RUHUMUN GÜNAHI

By Buketderler8

18.9K 11.6K 3K

Hiç, sebepsiz yere, ansızın kalbinizin sıkıştığı oluyor mu? Güneş'in altında karanlık üzerinize çullanıyor mu... More

1.BÖLÜM: Kaçış..
2.BÖLÜM: Karanlığına Hoşgeldin..
3.BÖLÜM: Değişim..
4.BÖLÜM: Kırmızı..
5.BÖLÜM: Yara..
6.BÖLÜM: Yarın Yok Gibi..
7.BÖLÜM: Kaybet Beni..
8.BÖLÜM: Merhaba..
9.BÖLÜM: Nefes..
10.BÖLÜM: Karanlık Oyun..
11.BÖLÜM: Elveda..
12.BÖLÜM: Neredesin..
13.BÖLÜM: Zehir..
14.BÖLÜM: Gurur..
15.BÖLÜM: Güneş ve Ay..
16.BÖLÜM: Kar..
17.BÖLÜM: Kimsin Sen?
18.BÖLÜM: Başlıyoruz..
19.BÖLÜM: Kaderin Oyunu..
KARAKTER TANITIMI
20.BÖLÜM: Bul Beni..
22.BÖLÜM: Gölge..
23.BÖLÜM: Ateş Sensin...
24.BÖLÜM: Oyun Bitti.
25.BÖLÜM: Söz Vermiştin..
26.BÖLÜM: Yarattığın Karanlık..
27.BÖLÜM: Üç Dakika.
28.BÖLÜM: Umut Dolu Sesleniş..
29.BÖLÜM: Senin İçin..
30.BÖLÜM: Mehir..
31.BÖLÜM: 27 Haziran.
32.BÖLÜM: Dayan Nefesim.
33.BÖLÜM: Geçmişin Karanlığı.
34.BÖLÜM: Aşkın Gücü..
35.BÖLÜM: NİŞAN..
36.BÖLÜM: Büyük Oyun.
37.BÖLÜM: Yabancı.
I.Kitap Finali: GÜNAHKÂR VE MASUM.
II.KİTAP TANITIM
40.BÖLÜM: Yalan Kapanı.
41.BÖLÜM: Kâbus.
42.BÖLÜM: Mucizeye Kaçış.
43.BÖLÜM: Güneş ve Uzay.
44.BÖLÜM: Tehlikenin Kanı.
45.BÖLÜM: Nefretin Gözleri.
46.BÖLÜM: En Güzel Dilek..
47.BÖLÜM: Merhaba Ve Güle Güle.
48.BÖLÜM: Doğum Ve Ölüm.

21.BÖLÜM: Paramparça..

458 303 143
By Buketderler8

(YAZARIN ANLATIMINDAN)

Elindeki çerçeve yere düşüp paramparça olurken Uzay o ân paramparça olan tek şeyin çerçeve olmadığını düşündü.
Ümitlenmemeye çalışıyor, odasında ordan oraya gidiyor sakinleşmeye çalışıyor derin derin nefes alarak kendine gelmeye çalışıyordu. Bu notu annesi bırakmış olabilir miydi? Peki ama neden şimdi? Ya o değilse? Son zamanlarda onlarla uğraşan birinin olduğunu biliyordu, belki de oydu..Onun canını yakmak için yapılan bir şakaydı belki de..

Uzay gözlerini sildi ve bulmaca sayfası çevirdi. Çevirdiğinde arkasında bir tarih yazdığını gördü.

07.01.2008

Annesi gördüğü son gecenin tarihi.. Umut bahçesinin yeşermesi için bir tane yağmur damlası yeterdi ama yapmayacaktı, umutlanmayacaktı. Bu kötü bir oyundu, biri ona oyun oynuyordu..

Gazete sayfasını cüzdanına koyup odasından çıktı, bahçeye, babasının ve dedesinin yanına gitti.

-"Ben biraz yürüyeceğim."

Babası endişeli bir şekilde yüzüne bakıyordu.

-"Hayırdır oğlum bir sorun mu var?"

Hayır anlamında başını sallayarak bir şey belli etmemeye çalıştı.

-"Hayır sadece biraz hava alacağım. Geç kalmam."

Yanlarından ayrıldıktan sonra üzerine siyah sweetini giydi, evden çıkar çıkmaz sweetin şapkasını çekmişti, ellerini cebine koyarak yürümeye başladı.

Kış kendini iyice belli etmeye başlamıştı, Ay eskisi kadar gözükmüyor, bulutlar ön plana çıkıyordu. Yağmurlar her an yerini kara bırakacakmışçasına veda ediyordu yeryüzüne. Uzay derin bir nefes almaya çalıştı fakat olmuyordu, göğsü o kadar sıkışıyordu ki nefes alma der gibi yakıyordu canını.

Gözleri yanmaya, başı ağrımaya başlamıştı. Kendini zorlayarak derin bir nefes aldı ve başını kaldırdı. Başını kaldırdığı an karşısındaki direkte duran güvenlik kamerasını gördü. Şapkasını çekip bir adım attı, kameraya daha dikkatli baktığında kenarında ışık yanıp söndüğünü gördü yani çalışıyordu.. Kameranın görüş açısına bakmak için arkasını döndüğünde evinin sokağını çok rahat gördüğünü gördü.

Kameranın nereye ait olduğunu bulmak için etrafa bakındığında direğin hemen sol tarafında kalan büyük bir eve ait olduğunu anladı. Çünkü o direk dahil evin etrafındaki duvarların belli yerlerinde ve giriş kapılarında kamera vardı. Bu evin her kiminse çok iyi korunuyor diye düşündü kendi kendine.

Yıllardır bu sokakta yaşıyordu ama daha önce hiç dikkatini çekmemişti bu ev, önünde ne bir insan görmüş ne de ışık..
Iki üç adım geri gidip eve daha dikkatli baktığında üst katların ışıklarının yandığını gördü, evde birileri yaşıyordu, bu güzeldi. Saat çok geç olduğu için yarın bu eve gelecek, içinde yaşayan insanlardan görüntüleri isteyecekti bu sayede o gazete sayfasının kimin bıraktığını anlayacaktı.

Kendi evlerinde de kamera vardı ama 3 gündür bakımdaydı yani çalışmıyordu. Şuan tek umudu bu evdi. Bir süre daha eve baktıktan sonra yürümeye devam etti. Yürürken annesini ziyaret edecek bir mezarı bile olmadığı gerçeği bir kez daha vurdu yüzüne. Annesinden ne yaşadığına ne de öldüğüne dair tek bir iz bile bulunamamıştı. Ilk zamanlar tüm Istanbul emniyeti bu işin peşindeydi, girmedik delik bırakmamışlardı ama bulamamışlardı. Babası 3 yıl boyunca araştırmış, peşini bırakmamış ama sonra pes etmiş. Onu terk ettiğini düşünmüş, silmişti eşini.. Oysa annesi Uzay'ın o kadar içindeydi ki, Uzay hayatta olduğuna karşı beslediği umutları her gün suluyordu, babası ve çevresindeki insanlar onun suskunluğundan annesini unuttuğu düşüncesini çıkarsa da o aslında her gün yeniden inanıyordu annesinin yaşadığına. Ama zaman geçtikçe yordu bu umut onu, o ne kadar umut ettiyse o kadar uzaklaşmıştı sanki annesinden. En son zor olsa da umut bahçesini sulamayı bıraktı ve o bahçe soldu.. Uzay'ın umut bahçesi solarken kendi de soluyordu.

Günden güne zayıflıyor, güçsüzleşiyordu, yaşamaya hali kalmıyordu..Ta ki bir çift kahverengi göze kadar.
Bir gece Ozan'ın ısrarı üzerine gittikleri cafede bir çift kahverengi göz ile göze gelmiş ve umut bahçesine bir tane yağmur damlası düşmüştü. Gördüğü kahverengi göz o kadar annesiydi ki, sanki annesi karşısındaydı.

Kahverengi gözlerin sahibi güzel kız sahnede şarkı söylerken Uzay yıllar öncesine gitmişti; annesinin ona son kez masal anlattığı geceye..
Karşısındaki kız sesiyle, gözleriyle o kadar annesiydi ki Uzay o ân ne yapacağını bilemez bir halde genç kızın tam karşısında durmuş dakikalarca onu izlemişti, izlerken gülümsüyordu tıpkı annesine gülümsediği gibi.

Genç kıza gülümsediği ânda o da ona gülümsemişti ışte o ân bir yağmur damlası daha düştü umut bahçesine.
Ozan'ın ısrarı ile genç kızın arkadaşları ile oturduğu masaya dahil olmuştu. Gece sonuna kadar gözlerini kahverengi gözlerden ayırmamıştı. Annesi son gecelerinde ona masal anlatırken gozlerini annesinden ayırmamıştı annesi gözlerini kapatmasını, kapatmazsa büyüyemeyeceğini söylediğinde küçük Uzay; "gözlerimi kapatırsam seni göremem anne." Demişti annesi ise oğlunun saçından öpmüş titreyen sesi ile; "Ben baktığın her yerde olacağım oğlum, güven bana." Demişti. Küçük Uzay ise inanmamışçasına küçük omuzlarını kaldırmış; "Gözlerimi senden ayırdığımda kaybolmandan korkuyorum." Demiş annesine son kez sarıldığında habersiz göğsünde hüngür hüngür ağlamıştı, olacakları hissetmiş gibi..
O gece de genç kızın gözlerinden gözlerini ayırmadı, eğer ayırırsam kaybederim diye düşündü..

Annesine bu kadar çok benzeyen âdeta Ay gibi parlayan bu güzel kıza karşı gözlerini kapatmak istemiyordu..
Ozan'ın senin adın ne sorusu üzerine genç kız ona bakarak Mehir demişti, adım Mehir..
O ân umut bahçesinin kapısı açıldı ve içeriye Mehir girdi, solan umut çiçeklerini koparıp yeni fidanlar attı toprağa. Mehir o bahçedeki tek bir solan umuda dokunmadı; bahçenin en ortasında dalları kuruyan, yaprakları sararan beyaz güle..Uzay'ın annesine karşı beslediği umut çiçeğine..

Uzay daldığı düşüncelerden kurtulduğunda ayaklarının onu sahile getirdiğini anladı.
Sahildeki kayalara oturdu, bulutların ardında saklanan Ay'a baktı, derin bir nefes aldı ve sol gözünden düşen gözyaşı eşliğinde konuştu.

-"Yaşıyor olsun.."

Uzay başını elleri arasına alıp, kollarını dizlerinin üzerine koyup düşünmeye başladı. Başı git gide ağrıyordu. Olabilir miydi? Annesi yaşıyor olabilir miydi? Eğer yaşıyorsa neden şimdi, neden?

Bir anlık sıkıntı ile ayağa kalkıp koşmaya başladı. Koştukça soğuk hava ciğerlerini yakıyordu. Nefesi soğuk havanın etkisiyle canını yakıyordu ama umursamıyordu; hissettiği duygular onun içini yakıyorken nefesinin yakmasını umursamıyordu..

Dakikalar sonra göğsü sıkıştığında durdu, derin derin nefes alıyor aldıkça bağırası geliyordu. Avaz avaz bağırmak istiyordu. Ama yapmadı.. Şuan ona iyi gelecek tek bir kişi vardı, bir çift göz vardı. Ama onu da yapmadı. Mehir'i aramadı, gitmedi, bunu kendi başına halledecek onu kendi durumları ile meşgul etmeyecekti. Sevgilisinin de iyi olmadığını biliyordu o yüzden ona bir şey belli etmeyecek, kendi başına halledecekti.

Şapkasını kapatıp eve doğru yürümeye başladı, adımları bu sefer gitmemek için direniyordu. Saatler sonra eve vardığında kendisini odasına zor atmıştı. Odasına girer girmez yerde duran paramparça olmuş çerçeveye baktı. Ağır ağır yanına gitti, dolan gözlerini silerek cam kırıklarını toplamaya başladı. Kırıklardan birinin parmağını kestiğini annesi ile olan fotoğrafına kan lekesi bulaşınca anladı..

Fotoğrafın üzerindeki kan lekesini hırkası ile silerek fotoğrafı şifonyerin ilk çekmesine koydu. Cam parçalarını çöpe atıp banyoya gitti. Elini, yüzünü yıkayıp kesilen parmağına bant yapıştırdı ve odasına geçti. Üzerini değiştirip yatağına girdi.
Yarın sabah ilk işi sokağın başındaki eve gidip kamera görüntülerini istemek olacaktı..Kendi kendine bunun kötü bir şaka olduğunu söylese, düşünsede içten içe umut etmemeye direniyordu bu onu çok zorluyordu ama yapabiliyordu, umutlanmıyordu..

