RUHUMUN GÜNAHI

By Buketderler8

18.9K 11.6K 3K

Hiç, sebepsiz yere, ansızın kalbinizin sıkıştığı oluyor mu? Güneş'in altında karanlık üzerinize çullanıyor mu... More

1.BÖLÜM: Kaçış..
2.BÖLÜM: Karanlığına Hoşgeldin..
3.BÖLÜM: Değişim..
4.BÖLÜM: Kırmızı..
5.BÖLÜM: Yara..
6.BÖLÜM: Yarın Yok Gibi..
7.BÖLÜM: Kaybet Beni..
8.BÖLÜM: Merhaba..
9.BÖLÜM: Nefes..
10.BÖLÜM: Karanlık Oyun..
11.BÖLÜM: Elveda..
13.BÖLÜM: Zehir..
14.BÖLÜM: Gurur..
15.BÖLÜM: Güneş ve Ay..
16.BÖLÜM: Kar..
17.BÖLÜM: Kimsin Sen?
18.BÖLÜM: Başlıyoruz..
19.BÖLÜM: Kaderin Oyunu..
KARAKTER TANITIMI
20.BÖLÜM: Bul Beni..
21.BÖLÜM: Paramparça..
22.BÖLÜM: Gölge..
23.BÖLÜM: Ateş Sensin...
24.BÖLÜM: Oyun Bitti.
25.BÖLÜM: Söz Vermiştin..
26.BÖLÜM: Yarattığın Karanlık..
27.BÖLÜM: Üç Dakika.
28.BÖLÜM: Umut Dolu Sesleniş..
29.BÖLÜM: Senin İçin..
30.BÖLÜM: Mehir..
31.BÖLÜM: 27 Haziran.
32.BÖLÜM: Dayan Nefesim.
33.BÖLÜM: Geçmişin Karanlığı.
34.BÖLÜM: Aşkın Gücü..
35.BÖLÜM: NİŞAN..
36.BÖLÜM: Büyük Oyun.
37.BÖLÜM: Yabancı.
I.Kitap Finali: GÜNAHKÂR VE MASUM.
II.KİTAP TANITIM
40.BÖLÜM: Yalan Kapanı.
41.BÖLÜM: Kâbus.
42.BÖLÜM: Mucizeye Kaçış.
43.BÖLÜM: Güneş ve Uzay.
44.BÖLÜM: Tehlikenin Kanı.
45.BÖLÜM: Nefretin Gözleri.
46.BÖLÜM: En Güzel Dilek..
47.BÖLÜM: Merhaba Ve Güle Güle.
48.BÖLÜM: Doğum Ve Ölüm.

12.BÖLÜM: Neredesin..

513 334 10
By Buketderler8

Bölüm şarkısı yukarıda ^^

Bileklerimin acısı ile gözlerimi açtığımda her şeyin bir rüya olduğunu anladım. Zar zor kalkıp duvara yaslandım ve içinde bulunduğum tozlu odayı incelemeye başladım. Neresi olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu, dışarıdan hiç ses gelmiyordu. Bileğimdeki ipler git gide canımı acıtmaya başlamıştı. Onunla uğraşmaktan vazgeçtim. Başımı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım, gözlerimi kapattığımda gözyaşlarının akmasına engel olamadım.

Uzay, ailem şimdi ne haldedir kim bilir? Acaba Uzay eve gitmiş miydi? Yarası ne durumdaydı, canı çok acıyor muydu, fotoğrafın arkasındaki mektubu bulmuşlar mıydı? Tamay onlara zarar vermiş miydi? Düşünmekten başım çatlıyordu. Arkamda bıraktığım yaralı adamı, sevgi dolu ailemi düşünüyor düşündükçe gözyaşlarıma engel olamıyordum. Ağladıkça ağzımdaki bant ıslanıyor daha fazla yapışıyordu sanki..

Hangi zaman diliminde olduğumu bilmiyordum. Belki de günlerdir uyuyordum, belki de sadece bir gün geçmişti..Bildiğim tek bir şey vardı, nerde oldugumu bilmiyordum..

Yaşlı gözlerim yorgun düşmek üzereyken kapı açıldı. Tamay gelmişti.. Tam önümde durup dizinin üzerine oturdu. Eliyle saçlarıma dokunduğunda kendimi geri çektim ve başımı duvara vurdum. Acıdığını belli etmemek için hiçbir tepki vermedim.

-"Hep böyle mi olacak Mehir, acını göstermeyecek misin bana?"

