14. Bölüm~Asık Suratlı Bir Ozan

Start from the beginning
                                    

"Ankara'dan buraya taşınınca onlardan ayrılmak zorunda kaldığın için üzgünüm Çiçek. Peki, annen nerede? İşe mi gitti?"diye sordum. Yüzünden belli belirsiz ne diyeceğini bilmeyen bir ifade geçti. Kısa sürede toparlanarak, "Annem Amerika'da."dedi.

"Öyle mi? Geldiğinde belki yeniden Ankara'ya, arkadaşlarına ve okuluna kavuşursun."dedim.

Elindeki oyuncak fincanı bana uzatarak, "Bunu çayımızı içerken konuşabiliriz Yasemin."dedi.

Boş, pembe fincanı alarak, "Harika fikir."dedim.

"Annem ve babam aynı evde yaşamıyor Yasemin. Annem ve ben Ankara'da yaşıyoruz. Babam da bu evde yaşıyor. Annem beni Amerika'ya gideceği için babamın yanına bırakacağını söyledi."

Konu git gide ilginçleşiyordu. Anladığım kadarıyla anne ve babası boşanmışlardı ve Çiçek annesiyle yaşıyordu. Bırakacak başka kimse olmadığı için de Amerika'ya giderken Çiçek'i babasına bırakmıştı.

Oturduğum minik sandalyede rahat edemeyince kendimi halının üstüne bıraktım. Çiçek'te beni taklit ederek sandalyeden inip bir leydi edasıyla halının üstüne oturdu. Pembe tüllü eteğinin ucunu düzelterek oturduğu yere zor da olsa yerleşmeyi başardı.

"Hadi şimdi sen anlat... Arkadaşın var mı?"

"Olmaz mı, var tabi... Şimdi birazcık uzakta ama çok sevdiğim bir arkadaşım var. Adı Hayriye ama ben ona Hayriş diyorum..."

Kuş cıvıltısını andıran bir sesle kıkırdadı. "Hayriş mi? Çok komikmiş..."

"Kendisini görsen, daha da komik... Çok konuşur ve sürekli şakalar yapar. Ayrıca çok iyi bir arkadaştır."dediğimde burnumun direği sızladı. Çok özlemiştim Hayrişimi. Açık vermemek için arayamıyordum ve üzülmemek adına düşünmeyi de hep erteliyordum. Şimdi Çiçek'e Hayriye'den bahsedince özlemim daha da arttı. Bir kerecik sesini duysam, bir kere olsun beraber gülsek ve yaşadığımız onca şeye rağmen hala gülebiliyor olduğumuza şükretsek yeterdi. Yerde duran telefonumu alarak mesaj bölümüne girdim. Arayabilmek için önce asayiş berkemâl mi tespit etmem lazımdı.

-Hayrişim, müsaitsen çaldır. Arayacağım...

Mesajın iletildi bilgisi gelir gelmez ekrana görüntülü arama düştü. Beklemeden açtım. Açar açmaz da karşıma Hayriş ve Cemo'nun gülen yüzleri çıktı.

"Yasom, karagözlüm çok özledim. Nasılsın?"

"İyiyim Hayrişim, çok iyiyim. Ya sen?"

"Ne olsun be yavru, hep aynı işte. Cemo ile köy misafirhanesinin kütüphanesini temizliyoruz. Burada olsaydın sen de yanımızda olurdun diyeceğim ama o Dilber denen karı seni her zaman ki gibi göndermezdi. Adı batasıca cadı. Buldu layığını."

Hiç umurumda değildi. Merak da etmiyordum ama bulduğu layığı ne duymak istiyordum yine de...

"Ne oldu ki?"

Elini havada sallayarak, "Boş ver..."dedi. "Sen kendinden bahset. Nasıl gidiyor? Sevdin mi İstanbul'u?"

Ah tabi bilmiyordu ki bana evden çıkmak yasak. İstanbul'un yedi tepesini de enikonu gezdim sanıyordu garibim.

"Aa yeter ama Yasemin, beni ne zaman tanıştıracaksın arkadaşınla?"diyen sese döndüm. Ayağa kalkmış, sabırsız biçimde tek ayağını ritmik olarak yere vuruyordu.

"Yaso, o kim be?" diyen ve aynı sabırsızlığı gösteren Hayriye'ye cevap bile veremeden Çiçek ekrana başını uzattı.

"Merhaba Hayrişçim, ben Çiçek. Tanıştığımıza memnun oldum..."

YASEMİN (Tamamlandı) Where stories live. Discover now