AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyun...

By busramarsel

673K 19.9K 1.3K

Ne beyazın içinde var olan siyahın Ne de siyahın içinde kaybolan beyazın hikayesi Kıyametin içinde ki aşkın v... More

AŞK-I KIYAMET
İÇİMDEKİ SÜRTÜK
PİŞMANLIK
AŞK
ACI
HAYAL KIRIKLIĞI
ENDİŞE
İSYAN
BAŞIM DÖNÜYOR
RÜYA
AŞK-I KIYAMET
DÜĞÜN-CENAZE
ÖLÜM
BEN HAYATIN MAĞLUBUYUM
YAZGI
YENİ HAYAT
UNUTAMA BENİ
KISKANÇLIK
AŞK NE DEMEK?
AŞKSIZ PRENS
KADER
MESELE
SÜRPRİZ
TUZAK
SEVE SEVE
YATAĞIN SOĞUK TARAFI
MUCİZE
TEKLİF
LA CUMPARSİTA
DOĞUM
ZAMAN
KABUS
ADINI SEN KOY
KELEPÇE
ŞİKAYETİM VAR
CEZA
BEKLEYİŞ
UMUT
KARAR
ADI AŞK OLSUN
İKİ YABANCI
HATA
İKİNCİ BAHAR
MERAK
KAYIP
CENAZE
GÖÇEBE
GÖNLÜM GÖÇEBE
SEN EŞİTTİR BEN
SEVMEK
O'NA
KÖR KUYU
ŞANS
HER SON BİR BAŞLANGIÇ
BAŞLANGIÇ
Dipnot
DUYURU
Aşkk
Cenaze Part:4
Göçebe
Gönlüm Göçebe
Sen = Ben
Sevmek
O'na
Kör kuyu
Şans
Final Part:1 Sonunda
Final Part:2 Veda
Final Part :3 Her son bir başlangıç
SPOİLER
Yazarınızdan son Rica
Yeniden başlasın...(Spoiler)
AÇIKLAMA
Yazarınızdan Sevgilerle
Duyduk Duymadık Demeyin...
Duyduk Duymadık Demeyin
YARIŞMA BAŞLADI
CNR Expo İstanbul Kitap Fuarı
YARIŞMA BAŞLIYOR

MASAL-İTİRAF

13.5K 471 28
By busramarsel

Arda, Hastanenin kapısında magazincilere yakalandığımızda evleneceğimizi söylemişti. Buna hazır mıydık bilmiyordum. Aslında bu bebeğe hazır mıydık onu bile bilmiyordum. Bebeğin babasının o olduğunu söylediğimden beri allak bullak olmuş vaziyetteydi. Her ne kadar bana çaktırmamaya çalışıyor olsa da, kafasındaki soru işaretleri yüzünden okunuyordu. En azından ben anlayabiliyordum. Hastaneden eve giden yol bitmek bilmemişti ve benim eve gider gitmez onunla konuşmam gerekiyordu. Onu asla istemediği bir şey yapmaya zorlayamazdım ki. Beni sevdiğinden emindim, hatta benim onu sevdiğimden daha fazla seviyordu beni, bundan da emindim.

Ama evlilik, çocuk sahibi olmak, bunlar çok büyük şeylerdi. Ona her şeyi en başından anlatmam gerekiyordu. Son iki yıldır neler olduğunu, başımdan neler geçtiğini ve bizi neler beklediğini, bunları bilmeye hakkı vardı. En azından ben bunu ona borçluydum.

Yine iç sesimle sohbeti koyulttuğum sırada, bana seslenen sesi içine daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağlamıştı.

"Aşkım evimize geldik," dediğinde suratına anlamsızca bakıyordum. Or-an'da yüksek katlı blokların olduğu bir sitenin içindeydik. Şoför aracı kapalı garaja sokmuş, bizi asansörün önüne kadar getirmişti.

"Burası da neresi hayatım?" diye sorduğumda bana villanın hamileliğim için yorucu olacağını, hâlâ düşük tehlikem olduğunu, merdiven inip çıkmanın beni ve bebeğimizi yoracağını, bir süre bu evde kalacağımızı söylerken nefes dahi almamıştı. Benim gibi bir odunun yanında onun kadar ince biri...

İtiraz etme hakkım olmadığını bilerek gözlerimi devirmiştim.

"Anlaşıldı."

"Anlaşıldı?"

"Anlaşıldı hayatım."

Asansörde iyice yaklaşıp alnıma ıslak bir öpücük hediye ettiğinde çoktan ineceğimiz kata gelmiştik. Kapı açıldığında ne olduğunu anlamadan ayaklarım yerden kesilmiş, kendimi onun kollarında bulmuştum. Dairenin kapısından içeri girdiğimizde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

"EVİNE HOŞ GELDİN HAYATIMIN KADINI" yazan bir pankart süslüyordu salonun girişini. Uçan balonlar, yerlere serpilmiş kırmızı gül yaprakları, yanan minik minik mumlar ve salonun ortasında duran ahşap bir beşik...

Rüyada olmadığımı anlamak için elimi ısırdığımda canım yanmış ve minik bir çığlık atmıştım. O ise kahkahalara boğulmuştu. Saçlarımı kulağımın arkasına doğru atıp yaklaştığında, "Bu ikimizin rüyası, unuttun mu?" demitdi. Evet, o gün kesinlikle tam zamanıydı. Beni salondaki kanepeye taşıdığında Arda'nın ellerini ellerimin arasına alıp, onlara bir öpücük kondurduktan sonra dudaklarına da aşkımızın mührünü basıp kenara çekilmiştim. Yaptığım harekete anlam verememiş olacak ki afallamış bir şekilde suratıma bakıyordu.

"Konuşmamız lazım, aslında ben anlatacağım ve sen dinleyeceksin!" dediğimde pür dikkat kesilmişti.

"Konuşacak bir şey yok, mutluyuz ve evleniyoruz!" diyerek konuyu kapatmaya çalıştığında parmağımı hayır şeklinde sallayıp, çalışanları evden göndermesini söylemiştim. Tam cesaretimi toplamışken başladığım işi bitirmeye kararlıydım. Tekrar, "Gerek yok," dediğinde, "Gerek var!" diye haykırmıştım resmen.

"Gerçekten bu işi yapacaksak, bir ömrü beraber geçireceksek her şeyi bileceksin!"

Beni anlamış, saçlarıma bir öpücük bırakıp yanımdan uzaklaşmış, çalışanları evden gönderdikten sonra da yanıma oturup ellerimi ellerinin arasına almıştı. Bu onun hazırım deme şekliydi. Gözlerinin içine baktıktan sonra, "Lütfen soru sorma ve lafımı kesmeden beni dinle, sadece dinle çünkü bunu bir daha yapabilecek cesareti kendimde bulabilir miyim bilmiyorum!" demiştim.

Her şey anne ve babamın o kazada ölmesiyle başladı...

"Her şey anne ve babamın o kazada ölmesi ile başladı. Bildiğin üzere ben tek çocuğum ve yalnızım yani ne seninki gibi bir abiye nede kız kardeşe sahibim. Yıllarca beni bir prenses gibi büyütmüşlerdi. Yediğim önümde yemediğim arkamdaydı, sahiden de babamın prensesiydim ben. Onun için de bir prenses gibi davranmalıydım. Yıllarca almış olduğum müzik eğitimini ne zaman hayata geçirmek istesem, bizim yaşantımıza uygun olmadığını, bunun bir hobiden daha ileri gidemeyeceğini söyleyip duruyorlardı. Oysa beni gencecik halimde, daha yirmi yaşındayken bırakıp gitmişlerdi. Geriye sadece elimde müzik kalmıştı. Beni sürekli didikleyen, para için başıma üşüşen akrabalarımdan kurtulmak için her gün mezarlığa gidiyor, ikisinin mezarının arasına yatıyordum. Yapayalnızdım, anlıyor musun kimsem yoktu. Holding, şirketler, para hiç biri umurumda değildi. Yaşadığım şehir, anılarımla dolu olan ev, her şey üstüme geliyordu. O gün mezarlıkta onların yanında yatarken hayatın ne kadar kısa olduğunu anladım ve onlardan sonra en sevdiğim şeyi yapmaya karar verdim. Şarkı söyleyecektim. Belki böylelikle hayata tutunabilirim diyordum. Bunu Ankara'da yapmam mümkün olmadığı için kiraladığım bir taksi ile evden aldığım minik bir bavulla aklıma ilk gelen yer olan Antalya'ya yola çıktım.

Antalya'ya vardığımda bir pansiyona yerleştim. Ayyaşların ve ot çekenlerin olduğu, hani farklı tiplerin olduğu...

İyi bir otelde kalsam tanınacağımı ya da izimin bulunacağını biliyordum. Birkaç hafta o pansiyonda kaldım önce. Gitar çalan çocuklarla şarkılar söyledim. Her gün içtim, ne bulduysam içiyordum. Alkol, esrar, sigara. Hiçbir şekilde ayık gezmiyordum...

Artık unutulduğuma karar verdiğimde rastgele bir emlakçıya gidip kendime möbleli mütevazi bir ev tuttum. Kontratı gerçek kimliğimle yaptığı için ona bir senelik kira karşılığı kadar komisyon verip tutanın ben olduğumun gizli kalmasını sağladım. Öylece dolaşırken girdiğim bir barda program başlamamış banttan müzik yayını yapıyorlardı. Hatta henüz benden başka hiç müşterileri yoktu. Elimde viski kadehi otururken sahnedeki korga kilitlendi gözüm. Dayanamayıp sahneye çıktım. Sistemi açtım ve çalmaya başladım. Aklıma ilk gelen şarkı Deniz Seki'nin Masal şarkısıydı. Öyle kendimden geçmiştim ki şarkı bittiğinde beni alkışlayan ve ıslık çalan personelle göz göze geldim. Masama geri oturduğumda yanımdaki sandalye çekilmiş, barın sahibi Ege yanıma oturmuştu. Solistlerinin olmadığını, eğer kabul edersem orada şarkı söylememi, gerekli her türlü reklamı falan yapacağını anlatıyordu. Teklifi gecelik yüz liraydı. Parayı duymuyordum bile...

O benim şarkı söylememi istiyordu. Düşünmeden kabul ettim teklifini. İsmimi sorduğunda ilk aklıma gelen Dilara demek olmuştu. Artık sahneye çıkıyordum. Personelin anlattığına göre eskiden kolay kolay dolmayan bar sayemde her gece full çekiyor hatta rezervasyonsuz müşteri kabul edilemiyordu. Yine bir gün sahnede şarkı söylerken çiçekçi tarafından yüzlerce gül getirildi önüme. 'Karşınızda oturan Bertan Bey'den...' dediklerinde eğilip teşekkür ettim ve yazdığı istek şarkıları okumaya başladım. Artık her gece sahnenin önündeki masa rezerve oluyor gece ikide geliyor, Sezen Aksu'dan 'Küçüğüm' şarkısını istiyor ve dinledikten sonra da gidiyordu. Bu arada evimin olduğu apartmanın merdivenleri, yürüdüğüm yollar, sahne her gün kırmızı güllerle dolup taşıyordu. Açıkçası onun bu ilgisi kendimi biraz farklı hissettiriyordu. Ege ile yaptığımız bir anlaşma vardı. Sahneye gözlerimi ve yüzümün yarısını kapatan farklı maskelerle çıkıyordum. Bu tanınmama işini kolaylaştırıyordu. Hatta bütün reklam afişlerimde maskeli olduğu için sanırım daha fazla ilgi çekiyordu. Bir gün alışveriş yapmak için evden çıktığımda takım elbiseli elinde kocaman bir buket kırmızı gül tutan bir adam beni karşılamış ve kapının önünde duran park halindeki arabaya doğru kibarca davet etmişti. Güllerin üzerindeki kartta "Seni bekliyor olacağım, Bertan," yazıyordu. Her ne kadar gitmemeyi düşünsem de içimdeki meraka yenilmiş kendimi arabanın koltuğunda bulmuştum. Araba şehirden uzaklaşmaya başladıkça içimi bir korku kaplamasına rağmen meraktan deli oluyordum. Sonunda şehrin dışında, deniz kenarında araba durmuş şoför ona eşlik etmemi istemişti. Kıyıya geldiğimizde beni bekleyen bir fiber tekneye doğru yönlendirildim. Çaresizce ayakkabılarımı elime alıp tekneye bindiğimde beni açıkta bekleyen yata ulaştırmak için gaza asıldı kaptan. Yata yanaştığımızda çalan kemanın sesi büyüleyiciydi. Yatın her tarafı kırmızı güllerle donatılmıştı. Beni bekleyen görevli yata çıkmama yardımcı olduktan sonra gitmem gereken yere beni yönlendirdi ve ortadan kayboldu. Onun karşısına geçtiğimde rüzgâr da sallanan yapraklar gibi titriyordum. Ama yaşadığım duygunun ne olduğunu bilmiyordum. Kibarca önümde eğilip elime bir öpücük bıraktıktan sonra, 'Gizemli prenses, hayatıma hoş geldin!' dedi. Söylediklerine anlam veremesem de itiraz etme gibi bir şansım da yoktu. Daha ayağımı basar basmaz hareket eden yat, açık denize doğru yol almaya başlamıştı. Yemek yerken kırk yıldır birbirimizi tanıyormuşuz gibi sohbet etmeye başlamıştık. Ona hayali bir geçmiş uydurmuş, adımın sadece Dilara'dan ibaret olduğunu söylemiştim. İlerleyen saatlerde viski içmeye başlamış, sohbet etmeye devam ediyorduk. Ellerimi yakalamış, gözlerini gözlerime dikmiş öylece beni seyrediyordu.

