5 BÖLÜM

6.2K 208 79
                                    

'Göz yaşlarımızdan utanmamız gerekmiyordu. Çünkü göz yaşları, bir insanın, cesaretlerin en büyüğüne, acı çekme cesaretine sahip olduğuna  tanıklık ediyordu.'

Viktor E. Franki

Annem ameliyathaneye aldıklarını söylediğinden bu yana kapının önünde bir umut bekliyorduk. Her ne kadar babamın yaşama ihtimali çok düşük olsa da bir umut besliyordum içimde. Eğer babam olmazsa ben tamamen yıkılırdım. Daha ayaklarımın üstünde nasıl duracağımu dahil bilmezken nasıl bir başıma anneme de bakabilirdim ki?

Gidemezsin baba. Bana hayatı öğretmeden, gerçek yaşamı öğretmeden gidemezsin. Bir kız çocuğu babası öldükten sonra büyürmüş. Ama ben büyümeyi hiç istemiyorum baba. Eğer sen öldükten sonra büyüyeceksem hiç büyümeyim. Ama lütfen, lütfen ölme...

Kapattığım gözlerimi usulca açtığımda yanağımdan bir damla süzülmüş elbiseme damlamıştı. Yerde dizlerimi kendime çekmiş başımı duvara dayamış saatlerdir bekliyordum. Annem karşımda ağlamaktan yorgun düşmüş boş boş duvarı izliyordu.

Ben zor da olsa bir şekilde atlatırdım da annem sevdiği adamı kaybederse tamamen hayattan kopardı. Başı ağrısa korkan bir kadındı. Şimdi babamı toprağa verirse dayanamazdı.

Ulaş bey dün gece beni bırakıp gitmişti. Babamın çevresi sürekli durmadan arıyor gelmek istiyordu. Fakat hepsine gelmemesini söylemiştim. Ameliyathanenin önünde saatlerce beklemelerinin bir anlamı yoktu. Sözümü dinlemeyip gelenlee olmuş bir kaç saat durup gitmişlerdi. Babam hep ne kadar çevren olursa olsun tek dostun kendinsindir. Gerisi hep menfaat için yanındadır derdi. Bu sözünden sonra kimseyi samimi bulmuyordum.

Beni bu derin düşüncelerimin arasından koparan şey saatler sonra açışan ameliyat kapısıydı. Doktorun çıkmasıyla birlikte elbisemi toplayarak ayağa kalkmış annemle birlikte doktorun yanına gitmiştik. Kalbim ağzımda doktorun bir kaç kelime etmesini bekliyordum 

Başındaki boneyi çıkartıp sıkıntıyla nefes verdiğinde korkum daha da artmıştı. Sanki ölüm haberini verecekmiş gibi bir tepki vermişti.

"Doktor bey ne olur iyi bir haber verin."

Annem titreyen sesi ve acı dolu nefesiyle doktora umutla bakarken doktor derin bir nefes alıp söze başladı.

"Saatlerce uğraşımızdan sonra mermiyi başından çıkarmayı başardık fakat fazla umut beslemeyin. Yaşama ve yaşamama yüzdeleri birbiriyle savaşıyor. En iyi bakımı ve elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız. Ama eğer ki yaşarsa felç kalma ihtimali çok yüksek. Şimdilik bitkisel hayattan ne zaman uyanır bilmiyoruz. Dediğim gibi zamana bırakacağız."

Doktor fazla iyi konuşmasa da yaşadığını söylemesi içimizi rahatlatmıştı. Göz yaşları arasında annemle çaresizce gülerek birbirimize sarıldık. Felç bile kalsa yaşamalıydı. Her şeyine razıydık. Yeter ki gözlerini açıp bana kızım anneme hayatım desin.

Annemden ayrılıp göz yaşlarını silerek gülümsedim. Gözlerinde ki o sevinci görebiliyordum. Sevdiği adamın yaşaması kalp sancısını hafifletmişti.

"Bak... Yaşıyor duydun mu?"

"Duydum..." diyerek başını sallamış dağılan saçlarını geriye atmıştı.

Titreyen bacaklarıyla zar zor oturağa oturup ağlayarak başını geriye atmıştı. Uyanmasını beklemek ona zulüm gibi gelecekti. Aynı şekilde bana da...

Doktor yanımızdan çoktan gitmişti. Anneme bakarken ameliyathane kapısı bir kez daha açıldı. Hemşireler ve doktorlar sedyede yatan babamı çıkardıklarında annem oturduğu yerden bir kez daha kalkıp babamın yanına geçmişti. Hemşireler elinde makinalar ve serumlarla babamı yanımızdan götürürlerken onlarla birlikte ilerliyorduk.

PANZEHİRWhere stories live. Discover now