Başını yastığına koyduğunda Mehir'in her gece yaptığı gibi yaşananları düşünmeye başladı. Neler yaşamışlardı.. Sakin giden hayatları birden bire değişmişti. Geçirdiği kaza, aşık olduğu kadının kaçırılması, zehirlenmesi, ailesiyle ilgili gerçekleri ve daha niceleri. Mehir'in ruhunun yorgun düştüğünü biliyordu, tanıştıklarında bunu anlamıştı. Mehir ruhu ile bir mücadele içindeyken girmişti Uzay hayatına ve şimdi gerçek mücadeleyi veriyordu ve Uzay onun yanında olacaktı.
Mehir ile tanıştıklarında kendinin iyi olduğuna inanmıştı ama öyle değildi; ruhu çok yaralıydı, yorgundu fakat karşısında gördüğü ruh ona kendi ruhunun yorgunluğunu unutturmuştu. Ne olursa olsun o ruhu iyileştirmek istiyordu ve öyle de oldu..

Uzay, Mehir ile yaşadıklarını düşünüyordu şuan ona iyi gelen tek şey buydu; eğer annesini düşünürse umut ederdi, buna izin vermemek için direndi..

Güneş yeryüzündeki yerini alırken Uzay hiç uyumamış öylece düşünmüştü, sadece düşünmüştü. Uzun zaman sonra düşünceler bu kadar ağır, bu kadar acı gelmişti.

Kolunu kaldırıp saate baktığında 07:03 olduğunu gördü. Ağır ağır yataktan kalkıp üzerine siyah pantolonu ve haki gömleğini geçirdi. Yatağını toplayıp odasından çıktı. Yüzünü yıkamak için banyoya girdiğinde başı dönmüş zar zor kapı kenarına dokunarak ayakta durmuştu. Uykusuzluk bu denli etki edebilir mi diye düşünürken yüzünü yıkamış kendine gelmişti.

Aşağıya indiğinde babasının ve dedesinin hararetli bir şekilde sohbet ettiğini gördü. Henüz saat erkendi, bu saatte insanları rahatsız etmemek için babasının ve dedesinin yanına gitti.

-"Günaydın oğlum."

Babası neşeli bir sesle oğluna gülümseyerek bakıyordu, dedesi de gözlerini torunundan ayırmıyordu.

-"Uzay, oğlum sen iyi misin? Solgun görünüyorsun."

Dedesinin endişeli sesine karşılık başını sallamakla yetinmişti.

-"Iyiyim dede. Pek uyuyamadım ondandır."

Babası tedirgin bir ifade ile Uzay'a bakıyordu.

-"Emin misin oğlum?"

Uzay kendinden emin bir şekilde başını salladıktan dedesine döndü.

-"E, siz ne konuşuyordunuz?"

Babası bir an ne diyeceğini şaşırtmıştı. Bir şey belli etmemeye çalışarak cevap verdi.

-"İş konuşuyorduk."

Uzay sorgular bir ifade ile dedesini döndü.

-"Sahi, dede senin işin ne?"

Uzay her mimiğine dikkat etmek istercesine derin bakıyordu dedesinin yüzüne.
Dedesi önce oğluna sonra torununa bakmıştı.

-"Toprak alım ve satım."

Uzay tek kaşını kaldırarak bakmaya devam etti.

-"Toprak?"

Dedesi gözlerini kapatarak başını sallarken Uzay babasına döndü.

-"Sahi baba, senin de işini tam olarak bilmiyorum."

Babası bir an ne diyeceğini bilemez bir şekilde babasına baktı, ben ne diyeceğim der gibi. Oğlunun durumunu anlayan bana hemen size atladı.

-"Baban benim aldığım toprakların finansal işlemini gerçekleştiriyor evlat."

Dedesi elini Uzay'ın omzuna koyarak oğlu yerine cevap vermişti ama bir kere Uzay'ın içine kuşku düşmüştü..En yakın zamanda dedesinin ve babasının gerçek işini öğrenecekti. Bu durum anlattıkları gibi basit gelmiyordu ona..

Bir süre daha sohbet ettikten sonra babası ve dedesi işlerini halletmek için çıktılar. Çok geçmeden Uzay çıktı. Yavaş yavaş sokağın başındaki eve doğru yürümeye başladı. Evin önünde durduğunda derin bir nefes aldı ve dış kapıda duran zile bastı.

-"Kimsiniz?"

Karşı taraftan gelen kadın sesine karşılık Uzay cevap verdi.

-"Ben bir şey soracaktım mı? Bir bakar mısınız?"

Saniyeler sonra kapı açıldığında Uzay içeriye girdi. Bahçeye girdikten sonra evin kapısının önünde orta yaşlı bir kadın vardı.

-"Buyrun, kime bakmıştınız?"

Orta yaşlı kadın tebessüm ederek konuştuğunda Uzay da hafif bir tebessüm etti.

-"Ben bu evde yaşayan herhangi bir kişi ile konuşmak istiyorum, dışardaki kameralar ile ilgili."

Kadın samimi bir şekilde Uzay'ı içeriye davet edip salona kadar eşlik etti. Uzay salona geçtiğinde kadın evin sahibine seslenmek için odadan çıktı. Dakikalar sonra odaya uzun boylu, açık tenli, sarışın, yeşil gözlü genç bir kız girdi.
Uzay topuklu ayakkabının çıkardığı ses ile arkasını döndüğünde genç kızı gördü.

-"Buyrun."

Genç kız tebessüm ederek Uzay'a baktığında Uzay hemen söze girmişti.

-"Ben dışarda direkte ve duvarlarda asılı olan kameralar ile ilgili konuşmak istiyorum."

-"Tabi."

Genç kız elini koltuğa doğru uzattığında Uzay donuk bir tebessüm etti.

-"Teşekkür ederim ama oturmayayım. Eğer mümkünse dün geceki kayıtlara bakmak istiyorum."

Genç kız Uzay'a doğru bir adım attığında gözlerini gözlerinden ayırmıyordu fakat Uzay onunla göz göze gelmek istemiyormuşçasına kaçırıyordu gözlerini.

-"Neden istiyorsunuz o kayıtları?"

Uzay derin bir nefes alıp cevap verdi.

-"Özel bir sebep. Biri bana bir eşek şakası yapıyor, kim olduğunu öğrenmek istiyorum."

Genç kız başını sallayarak Uzay'a doğru bir adım daha attı.

-"Anlıyorum fakat bu mümkün değil. Her isteyene kayıtları gösterirsek ne olur?!"

Uzay kararlı bir ifade ile genç kızın gözlerine baktığında genç kız kendini tuhaf hissetmişti. Hayatında ilk kez bir erkek ona karşı bu kadar dik duruyor, bu kadar kararlı bakıyordu.

-"Önemli olmasa emin olun gelmezdim. Ama başka çarem yok. 5 dakikanızı bile almayacak."

Genç kız karşısında duran delikanlının dik duruşu ve kararlılığı için başını salladı.

-"Burdan."

Tebessüm ederek önden yürümeye başladığında Uzay da arkasındaydı. Beraber bir kat aşağıya inip bir odaya girdiler. Girdikleri odada bir duvar boydan boya dijital ekran ile doluydu, her yeri gösteren kamera vardı..

-"Dün gece şu sokağı gösteren görüntüye ihtiyacım var."

Uzay tam ortada duran ekranı göstererek konuştuğunda genç kız da ekrana doğru yaklaşmış, başını Uzay'a çevirmişti.

-"Neden o sokak?"

Uzay ekrandan başını kaldırmadan cevap verdi.

-"Çünkü evim orada."

Genç kız şaşırmıştı, eğer aynı sokakta yaşıyorsak nasıl daha önce görmedim diye düşündü, sonra kendi kendine güldü, hoş oraya taşınalı henüz 1 ay olmamıştı.

Genç kız 1 gece önceyi açıp Uzay'a baktı.

-"Hangi zaman aralığına bakacaksın."

-"19:00-00:00"

Genç kız Uzay'ın dediği saat aralığını açtığında ikiside ekrana yaklaşmış izlemeye başlamışlardı.
Zaman geçiyordu ama bir hareketlilik yoktu genç kız görüntü hızını arttırdığında daha dikkatli izlemeye başladılar ki köşedeki saatte 23:46 olduğu an sokağa bir adam girdi. Simsiyah giyinimli bu adam yavaş yavaş Uzayların evine yürüdü, evlerinin demir kapısını biraz zorlayıp açtıktan sonra içeriye girdi ve tam 5 dakika sonra demir kapıyı kapatıp çıktı, geldiği yoldan geri gitti. Köşedeki saat 23:54 olduğunda Uzay'ın arabası sokağın başında göründü..Kılpayı kaçırmışlardı..

Uzay donakalmış bir şekilde ekrana bakıyordu, kimdi o adam, ne istiyordu, annesinin durumunu nereden biliyordu..
Uzay donuk bir yüz ifade ile genç kıza baktı.

-"Bu zaman aralığını çekebilir miyim?"

Kız tebessüm ederek başını salladığı an Uzay cebinden telefonunu çıkardı. Telefonunu açtığında Mehir'in mesajını gördü, mesajı görür görmez tebessüm etmişti bunun üzerine hemen karşısında duran genç kız anlık merakına yenik düşmüş ekrana bakmıştı, baktığında telefonun ana ekranında bir kız fotoğrafı görmüştü. Uzay kamerayı açıp işine yarayacak 5 dakikanın videosunu çekip telefonunu cebine koydu.

-"Teşekkür ederim size de rahatsızlık verdim."

-"Önemli değil umarım yardımcı olmuştur."

Genç kız karşısında duran yeşilin ve kahverenin renk cümbüşü yarattığı gözler karşısında heyecanlanmıştı. Uzay minnettarca tebessüm ederek konuştuğunda genç kız bakışlarını Uzay' dan ayırmıyordu.

-"Oldu..Tekrar teşekkür ederim. Ben gitsem iyi olacak."

-"Pekâlâ. Ben size eşlik edeyim."

Odadan çıkarken genç kız merakına yenik düşmüştü.

-"Sizi daha önce hiç görmedim? Yani aynı sokakta oturuyormuşuz ondan."

Genç kız karşısında ki adını dahi bilmediği yabancı karşısında heyecanlanmıştı.

-"Yoğun bir hayatım var."

Uzay başka bir şey demeden yürümeye devam ettiğinde kapıya gelmişlerdi. Uzay kapıyı açtığında genç kıza döndü.

-"Tekrar teşekkür ederim rahatsız ettim."

-"Gerçekten önemli değil yardımcı olduysam ne mutlu ayrıca sizli konuşmaktan hiç hoşlanmam."

Genç kız samimi bir şekilde elini uzattığında Uzay bir kıza bir de uzattığı eline bakıyordu.

-"Adım Alya."

Uzay tedirgin bir şekilde elini uzattı.

-"Uzay."

Genç kız samimi bir şekilde gülümseyerek Uzay'ın elini daha da sıktı.

-"Çok memnun oldum."

Uzay tebessüm ederek elini çekmiş ve arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Dış kapıdan çıktıktan sonra cebinden telefonunu çıkarmış ve Mehir'in attığı mesaja bakmıştı.

KİMDEN: SEVGİLİM
Günaydın sevgilim, yepyeni bir güne daha seni severek başladım. Seni seviyorum.

Uzay tebessüm ederek cevap yazmaya başladı. Eğer görüşürlerse bir şey belli etmemeliydi, hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydı.

KIME: SEVGİLİM
Günaydın sevgilim, her yeni nefeste daha çok seviyorum seni. Bugün dersim 10:00 da senin de o saatte diye biliyorum istersen seni almaya geleyim.

Şuan içinde bulunduğu durum ve ruh hali ile okula gitmek, hiçbir şey olmamış gibi davranmak çok zor olacaktı. Ama idare etmeliydi..

En azından gazete sayfasını koyan kişinin annesi olmadığını görmüştü, bu durum onu üzmüştü, kendini ne kadar kandırırsa kandırsın bir ân gerçekten annesi olduğunu umut etmişti, en azından onun olmasını istemişti ama değidi, yabancı bir adamdı ona bu kötü şakayı yapan, yabancı bir adam..

Uzay dalgın bir şekilde eve doğru yürürken arkasından onu izleyen biri vardı; Alya..
Alya çok uzun zaman sonra birine karşı heyecanlanmıştı üstelik bu ilk kez gördüğü için olmamıştı; onu heyecanlandıran şey Uzay'ın gözleriydi, duruşuydu, ses tonuydu.. Uzay dış kapılarını açtığı an Alya derin bir nefes alıp evine girdi. Girdiğinde evlerinde çalışan kadın ile göz göze geldi.

-"Bir şey mi oldu Seda abla?"

Alya bir şey belli etmeden yukarıya doğru çıkarken Seda abla dediği kadın arkasından seslenerek mutfağa girdi.

-"Bakışını gördüm Alya."

Alya duyduğu cümle karşısında gözlerini devirerek odasına girmişti. Camını açtığında başını çıkarmış nefes alırken Uzayların evinden bir araba çıktığını gördü. Araba onun evinin önünden geçmeyeceği için içindekinin kim olduğunu göremeyecekti. Alya bir hışımla camı kapattı.

-"Kendine gel Alya! Sen böyle bir kız değilsin!"

Sinirli bir şekilde kendi kendine konuşarak çantasını hazırlamaya başlamıştı.

Uzay tuhaf duygular içinde arabayı kullanırken düşünceler gözünü karartıyordu sanki. Başı öncekilerden daha şiddetli ağrıyordu. Ilk defa böyle bir ağrı yaşıyordu. Alnını ovalayarak kendine gelmeye çalışıyordu. Mehir kendisinin geleceğini söylediği için Uzay direkt okula gidiyordu, orada görüşeceklerdi.

Dakikalar sonra okula geldiğinde arabayı park ettikten sonra dışarı çıkmak onun için çok zor olmuştu.

Kampüse girdiğinde kantinde Mehir'in Canlar ile oturduğunu gördü. Derin bir nefes alarak yanlara doğru yürümeye başladı. Mehir güzelliği ile yine sarhoş etmişti Uzay'ı. Uzay Mehir'i görür görmez anlık olarak her şeyi unutmuştu. Ona sımsıkı sarılmış başını boynuna koymuş derin derin nefes alıyordu, kokusunu içine çekiyordu. Canlar ile selamlaşıp masadaki yerine oturduktan sonra dönen sohbeti dinlemeye başladı.

-"Evet haftaya bizde kutlayacağız."

Gamze'nin cümlesi ile Uzay Mehir'e bakmıştı. Mehir kulağına doğru fısıldadı.

-"Doğum günü haftaya."

Uzay tamam anlamında başını salladığında herkes doğum günü ile ilgili konuşuyordu. Uzay'ın ve Mehir'in aklı ise bambaşka yerdeydi. Uzay annesini, gazete sayfasını, kameradaki adamı ve Mehir'i ; Mehir, Savaş Akan'ı, ailesini, notları ve Uzay'ı düşünüyordu..

Birbirleri için o kadar çok endişeleniyorlardı ki bu onları hata yapmaya itiyordu.

Bir süre beraber vakit geçirdikten sonra derse girmek üzere ayaklandılar. Uzay ve Mehir el ele en önde yürürken Mehir dikkatli gözlerle Uzay'a bakıyordu.

-"Uzay sen iyi misin? Dalgın görünüyorsun? Bir sorun mu var?"

Uzay tebessüm ederek Mehir'in saçlarından öperken Mehir gözlerini kapatmış derin bir nefes almıştı.

-"İyiyim sevgilim gece uyuyamadım."

Mehir Uzay'ın elini daha sıkı tutarken sorgular gözlerle yüzüne bakıyordu.

-"Sadece bu kadar mı? Emin misin?"

Uzay başını salladığında Mehir'in sınıfının önüne gelmişlerdi.

-"Eminim sevgilim. Çıkışta görüşürüz, seni seviyorum."

Uzay Mehir'in dudaklarına öpücük kondurup yanından ayrılırken Mehir bir şey olduğunu seziyordu, Uzay'ı bu denli düşündüren şeyi bulmayı kafasına koymuştu..

Derslerin biri bitip diğeri geliyordu oysa Mehir'in aklı sadece Uzay'daydı. Uzay ise saatlerdir içinde bir savaş veriyordu. Kamera görüntülerindeki adamı gözünün önüne getiriyor kim olabileceğini düşünüyordu. Ama bir şey bulamıyordu.

Başının ağrısı git gide şiddetleniyordu. Aklına gelen bir fikir ile kendine gelmişti..Bu gelen fikir belki kaçmaktı belki de saklanmak belki de dinlenmekti..

Son dersten çıkar çıkmaz hemen Mehir'in yanına gitmişti. Sabahtan beri istemeden çok huzursuz etmişti onu bir şey olmadığını inandırmak istiyordu. Sınıfının önüne gittiğinde Mehir'in çıkmak için hazırlandığını gördü. Mehir hazırlanırken o kapının camından onu izlemeye başladı. Narin bir çiçek gibi kırılgan, nadir bir çiçek gibi eşsizdi..Bu kadın onun hayatıydı.

Mehir sınıftan çıktığında Uzay'ı görür görmez derin bir nefes almıştı. Yanına gidip sımsıkı sarıldığında içinde nedensiz bir korku hissetmişti. Mehir tedirgin gözlerle Uzay'a bakarken Uzay olabildiğince tebessüm ediyor bir şey belli etmemeye çalışıyordu ama Mehir çoktan anlamıştı bir şeyler olduğunu.

Arabalarının yanına gittiklerinde birbirlerine dönmüş ve ellerini tutmuşlardı.

-"Her zaman yanındayım biliyorsun değil mi? Bana hissettiğin, yaşadığın her şeyi anlatabilirsin."

Uzay elini Mehir'in yanağına koyduğunda Mehir gözlerini kapatmış Uzay'ın dokunuşunun verdiği huzuru hissetmişti.

-"Seni çok seviyorum Mehir."

Mehir dolan gözlerini açtığında Uzay'ın bakışlarında korkuyu görmüştü, bu onu daha çok tedirgin etmişti.

Vedalaşıp arabalarına bindiklerinde Mehir hâlâ iyi hissetmiyordu. Yola çıktığında Ozan'ı aramış sesi dışarıya vermişti.

-"Mehir!"

Ozan'ın sesi açar açmaz çok endişeli gelmişti.

-"Ozan, nerdesin çıkışta göremedim seni?"

-"Hocayla ödev konusunda konuşmak için kalmıştım şimdi çıktım. Senin sesin iyi gelmiyor bir sorun mu var? Bugün Uzay da iyi görünmüyordu."

Mehir sıkıntılı bir nefes verip anlatmaya başladı.

-"Aramızda bir sorun yok ama Uzay dün geceden beri tuhaf. Kafeden ayrılırken hiçbir şey yoktu ama sabahtan beri çok düşünceli, durgun. Bir şey olduğu kesin ama bana anlatmıyor."

Ozan da sıkıntılı bir nefes alıp konuşmaya başladı.

-"Bana bir şey söylemedi hoş bugün hiç konuşamadık. Ben bu gece onlara uğrayacağım biraz erken gider konuşurum sana da haber ederim olur mu? Sen sakin kal lütfen."

"Olur. Teşekkür ederim Ozan. Iyi ki varsın."

-"O ne demek canım benim her zaman. Şimdi kapatmam gerekiyor eve gidip üstümü değiştiricem ordan seninkine geçicem."

Ozan'ın seninki kelimesinden sonra istemsizce gülümsemişti Mehir..
Mehir'in şuan aklındaki tek şey Uzay'dı. Onun bugünkü halini o kadar çok düşünmüştü ki eve vardığını zar zor farketti. Ağır ağır arabadan inerken Ozan'dan gelecek haberi bekliyordu, kendi kendine daha gitmemiştir diye düşünse de beklemeye başlamıştı.

Mehir eve girdiğinde kimsenin olmadığını gördü, evin sakin olması işine gelmişti. Hızlıca bir duş alıp çıktıktan sonra kendine kahve yapmış bahçeye çıkmıştı. Kara bulutlar yaklaşırken rüzgar esmeye başlamıştı. Soğukların geliyor olması onu sevindiriyordu çünkü kışı seviyordu, soğuğu seviyordu. Yaz ona yalan geliyordu, herkesin renkli, sevecen maskesini taktığı bir mevsimdi onun için oysa kış öyle değildi, kışın insanlar ister istemez gerçek gözlerini belli ederdi ve bunu havaya vururdu ama yine de maskeleriyle değil hissettikleri gibi görünürlerdi. Mehir derin bir nefes alarak soğuk havayı ciğerlerine çekerken Ozan Uzaylara yaklaşmak üzereydi.

Uzay eve gelir gelmez üzerini değiştirmiş bir kahve yapıp bahçeye çıkmıştı. Soğuk havayı hissederken cüzdanından dün gece bulduğu gazete sayfasını çıkardı. Dakikalarca inceledikten sonra geri cebine koydu. Bu sayfayı getirenin annesi olmadığını biliyordu, bunu biliyormuşçasına ilk andan beri ümitlenmiyordu. Kahve içini ısıtırken kendine kızıyordu, Mehir'i üzdüğünü düşünüyordu. Şuan onun yanına gitmek istiyordu, ona sımsıkı sarılarak anlatmak istiyordu, yaşadığı her şeyi anlatmak istiyordu ama yapamazdı sevdiği kızın şuan bunları kaldıracak hâli olmadığını düşünüyor bu isteğinden vazgeçiyordu. Bahçe masasının sanldayesine oturup kupasını masaya bıraktı ve telefonunu çıkardı. Telefonun tuş kilidine bastığı anda ekranda güzel gülüşlü sevgilisini görmüştü. Parmağını ekrana götürüp Mehir'in yüzüne dokundu, saçlarına, gülüşüne..Ekranı öpüp telefonunu masaya koyduğunda zil çalmıştı.
Kimseyi beklemediği için tedirgin bir şekilde yaklaştı kapıya. Kapının deliğinden baktığında Alya'nın geldiğini gördü. Tedirgin bir şekilde kapıyı açtığında genç kız tebessüm ediyordu.

-"Buyrun."

Uzay karşısındaki kızın adını hatırlayamıştı. Bunu belli etmemeye çalıştı.

-"Rahatsız ediyorum ama konuşmamız gereken bir durum var."

Daha bu sabah tanıştığı bir insanla konuşacak neyim olabilir ki diye düşünürken Alya'yı içeriye davet etmişti.
Alya içeriye girmiş hemen kenarda durmuştu. Uzay eli ile salonu gösterdiğinde ikiside oraya yöneldi.

Alya salondaki bej renkli koltuğa, Uzay tam karşısındaki haki renkli koltuğa oturmuştu. Uzay ne yapacağını bilemez bir şekilde Alya'dan gözlerini kaçırıyordu.

-"Bir şey içer misiniz?"

Uzay halsiz bir şekilde sorusunu yöneltirken Alya tebessüm etmiş, etrafa bakıyordu ki bahçedeki masanın üzerinde duran kahve kupasını gördü ve Uzay'a döndü.

-"Bir kahve olabilir."

Uzay başını sallayıp mutfağa gittiğinde Alya meraklı gözlerle etrafı inceliyordu. Eve girdiğinden beri kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissediyordu. Kendi kendine buna engel olmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Dakikalar sonra Uzay elinde bir kupa ile içeriye girdi, kupayı Alya'ya uzatıp bahçeye çıktı kahvesini ve telefonunu alıp içeriye girdi.

-"Konuşmamız gereken bir şey var demiştiniz."

Uzay koltuğa otururken Alya sesli bir şekilde güldü.

-"Adımı unuttun sanırım. Alya ben."

Uzay mahçup bir şekilde tebessüm ettiğinde Alya konuşmaya devam etti.

-"Bu sabah sen gittikten yaklaşık yarım saat sonra bir adam geldi Toprak diye birini sordu."

-"Toprak mı? "

Uzay şaşırmış bir şekilde emin misin der gibi sorduğunda Alya başını sallamıştı.

-"Evet, onunla konuşması gerekiyormuş."

Uzay dedesini soran kişinin sayfayı bırakan kişi olup olmadığını düşünmeye başladığında Alya meraklı gözlerle Uzay'a bakıyordu.

-"Şey..Toprak kim? "

Uzay yüzüne bakmadan dalgın bir şekilde cevap verdi.

-"Dedem."

Alya başını sallarken konuşmaya devam etti.

-"Ben haberin olsun istedim. Bak ben hukuk fakültesi son sınıf öğrencisiyim, şuan bir şirkette stajyerlik yapıyorum ayrıca-"

Uzay bakışlarını Alya'ya çevirdiğinde Alya içten bir şekilde gülümsüyordu.

-"Babam başkomiser yani istediğin an yardımcı olabilirim sana."

Uzay'ın birden yüzü düşmüştü, bunu belli etmemek için tebessüm etti.

-"Teşekkür ederim ama gerek yok. Ben hallederim. Dedemin işi ile alakalı olduğuna eminim."

Alya sorgular gözlerle Uzay'a bakıp konuştu.

-"Peki bugünkü görüntülerde mi dedenin işi ile alakalı?"

Uzay'ın bakışları sertleştiğinde Alya mahçup bir şekilde ayağa kalktı.

-"Özür dilerim haddimi aştım. Ben artık gitsem iyi olacak."