'Benim olmalısın!' dediğinde korkudan gözlerim yuvalarından fırlamıştı.

'O kadar kolay bir kadın gibi mi gözüküyorum?' dediğimde yerimden fırlamış, o ise beni belimden yakalayıp kendine bastırmıştı.

'Sen bilirsin küçük hanım!' demiş, ben evet diyene kadar karaya ayak basamayacağımızı söylemişti. Onu kendimden ittirip kamaralardan birine koşup kendimi içeriden kilitlediğimde, bir zaman sonra oradan çıkmam gerekeceğini biliyordum, ama onun mu yoksa benim mi daha inatçı olduğunu bilmiyordum. Kendimi yatağa bıraktığımda alkolün de etkisiyle sızmıştım. Gözlerimi tıklatılan kapı sesiyle açtığımda 'Kahvaltın kapının önünde açlıktan ölmeni istemem, sen bana lazımsın!' diyordu. Uzaklaşan ayak seslerini duyduğumda kapıyı açtım ve kahvaltımı yaptım. Bu adam ne yapmaya çalışıyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Telefonum, çantam, her şeyim onun yanında kalmıştı. Hoş artık kimliğimi taşımadığım ve cüzdanımda sadece nakit para bulundurduğum için kim olduğumu bulma şansı olmadığından da içim rahattı. Öğle ve akşam yemeği saatlerinde yine aynı şeyi yaşamıştık. Hiç bir şekilde beni zorlamıyor, yemeği kapıma bırakıp gidiyordu. Ertesi gün yine sabah kahvaltısını bırakıp gittiğinde bu işe bir son vermem gerektiğini düşünerek kamaradan çıktım. Elimdeki kahvaltı tepsisi ile yanına gittiğimde sıcak çayı sevmediğimi, sabahları portakal suyu içtiğimi söyledim. Suratıma anlamsızca bakarken, 'Portakal suyu!' diye bağırdı. Karşısındaki sandalyeye kurulduğumda ona dönüp

'Ne istiyorsun benden?' diye sordum. O ise bana, 'Sadece seni,' dedi. Onun bu ilgisi ona karşı koymamı zorlaştırıyordu. Daha önce hiçbir erkekle ilişkim olmamıştı. Fakat gördüğüm ilgi hoşuma gitmiş, artık kendimi o kadar da yalnız hissetmemeye başlamıştım. Oldukça ciddi bir tavırla ona dönüp, 'Bak, sana garip gelebilir yaptığım işten dolayı ama benim daha önce hiç bir erkekle ilişkim olmadı,' dediğimde onun da şaşkınlıktan gözleri açılmış, omuzları düşmüştü.

