BÖLÜM 66

1.7K 118 20
                                    

'Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi. Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu ama o an bozmadım.'

Özdemir Asaf

Sevdiğinizi aileniz için bırakmak zorunda kaldığınızda her zaman en büyük suçlu siz görünürsünüz. Kalbimin her zaman en dibinde saklayacağım adamın beni artık sevmediğini ve bir başkasıyla evlenecek olması anlatılmaz bir şeydi. Elimden gelse yüreğimi söküp eline vermek istiyordum.

'Yüreğimi de kendinle götür ki acısı beni yok etmesin.'

Bu kelimlerle elimde olsa eline verip oradan sonsuza kadar gitmek istiyordum. Ama böyle bir şey mümkün değildi. Ufak ufak akan göz yaşlarımı elimin tersi ile silip derin bir nefes alarak aracımdan indim.

Nil abla ve çocukları için ayrı bir ev tutmuştum. Eren benimle konuşmak istediğini söylediği için onlara gelmiştim. Kapıyı usulca çalıp bir adım geri attım. Çok geçmeden kapı açılmıştı ama açan kişi Nil abla değil oğlu Eren'di.

"Hoşgeldiniz Emel."

"Hoşbuldum." diyerek içeriye girip etrafta bir göz gezdirdim. Küçük ama bir o kadar da şirin bir evdi.

Onlar için daha büyük bir ev tutmak istemiştim ama izin vermemişlerdi. Evde ne Sena ne de Nil ablanın sesi vardı. Şapkamı indirip Eren'e döndüm.

"Sena ve Nil hanım neredeler?"

Açık kahve saçlarını kurcalayıp gülümsedi. Küçükken ona aşık olduğum aklıma gelmişti bir an. Benden bir kaç yaş küçüktü ama ona her zaman ayrı bir ilgi duymuştum. İlk aşkım tabi ki de babamdı çocukluk aşkım Eren ve asıl aşkımsa oydu...

"Annemin migreni tuttu Sena ile hastaneye gittiler iğne için."

Şaşkın bakışlarımı yüzünde gezdirirken o karşımda gülümsemeye devam ediyordu. Kahve gözleri iri vücudu ve balon kaslarıyla o kadar göz alıcıydı ki özellikle de gri ince kısa kollu ve eşofman altıyla karşısındaki herkesi kendine aşık edebilirdi.

"Nil ablanın migreni olduğunu bilmiyordum. Ne zamandan beri migreni var?"

"Bunlardan önce arka bahçeye mi çıksak?"

"Haklısın ayakta bu şekilde konuşuyorum kusura bakma."

"Yok canım ne kusuru hadi çıkalım."

Önden ilerlememi işaret ettiğinde yüzüme koyduğum gülümsemeyi bir an bile silmedim. Çünkü eğer silersem oturup ağlayabilirdim. Bu da bir buçuk senelik bütün çabamı tek kalemde silip atardı.

Eren'in gösterdiği beyaz küçük masaya oturup elimdeki gözlüğü indirdim. Hemen karşıma oturup açık kahve gözleriyle gülümseyerek beni izlemeye devam etti.

"Neden bana öyle bakıyorsun? Makyajsız halim o kadar mı kötü?"

"Hayır makyajsız daha güzelsin de sanki dalgın gibisin."

Eren ile aramızda yaş olsa da yakınlığımız vardı. Eser ben ve Eren çok iyi anlaşırdık. Bulunduğumuz durumla kendimizi yüceltip birbirimizi asla ezmezdik. Bir zaman sonra büyüdüğümüzde başkalarının yanında birbirimize olan saygımızı tabi ki de gösteriyorduk. Ama kendi çapımızda ismimizle hitap ediyorduk.

Hafid sırıtıp küçük evin arka bahçesindeki küçük çiçeklere bir bakış attım.

"Bir şey ikram etmeyeceksin herhalde?" dedim konuyu saptırarak. Sanki bunu yeni fark etmiş gibi hemen ayaklanıp bir şeyler söylemiş daha sonra da koşar adımlarla eve girmişti.

PANZEHİRWhere stories live. Discover now