Alya yürümeye başladığında Uzay da hemen arkasında ona eşlik ediyordu.

-"Bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden söyleyebilirsin. Bu numaram, lütfen yanlış anlama. Buraya yeni taşındım ve eğer bir sıkıntı olursa arayabileceğim biri olsun istedim."

Uzay tamam anlamında başını sallarken Alya çantasından not kağıdı ve kalem çıkarmıştı. Kağıda numarasını yazıp Uzay'a uzattığında Uzay kağıdı cebine koymuş kapıyı açmıştı. Kapıyı açtığı an karşısına Ozan'ı görmüştü.

Ozan'ın sorgular bakışları bir Uzay'ın bir Alya'nın üzerinde geziyorken Alya Uzay'a karşı tebessüm edip kapıdan çıktı.

-"Görüşürüz Uzay."

Uzay başını sallarken Ozan eve girmiş giden kızın arkasından bir süre bakmıştı. Uzay ile içeriye girdiklerinde Uzay'a bakıyor anlatmasını bekliyordu.

-"Kahve?"

Uzay sorusunu sorup mutfağa yöneldiğinde Ozan da arkasından gidiyordu.

-"Kimdi o kız?"

Uzay sıkıntılı bir nefes alıp cevap verdi.

-"Alya. Sokağın başındaki evde oturuyor."

Ozan ellerini masanın üzerine koymuş bakışlarını Uzay'dan ayırmıyordu.

-"Burda ne işi vardı? Ne oluyor?"

Uzay arkasını dönüp kupayı Ozan'a uzattı ve karşısındaki sandalyeye oturdu.

-"Bugün biri bize bakmış evde olmadığımızı görünce onların evine gitmiş bizi sormuş."

Ozan tek kaşını kaldırarak baktığında Uzay çok dalgındı.

-"Sokakta bunca ev varken neden onlara sormuş? Iki yanınızda, tam karşınızda evler varken neden o ev?"

Uzay, Ozan'a baktığında omuz silkti.

-"Bilmem. Aklıma gelmemişti bu, neyse. Içeriye geçelim mi?"

Ozan tamam anlamında başını sallarken kalkmış odaya geçmişlerdi.

Ikili koltuklara oturduklarında Ozan tedirgin gözlerle Uzay'a bakıyordu.

-"Kardeşim neyin var, noldu?"

Uzay dalgın bir şekilde cevap verdi.

-"Bir şeyim yok kardeşim iyiyim."

Ozan bu şekilde laf alamayacağını anladığında Uzay'ın zaafını kullandı.

-"Mehir öyle demiyor!"

Uzay Mehir adını uyar duymaz canlanmıştı, oturduğu yerde doğruluk endişeli gözlerle Ozan'a bakıyordu.

-"İyi mi Mehir, noldu?"

Ozan buruk bir tebessüm edip koluna dokundu.

-"Pek iyi olduğu söylenemez. Seni çok merak ediyor, bu halinin sebebi her neyse onu da çok üzüyor. Kız düşünmekten kafayı yiyor kardeşim, noluyor?"

Uzay pes edip derin bir nefes aldı ve cüzdanını çıkardı. Dolan gözlerini silerek gazete sayfasını Ozan'a uzattı.
Ozan bir gazete sayfasına bir Uzay'a bakıyordu.

-"Bu ne?"

Ozan'ın sorusu ile yuvarlak içindeki harflerin oluşturduğu kelimenin yazılı olduğu kağıdı da uzattı. Ozan sesli bir şekilde kelimeyi okudu; Bul Beni.

-"Bu ne demek oluyor Uzay?"

Uzay derin bir nefes daha alıp konuşmaya başladı.

-"Gazete sayfasının arkasını çevir."

Ozan sayfanın arkasındaki tarihi gördüğü an bembeyaz olmuş bir şekilde Uzay'a baktı. Saniyelerce sustuktan sonra zar zor konuştu.

-"Bu, bu tarih!"

Uzay sinirle başını ellerinin arasına almıştı. Ozan ayağa kalktığında orda oraya gidiyor kendine gelmeye çalışıyordu.

-"Nerden buldun bunu?"

-"Dün gece balkonumdaydı."

Ozan dolan gözleri ile Uzay'ın yanına gitti elini dizlerine koydu.

-"Yoksa Seçil Tey-"

-"Hayır!"

Uzay sinirle başını kaldırdığında gözleri kızarmıştı.

-"O değil."

-"Nerden biliyorsun?"

Ozan meraklı gözlerle Uzay'a bakarken Uzay her şeyi anlatmış, çektiği kamera görüntüsünü göstermişti.

Iki arkadaş saatlerce konuşmuştu, anlatmak Uzay'ı bir nebze de olsa rahatlatmıştı ama aklı hâlâ Mehir'deydi, onun kötü olduğunu düşünmek deli ediyordu.

Uzay ile Ozan bahçeye çıktığında Ozan Uzay'a baktı.

-"Bak sana ne dicem."

Uzay bakışlarını Ozan'a çevirdiğinde Ozan hevesli bir şekilde konuşmaya başladı.

-"Mehir'i de alıp bizim kış eve gitsenize. Bir iki gün uzaklaşın burdan. Hem ona da iyi gelir."

Ozan'ın dediği şey Uzay'a mantıklı gelmişti üstelik heyecanlandırmıştı da.

-"Olabilir aslında. Ikimizin de hava değişikliğine ihtiyacı var."

-"Siz yokken ben de şu notu bir araştırayım. Belki bir şeyler bulurum."

Uzay anlık bir hisle Ozan'a sarıldı.

-"Teşekkür ederim kardeşim. Iyi ki varsın."

Ozan gülerek ayrıldığında Uzay nolduğunu sorar gözlerle bakıyordu.

-"İnanır mısın bu cümlenin aynısını saatler önce Mehir kurdu. Gerçekten iyi ki varım ya, yoksa ne yapacaktınız."

Ozan gülerek konuştuğunda Uzay Mehir ile ne konuştuklarını sormuş, Ozan da anlatmaya başlamıştı. Ozan anlattıkça Uzay kendini kötü hissediyor, kendine kızıyordu. Şuan ki kötü hislerini ona o hissettirmişti.

Ozan Mehir ile konuştuklarını anlattıktan sonra garip gözlerle Uzay'a baktı.

-"Alya."

Uzay ne demek istediğini sorar gözlerle baktığında Ozan gözlerini kaçırarak konuştu.

-"Çok hoş bir kıza benziyor."

Uzay Ozan'ın kastettiği şey karşısında omuz silkmişti.

-"Bilmem, dikkat etmedim nasıl biri olduğuna."

Ozan gözlerini devirerek başını sallamıştı.

-"Hiç şaşırmadım. Sen şimdi kızın gözlerine bile bakmamışsındır."

-"Baktığım yerde Mehir'in gözleri yoksa bakmamayı tercih ediyorum."

-"Vay be."

Ozan Uzay'ın omzunu sıvazlarken bir süre daha muhabbet etmişlerdi. Yaklaşık yarım saat sonra Ozan gitmiş, Uzay Mehir'i aramak için telefonunu almıştı.

Mehir Uzay aradığı sırada Mustafa Bey ile görüşmeye gitmek için hazırlanıyordu, Uzay'ın aradığını görünce hemen açmıştı.

-"Sevgilim."

Mehir'in endişeli sesi Uzay'ın daha da kötü hissetmesine neden olmuştu.

-"Sevgilim müsait misin? Görüşebilir miyiz?"

Mehir o ân tüm işlerini unutmuş tamam demişti. Uzay telefonu kapatıp evden çıktığında Mehir Mustafa Bey'i arayıp durumu söyledi ve görüşmeyi erteledi. Mehir, hazır olduğu için evde beklemek yerine dışarıya çıktı. Kapının önünde Uzay'ı beklerken kalbi çok hızlı atıyordu fakat atışları heyecandan dolayı değildi, başka bir histi, adını bilmediği bir his.

Dakikalar sonra Uzay sokağı döndüğünde Mehir derin bir nefes almıştı. Uzay'ın inmesini beklemeden arabaya binmişti. Biner binmez hiçbir şey demeden sımsıkı sarılmıştı Uzay'a. Başını boynuna koyup kokusunu içine çekiyordu. Uzay Mehir'in saçlarını öpüyor, kokluyordu. Saatlik bir ayrılık nasıl bu kadar özletebilir bir insanı diye düşündü Mehir kendi kendine.

Ayrıldıklarında meraklı gözlerle Uzay'ın gözlerine bakıyordu.

-"Nasılsın canım?"

Uzay Mehir'in ellerini tutup gözlerinin içine baktı.

-"Şimdi iyiyim.. Aslında sana söylemek istediğim bir şey var?"

Mehir meraklı gözlerle Uzay'a bakarken onu bu denli düşündüren durumu anlatacağını düşünüyordu ama öyle olmadı.

-"Diyorum ki bir iki günlüğüne uzaklaşsak mı buralardan. Sadece sen ve ben."

Uzay'ın cümlesinden sonra Mehir heyecanlanmıştı.

-"Harika olur diyorum."

Uzay tebessüm ederek konuşmaya devam etti.

-"Nereye gideceğimizi sormadan kabul etmiş oldun."

-"Sen yanımda olduğun sürece mekanın, yerin önemi yok. Sen ol yeter.."

Uzay yavaş yavaş Mehir'e yaklaştığında Mehir de ona doğru yaklaşmıştı. Aralarında tek bir nefes kadar mesafe kaldığında gözlerinin içine bakıyorlardı. Aynı anda gözleri kapandığında kavuştu dudakları..

Dudakları ayrıldığında Uzay, Mehir'in gözlerine bakıyordu. Bu gözler onun hayat ışığıydı, gündüz güneşi, gece ayıydı. Zaman farketmeksizin onu aydınlatan tek kişiydi Mehir..

-"Özür dilerim..Seni üzdüğüm için."

Mehir buruk bir tebessüm ile ellerini Uzay'ın yanaklarına koydu.

-"Özür dileyecek hiçbir şey yok sevgilim. Bilerek yapmadığını biliyorum. Seni düşündüren her ne ise o yapıyor."

Mehir parmaklarını Uzay'ın sakallarında gezdirmeye başladığında Uzay içten bir şekilde gülümsedi.

-"Kaşındı."

Uzay yanağını kaşımak için elini kaldırdığı an Mehir ani bir his ile Uzay'ın dudaklarına kapandı. Kendini geri çekip gözlerinin içine bakarak fısıldadı.

-"Seni çok seviyorum."

Uzay derin bir nefes alıp Mehir'i kendine doğru çekip sımsıkı sarıldığında zamanı durdurdular. Sadece ikisi vardı dünyada. İkisi de ait oldukları yerdeydi, yalanlardan, düşmanlardan uzak, birbirlerinin sıcak kollarındaydılar.

-"Kaç gün kalacağız?"

Mehir hevesli bir şekilde Uzay'a gülümseyerek baktığında Mehir'in yüzündeki gülümseme onu da gülümsemişti. Omuzlarını kaldırarak cevap verdi.

-"Sen ne kadar istersen."

Mehir titremeye başlayan sesi konuştuğunda ansızın gözleri dolmuştu.

-"O zaman hiç eve dönmeyiz."

Uzay buruk bir tebessüm ettiğinde Mehir konuşmaya devam etti.

-"Ne çok isterdim kendimi ait hissettiğim bir evin kapısını açmak, açtığımda karşımda ait olduğum insanı görmek.."

Derin bir nefes aldığında gözlerini sildi.

-"Tüm kötülüklerden, siyahlardan uzak sadece beyazın olduğu, huzurlu bir ev. Anahtarı bana ait olan."

Uzay elini Mehir'in yüzüne koyup gözlerini sildi.

-"Kendini evine ait hissetmiyorsun biliyorum. Sana söz veriyorum bu hissi yok edeceğim içinden, sana gerçekleri getireceğim."

Mehir Uzay'a yaklaşıp başını göğsüne koyduğunda gözlerini kapattı. Dakikalar sonra kendini toparlayıp konuşmaya başladı.

-"Ee ne zaman gidiyoruz?"

Uzay anında cevap verdi.

-"Sen ne zaman istersen."

Mehir tereddüt etmeden verdi cevabını.

-"Hemen şimdi gidelim olmaz mı?"

Uzay telefonunu çıkarıp başını salladı.

-"Oldu bile. Ben şimdi Ozan'ı arıyorum gidip anahtarı alayım bu arada sen de hazırlan. Ailene haber ver."

Mehir başını sallayarak telefonunu çıkardı ve annesine mesaj yazmaya başladı bir yandan da Uzay ile konuşuyordu.

-"Haber işi tamam. Sen de eve git eşyalarını hazırla sonra beni almaya geldiğinde geçeriz Ozan'a. Ordan anahtarı alır direkt gideriz olmaz mı? "

-"Olur sevgilim."

Mehir Uzay'ın yanağına öpücük kondurup arabadan indiğinde koşar adımlarla eve gitti. Hemen odasına çıkıp küçük valizini çıkardı. Dolabını açtı, göz kararı giyeceği kıyafetleri yerleştirirken annesini aramış durumu anlatmıştı, annesi ile konuştuktan sonra üzerine kırmızı kazağını giydi, altına siyah pantolonunu giyip odasından çıktı. Çantasını kapının önüne koyduktan sonra mutfağa gitti. Kendine bir bardak su doldurup sandalyeye oturduğunda telefonu çaldı.

Mehir ekranda Gizli Numara yazısını görünce tedirgin olmuştu. Derin bir nefes alıp çağrıyı onayladı. Bir süre sessizlikten sonra Mehir kimsiniz diye sorduğunda karşı taraftan ses gelmedi. Mehir tam aramayı sonlandıracakken karşı taraf derin bir nefes alıp verdi ve kapattı. Mehir bunu ikinci kez yaşıyordu, Savaş Bey'in veya Tamay'ın oyunu olduğunu düşünmüş sinirlenmişti. Numarasını değiştirse bile bir işe yaramayacaktı, bu numarasını nasıl buldularsa onu da bulacaklardı.

Uzay Mehir'e çıktığına dair mesaj attığında Mehir de ayakkabılarını giymeye başlamıştı. Çantalarını alıp aşağıya inerken telefonu çaldı. Sinirle telefonu çıkardığında ekranda Mustafa Abi yazısını gördü. Çağrıyı onaylanıp konuşmaya başladı.

-"Alo, abi?"

-"Benim Mehir. Şu planı konuşmak için aramıştım."

Mehir kendini çok tedirgin hissediyordu.

-"Mustafa abi ben bir iki gün buralarda olmayacağım. Uzay ile şehir dışına çıkıyoruz."

-"Iyi yapıyorsunuz kızım da acil konuşmamız gerek. Ben şimdi biraz bahsedeceğim sen ilerleyen saatlerde Uzay ile gittiğiniz yerin konumunu bana at ve bir şekilde Uzay'ı kısa bir süreliğine uzaklaştır oradan ben geleceğim ve konuşacağız."

-"Korkutuyorsun beni abi. Kötü bir şey mi oldu?!"

Mehir git gide endişeleniyordu. Telefon konuşması devam ederken aşağıya inmiş Uzay' ı görmüştü. Uzay arabaya yaşlanmış Mehir'i izliyordu.

-"Hayır kızım bir şey olmadı ama ne kadar çabuk harekete geçersek o kadar iyi."

Mehir tedirginlikten dolayı dolan gözlerini silerek halsizce başını salladı.

-"Tamam. Bir şekilde halledeceğim."

Telefonu kapatıp çantasına koyduğunda Uzay elindeki küçük valizi almış bagaja koymuştu.

-"Kiminle konuşuyordun sevgilim?"

Uzay bagajı kapatırken Mehir kapısını açmıştı ki Uzay'ın sorusu ile bir an duraksadı.

-"Annemle sevgilim."

Uzay başını sallayarak yerine oturdu. Saniyeler sonra hareket ettiklerinde Mehir'in hissettiği tedirginlik git gide büyüyordu. Uzay'a yalan söylemek istemedikçe hayat onu daha çok yalana itiyordu sanki. Mehir, uzanıp radyonun tuşuna bastığında arabanın içindeki sessizliği bozmuştu..

'Güvertendeki rüzgarım ben
Varlığın varoluş nedenim
Her zerrem seni yön biliyor
Sense kayıp bir gemi..'

Uzay şarkı başladığı an bakışlarını Mehir'e çevirmişti. Mehir dalgın bir şekilde dışarıyı izliyordu, âdeta soyutlanmıştı melodiyle. Uzay bakışlarını Mehir'den ayırmadı fısıldadı. Her zerrem seni yön biliyor.

Tekrar önüne dönüp yola baktığında Mehir birden düşüyor gibi oldu. Kendini toparlayıp Uzay'a baktı.

-"Dalmışım ya!"

-"Farkettim sevgilim."

Mehir mahçup bir şekilde gülümsediğinde Uzay arabayı kenara çekti.

-"Geldik."

Ozanların evinin önünde durduğunda ikisi de aynı anda inmişti. Arabadan iner inmez el ele tutuşmuşlardı. Ozan saniyeler içinde kapının önünde görünmüştü.

-"Mehir!"

Ozan Mehir'e sımsıkı sarılırken Uzay da onları izliyordu.

-"Balayına demek he!"

Can'ın sesini duyar duymaz şaşıran Uzay ve Mehir bir an sesin nerden geldiğini anlayamamışlardı. Can hemen Ozan'ın arkasından çıkınca Mehir ufak bir çığlık atmış Uzay'a sarılmıştı.

-"Benim ya korkma!"

Can kahkalar içinde bir Uzay'a bir Mehir'e bakıyordu. Uzay Mehir'e sımsıkı sarılırken onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Can kapıya yaslanarak Uzay'a göz kırptı.

-"Kızımızı kaçırıyorsun demek!"

Uzay başını sallayıp gülümsedi.

-"Kaçırdım bile."

Can gülümseyerek Uzay'a baktığında Mehir de gülümsemişti.

-"Biraz uzaklaşalım dedik."

Mehir'in yorgun çıkan sesinden sonra hepsinin birden yüz ifadesi değişmişti. Can acıyan gözlerle Mehir'e bakıyordu, yanına gidip ellerini omzuna koydu.

-"Buna ihtiyacınız var. Yaşadıklarınız kolay şeyler değil."

Can Ozan'a bakarak konuşmaya devam etti.

-"Abi resmen şaka gibi; Uzay'ın çözülemeyen kazası, Mehir'in kaçırılması. Oğlum kıza zehir verdiler lan zehir."

Ozan gözlerini açarak Can'a baktığında Mehir yaşananları başka bir sesten duymanın etkisi ile titremişti.

-"Abi, özür dilerim patavatsızlık yaptım!"

Can üzgün bir şekilde Uzay'a bakarken Uzay tebessüm ederek koluna dokundu.

-"Özür dilenecek bir şey yok kardeşim. Bize onları sen yapmadın ki! Biz yokken iyi bakın kendinize, dikkatli olun. Eğer bir sorun olursa arayın."

Can gülümseyerek başını salladığında Ozan cebinden çıkardığı anahtarı uzattı Uzay'a.

-"Dikkat edin kendinize. Bir şey olursa hemen ara, hemen!"

Ozan'ın emredici sesi karşısında Uzay başını sallamıştı. Mehir önce Can' a sonra Ozan'a sarılmıştı. Uzay da vedalaştıktan sonra yanlarından ayrıldılar.
Arabaya bindiklerinde yolculuk başlamıştı. Uzay gittikleri evi biliyordu, küçükken bir iki kez gitmişlerdi oraya. Gerçekten her şeyden, herkesten uzak bir yerdi.

-"Bizim için çok özel, çok önemli günler geçireceğiz."

-"Önemli?"

Uzay'ın sorusu ile Mehir imalı bakışları ile Uzay'a döndü.

-"Evet önemli. Birbirimizi tanıyacağız Uzay Kara."

Uzay tebessüm ederek cevap verdi.

-"Ben seni tanıyorum."

-"Ben seni tanımıyorum."

Mehir'in ciddi sesi karşısında Uzay bunun gerçek olduğunu anladı. Mehir'in öğrenmek istediği şeyler vardı, haklıydı da. Bunca zamandır kapalı bir kutu olmuştu insanlara karşı, Mehir'e bile ve bu durum artık Mehir'i üzmeye başlamıştı.

Araba çalışır çalışmaz açılan radyo da şarkılar değiştikçe düşünceler yıkılıyordu üzerlerine. Binaların yerini ağaçların aldığı bir tepeye çıktıklarında Mehir cami açtı. Temiz havayı içine çekerken gerçekten nefes aldığını hissetti. Esnemeye başladığında uyku basmıştı, temiz havanın çarptığını düşünerek gülümsedi ve hafif rüzgara karşı gözlerini kapattı.

Mehir uzun zaman sonra gerçekten uyumuştu. Uzay bir Mehir'e bir yola bakarak ilerlerken yaklaşık bir saat sonra dağ evine gelmişlerdi. Uzay Mehir'i uyandırmadan sessizce çantaları eve götürdü, hemen girişteki şöminenin yanında duran çekyatı açtı üzerini güzelce temizleyip çantasından temiz çarşaf, yastık ve battaniye çıkardı. Onları çarşafı serdiği koltuğun üzerine bırakıp Mehir'i almaya gitti. Sessizce ve yavaşça Mehir'i kucağına alıp hazırladığı yere yatırdı. Mehir yastık ile buluştuğu anda derin bir iç çekmişti. Uzay, üzerini örtüp saçlarına öpücük kondurdu.

Yolda gelirken uğradığı marketten aldıklarını sessizce yerleştirdikten sonra şömine için odun toplamaya gitti.

Uzay gittikten yaklaşık yarım saat sonra Mehir gözlerini açmıştı. Kendine geldiğinde etrafa dikkatle bakmıştı.

-"Uzay!"

Ses yoktu.. Mehir tedirgin bir şekilde ayağa kalkıp evi dolaşmaya başladı.

-"Uzay!"

Uzay evde değildi. Mehir git gide korkuyordu. Titreyen elleri ile çantasından telefonu çıkardı ve Uzay'ı aradı. Uzay'ın telefonun sesi çok yakınından geliyordu ki arkasını döndüğünde mutfak tezgahın kenarında şarjda olduğunu gördü.

Mehir'in korkusu ve endişesi büyüyordu. Gözleri dolmuş, gözyaşları bir bir düşüyor, nefesi daralıyordu. Mehir dışarıya çıktığı an telefonu çaldı. Ekranda bir numara yazdığını gördü. Aramayı reddedip 'Uzay' diye bağırmaya devam etti.

Telefonu bir kez daha çaldığında Mehir sinirle açtı.

-"Ne var ne!"

Karşı tarafın gülüşü ile daha çok sinirlenmişti.

-"Sakin ol Mehir. Nasılsın diye merak ettim."

Arayan kişi Tamay'dı.

-"Etme. Arama. Uzak dur benden. Yeter!"

Mehir sinirle telefonu kapattığında başının dönmesi ile dengesini kaybetti.
Titreyen bacakları ona hiç yardımcı olmuyordu. Mehir git gide yorulan sesi ile bağırmaya devam etti.

-"Uzay nerdesin! Uzay!"

Mehir ilerlemeye başladığı an kalbine bir ağrı saplandı, kalbine saplanan ağrı tüm vücudunu uyuşturmuştu. Bacaklarını gerçekten hissetmiyordu.

Mehir gözyaşları içinde son gücüyle bağırdı.

-"Uzay!"

Mehir'in gözyaşları yüzünü, yüzüne değen saçlarını ıslatıyordu. Mehir kalbini tutmuş bir şekilde derin derin nefes alırken yer sanki ayaklarının altından kayıyordu. Saniyeler sonra bir ses duydu.

-"Mehir!"

Mehir duyduğu ses karşısında gözyaşları içinde başını kaldırdığı an yere yığıldı. Uzay kucağındaki odunları yere fırlatıp Mehir'in yanina koştu. Bir elini Mehir'in başının altına koyup diğer eli ile yüzüne dokunuyordu.

-"Mehir! Sevgilim! Aç gözlerini hadi!"

Uzay Mehir'i kucağına alıp eve götürdü, uyuduğu yere geri yatırdıktan sonra masanın üzerinde duran kolonyayı aldı. Bir eline döktüğü kolonyayı Mehir'in burnuna yaklaştırıyor, diğer eli ile bileğine masaj yapıyordu. Kolonyanın kokusu ile Mehir'in göz kapakları hareket ettiğinde Uzay seslenmeye devam etti.

-"Mehir! Sevgilim! Hadi aç gözlerini!"

-"Uzay.."

Mehir'in güçsüz bir şekilde sayıkladığında Uzay derin bir nefes alıp saçlarını öptü. Mehir yavaş yavaş gözlerini açtığında bir çift renkli göz ile göz göze gelmişti. Mehir halsiz bir şekilde elini Uzay'ın yanağına koydu ve yorgun bir şekilde fısıldadı.

-"Gittin sandım.."

Uzay yanağındaki eli öptüğünde onun da gözleri dolmuştu.

-"Asla. Seni asla bırakmayacağım. Senden asla gitmeyeceğim Mehir."

Mehir yavaş yavaş doğrulduğunda Uzay da hemen yanına oturdu. Mehir başını Uzay'ın göğsüne yaslayıp sımsıkı sarıldı ve kokusunu içine çekti.

-"Nerdeydin Uzay?"

Mehir'in halsiz çıkan sesi Uzay'ı çok kötü yapmıştı.

-"Odun toplamaya gitmiştim. Sen uyanana kadar dönmüş olacaktım ama olmadı."

Mehir'in düşen son gözyaşları eşliğinde konuştu.

-"Özür dilerim gelir gelmez böyle bir şey yaşattım. "

-"O nasıl söz! Bir daha duymayacağım."

Mehir başını kaldırıp Uzay'a baktığında Uzay da ona bakıyordu.

-"Burdan çıkar çıkmaz doğru hastaneye gideceğiz. Eve uğramadan, hemen. Normalde şuan gitmemiz gerekiyor ama kabul etmeyeceğini biliyorum."

Mehir tamam anlamında başını salladığında saçlarını arkaya doğru atıp ayağa kalktı.

-"Hadi bakalım."

Uzay nolduğunu sorar gözlerle Mehir'e bakıyordu.

-"Sen odunları getir şömineyi hallet bende yemek yapacağım."

Uzay gülümseyerek ayağa kalktığında Mehir'i belinden tutup kendine doğru çekti.

-"Yemek demek!"

Mehir de gülümseyerek ellerini Uzay'ın boynuna sarmıştı.

-"Evet. Kendimi övmek gibi olmasın ama elim çok lezzetlidir."

Uzay imalı bir şekilde gülümsediğinde Mehir de gülümsüyordu.

-"Peki, ben yemekten önce tatlı yiyebilir miyim?"

Mehir tek kaşını kaldırdığı anda Uzay dudaklarına kapandı..
Uzay'ın dudakları Mehir'in dudaklarında ve boynunda özgürleşirken Mehir daha sıkı sarıldı Uzay'a. Dakikalar sonra Mehir gülümseyerek kendini geri çekti.

-"Hadi, hava kararmadan halledelim!"

Mehir tam gidiyordu ki Uzay kolundan tutup kendine çekti. Dudaklarına doğru eğilip fısıldadı.

-"Peki."

Mehir âdeta sarhoş olmuştu..Bir kez daha Uzay'dan ayrılıp kendine gelmeye çalıştı.

-"Bunu arkamdan da söyleyebilirdin!"

Uzay gülümseyerek başını salladığında odunları almak için evden çıktı. O evden çıktığında Mehir de mutfağa girmişti. Uzay'ı görmek için camı açmıştı.

Mehir dolabı açtığında her şeyin olduğunu gördü. Gülümseyerek arkasını döndü ve kucağındaki odunlar ile eve doğru yürüyen Uzay'a baktı. Derin bir iç çekip dolaba yöneldiğinde patlıcan, biber, domates, salça, yağ çıkardı. Biraz aradıktan sonra pirinç ve patatesin yerini de buldu. Sebzeleri güzelce yıkadıktan sonra güzelce soydu ve fırının içinden aldığı tepsiye doğramaya başladı.
Mehir sebzeleri doğrarken Uzay şömineyi yakmıştı, içerisi ısınmaya başlamıştı.

-"Sevgilim ben hemen hızlıca duş alıcam."

Mehir başını salladığında yüzü kızarmıştı hatta alev alev yanıyordu.. Kendini toplayıp doğradığı sebzelerin üzerine hazırladığı salçalı suyu döktü ve fırına koydu. Ardından pilav yapmaya başladı. Dakikalar sonra pilavı kendi halinde bıraktığında banyodan su sesi gelmeye başladı. Uzay duşa girmişti. Mehir az önce yaşadıkları âna özel aklına bir şey geldi, eğer varsa puding yapacaktı, Uzay pudingi hele ki çikolatalı pudingi çok severdi eminim almıştır diye düşünürken gerçekten öyle oldu. Dolapta hemen sütlerin yanında iki paket puding vardı. Mehir paketlerin birini ve sütü alıp yapmaya başladı.

Mehir pudingi karıştırırken Uzay gelmişti. Uzay'ın parfüm kokusu içeriye hakim olduğunda Mehir saniyeliğine gözlerini kapattı.

-"Benim sevgilim neler yapmış!"

Uzay gülümseyerek Mehir'in arkasından sarıldı ve boynuna bir öpücük kondurdu.

-"Bu daha hiçbir şey. Asıl yemek fırında."

Uzay büyük bir hevesle firına yöneldiğinde yemeğe baktı.

-"Sevgilim bu olmuş çıkarıyorum."

-"Sana güveniyorum."

Mehir Uzay'a gülerek cevap verdiğinde Uzay da yemeği çıkarmış tezgaha koymuştu.

-"Harika kokuyor sevgilim. Eminim tadı da en az kokusu kadar güzeldir."

Mehir omuzlarını kaldırarak gülümsedi.

-"Bakalım. Pilav da olmak üzere."

-"O zaman ben de içecekleri hazırlayayım."

-"Uzay şöminenin önünde yiyelim mi?"

Uzay başını sallayıp içeriye yöneldi. Dakikalar sonra elinde iki büyük minder ile geldi. Minderleri şöminenin önüne koydu. İçecekleri de hemen kenara koyduğunda her şey hazırdı. Mehir hazırladığı servis tabaklarının birine Uzay'a uzattı ve yerine oturdu. Mehir meraklı gözlerle Uzay'a bakıyordu, yemek konusundaki fikrini merak ediyordu.

Uzay yemekten ve pilavdan koca bir kaşık yedikten sonra Mehir'e döndü ve tuhaf bir yüz ifadesi yaptı. Mehir şaşkın bir şekilde Uzay'a bakıyordu.

-"Ne! Kötü mü?!"

Mehir yemekten bir kaşık aldığında Uzay gülümsemişti. Çünkü yemek çok güzel olmuştu.

-"Harika olmuş sevgilim. Ellerine sağlık."

Mehir tek kaşını kaldırarak kendinden emin bir şekilde cevap verdi.

-"Teşekkür ederim, söylemiştim."

Mehir pilavı yerken güldüğünde Uzay nolduğunu sordu.

-"Annemin eskinden anlattığı bir şey aklıma geldi de ona güldüm."

-"Neymiş o merak ettim."

-"Eskiden evlilik çağına gelen ya da ciddi bir ilişkisi olan kızlara pilav yaptırırlarmış. Eğer kıvamı, tadı tam olursa evliliğe hazırlarmış. Bunu damadın annesine de gösterirlermiş. Damadın annesinin pilav güzel demesi, bu kız bizim kızımızdır anlamına geliyormuş."

Uzay meraklı gözlerle gözlerine bakıyordu. Gülümseyerek konuşmaya başladı.

-"Ee annen sana pilav yaptırdı mı?"

-"Belli olmuyor mu sence? Anneme göre pilavım güzelmiş ama senin annenin de görmesi, yemesi lazım."

Mehir cümlesi biter bitmez Uzay'a dönmüştü. Pot kırmıştı..Üzgün bir yüz ifadesi ile Uzay'a bakıyordu. Tabağını yere koyup konuşmaya başladı.

-"Özür dilerim. Öyle demek istemedim."

Uzay buruk bir tebessüm ile tabağı yere bıraktı ve Mehir'in ellerini tuttu.

-"Özür dilenecek bir şey yok sevgilim. Ayrıca yanlış bir şey söylemedin."

Mehir'in gözleri merakını dışa vuruyordu. Uzay bunu görmüş gibi fısıldadı.

-"Sor hadi."

Mehir buruk bir tebessüm edip konuşmaya başladı.

-"Annene noldu Uzay? Nerde?"

Uzay derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

-"Bilmiyorum. Ne bir iz var ardından ne de haber. Ne mezarı var ne de evi."

Mehir Uzay'ın elini daha sıkı tutarken Uzay derin bir nefes aldı.

-"Aslında dün bir şey oldu."

Mehir daha çok Uzay'a dönerek gözlerinin içine baktı. Anlatacaktı ışte, onu saatlerdir yiyip bitiren şeyi anlatacaktı...

-"Dün gece eve döndüğümüzde balkonumun kapısını açtığımda içeriye bir gazete sayfası girdi."

Uzay titremeye başlayan elleri ile cüzdanından o gazete sayfasını ve beyaz sayfayı çıkarıp Mehir'e uzattı.

Mehir iki kağıt parçasını da eline aldığında üzerinde yazan cümleyi okudu. Bul Beni

-"Uzay yoksa?"

Mehir'in titreyen sesine karşılık Uzay dolan gözleri ile gözlerine baktı.

-"Hayır Mehir o değil. Araştırdım."

Annem diyemiyordu, anne kelimesini kullandığı an, hissettiği an annesine karşı umutlanırdı ve yenilirdi.

-"Araştırdın mı?"

Uzay gözlerini silerek anlatmaya başladı.

-"Bunu bulduktan sonra hava almak için dışarıya çıktım. Yürürken bizim evi net bir şekilde gösteren bir kamera gördüm. Bizim evdeki kamera sistemi bakımda olduğu için oradan şey çıkmazdı anlayacağın elimdeki tek şey o sokaktaki kameraydı. Sabah erkenden kameradan sorumlu eve gittim. Ve görüntülere baktım. Kimse zorluk çıkarmadı."

Mehir tedirgin bir şekilde gözlerine bakıyordu.

-"Kimmiş peki görebildin mi?"

-"Siyah giyinimli, uzun boylu hafif iri bir adamdı."

Mehir kim olabileceğini düşünürken Uzay dalmıştı. Mehir ellerini Uzay'ın yüzüne koyduğunda Uzay kendine gelmiş Mehir'in gözlerine bakmıştı.

-"Bir şey daha oldu."

Mehir git gide meraklanıyordu.

-"Bugün ben okuldayken bir adam dedemi sormuş."

Mehir anlamayan gözlerle bakıyordu.

-"Kime?"

-"Adı neydi ya, yine unuttum."

-"Yine?"

Mehir tekrar ettiğinde deli gibi kim olduğunu merak ediyordu. Uzay kimin adını yine unutmuştu!

-"Görüntüleri aldığım evde yaşayan kişinin adını unuttum."

-"Neyse ne. Neden dedeni sormuş? Ne demiş?"

-"Bir şey dememiş sadece Toprak burada mı diye sormuş."

Mehir Uzay'ın dedesini tanımadığı için bu konu hakkında bir şey düşünmedi ama annesi üzerinden kim Uzay'a bu kadar pis bir oyun oynardı ki! Bu canavarlığı kim yapardı!

Uzay gözlerini silerek derin nefes aldığında Mehir'in aklına bir şey gelmişti. Yanlarında duran tabakları kaldırıp tezgaha koydu ve geri yerine oturduğunda Uzay'a bakarak elini dizlerine koydu.

-"Biraz dinlenmek ister misin? "

Uzay sol gözünden düşen gözyaşı ile başını salladı ve Mehir'in dizlerine koydu başını.
Mehir'in narin elleri Uzay'ın saçlarında dolaşırken konuşmaya başladı.

-"Hadi bana çocukluğunu anlat."

Uzay'ın buna direnecek hali yoktu. Aslında anlatmak istiyordu, anlatıp vedalaşmak istiyordu çocukluğuyla ama çocukluğu ile vedalaşmak demek annesi ile vedalaşmak demekti. Annesi onun için bir hayaldi ve öyle kalmalıydı. Derin bir nefes alıp anlatmaya başladı.

-"Annem dünyanın en güzel kadınıydı gözümde. Senin gibi kahverengi gözleri, uzun saçları vardı. Senin sesin kadar güzel bir sesi vardı. Ses tonunuz bile o kadar aynı ve güzel ki.."

Mehir o ân çok tuhaf bir o kadar da özel hissetmişti. Aşık olduğu adamı dünyaya getiren kadın ile aynı özellikleri taşımak çok güze bir şey olmalı diye düşündü..

-"Bir gün uçurtma uçurmaya gitmiştik.."

Uzay çocukluğuna dair hatırladığı ne varsa Mehir'e anlatırken sanki bir şeyler gitmişti içinden rahatlamıştı. Mehir ise duydukları karşısında sımsıkı sarılmıştı küçük Uzay'a.. Oluyordu işte eksik parçaları tamamlanıyordu, birbirlerini tanıyorlardı küçük Uzay ile küçük Mehir..

Belki saatlerce konuştuktan sonra Uzay uzandığı yerden doğruldu. Ellerini Mehir'in yanaklarına koyup gözlerinin içine baktı.

-"Teşekkür ederim Mehir.Var olduğun için, yanımda olduğun için. Her şey için."

Uzay yaklaşıp yanağına öpücük kondurduğunda aralarında tek bir nefes kadar mesafe vardı. Sanki o mesafe şömineden daha çok yakıyordu Mehir'i.

-"Tatlı. Tatlı yaptım. Sen seversin."

Mehir heyecanlı, telaşlı bir şekilde yerinden kalktığında Uzay gülerek arkasından bakıyordu. Mehir elinde iki kase puding ile geldiğinde yüzü alev almış gibi hissediyordu.

-"Bu da çok güzel olmuş sevgilim"

Mehir gülerek Uzay'ın gözlerine bakıyordu.

-"Eh bir zahmet olsun sevgilim."

Gülümseyerek birbirlerine baktıklarında ikiside birbirinden habersiz bir şekilde içinden aynı duayı etti.. Gözlerimiz gözlerimizden hiç ayrılmasın, birbirimize hep gülerek bakalım..

Aynı anda kalkıp etrafı toparlamaya başladılar. Kısa bir süre sonra her yeri toparlamışlardı. Uzay şömineye son büyük odunları attıktan sonra montunu giyiyordu ki Mehir durdurdu.

-"Uzay nereye?!"

-"Odun getireceğim sevgilim sabaha karşı bir daha atarım."

Mehir yanına gidip elini tuttu.

-"Gitme. Lütfen."

-"Sabaha karşı üşürsün sevgilim. Hemen gidip geleceğim."

Mehir gözlerini kaçırarak çekingen bir şekilde konuştu.

-"Eğer sen bana sarılırsan üşümem."

Uzay, Mehir'in saçına öpücük kondurduktan sonra Mehir âdeta kaçmıştı. Diğer odaya gittikten sonra seslenmişti.

-"Üzerimi değiştirip geliyorum."

Mehir hemen üzerine kalın peluş pijamalarını giydi, dişlerini fırçalayıp çıktığında Uzay Mehir'i görür görmez kahkaha atmıştı.

Uzay'ın kahkahsına karşılık Mehir kollarını göğsünde birleştirmişti.

-"Aşk olsun Uzay! O kadar komik mi duruyorum!"

-"Hayır sevgilim aksine çok tatlı duruyorsun, gerçekten."

-"Belli oluyor."

Mehir alıngan bir tavırla şöminenin yanındaki hazır yere yattı, üzerine de battaniyeyi örttü, resmen trip atıyordu..
Uzay üzerini değiştirmek için içeriye gittiğinde Mehir de su almak için yerinden kalkmıştı. Suyunu doldurup arkasını döndüğü ân Uzay'ın kazağını çıkardığını gördü. Vücudunun geliştirdiğini biliyordu ama bu kadar olduğunu bilmiyordu.. Geniş omuzları, pürüzsüz sırtındaki belirginleşen kaslar âdeta eşsiz bir bütündü. Mehir kendini toparlayarak hızlıca yerine gitti. Suyu bir dikişte içerek hemen battaniye altına girdi. Ellerini yüzüne koyarak ateşi olup olmadığına bakıyordu ki Uzay içeriye girdi.

-"Sevgilim iyi misin? Ateşin mi var?"

Uzay Mehir'e doğru yaklaşıp elini alnına koydu.

-"Ateşin yok. Şömine yaktı sanırım."

-"Büyük ihtimalle."

Mehir titrek bir sesle cevap verdiğinde Uzay gülümseyerek kendine su almaya gitti.

-"Sevgilim su ister misin?"

-"Teşekkür ederim içtim ben."

Uzay suyunu içtikten sonra hemen köşede duran çantayı yatacakları yerin yanına koydu ışıkları kapattı ve Mehir'in yanındaki yerini aldı. Mehir duvar tarafında Uzay kapı tarafında uyuyacaktı. Mehir Uzay'ın çantayı yanına koyduğunu görünce meraklandı.

-"O çantada ne var?"

-"Hiç."

Mehir arkasını Uzay'a döndüğünde kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bunu Uzay'ın hissetmemesi için dua ediyordu içinden.

Uzay Mehir'in arkasından sarıldığında saçlarını öpüyordu.

-"Mehir.."

Uzay'ın sesi o kadar güzel o kadar sıcak çıkmıştı ki Mehir direnememişti.

-"Efendim.. "

Mehir'in kalbi her ân yerinden çıkabilirdi..

-"Sen bana küstün mü?"

-"Peluşlar küsmezler."

Uzay gülümseyerek Mehir'in koluna dokunduğunda Mehir Uzay dönmüştü. Sırt üstü bir şekilde Uzay'ın gözlerine bakıyordu. Mehir ânlık bir his ile fısıldadı.

-"Gözlerin yeşilin ve kahverenginin savaş yeri benimse cennetim.."

Uzay Mehir'e yaklaştığında gözleri hiç bu kadar yakın olmamıştı gözlerine. Gözlerinde kendini görebiliyordu.

-"Hem gündüzüm hem gecem
Her saniyem her bir hecem.."

Mehir gözlerini kapatarak fısıldadı.

-"Benimle kayboldun.."

Uzay Mehir'e bir nefes mesafe kalacak kadar yaklaşıp fısıldadı.

-"Seninle varoldum.."

Dudakları kavuştuğunda Mehir tamam dedi içinden kesin kalbim durdu..
Uzay'ın dudakları Mehir'in dudaklarındayken elini Mehir'in kalbinin üzerine koydu ve ayrılıp gözlerini açmadan fısıldadı.

-"Bu kalp attığı sürece seni bırakmayacağım."

Mehir gözlerini açarak titreyen elini Uzay'ın kalbine koydu.

-"Bu kalp attığı sürece seni bırakmayacağım."

Uzay kolunu uzattığında Mehir başını koymuş sımsıkı sarılmıştı Uzay'ın göğsüne.
Uzay âdeta saklamak istiyordu Mehir'i. Onu kimse üzmesin, kırmasın, zarar vermesin, bakmasın diye içinde saklamak doya doya yaşamak istiyordu..

Uzay ve Mehir uzun zaman sonra ilk defa huzurlu bir şekilde uyumuşlardı..
Sabahın ilk ışıkları içeriye girerken Mehir yavaş yavaş gözlerini açtı. Gözlerini açar açmaz gördüğü manzara dünyanın en güzel manzarasıydı. Uzay masum bir bebek gibi uyuyordu yanında.

Birbirlerinin kokuları ile uyuyakalmışlardı. Mehir yavaşça parmaklarını sakallarında gezdirirken kendisinin dahi zor duyacağı şekilde fısıldadı.

-"Her yeni güne seninle başlamak, seninle bitirmek istiyorum."

Yavaşça ve sessizce yerinden kalktı. Elini yüzünü yıkayıp geri içeri girdi. Şöminenin diğer tarafındaki koltuğa oturdu. Camdan dışarıyı izlemeye başladı. Karşısındaki orman o kadar güzeldi ki yeşil, sarı, kahverengi renk şöleni veriyordu sanki doğaya..

Mehir derin bir nefes alıp önüne döndüğünde kenarda duran telefonuna ilişti gözü. Buraya geldiğinden beri hiç eline almamıştı. Uzanıp telefonu aldı. Annesinden, Sema'dan, Mustafa abi'sinden mesaj gelmişti.

KİMDEN: Annem
Kızım nasılsın? Nasıl gidiyor?

Mehir annesine iyiyim, çok güzel gidiyor şeklinde mesaj atıp diğer mesaja geçti.

KİMDEN: Sema
Canım Uzay ile uzaklaşmışsınız. Her şey yolunda mı?

Mehir hızlıca cevap yazdı, kesin Can söylemişti.. Mehir Sema'ya her şeyin yolunda ve çok güzel gittiğini yazıp gönderdikten sonra son mesaja geçti.

KİMDEN: Mustafa Ani
Mehir kızım konuşmamız gerek biliyorsun senden haber bekliyorum.

Mehir sıkıntılı bir şekilde nefes alıp yazmaya başladığında başka bir numaradan yeni bir mesaj geldi. Mehir, ben sana haber edeceğim Mustafa abi yazdıktan sonra yeni gelen mesaja tıkladı.

KİMDEN: 05*******91
Sabahın ilk ışıklarıda seni görmek çok güzelmiş..

Mehir tedirgin bir şekilde mesajı okuduktan sonra hemen camdan baktı ki tam karşısındaki ağaçların arasında Tamay'ı gördü. Tamay eve doğru yürümeye başladığında Mehir hemen ayağa kalktı. Mehir'in ayağa kalktığını görünce Tamay eski yerine döndü. Mehir üzerine Uzay'ın montunu giyip sessizce evden çıktı. Hızlı adımlarla Tamay'ın yanına gitti.

-"Ne istiyorsun sen Allah'ın cezası! Uzay seni görmeden hemen git!"

Tamay ellerini önünde birleştirmiş bir şekilde Mehir'e bakıyordu.

-"Çok güzelsin Mehir.."

-"Kes sesini!"

Mehir sert bir sesle onu uyardığında Tamay gerçekten ciddi olduğunu anladı.
Tamay yutkunup konuşmaya devam etti.

-"Sana bir şey getirdim. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama yaptım ışte."

Tamay cebinden bir flash bellek çıkarıp Mehir'e uzattı.

-"Sana haftalar önce gösterdiğim cd'lerin görüntüleri var. Işine yarar mı bilmiyorum."

Mehir belleği aldı ve sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

-"Yapma bunu Tamay. Seni seven bir insan var, ona değer ver, onu sev. Benden, bizden uzak dur. Yapma. Ben Uzay'ı seviyorum ve bu asla değişmeyecek."

Mehir tam yanından gidiyordu ki Tamay seslendi.

-"Ölse bile mi? Hayatta olmasa da sever misin onu? "

Mehir kendinden emin bir şekilde cevap verdi.

-"O nefes almıyorsa bende almıyorumdur."

Mehir yanından ayrılırken Tamay bir süre arkasından bakmış sonra gitmişti. Mehir içeriye girdiğinde derin derin nefes alıyordu. Elindeki flash belleği hemen çantasına koydu. Camın önündeki koltuğa oturacaktı ki Uzay'ın hemen yan tarafına koyduğu çanta dikkatini çekti, merakına yenik düşüp çantaya bakmak için ayağa kalktı.

Çantanın açık ağzını biraz daha açtığında büyük bir şaşkınlık ile ağzını kapattı. Tam karşısında bir silah duruyordu..Uzay'ın silahı mı var, yanında silah mi taşıyor? Gibi soruları kendi kendine peş peşe sıralarken Uzay hareketlenmeye başlamıştı. Hiçbir şey olmamış gibi yanına oturdu ve saçları ile oynamaya başladı.

-"Mehir."

Uzay yavaş yavaş gözlerini açarken Mehir gülümseyerek yanağına öpücük kondurdu.

-"Günaydın sevgilim."

-"Günaydın sevgilim."

Uzay kalkıp kendine geldiğinde Mehir'e baktı.

-"Ne zaman kalktın sen?"

-"Az önce."

Uzay gülümseyerek yanağına öpücük kondurdu.

-"Uyanır uyanmaz seni görmek çok güzelmiş."

Mehir utangaç bir ifade ile ayağa kalkıp gülümsedi.

-"Hadi bakalım sen toparlan bende kahvaltı hazırlayayım sonra çıkar biraz dolaşırız."

Uzay yerinden kalkar kalkmaz yanında duran çantayı kapattı, kapatırken konuşuyordu.

-"Geldiğimizden beri yemek işleri ile sen uğraşıyorsun olmuyor böyle. "

Uzay ayağa kalkıp Mehir'in tam karşısında durduğunda Mehir imalı bir ses tonu ile konuşup mutfağa doğru yürümeye başladı.

-"İlerde yemeklerimizi sen yaparsın, ödeşiriz."

Uzay bunun ne anlama geldiğini anlamıştı..Yüzünde Mehir'in yarattığı gülümseme ile üzerini değiştirmek için içeriye gittiğinde derin bir nefes aldı. Mutlulukları bozulacak diye korkuyordu, içten içe..

Uzay üzerini değiştirirken Mehir Mustafa abiye konum atmıştı çünkü Uzay'ı bir süreliğine gönderecek şeyi
bulmuştu.

Uzay içeriye girdiğinde Mehir'in dalgın bir şekilde mutfak camından dışarıyı izlediğini gördü.

-"Mehir, iyi misin?"

Mehir birden irkilmişti. Uzay ile göz göze geldiğinde tebessüm etti.

-"Uzay yakınlarda eczane bulabilir misin?"

Uzay endişeli bir şekilde yanına gidip elini tuttu.

-"Bulurum sevgilim. Sen iyi misin noldu? "

-"Midem çok kötü oldu sanki biraz da ateşim var bana ilaç alır mısın?"

Uzay dudaklarını Mehir'in alnına koydu.

-"Ateşin yok gibi ama tamam ben hemen gideyim eczacıya durumu anlatır ona göre ilaç alırım."

-"Teşekkür ederim sevgilim."

Mehir tebessüm ettikten sonra Uzay eksiklere bakıp montu giydi ve çıktı.

Uzay çıktıktan yaklaşık on dakika sonra Mehir'in telefonu çaldı. Mustafa abi arıyordu.

-"Mehir, kızım ben geldim hemen evin yan tarafındayım."

-"Geliyorum."

Mehir hemen üzerine montunu giyip çıktı. Çıkar çıkmaz sol tarafında duran arabayı farketti. Hızlı adımlarla gittiğinde Mustafa abi arabaya yaslanmıştı.

-"Kızım kusura bakma böyle emrivaki gibi oldu ama hemen başlamalıyız."

Mehir başını sallayarak konuştu.

-"Önemli değil, ne yapacağız?"

-"Savaş Akan'ın karanlık bir adam olduğundan bahsetmiştim. Eğer işlediği yasa dışı suçlarını ortaya çıkarırsak ömür boyu hapis yatar."

Mehir ellerini montunun cebine koyarak konuşmaya başladı.

-"O nasıl olacak peki? Suçlarını nasıl ortaya çıkaracağız?"

-"Döndükten sonra Savaş Akan'a gideceksin tabi üzerinde dinleme ve takip cihazı ile. Gidip konuşacaksın, sana bir şey amlatmayacaktır o kendinden başka kimseye güvenmez o yüzden işimiz zor."

Mustafa abi sıkıntılı bir nefes alıp konuşmaya devam etti.

-"Araştırmalarıma göre manevi bir oğlu var, adı Tamay eğer ona yakın olabilirsen daha çok bilgi edinebiliriz."

-"Ne!"

Mehir'in kaşları çatılmıştı. Bu şuana kadar duyduğu en saçma şeydi!

-"Böyle bir tepki vereceğini biliyordum. Ben de en çok bu durumun üzerinde düşündüm. Bu durumun Uzay ile aranızı bozmasını istemem."

Mehir ellerini cebinden çıkararak açtı.

-"Uzay ile aramı bozacak ihtimallerden biri evet. Ona karşı haftalardır sürdürdüğüm yalanların, sakladıklarımın ağırlığı beni bitiriyorken böyle bir şey yapamam."

Mustafa abi sakin bir ses tonu ile konuşmaya devam etti.

-"Inan korkularını anlıyorum ama bunu yapmak zorundayız Mehir. Eğer gerçekleri istiyorsan, Uzay'ı ve sevdiklerini korumak istiyorsan bunu yapmalısın. Uzay yaşasın istiyorsan.."

Mehir dolan gözleri ile Mustafa abinin gözlerine bakıyordu.

-"O ne demek?"

-"Savaş Akan senden intikamını almak için Uzay'a zarar verecektir ki bence veriyor bile. Uzay'ın geçirdiği kaza normal bir trafik kazası değildi Mehir. Ve bu yapacaklarının başlangıcı emin ol."

Mustafa abi saatine bakıp derin bir nefes aldı.

-"Sen yarına kadar düşün kızım. Benim şimdi gitmem gerekiyor."

Mustafa abi arabasına binip uzaklaşırken Mehir ağır ağır eve doğru yürümeye başladı. Tamay ile yakın olma düşüncesi bile midesini bulandırmışken nasıl yapardı böyle bir şeyi..

Üzerine değiştirip mutfağa geçti, Uzay gelmek üzereydi. Hemen çay koyup kahvaltılıkları hazırlamaya başladı. Masayı hazırlandıktan sonra domates kesmek için tekrar tezgaha yöneldiğinde kapı açıldı.

-"Sevgilim."

Uzay'ın sesi ile derin bir nefes almıştı.

-"Hoşgeldin."

Uzay Mehir'in yanağına öpücük kondurup aldıklarını tezgaha koyarken Mehir dalgın bir şekilde domatesleri kesiyordu.

-"Ah!"

Mehir ani bir çığlık attığında Uzay arkasını dönmüş hemen yanına gelmişti.

-"Âh Mehir!"

Uzay, Mehir'in kesilen parmağını suyun altına tutmuş yavaşça temizlerken Mehir'in gözyaşları düşmeye başlamıştı. Uzay bir eli ile Mehir'in parmağını tutarken diğer eli ile dolaptan yara bandını çıkardı. Yavaşça bandı yapıştırdığında Mehir'in gözlerine baktı.

-"Sevgilim neden ağlıyorsun? Çok mu acıdı?"

Mehir başını ilk kez evet anlamında salladı ve titreyen sesi ile gözyaşları arasında cevap verdi.

-"Evet, bu sefer acıdı.. "

Uzay Mehir'in kesilen parmağını öpüp Mehir'i kendine doğru çekti ve sımsıkı sarıldı. Mehir kendini Uzay'ın kollarında bulduğu an daha çok ağlamıştı.

Uzay saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordu.

-"Sevgilim iyi misin? Noluyor?"

Uzay endişeli bir şekilde konuştuğunda Mehir kollarından ayrılıp gözlerini sildi.

-"Dolmuşum biraz. Iyiyim gerçekten."

Uzay Mehir'e bir bardak su içirdikten sonra Mehir kendine gelmeye başlamıştı.

-"Çok acıktım."

Uzay inanamayan gözlerle Mehir' e bakarken Mehir tekrar domateslere yönelmişti ki Uzay elini tuttu.

-"Sen doğru masaya burası bende."

Mehir gülümseyerek masaya doğru ilerlediğinde başının dönmesi ile duraksadı. Uzay'a belli etmeden yavaşça yerine oturduğunda kendini çok halsiz ve yorgun hissediyordu. Göz kapakları kapanmak için savaş verirken, vücudu her an kendini bırakacak gibiydi. Mehir yüzünü yıkamak için banyoya gittiğinde Uzay her şeyi masaya getirmiş, şömineyi de yakmıştı.

Mehir de yerine oturduktan sonra kahvaltılarını yapmaya başladılar. Mehir'in canı hiçbir şey istemiyordu ama Uzay'ın bir şey anlamaması için kendini zorluyordu. Uzay ayağa kalkıp tezgahın üzerinde duran poşeti alıp geri yerine oturdu. Poşeten çıkardığı ilacı hemen önüne koydu.

-"Kahvaltıdan sonra içeceksin sevgilim bunu."

Mehir tamam anlamında başını salladığında sohbet etmeye başlamışlardı. Birbirlerine anılarını anlatıyorlardı. Uzay anlattıkça Mehir gülüyor, Mehir anlattıkça Uzay gülüyordu. O anlarda her şeyi unuttular, tüm dertlerini, sıkıntılarını. Aşk buydu belki de insana zaman kavramını unutturacak kadar güçlü bir bağ..

Aynı anda gülümseyerek ayağa kalktıklarında Uzay Mehir'i kolundan tutarak geri oturtmuştu. Kendisi dakikalar içinde masayı toplamıştı. Ardından hemen odanın içindeki eşyaları topladı ve Mehir'in karşısına oturdu.

-"Ilaç zamanı."

Uzay ayağa kalktığı ân Mehir de kalktı.

-"Lütfen. Kendi suyumu alabilirim."

Gülümseyerek tezgaha yöneldi, aniden kalkmanın yarattığı baş dönmesi ile tezgaha tutunmuştu. Uzay endişeli bir şekilde ayağa kalktığında Mehir eli ile dur işareti yaptı.

-"Aniden kalktığım için oldu."

Mehir kendine su doldururken gözleri bulanıklaştı, etrafındaki her şeyi çift görmeye başladı. Arkasını dönüp masaya doğru yürümeye başladığında birden elleri boşaldı ve bardak ellerinden kayıp gitti. Bardak paramparça olurken Mehir kırılan camlardan gözlerini ayırıp Uzay'a baktı ve bilinci kapanmadan önceki son kelimesini söyledi.

-"Uzay.."

Mehir kırılan cam parçalarının üzerine düşerken hiçbir şey duymuyor, görmüyordu. Âdeta yok olmuştu.

Uzay, büyük bir korku ile Mehir'i kucağına alıp koltuğa yatırdı. Dakikalarca uğraştı ama Mehir gözlerini açmadı. Uzay ne yapacağını bilemez bir şekilde Mehir'i kucağına aldı, arabaya götürdü, ön koltuğa oturttu, saniyeler içinde geri dönüp iki parça çantalarını aldı ve evden çıktı. Arabaya biner binmez Mehir'in montunu giydirmişti. Uzay eline kolonya sıkıp Mehir'e koklattı, yanaklarına dokundu, bileklerine masaj yaptı ama olmamıştı. Mehir tepki vermiyordu.

-"Mehir, gözlerini aç hadi sevgilim!"

Uzay tozlu yollarda son hız giderken yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur Uzay'ın gitmesine engel olmak ister gibi sert yağıyordu. Uzay sinirle küfürler savurarak daha da hızlı gidiyordu.

Montunun cebinden telefonunu çıkarıp bir numara çevirdi.

-"Levent amca ben Uzay hastanede misin?"

-"Evet oğlum noldu?"

Uzay nefes nefese kalmış endişeli bir ses ile konuşuyordu.

-"Yardımına ihtiyacım var. Sana bu hayattaki tek varlığımı getiriyorum. Lütfen bir şekilde kayıtsız müdahale et ve ben aradığımda kapıda görevliler bekliyor olsun. Lütfen."

Uzay'ın kötü sesi Levent Bey'i korkutmuştu.

-"Olmuş bil oğlum. Ben şimdiden görevlileri çıkarıyorum."

-"Tamam 20 dakikaya oradayım."

Uzay telefonu kapatıp daha da hızlandı. Uzay'ın korkusu artarken Mehir karların üzerinde yürüyordu. Bembeyaz karların üzerinde yalın ayarak yürüyor, başını kaldırarak yağan karı yüzünde hissediyordu.

-"Uzay.."

Mehir hem gördüğü rüyada hem de gerçekte fısıldamıştı. Uzay Mehir' in sesini duyar duymaz elini Mehir'in yüzüne koymuş seslenmeye başlamıştı ama Mehir duymuyordu..

Mehir karların üzerinde yürüyen, ondan uzaklaşan Uzay'a doğru bağırıyordu ama Uzay onu duymuyordu. Uzay uzaklaştıkça Mehir'in kalbine sancı giriyordu. Uzay yok olduğunda ise Mehir ,eli kalbinde bir şekilde karların üzerine düşmüştü..

Mehir üşüyordu, hem de çok üşüyordu..
Uzay kucağındaki Mehir'i görevlilerin getirdiği sedyeye yatırdığında Mehir'i elini tutuyordu. Acil müdahale odasının önünde zorla elini bıraktıktan sonra zaman geçmek bilmiyordu. Uzay Levent Bey ile konuşmuş durumu anlatmıştı. Doktorların biri gidiyor biri geliyordu. Yaklaşık bir saat sonra Levet Bey odadan çıktı. Uzay kızaran gözleri ile gözlerine bakıyordu.

-"Uyandı. Seni soruyor."

Uzay büyük bir heyecan ve korku ile koşup odaya girdiğinde hasta yatağında âdeta cansız bir şekilde yatan Mehir'i gördü. Titreyen sesi zar zor konuştu.

-"Mehir.."

Mehir yorgun bir şekilde sağ parmaklarını kaldırdı.

-"Uzay.."

Uzay dizlerinin üzerine çöküp Mehir'in elini sımsıkı tuttu, öptü, tuttuğu gözyaşlarını bir bir bıraktı sevdiği kızın eline..

-"Iyiyim ben gerçekten."

Uzay kızaran gözleri ile Mehir''e baktı ve hayır anlamında başını salladı.

Dakikalar sonra Levent Bey içeriye girdi.

-"Uzay oğlum ben hanım kızımızı muayene edeyim sen de dışarda bekle bakalım."

Uzay istemeye istemeye ayağa kalktı ve istemeye istemeye bıraktı Mehir'in elini.

Uzay çıktıktan sonra Mehir'in ve doktorun arasında geçen konuşma hayatını değiştirmiş, şuan bulunduğu durumdan daha da çıkmaz bir duruma sokmuştu onu. Basit bir baygınlık diye düşündüğü durumun gerçek sebebi hayatını, kararlarını değiştirecek bambaşka bir çıkmaz yaratacaktı.

Mehir, masumun ve günâhkarın, gerçeklerin ve yalanların savaşında yepyeni bir yer edinmişti. Şuan bulunduğu hastane odası yepyeni bir Mehir yaratacaktı..

'Parlamam için sönmem gerek. Varolmam için yok olmam gerek..'

Continue Reading

You'll Also Like

126K 4.6K 31
@Magazindetoksu yeni bir gönderi paylaştı. Şok! Şok! Şok! Genç basketbolcu Çağan Akın Arsal 8 ay önce yumruk yumruğa kavga ettiği takım arkadaşının e...
1M 35.9K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
132K 8.1K 23
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
398K 15K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...