'İşte sana âşık olmama bir sebep daha. Bunu da söyledikten sonra kesinlikle benim olmalısın, sadece benim!' demişti.

Ben belki vicdana gelir de beni bırakır diye söylemiştim oysaki. Bu sözlerimin onun bana daha çok âşık olmasına sebep olacağını hiç düşünmemiştim. Kafam önümde, düşüncelerimle savaş verirken yanıma gelip eliyle çenemi yukarı kaldırmış ve gözlerimiz birbirine değmişti.

'Bak küçüğüm, ben zorba biri değilim. Tam aksine oldukça da romantik bir adamım. Yolda arabamla giderken senin bilboardlardaki maskeli afişini gördüğümde sana âşık oldum. Yaklaşık bir aydır her günüm sen fark etmesen de seninle geçiyor. Ne kadar yalnız olduğunu biliyorum ve bu yalnızlığa bir son vermek istiyorum.'

O böyle konuşmaya devam ederken yalnızlığım bir kez daha yüzüme vurulmuştu. Ben ona karşı bir şey hissetmezken o bana âşıktı ve bu yalnızlığımı biraz da olsa hafifletiyordu. Artık direnecek gücüm kalmamıştı. Kollarımı beline dolarken, kafamı göğsüne yaslamış, gözümdeki yaşları serbest bırakmıştım. Çenemden tutup kafamı kaldırdığında gözyaşlarımı silmiş ve dudaklarıma dudaklarını yaslamıştı. İşte ilk öpücüğümü o zaman almıştım. Biraz daha iyi hissediyordum. Bana dönüp, 'Her şey senin istediğin gibi olacak,' dediğinde ona teslim olmuştum...

O beraber olduğum ilk ve tek erkekti ama ona âşık değildim. Sadece bana olan ilgisini seviyordum. Üç gün daha o yatta kaldıktan sonra beni evime bırakmıştı. Artık genç bir kız değil genç bir kadındım. İlk defa beraber olacağımız anda söylemişti bana. Daha önce yumurtalarını bağlatmış, korunmadığını gördüğümde ya hamile kalırsam diye korkuyla bağırınca açıklayıvermişti. Kendisi büyük bir aşiretin reisiydi. Kazalara mahal vermemek ve hamileyim diyerek tehdit edilmemek için bu operasyonu geçirmişti. Hoş kendisi söylemiş olmasa onun bir aşiretle bağlantısı olduğunu anlamak da mümkün değildi. Yani çocuğumuzun olması söz konusu değildi. Bu geçirdiğimiz süre zarfında sevgili olmuştuk. Bir süre daha şarkı söylemeye devam etmiştim ama artık o gelmiyordu. Onun yerine iki tane koruma beni getirip götürüyor, program boyunca bekliyordu. Bertan'a neden sadece bir şarkı isteyip dinledikten sonra gittiğini sorduğumda, başka masalardan bana bakan erkeklerin bakışlarını kaldıramadığını söylemişti. İnanılmaz da kıskançtı. Sonra bir gece bana gül gönderen bir adama nazikçe teşekkür ettikten yaklaşık on beş dakika sonra barı basmış, adamı kendi elleriyle dövmüş, beni bardan sürükleyerek dışarı çıkarmıştı. Bu arada ben ona iyice alışmıştım. Yineliyorum âşık değildim. İlgisine ve sevgisine alışmıştım. Barın kapısının önünde 'Ya sahne ya ben, seçimini yap, yoksa ben katil olacağım!' diyerek haykırdığında tekrar yalnız olmak istemediğim için ayaklarımı sürükleye sürükleye peşinden gitmiş, işte o zaman tamamen onun buyruğu altına girmiştim. Artık tipik bir ev hanımı gibiydim. Her gün onun yolunu gözlüyor, ona yemek yapıyor, boş duvarlarla vakit geçiriyordum. O ne yaşarsak yaşayalım, gece saat kaç olursa olsun annesini ve kız kardeşini bahane edip beni yatakta bırakıp gidiyordu. Bu yaklaşık iki sene böyle sürdü. Artık sadece onu seviyordum. Bir akşam evde oturmaktan sıkılıp binanın önündeki tek korumayı da atlatıp alışveriş merkezine gitmiştim. Kafama göre alışveriş yapmak istiyordum. Vitrindeki kıyafete bakarken geri geri yürümüş, arkamdaki kişiyi fark etmeden çarpmıştım. Döndüğümde gördüğüm manzara suratımda bir tokat gibi patlamıştı. Çarptığım kadın Bertan'ın elini tutuyor Bertan'ın diğer elini ise aşağı yukarı sekiz yaşlarında bir erkek çocuğu tutuyordu.

'Anne iyi misin?' diyen çocuğa karşılık kadın benimle ilgileniyor yanındaki Bertan'a, 'Kocacım bir su falan getir. Hanımefendi çok kötü gözüküyor,' diyordu. Yaşadığım şokun etkisinden kurtulduğumda, 'Teşekkür ederim, iyiyim sanırım bir anda boş bulundum,' demiş ve koşar adımlarla onlardan uzaklaşmıştım. Alışveriş merkezinden çıktığımda kapının önündeki taksinin arka koltuğuna atmıştım kendimi, nereye gideceğimi bilmeden. Hayat bir kez daha acı tokadını suratıma çarpmıştı. Taksiciye viski almasını söylemiş varyanta gelene kadar içmiştim. Sonrasında bu hayata fazla olduğuma karar vermiş tam kendimi boşluğa bırakacakken senin tarafından yakalanmıştım. Hayatımda ilk defa o an âşık oldum, bana, 'Ölmek için fazla güzelsin,' dediğinde senin okyanus gözlerine âşık olmuştum. Yaşadığımız o geceyi tamamıyla ben istemiştim. Evet, senin gözlerine âşık olmuş, iki senedir onun metresi olduğumu anladığım için kendimden nefret etmiş, bir sürtük gibi duygusuzca hareket etmek isterken sana daha çok âşık olmuştum. Sabah senin kollarında uyandığımda senden sonra yaşadığımız geceye de âşık olmuş ama aynı zamanda erkeklerden tiksindiğim için senden kaçmıştım. Evime geldiğimde üzerime sinen kokun gitmesin diye banyoya bile girmek istememiştim. Çıplak bir şekilde yatakta uyuya kalmış, uyandığımda üzerimde Bertan'ı görünce deliye dönmüştüm. Onu evden kovup tokat attığımda, o da bana tokat atıp üstüme çıkmış ve beni kıpırdayamaz bir hale getirmişti. O hâlâ ona ait olduğumu, onun kadını olduğumu söylerken, ben ona boynumda senin bana hediye ettiğin morluğu göstermiş, artık onu sevmediğimi, adını bile bilmediğim birine âşık olduğumu ve ona ait olduğumu söylediğimde beni dövmeye başlamış ve bana defalarca tecavüz etmişti. Üzerimde sızıp kaldığında sessizce altından kalkmış, yalın ayak bir şekilde evden kaçmıştım. Bindiğim taksiden Hasan amcamı arayıp yardım istedim ve sonrasını biliyorsun. Yani karnımda taşıdığım bize o geceden armağan ikimizin bir parçası ama yaşadığımız o mucize geceden sonra ben defalarca bir başkası tarafından kirletildim. Kendimi de karnımdaki bebeği de koruyamadım. O yüzden bu bebeği ya da beni artık istemezsen seni anlarım. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, bunlar çok büyük şeyler ve bilmiyorum ne zaman ama uzunca bir süre bir kadın olarak seni tatmin etmem, isteklerine karşılık vermem mümkün değil. Sen çok yakışıklı saygın bir iş adamısın. Seni kendime esir ederek sana bu bencilliği yapamam, anla beni lütfen..."

Sonunda bitmişti. Her şeyi ama her şeyi anlatmıştım. Ona yaşadıklarımı anlattığım süre boyunca pür dikkat beni dinlemiş sonunda ise kafasını bacaklarıma gömmüş hüngür hüngür ağlıyordu. Onu rahatlatabilmek adına yapabildiğim tek şey saçlarını okşamak olmuştu. Kafasını kaldırmış ve gözlerimin içine bakmıştı. Yaktığı sigarasından bir nefes aldıktan sonra ellerimi tutmuş, "Şimdi de sen beni dinleyeceksin peri kızı," demişti.

"Okulun bahçesinde beni rezil ettiğin gün yaşadığım hayal kırıklığı ile senden bunun intikamını almaya karar vermiştim. Hemen ertesi gün kaydımı İsviçre'de bir okula naklettirdikten sonra kendime bir diyetisyen ve de bir spor hocası tuttum. Gece gündüz demeden senin bana âşık olabileceğin bir tipe benzemeye çalıştım. Amacım yakışıklı ve karizmatik bir erkek olarak karşına çıkmak, seni kendime âşık etmek ondan sonrada hani sümüklü Arda var ya o benim klişesini uygulayarak seni terk etmekti. Her şey planladığım gibi gitmiş, peşinde kızlar ordusu dolaşan bir playboya dönüşmüştüm. Tam senden intikamımı almak için ülkeye dönecekken anne ve babanın ölüm haberi geldi. Ankara'ya döndüğümde seni mezarların arasında öylece yatarken buldum ve o an aslında seni ne kadar çok sevdiğimi, değil senden intikam almayı gözünden süzülen her bir damla yaş için katil bile olabileceğimi fark ettim. Acın o kadar tazeydi ki karşına çıkamamıştım. Her gün mezarlıkta seni izliyor konuşmak için cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Yine bir gün, her gün olduğu gibi mezarlıktaki yerimi aldım ama sen yoktun. Sonraki gün ve sonraki gün, yoktun. Sırra kadem basmıştın. Hasan amcam, sana olan aşkımı bilen tek kişi olmuştu. Onunla dertleşmeye gittiğim bir gün senin adına bir banka dekontu bulduğumda sadece Antalya'da olduğunu bildiğini itiraf etmişti. Sırf seni bulabilmek için inşaatın başına geçmiştim. Antalya kazan ben kepçe seni ararken bir barda Dilara adında çalıştığını öğrenmiştim. Masken sen olduğunu anlamama engel olamamıştı. Seni alıp oradan çıkarmak için gittiğimde işi bıraktığını ve artık gelmeyeceğini söylediler. Her gece olduğu gibi falezlere gitmiş içkimi içiyordum ki ay ışığının altında titreyen seni gördüm beyazlar içinde. Aslında arkanda dikiliyordum ama o kadar dalgındın ki beni fark etmedin. Şişeyi fırlatıp bağırdığında kötü bir şeyler yapacağını anlamış seni yakalamıştım. Yıllardır hayalini kurduğum şey olmuş seni kollarımın arasına almıştım. Seni evime götürdüğümde ayıltıp seninle konuşmak sana her şeyi anlatmak istemiştim. Bana yaklaşman beni öyle kendimden geçirmişti ki seninle o tutkulu geceyi yaşamaktan kendimi alıkoyamamıştım. Yıllarca hayalini kurduğum geceyi sen bana hediye etmiştin. Sabah sana her şeyi anlatmayı planladığımda yatağı bomboş bulmuş gece içtiğim içkinin her kadehine lanetler okumuştum. Sen de sonraki kısımları biliyorsun. Şimdi şunu çok iyi anlamanı istiyorum. Ben seni sen benden nefret ederken de seviyordum ve âşıktım. Şimdi diyorsan, değişen şeyler var artık daha da çok seviyorum ve deliler gibi aşığım. Sana zarar veren o şerefsizi şu an ellerimle boğmamak için zor tutuyorum kendimi. Ama biliyorum ki bunu ona yaparsam sana zarar vermiş olacağım. O gece kapıyı kilitlemediğim için, seni koruyamadığım, yanımdan kaçmana izin verdiğim için her an her dakika kendime kızıyorum. Bu hayattaki hiçbir şey seni sevmekten beni alıkoyamaz. Ayrıca o gecenin hediyesi bebeğimiz bizi bir arada tutmak için savaş verirken onu istememek söz konusu olamaz. Bu yüzden Azra Akman önünüzde eğiliyor ve Sizi Azra Deman yapmak için yalvarıyorum. Evlen benimle peri kızı, bebeğimizi beraber büyütelim. Sen kendini hazır hissettiğinde ona boy boy kardeşler verelim. Seni seviyorum anlıyor musun? Seni çok seviyorum!" diyerek haykırmış, bense duyduklarımın şaşkınlığı içerisinde onu eğildiği yerden kendime doğru çekip, "Evet! Son nefesime kadar seninim aşkım. Evlen benimle çocuklarımızı birlikte büyütelim," diyerek dudaklarına yapışmıştım.

Suratımı ellerinin arasına alıp gözlerime bakarken her şeyin yolunda olduğunu işaret ederek dudaklarına ateşli bir şekilde yapışıp, tüm benliğimi ona vermeye karar vermiştim. Dudaklarını emerken ellerimi boynuna bacaklarımı da beline dolamıştım. Onu iyice kendime çektiğimde bedenlerimiz birbirine kenetlenmiş heyecandan titriyordu. Beni kucağında yatak odasına doğru götürürken eğilmiş boynunda kendimce imzalar atıyor, öpücükler konduruyor bu hareketlerim karşısında o çaresizce inliyordu. Beni incitmekten korktuğu için kendini bana bırakmıştı artık. Bedenimi yatağın üzerine bıraktığında öpüşmeye devam ediyorduk. Tek eliyle yataktan destek alırken diğer eliyle saçlarımla oynuyor omzumla göğsüm arsında işaret parmağı ile daireler çiziyordu. Boynuma doğru indiğinde başımı istemsizce geri atmış dudaklarımın üzerindeki parmağını dişliyor, inlemeye devam ediyordum. Onun ateşi ile cayır cayır yanarken üzerindeki gömleğin düğmelerini açmış ellerimi göğsünde ve karnında gezdirmeye başlamıştım. İnlemeleri arttığında üzerimdeki kıyafetten tek hamlede kurtulmuştum. Sutyenimden kurtulan göğüslerimi öpmeye başladığında inlemelerim iyice artmıştı. Elimi pantolonuna götürdüğümde kafasını kaldırıp gözlerimin içine bakmış, bakışlarımdan devam etmesi gerektiğini anlamıştı. Kararlıydım o gece onun olmaya gelmiştim ve olacaktım. Yarı çıplak bedenlerimiz birbirine değerken ateşli öpücüklerimiz devam ediyor, zevkten inlemelerimiz birbirine karışıyordu.

"Seni istiyorum!" deyip kulak memesini dişlediğimde son kalan çamaşırlarımızdan da kurtulmuşduk. Öpüşmelerimizdeki sertliğin aksine oldukça nazik bir şekildeydi çıplak dansımız. İkimizin nefesi birbirine karışırken o yavaş ve özenli bir biçimde içimde beni göklere yükseltmeye devam ediyordu. Sonsuza kadar öyle kalabilirdim.

"Seni seviyorum!" diye inliyordum. "Seni seviyorum!" diyerek inliyordu. Mutlu sona ulaştığımızda dudaklarımız birbirine kenetlenmiş, nefes nefese kalmış vücudumuzdaki elektrikle titriyorduk. Yaşadığımız duygu yoğunluğuyla gözlerimizden yaşlar boşalmıştı...

İkimizin de ağzından aynı anda aynı kelimeler dökülmüştü.

"Seni Çok Seviyorum!"

Continue Reading

You'll Also Like

597K 3.8K 4
• Tamamlandı • • Aşktan Adamlar - III • Büyüleyici bir güzelliği vardı Efsun'un. Ve Tekin, onun gözlerine bakarken zamanın durduğunu hissediyordu. Te...
1.7M 83.2K 43
En büyük aşklar nefretle başlar... Kalbi nefretin ateşiyle yanıp kavrulan, kendi dışında hiç kimseyi umursamayan, bencil, kibirli ve tüm hayatını dah...
1.9M 133K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
298K 24.7K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...