Gözlerimi devirip başka bir yöne bakmaya başladım bu onu kızdırmış olacak ki çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi.

-"Dua et yaralısın yoksa gerçekten bozuşurduk."

Anlamayan gözlerle baktığımda elini alnıma götürdüğünde şiddetli bir ağrı hissetmiştim. Elini alnımdaki sargı bezinin üzerinde gezdirdi, yavaşça sargı bezini açtı.

-"Yarana pansuman yapmam gerekiyor. Eğer uslu bir kız olursan bandı çekerim."

Ben hiç tepki vermediğimde ayağa kalkıp odadan çıktı dakikalar sonra elinde bir kutu ile geldi. Önümde durup diz çöktüğünde yavaşça bandı çıkardı. Sonra da pansuman yapmaya başladı.

Bandı çıkarttıktan sonra hiçbir şey dememiştim. Ona artık hakaret bile etmiyordum hakaretler alınmasın diye..

Pansumanı yaptıktan sonra gözlerime baktı.

-"Neden bağırmıyorsun veya konuşmuyorsun?"

Ben tepki vermeyince pes edip ayağa kalktığında konuşmaya başladım.

-" İyiler mi? Zarar verdin mi onlara?"

Soru sormam hoşuna gitmiş olacak ki eğildi ve gözlerime baktı.

-"Ailen, arkadaşların hepsi sağlık açısından iyi psikolojik olarak nasıllar bilmiyorum. Uzay'ın dikişleri patlamış dün o yüzden karnını tutuyormuş. Şuan hastanede, duyduğuma göre çıkıp seni aramak için çok zorluk çıkarıyormuş. Yazık."

Tamay konuşması bittikten sonra ayağa kalktığında ağlamamak için yanaklarımı ısırıyordum. Onun önünde ağlamayacaktım. Tekrar ağzımı bantlayıp odadan çıktığında daha fazla kendimi tutamadım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Uzay..Ailem..

Tamay'ın dedikleri aklıma geldikçe daha çok ağlıyordum. Ama içten içe Uzay'ın beni bulacağını biliyordum, en azından öyle hissediyordum...

Çerçevenin arkasına bıraktığım mektubu bulurlar umudu biraz da olsa iyi hissettiyordu bana. Onları isteyerek terk etmediğimi, gerçekleri bilmiş olacaklardı.

Güneş git gide kaybolurken susadığımı hissediyordum ama ondan su dahi istemeyecektim. Odadan çıkmasının ardından belki de üç, dört saat geçmişti ki kapının açılması ile o yöne baktım. Işık yanınca gelenin Tamay olduğunu anladım. Elinde bir tepsi yemek ile gelmişti, benim tek dikkatimi çeken şey tepsideki su olmuştu..

Önümde durup tepsiyi kenara bıraktı ve bağdaş kurup tam karşımda oturdu, yavaşça ağzımdaki bandı çekti.

-"Ellerini çözmeyeceğim güzel kız, ben sana yedireceğim"

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktığımda suratında kocaman bir gülümseme vardı.

-"Neye gülüyorsun sen öyle?"

Başını yüzüme yaklaştırdıktan sonra elime dokundu.
Elime dokunması ile kendimi geri çektim.

-"Yazdığın mektup aklıma geldi de."

-"Ne!"

Saatler önce iyi hissettiren tek umudum da yok olmuştu ışte..Mektubu bulmuştu, büyük ihtimalle yok etmişti..

-"Bugün seninkilerin yanına gittim. Gittiğimde senin ortadan kaybolduğunu söylediler. Sanırım kaçırılmışsın. Yardım edebileceğim bir şey olup olmadığını sorduğumda seninki beni öldürecek gibi baktı. Nasıl olduysa ikna etmiş doktorları çıkmış hastaneden, her yerde seni arıyor."

Ağlamamak için yanaklarımı ısırmaya başladım, iyice yara yapmıştım.
Kim bilir nasıl perişan olmuşlardır. Düşünmekten başlarının ağrıdığını, korktuklarını, ağladıklarını düşündükçe yanaklarımı daha çok ısıyor, bağlı ellerimi sıkıyordum.

Tamay kaşığa yemek koyup uzatınca ağzımı açmadım, çok uğraşsa da işe yaramadı ne yemek yedim ne su içtim. Uğraşlarının işe yaramayacağını anlamış olacak ki diye düşündüm ama o hiçbir şeyi anlamıyordu, anlamazdı.

Sinirle ayağa kalkıp tepsiyi aldı, ağzıma bant yapıştırmadan kapıya doğru ilerledi tam çıkacakken arkasını döndü ve bana baktı.

-"Benim müstakbel sevgilim de Uzay'ın yanından ayrılmıyor. E ne demişler DOST dediğin kötü günde belli olur dimi."

Dost kelimesini üzerine basarak söylemişti. Gamze'yi Uzay'ın yanında düşündükçe çıldırıyordum ama şuan düşünmem gereken Gamze ve sulanması değil sevdiğim adamın sağlığıydı..

-"Uzay'ın en son ihtiyacı olan şey Gamze'nin desteği. Gamze'nin sevgilime gösterdiği ilgi hep karşılıksız, tepkisiz kaldı öyle de olacak. Sen, Gamze, ne yaparsanız yapın bizi ayıramayacaksınız. Biz her zaman birbirimizi seviyor olacağız, ne olursa olsun birbirimizden vazgeçmeyeceğiz. Gamze'nin veya herhangi bir kızın ilgisi her zaman havada kalacak Uzay onlara hiçbir zaman karşılık vermeyecek, onları görmeyecek neden biliyor musun Tamay? Çünkü Uzay evreninde sadece tek bir gezegen için yer açtı, kalbinde, ruhunda, evreninde tek bir gezegen olacak, o da ben. Uzay'ın sadece Ay'ı var. Başka birine ihtiyacı yok."

Tamay sinirle tepsiyi yere bıraktı ve tekrar bana baktı.

-"Nasıl bu kadar emin oluyorsun? Uzay, yanında başka birini görse hala seni sever mi? O hayatına başka birini almış ben neden almayayım diye düşünmez mi?"

Tebessüm ederek ona baktım.

-"Çünkü onu seviyorum. Onun da beni sevdiğini biliyorum. Uzay, ilk ruhumu sevdi sonra karakterimi en son güzelliğimi sevdi, etkilendi. Beni tanıyor, yanımda başka birini gördü diye vazgeçecek kadar basit değil bizim aşkımız. Sinirlenir, nefret edebilir, kalbinden silebilir beni ama ruhunda her zaman bir yerim olacak. Ordan asla silmeyecek, silemeyecek. Bunun da nedenini söyleyeyim mi Tamay? Benim karanlık ruhum Uzay'ın beyaz ruhuna sığındı. Uzay'ın beyaz ruhunda ufak siyah bir nokta bile olsa ruhumun izi var."

Sinirle yanıma gelip önümde durdu, dizinin üzerine oturdu ve gözlerime baktı.

-"Planı değiştiriyorum güzel kız."

Anlamayan gözlerle ona baktığımda ayağa kalktı.

-"Planımın adı yok et. Uzay'ın sahip olduğu, onu aydınlatan gezegenini söndürelim bakalım."

Şok olmuş gözlerle yüzüne bakarken arkasına döndü, yerdeki tepsiyi aldı, ışıkları kapattı ve odadan çıktı..

Beni öldürecekti..

Bu beni korkutmamıştı. Garip bir şekilde korkmuyordum.
Az önce yanımda olduğu için tuttuğum gözyaşlarımın akmasına izin verdim.
O kadar çok ağlamıştım ki gözlerim şuan alev topu gibiydi..
Iki tane tahta ile çapraz bir şekilde kapalı olan camdan baktığımda, tahtaların arasında bulutların arasında parlayan Ay'ı gördüm, ben onu izlerken o yavaş yavaş gidiyordu..

Mektubu bulmuştu..Ama hâlâ hissediyordum, Uzay beni bulacaktı..

Uzay ile en son söylediğimiz şarkıları kendi kendime söylemeye başladığımda yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu, gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey açılan kapıdan içeriye giren yaşlı, iri bir adam ve mavi gözleri olmuştu..

(UZAY'IN ANLATIMINDAN)

-"Bir haber var mı?"

Perişan olmuş bir durumda babamın ve Mehir'in ailesinin yanına indiğimde hepsi bana yaşlı gözlerle bakmış son iki gündür yaptıkları gibi hayır anlamında başlarını sallayıp ağlamaya başlamışlardı..

Kapının çalması ile herkes ayağa kalkmış bakışlarını kapıya çevirmişti. Sema kapıyı açtığında içeriye Semih dede ve yanında orta yaşlı bir adam girmişti.
Semih dedeyi görür görmez sarılmış ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Gözlerini silip ayrıldığımda Semih dede babam ile sarılmış, Mehir'in ailesi ve Ozanlar ile tanışmıştı.
Sonra bana dönüp yanındaki adamı gösterdi.

-"Evlat sen polis 48 saat dolmadan ilgilenmiyor deyince bende arkadaşımı getirdim. Kendini kaybolan, kaçırılan insanlara adamış biri. Işinde en iyilerinden diyebilirim. Belki bir yardımı dokunur."

Semih dedenin tanıttığı adama yaklaşıp elimi uzattığımda adam tebessüm ederek elimi tutmuştu.

-"Geldiğiniz için teşekkür ederim. Ben Uzay."

-"Teşekkür için erken hele şu kızımızı bulalım o zaman istediğin kadar teşekkür edersin. Bu arada benim adım da Mustafa. Mustafa Kaya."

-"Çok memnun oldum Mustafa Bey."

Adam tebessüm ederek koluma dokundu.

-"Abi."

-"Tamam abi."

Mustafa abi hepimizde göz gezdirdikten sonra konuşmaya devam etti.

-"Olanları en başından dinleyebilir miyim?"

-"Ben anlatayım sana abi."

Eli ile dur işareti yapıp evdekilere baktı.

-"Biz gelene kadar lütfen sizlerde kızımızın son günlerde ki halini, davranışlarını, konuşmalarını düşünür müsünüz ama en ince ayrıntısına kadar."

-"Mehir."

Mustafa abi bana baktığında yaşlı gözlerle ona bakıyordum.

-"Adı Mehir."

Tebessüm ederek koluma dokunduğunda bahçeye çıkmış, birer sandalye çekip masaya oturmuştuk

-"Evet Uzay bana her şeyi en başından anlat lütfen."

Ben anlatmaya başlamadan önce cebinden ufak bir defter ile kalem çıkardı. Açtığı yeni sayfanın en üstüne büyük harflerle Mehir yazdıktan sonra bana döndü. Bana döndüğünde o gün yaşanan her şeyi anlatmaya başladım, söylediğimiz şarkılara, tanıştığımız insanlara kadar her şeyi anlatmıştım. Önemli gördüğü yerleri not alıp bana baktı.

-"Peki sen son günlerde onda bir gariplik seziyor muydun?"

Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi hemen anlatmaya başladım.

-"Evet. Ben bir kaza geçirdim o kazadan sonra neredeyse her konuşmamızdan sonra 'bedenen yanında olmasam bile, bizi kimse ayıramacak değil mi?' Gibi cümleler kuruyordu. Bende son günlerde kabuslar gördüğüm ve başımıza gelenlerden korktuğum için onu gözümün önünden ayırmak istemiyor her fırsatta bunu dile geçiriyordum. Bir de.."

Mustafa abi anlattıklarımı not aldıktan sonra bana baktı.

-"Bir de?"

Cebimden telefonumu çıkardım, galerime girdim, Mehir'in bulduğunu notların fotoğrafını gösterdim.

-"Bir süredir böyle kağıtlar buluyordu. Kimini kitabının arasında kimini başucunda. Babam ve ben çok araştırdık ama hiçbir şey bulamadık."

Mustafa abi notlarda yazan her cümleyi aynen defterine geçirdikten sonra derin bir nefes aldı ve yüzüme baktı.

-"Bunları yazan her kimse apaçık Mehir'in onunla gelmesi için tehdit etmiş, Mehir onunla gitmeyince de çareyi kaçırmakta bulmuş. Of!"

Mustafa abi başını ovuşturup tekrar konuşmaya başladı.

-"Oğlum sen geçirdiğin kazayı hatırlıyorsan anlat hele hiçbir detay atlamadan."

Babamın ricası üzerine evden çıktığımdan başlayarak Mehir ile konuşmam da dahil herşeyi anlatmıştım.

-"Bak şimdi söylediğim şey yıllardır gördüklerimden yola çıkarak yaptığım bir çıkarım. Sanırım Mehir o gece o an seni öylesine aramadı, yani ya böyle bir not buldu ya da bir telefon aldı ve seni aradı. Yani biri, ki o da bu notları yazan kişi eminim, o akşam Mehir'e ne kadar ciddi olduğunu göstermek için sana zarar verdi. Yaşadığın şey kaza değildi."

Kanım donmuş bir şekilde Mustafa abiye bakıyordum hiçbir şey diyemiyor, tepki veremiyordum.
Mustafa abinin tahmini ile o kağıtlar, Mehir'in son halleri..Hepsi bir yapbozun kayıp parçası gibiydi, birbirlerine uyuyorlardı.

Derin bir nefes alıp başımı kaldırdığımda batmakta olan Güneş'i ve onu takip eden Ay'ı gördüm..
Takip..

-"Tabi ya!"

Mustafa abi korku ile koluma dokunduğunda telefonumu elime aldım, aldığımda şarjının çok az olduğunu gördüm.

-"Mustafa abi sen burda bekle hemen geliyorum."

Hızlıca içeriye girip masada duran bilgisayarı aldım. Beni koşarken gören herkes peşimden gelmiş. Masanın etrafında durmuştu. Bilgisayarı masaya koyduğumda açma tuşuna bastığımda açılmadığını gördüm.

-"Allah kahretsin!"

Sinirle masaya vurup ayağa kalktım.
Babam telaşla yanıma gelip kolumdan tuttu. Herkes meraklı gözlerle bize bakıyordu.

-"Ozan hemen bilgisiyarı ve telefonumu sarja tak. Hemen."

Ozan saniyeler sonra telefonu ve bilgisayarı şarja takmış meraklı gözlerle bana bakıyordu. Mehir'in annesi yanıma gelip koluma dokundu.

-"Oğlum iyi misin? Noluyor?"

Gözlerimi herkesin üzerinde gezdirdim.

-"Gamze nerde?"

-"Burda değil bir işi çıkmış gelemeyecekmiş."

Can'ın cevabı ile güvenle anlatabilirdim.

-"İyi iyi."

-"Oğlum çatlatma bizi noluyor?!"

Babam sinirle bana baktığında anlatmaya başladım.

-"Kampa gitmeden önce ben Mehir'e bir yüzük yaptırdım. Yüzüğün içine de takip cihazı koydurdum. Mehir son dönemlerde bazı notlar alıyordu, biri onu rahatsız ediyordu bende böyle bir şey düşündüm, korkmasın diye ona bile söylemedim. Sakinleşince aklıma geldi."

Herkes eli ile ağzını kapatmış ağlıyordu. Şuan döktükleri gözyaşları umut gözyaşlarıydı..

Mehir'in babası yanıma geldiğinde şaşkın gözlerle gözlerime bakıyordu.

-"Ne notu?"

Derin bir nefes alıp koluma dokundum.

-"Şiir yazan notlar."

Mustafa abi ile göz göze geldiğimiz de gözlerini kapatmış başını sallamıştı.

-"Çok araştırdım ama bulamadım. Gerçekten çok özür dilerim.."

Babası, dolu gözleri ile omzuma dokunduktan sonra eşinin koluna girdi ve onu sandalyeye oturttu.

-"Ee hadi! Yüzüğün sinyaline bakalım. Neyi bekliyoruz?!"

Can'ın sorusu ile içeriyi gösterdim.

-"Program sadece benim telefonuma ve bilgisayarıma yapıldı. İkisinden birinin az da olsa şarjı dolmadan bakamıyoruz maalesef."

Herkes yüzünü asıp masaya baktığında Mustafa abi ayağa kalktı.

-"O zaman bizde boş durmayalım."

Anlamayan gözlerle Mustafa abiye bakarken, o Sema'ya yöneldi.

-"Kızım iyice düşündün mü? Mehir'in son dönemdeki hallerini, konuşmalarını, davranışlarını. Ne biliyorsan hatırlıyorsan anlat bize."

Sema gözlerini silip konuşmaya başladı.

-"En net hatırladığım ve garip konuşmamız Uzay'ın normal odaya alındığı ilk geceydi. Mehir ile hava almak için dışarıya çıkmıştık. Bahçedeki banka oturmuştuk ben yeri izliyor o gökyüzüne bakıyordu. Sonra sinir boşalması gibi bir şey yaşadı, birden bire hüngür hüngür ağlamaya başladı. Başını omzuma koyup ağladığında zar zor konuşmaya başlamıştı. "

Hepimiz dolu gözlerle Sema'ya bakıyorduk. Mustafa abi notlarını alıp Sema'ya baktı.

-"Ne dediğini hatırlıyor musun?"

Sema, Mustafa abinin sorusu ile bana baktı ve anlatmaya başladı.

-"Hatırlıyorum o geceden beri aklımdan hiç çıkmıyor.

'Benim yüzümden, benim yüzümden ölüyordu, kaybediyordum onu.'
Ben senin ne suçun var saçmalama derken sözümü kesmiş yüzüme bakmıştı.
'Ne olursa olsun onu asla yalnız bırakmayın tamam mı? Hep yanında olun, destek olun ona. Asla bırakmayın onu tamam mı?'
Ben, beraber destek olacağız birbirimize, Uzay'a, diye kendine getirmeye çalışırken daha çok ağlamaya başlamış başını hayır anlamında sallıyordu. Bende şokta olduğunu düşündüğüm için çok üzerinde durmamıştım."

Sema konuşması biter bitmez ağlamaya başlamıştı, Can cebinden bir peçete çıkarıp ona uzatmış elini omzuna koymuş destek oluyordu.

Mustafa abi notlarını aldıktan sonra hafif öksürerek Can'a baktı.

-"Sen Mehir de bir gariplik sezmiş miydin evladım?"

Can, Mustafa abinin sorusu ile bana baktı ve evet anlamında başını salladı. O ân gözlerimi kapattığımda gözyaşlarım ıslatmıştı yanağımı..

-"Uzay'ın son geçirdiği krizden sonra beraber koridorda oturuyorduk. Başını omzuma yaslayıp bir şeyler anlatmaya başlamıştı bende anlattığın şey beni çok etkiledi dediğimde gülerek kitap dedi, kitapta okumuştum. Sonra gülerek odaya girmişti."

-"Anlattığı şeyi hatırlıyor musun? Hatırlıyorsan anlatır mısın?"

Can başını salladığında Mustafa abi tekrar deftere dönmüştü.

-"Birimizin yaşaması için birimizin ölmesi gerekiyor, Güneş'in doğması için Ay'ın batması gibi. Ama onlar yine yerlerini, birbirlerini buluyor. Ben de battıktan sonra bulur muyum acaba seni?
Sence ne zaman mutlu oluruz sevgili? Sen batıp ben doğunca mı? Hiç sanmıyorum.
Peki, ben batıp sen doğunca..? "

Can lafı biter bitmez kendini daha fazla tutamadı ve ağlamaya başladı.

-"Öyle bir kitap yok."

Mehir'in annesinin sesi ile hepimiz ona döndük.

-"Can'ın anlattığı satırlar bir kitaba ait değil. Mehir'e ait."

Annesi, cümlesi biter bitmez eşine sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladığında yanlarına gidip omuzlarına dokundum ve yanlarında durdum.
Hayır ağlamayacaktım..Mehir de şuan burda olsa ağlamaz herkesi ayakta tutmak için çabalardı.

Mustafa abi notlarını aldıktan sonra Ozan'a döndü.
Ozan, Mustafa abi bir şey demeden gözlerini kapatıp başını salladığında Mustafa abi defterine döndü.

-"Uzay yoğun bakımdayken perdeleri kapalı camın önündeydik. Mehir ellerini cama koymuş, alnını da cama yaslamıştı. Ağlarken bir şarkı söylemeye başladı.

'Herşey ne çabuk ne kolay dağıldı sonunda
Neden olmuyor ne kaldı elimde avucumda..'

Mehir diye seslenip omzuna dokunduğumda tepki vermeden şarkıyı söylemeye devam etmişti.

'Kimseye anlatamam
Çıkmaz sokaklarda bitti sonunda
Derdimi anlatamam
Tutunmuşum paramparça hayata'

Şarkı söylemeyi bırakınca uzun uzun camı izledi.."

Ozan ağlamamak için kendini tutuyordu, görebiliyordum.
Daha fazla dayanamayıp içeriye girdiğimde bilgisiyarın ekranını açık gördüm. Sevinçle bağırmaya başladım.

-"Açılmış, gelin."

Herkes koşarak yanıma geldiğinde bilgisayarı orta sehpaya koyup Mustafa abi, ben ve Mehir'in babası önüne oturduğunda diğerleri ayakta durmuş ekrana bakıyordu.

Şifreyi girdiğimde ana ekranın açılması ile gözlerimizde akmayı bekleyen yaşlar dökülmüştü, ekranda Mehir'in en güzel, en kocaman gülümsemesinin yüzünde olduğu bir fotoğraf vardı.

Uygulamaya tıkladığımda bir harita çıktı, yüzüğün içindeki takip cihazının kodunu yazdıktan sonra harita küçüldü, küçüldü ve kırmızı bir işaret çıktı.
Mehir'i bulmuştuk..

Gösterilen konuma daha da yaklaşıp açık adres aldığımızda Mehir'in babası korku ile ayağa kalktı.

-"Ama bu adres.."

Ben ayağa kalktığımda Ozan'ı omzundan tutup bilgisiyarın başına oturttum.

-"O adres ne Akif amca?"

-"Babamın kış evinin adresi."

-"Ne!"

Hep bir ağızdan aynı tepkiyi verince ne olduğunu anlamıyorduk.

-"Babanız Mehir'in durumunu biliyor mu? Onu kurtarmış olmasın? "

Akif amca korku ile başını hayır anlamında salladı.

-"Hayır bilmiyor, bilmesi imkansız biz en az 14 -15  senedir konuşmuyoruz. Beni evlatlıktan reddetmişti yıllar önce. Şuan nerde bilmiyorum yaşıyor mu onu bile bilmiyorum."

Mustafa abi ayağa kalkıp koluma dokundu.

-"Bu olayı daha yakından inceleyeceğim ama vakit kaybediyoruz. Adres elimizde hadi gidip kurtaralım güzel kızımızı."

Hep birlikte arabalara dağıldığımızda Melih beni aramıştı, adresi bulduğumuzu söyleyince karakoldan çıktığını hemen geleceğini söylemişti, bende bizi evde beklemesini söylemiştim, ikna etmek çok zor olsa da sonunda olmuştu. Biraz daha karakolda bekleyecek, biz Mehir'i arabaya bindirdiğimiz an eve gidecekti.

Gidiyordum ışte, kavuşacaktım sevgilime...
Sımsıkı sarılacak bir daha asla bırakmayacaktım onu.
Geliyorum Mehir, geliyorum sevgilim..

Bir buçuk saatlik yolun sonunda konumdaki eve gelmiştik. Evden çıktıktan sonra sadece bir kez sisteme bakmış bir daha bakmamıştık. Sema sistemi açarken bizde arabadan indik, iner inmez karnımda bir ağrı başlamıştı. T-shirtte hissettiğim ıslaklık ile dikişlerin kanadığını anladım. Şuan o ağrıyı umursamıyordum. Babam yanımıza geldiğinde belinden bir silah çıkarıp Mustafa abiye uzattı. Mustafa abi elimi beline atıp kendi silahını çıkardığında babamın elindeki silahı ben aldım.

-"Uzay-"

Babama baktığımda kararlılığımı kelimelere dökecek halim yoktu..

-"Uzay, sen ve ben önden giriyoruz. Ozan, Can, Cevdet siz de evin arkasını tutun. Akif bey siz kadınlar ile kalın lütfen."

-"Sema hâlâ açamadın mı?"

Can'ın sorusu ile ona döndüm.

-"Sessiz ol. Ayrıca artık gerek yok geldik. Bulduk onu."

Ozanlar hızla arkaya gittiklerinde Mustafa abi ve ben sessizce kapının önüne geldik. Mustafa abi evin giriş katındaki camlara bakarken daha fazla dayanamamış kapıya tekme atmıştım. Kapı tek tekme ile açılır açılmaz hızla içeriye girmiştik.

-"Mehir, Mehir, sevgilim nerdesin? Bak geldim. Mehir!"

Mustafa abi giriş ve üst kata bakarken ben alt kata inmiştim. Kapıları bir bir açıyorduk ama Mehir yoktu her boş oda umutlarımı yerle bir ediyordu. Koridorun sonundaki odanın önünde durduğumda kapıya bir tekme attım.

İçeriye girdiğimde zar zor sesim çıktı.

-"Mustafa abi!"

Mustafa abi saniyeler sonra yanıma geldiğinde şok içinde etrafa bakıyorduk.

-"Uzay sakın bir yere dokunma. Ben hemen örnek alacağım."

Mustafa abi odadan çıkarken karşımda duran kanlı duvar ve kanlı mindere bakıyordum..

-"Mehir.."

Son sesim ve nefesim Mehir'in adına olmuştu. Issız ormanda aşık olduğum kadının adı yankılanıyordu.

-"Sana ne yaptılar sevgilim? Nerdesin Mehir? Bak ben sana geldim sen nerdesin? Nerdesin?"

Sinirden saçlarımı yoluyor, bağırıyor, ağlıyordum.

Mustafa abi, babam ve Akif amca ile odaya girdiklerinde ikisi de şok olmuştu. Akif amca dizlerinin üzerine düşmüş kanlara bakıyor ağlıyor, bağırıyordu. Babam ona destek olmak istesede gözyaşları buna izin vermiyordu. Mustafa abi ve babam beni kolumdan tutup kaldırmaya çalıştılar.

-"Bırakın beni! Mehir! Mehir nerdesin! Bak ben geldim! Nerdesin! Mehir!"

-"Uzay sakin ol! Bağırmakla bir yere varamazsın. Şimdi dışarıya çık. Şu sisteme bak ve sakin ol. Bende şu örnekleri alayım. Hem Mehir olduğunu bilmiyoruz bile! Sakin ol! Soğukkanlı ol!"

Sinirle kolumu çektim.

-"Aşık olduğum kız ölüyor ya ne sakini! Nerde olduğunu bilmiyoruz, bilmiyoruz!"

Babam kolumdan çekiştirerek dışarıya çıkardığında herkes bana umutlu bakıyordu.

Ağlayarak başımı olumsuz anlamda salladığımda Mehir'in annesi çığlıklar içinde söyledi kızının adını, ağlayarak yere düştü Sema.. Ozan ve Can yanıma gelip doğru olup olmadığını sorar gibi baktılar, gözleri yaşlı..

İkisi de bana sarıldığında üçümüz de ağlıyorduk..

Dakikalar sonra Akif amca, Mustafa abi, babam evden çıktığında, Mustafa abinin elindeki kanı gören herkes daha çok ağlamaya başlamıştı. Dakikalar sonra, Mustafa abi bu kanın Mehir'e ait olup olmadığının belli olmadığını söyleyerek herkesi sakinleştirmeye çalışıyordu.

-"Sema şu bilgisayarı getir bakalım sinyal var mı? Biz yoldayken götürmüşler gibi görünüyor. Şuan çekmiyor sanırım, evlat sinyal var ama bir konum göstermiyor. Bu taktığın verici suda çalışıyor mu?"

Gözlerimi silip yanına gittim.

-"Bilmiyorum. Hatırlamıyorum neden soruyorsun? Ve ayrıca eğer biz yoldayken gitmişlerse o kanlar.. "

Mustafa abi koluma dokundu.

-"Niyetleri zarar vermek olsaydı kaçırmazlardı, direkt hallederlerdi. Bu kanlar eminim ki Mehir'e ait değil. Biliyorum çok zor ama lütfen biraz sakin ol, olun. Şimdi, her ihtimali düşündüğüm için baban durumu haber eder etmez sahil güvenlikten ve hava harp okulundan bir arkadaşıma haber vermiştim. Deniz de, hava da, kara da her yerde Mehir'i arıyorlar, gizlice. Eğer verici denizde çekmiyor ise ki şuan çekmiyor, sahil güvenlikte ki arkadaşımla haberleşeyim arama çalışmalarını arttırsınlar."

-"Teşekkür ederiz çok teşekkür ederiz."

Mehir'in annesi ağlayarak Mustafa abiye teşekkür ederken Mustafa abi tebessüm etti. Elindeki örnekleri arabaya koydu ve arabanın klimasını açıp tekrar yanımıza geldi. Cebinden telsiz tarzı bir telefon çıkardı.

-"Mert, beni duyuyor musun?! Mert!"

Cızırtılı seslerden sonra karşılık geldi.

-"Abi bende sana ulaşmaya çalışıyordum."

Hepimiz panikle cihaza doğru yaklaştık.

-"Kızı buldunuz mu yoksa?"

Cızırtılı saniyelerden sonra ses geldi.

-"Abi, denizde genç bir kız cesedi bulundu. Şimdi deniz ambulansı ile hastaneye götürüyoruz. Teşhis etmek için ailesini de bekliyoruz. Sen hastaneyi biliyorsun."

Cihazdaki ses kesildiğinde, gerçek sesler duyuldu..

Mehir'in annesi Cemre Hanım, Sema, Akif Bey bağırarak ağlıyor. Ozan toprağı yumruklayarak bağırıyor, ağlıyor. Can arabanın lastiğine tekme atıyor, attıkça bağırıyordu. Babam arabaya tutunmuş kalbini tutuyor, ağlıyordu.

Ben ne mi yapıyorum, bilmiyorum..

Ruh gibi yürümeye başladım, nereye olduğunu bilmiyorum ama yürüyorum..

Elimi kalbime götürdüm, Mehir'in kalni durduysa onun da durması gerekiyordu. Her atmasında vuruyorum göğsüme atmasın diye.
Aldığım nefese kızıyorum, kendime kızıyorum. Mehir nefes almıyorsa sen neden alıyorsun diye..
Onun nefesi kesildiyse, ben nasıl nefes alırdım bir daha..
Olduğum yere diz çöktüm ve bağırdım.

''Eğer son verdiysen onun yaşamına, son ver yaşamıma..
Lütfen yaşıyor ol, lütfen.
Uzay'ı Ay'sız bırakma.
Mehir..''

Continue Reading

You'll Also Like

210K 18.5K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
513K 30.8K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
53.2K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...