Asel

By Hikaray

7.6M 247K 26.2K

Küçücük bir bedeni nasıl sığdırdılar beyazlar içine? Oysa kendi halinde saf ve naif dünyadan kopuk bir kızke... More

1 - Can Parçası
2 - Kınalı Güzel
3 - Gelin
4 - Kelebek
5 - Kanatsız
6 - Kaçış
7 - Yeniden
8 - Nefret
9 - Hata
10 - Kocacığım
12 - Gecelik
13 - Ölümsüz
14 - Ten kokusu
15 - Benimsin
16 - Doğruluk
17 - Biz Bize
18 - Özel
19 - Yaralı
20 - Kayıp
21 - Geçmiş
22 - Huzur
23 - İhanet
24 - İntihar
25 - Melek
26 - Kurtarıcı
27 - Doktor
28 - Kanından Canından
29 - Kıskanç
30 - