benim ailemdi ve tel sederde terk edip gitmek çok büyük bencillik olurdu.

Omuzlarımın üstündeki siyah saçlarımı düzleştirmiş hafif bir makyaj ile hazırlıklarıma son vermiştim. Aynadan kendimi incelerken boş kalan boynuma gitti elim. O kolye benim her şeyimdi ve o olmadan kendimi o kadar boş hissediyordum ki bunun tarifi olamazdı.

"Gelebilir miyim?" diye bir ses geldi dış kapıdan. Ev hala tadilatta olduğu için otelde kalıyorduk. Dayım yanıma gelmek için kapıyı çalmasın diye açık bırakıyordum.

"Gelebilirsin dayı." dedim ve aynadan uzaklaştım. Siyah takım elbisesiyle odama giren dayım kapıyı ardından kapatırken beni süzüyordu.

Yatağımın üstündeki çantamı alıp yüzüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Kutlama için ne kadar da güzel olmuşsunuz hanımefendi." dedi yatağıma otururken.

"Teşekkür ederim dayıcım sende çok yakışıklı olmuşsun."

"Eren ile konuştum Emel." dedi bir anda. Masanın üzerindeki minik beyaz taşlarla dolu bilekliğimi alıp dayıma dönmeden usulca yutkundum.

"Bana söylediğine göre önemli bir şey konuşmuş olmalısınız."

"Hayır önemsiz ama eniştemin durumunu anlatmışsın baya üzülmüş."

Onaylar gibi mırıldanıp bilekliğimi taktıktan sonra küpelerimi kontrol edip parfümümü sıktım.

"Bu arada senin telefonun nerede? Arıyorum ulaşamıyorum."

"Attım."

"Ne demek attın? Emel bulunduğumuz durumun farkında mısın? Eser hala hayatta ve serbest. Her an her şeyi yapabilir ve sen karşıma geçip telefonu attığını söylüyorsun."

"O telefon hiç bir zaman bana ait değildi. Asıl sahibine verdim ve o da attı."

"Asıl sahibi mi?"

Sanki bilmiyormuş gibi sürekli sorular soruyordu. İsyan eden gözlerle ona bakıp son kez kendimi düzelttim. Sonradan anlamış gibi kendibi düzeltip yatağımdan kalkmıştı.

"Her neyse hadi çıkalım. Yarın sana yeni bir telefon alırım."

Başımla onay verip arkasından ilerledim. Boynum hala boştu tıpkı kalbimde açılan büyük boşluk gibiydi. Orayı bir daha asla dolduramayacağımı bile bile her vermiştim. İçimde nedensizce oluşan bu pişmanlığın zamanla geçeceğini umarak hayatıma bakmam gerekiyordu.

Otelin kapısında iki araba şeklinde gelen korumalar bir yandan dayımın kapısını açarken diğer yandan da benim kapımı açmışlardı. Araca binip çantamı yanıma koyarken dayım yanıma biner binmez ceketibin iç cebinden çalan telefonunu çıkarmıştı.

"Eren arıyor bir şey mi oldu acaba?"

"Bilmem aç da öğrenelim." dedim omuz silkerek. O telefonu açmış konuşurken ben de arkama yaslanıp dışarıyı izlemeye başlamıştım.

Kutlamaya gelecek miydi? Birlikte olduğumuz süreçte asla kutlamaları sevmediğini dile getirmişti. Eğer gelmezse benim için kolay bir gün olacaktı ama eğer gelirse o saatler kesinlikle geçmeyecekti.

PANZEHİRTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon