BÖLÜM 27

2.7K 136 3
                                    

'Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başka birine çektirmeye hakkı yoktur.'

Oğuz Atay


Korku bütün vücudumu sarmıştı. Elim ayağım kitlenmiş olduğum yerde tir tir titriyordum. Adamlar her bir yana dağılmış beni arıyordu.

Nefesimi tutmaya çalışarak tüm hızımla arabaya doğru koştum. Benim olduğumu anlamamaları için korumalarımdan birinin aracını almıştım. Kendimi arabaya atıp kapılarımı kilitledim. Ormandan adamlar bana bağırıyor ve koşarken arabama ateş ediyorlardı.

Gaza köklendiğim gibi arabamın arkası kaymış ve tüm hızıyla gitmeye başlamıştı. Duyduklarımı hala sindiremiyordum Eser'in Ulaş'tan nefret etme sebebi demek buydu...

Babam ikisinin arasında olan kan davasında kim vurduya gitmişti. Ben ise aptal gibi babamın katilinin peşinde koşmuş ve ona ortaklık eden adamla ilişki kurmuştum. Gözlerim bulanık gördüğü için yolu zar zor seçebiliyordum. Dikiz aynasından arkamı kontrol ettim. Kimse görünmüyordu.

Meğer ben bunca zaman babamın katilleriyle aynı yerden yemek yemiş aynı yerde su içmiş aynı yerde yatmıştım. Benim babam orada canıyla savaşırken ben katilleriyle burada gülüyormuşum...

Göz yaşlarım durmadan akıyordu. İçimin acısı nefesime işliyordu. Titrek nefeslerimin arasından kalbimin acısı sızıyor havaya karışıyordu. Ben öyle bir hata yapmıştım ki babam yaşasa da ölse de kendimi asla affetmeyecektim asla...

Hıçkırıklarım arabanın içine yayılırken içimdeki çığlığı serbest bırakarak direksiyona defalarca vurdum. Babamdan sonra yanımsa olacağını sandığım adam aslında babamı yıkan adammış da ruhum duymamıştı.

Yedi yaşından beri babama baba diyen çocuk büyüdüğünde kendi babasından gördüğü psikolojik, fiziksel şiddetle benim babamın kolları arasına koşarken nedendi bu ihaneti? Benim babam onlara ne yapmıştı? Birini kolları arasında görmediği şevkatle büyütmüş diğerine ise kendiyle aynı mevkide olmasına rağmen büyük saygı duymuştu.

Benim kalbi merhamet dolu babamdan ne istemişlerdi? O kötü kalpleriyle beni nasıl da oyunlarının içine çekmişlerdi...

Anayola girdiğimde arabayı sağa çekip başımı direksiyona yasladım. Duyduklarıma hala inanamıyordum. İkisi arasında olan kan davası yüzünden o kutlama basılmıştı. Eser'in asıl hedefi Ulaş'tı. Fakat o Ulaş'a edilmesi gereken ateş benim babamın başına denk gelmişti.

Bunca hafta benden saklamışlardı. Ben ikisine de gözüm kapalı güvenmiştim. Ama onlar beni can damarımdan vurmuşlardı. Başımı direksiyondan kaldırıp tüm öfkemle çığlık atarak direksiyona defalarca vurmaya başladım.

Sanki bu direksiyona vurdukça bütün öfkem, kinim, kırgınlığım geçicekmiş gbi vurmaya devam ettim.

Kaldırımda yürüyen insanlar yanımdan geçen arabalar bana bakıp kendi aralarında konuşuyorlardı. Ben ne zaman bu kadar acınacak duruma düşmüştüm...

Başımı geriye atıp ellerimi saçlarımdan geçirdim. Telefonum yanımda deli gibi art arda çalıyordu. Ağlamaktan kızaran gözlerimi yan koltuğa çevirip kimin aradığına baktım. Ulaş arıyordu, hala utanmadan arıyordu. İçime düşürdüğü bu ateşten habersizce beni arıyordu.

Eğer o telefonu açarsam her şeyi dökerdim. Bu yüzden sesini kısıp arabayı tekrardan çalıştırdım.

Tam toparlandım derken bu sefee paramparça olmuştum. Asla bir araya gelemeyecek parçalara ayrılmıştım. Eve yaklaştığım için göz yaşlarımı silip aracı bahçeye gelişi güzel çekerek telefonumu alıp indim.

Korumalardan biri koşae adımlarla gelip aracı çekmek için arabaya binerken titreyen bacaklarımla eve girdim. Çalışanlar ağladığımı hemen fark ederek yardım amaçlı kolumdan tutmaya çalıştıklarında elimle durmalarını işaret ettim.

"Eve her kim gelirse almayın. Ben çıkana kadar da odama gelmeyin."

"Peki efendim iyi misiniz?"

Merdivenin bir adımını çıkıp soruyu soran çalışana döndüm. İyi gibi mi görünüyordum? Yüreğim paramparça olmuşken iyi miydim?

Bakışlarımdan anlayınca başını eğdi. Tekrardan önüme dönüp merdivenleri çıktım. Odam babam ve annemin odasıyla aynı kattaydı. Bakışlarım hemen o kapıya gitmişti.

Ben bu vicdan azabıyla şimdi nasıl yaşayacaktım? Aldığım her nefesi değer verdiğim o adamlar zehir etmişti. Göz yaşlarıyla odama girip kapıyı hemen kapattım.

Eser babam ile annemin gitmesini bekliyormuş. Bu sayede bana her şeyi anlatacakmış. Anneme anne babama baba diyen adam bir kaç saat öncesi isimlerini nefretle anmıştı. Biz ona ne yapmıştık? Nasıl bir kötülük etmiştik de bizi bu duruma düşürmüştü.

Öfkem içimi doldurup taşırırken acı ile çığlık atarak masamda ne varsa duvara fırlatmaya başladım.

Çığlığım bütün eve yankılanıyor duvarlara acımı işliyordu. Yatağımda battaniye yastık ne varsa etrafa fırlatarak nefes nefese yatağımın ucuna çökerek dizlerimi kendime çektim.

Verdiğim bu titrek nefes yüreğimdeki acıyı havaya karıştırıyordu. O adama dokunduğum için onu öptüğüm için kendimi kirlenmiş hissediyordum...

Güçsüz bedenimi zar zor kaldırarak banyoya girdim. Babasının prensesi kıyafetleriyle ıslanmaktan nefret ederken şimdi sırf içinin acısı dinsin diye soğuk suyun altında üstündekileriyle birlikte ıslanıyordu.

Büyümenin bu kadar acı olduğunu bilseydim asla büyümek istemezdim. Dostumun arkamdan bıçaklaması hayatıma girip o kadar acının içinde yüzümü güldürmesi ve ardından ikisinin de acımı ikiye katlaması çok zoruma gitmişti.

Kısa bir süre ağlasam da sanki senelerce ağlamış kadar yorgun hissediyordum. Ağlamak insanı rahatlatır derlerdi, hiç de değildi. Ne kadar ağlasam da bu içimdeki acı öfke dinmemişti.

Soğuk suyu bedenim sanki yeni hissediyormul gibi titremeye başladım. Titreyen ellerimle suyu kapatıp üstümdeki ıslak kıyafetleri çıkardım. Bornozumu takıp banyodan çıktığımda yerde çalmaya devam eden telefonuma göz ucuyla baktım.

Aramalarına biraz daha yanıt vermezsem çıkıp buraya gelirdi. Ve artık yüzünü bile görmek istemediğim adamın şu an karşıma çıkmasını istemiyordum.

Bakışlarımı telefonumdan çekip dolaba doğru yöneldim. Burada daha fazla kalamazdım. Eğer kalmaya devam edersem peşimi asla bırakmazdı.

Siyah taytımı ve beyaz salaş gömleğimi giyinip yanıma hiç bir şey almadan öylece odamdan çıktım. Çalışanlar koridorun diğer ucundan çıktığımı fark edince apar topar kendilerini düzeltip gelişimi hüzünle izlemeye başladılar.

Aslınsa hiç bir şey söylemeden gidecektim fakat babamın bana bıraktığı holdingi yarım bırakamazdım. Bu yüzden merdivenlerin yarısında durup beni izleyen çalışanlara döndüm.

"Yarınki toplantılarıma benim yerime sekreterim girsin. Soran olursa da babasını ve annesini uğurlamaya gitti desinler."

"P-Peki efendim."

Tek bir eşyamı dahi almadan evden çıktım. Gideceğim yeri kimsenin öğrenmesini istemiyordum. Bu yüzden arkamda tek bir iz bile bırakmak istemiyordum.

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin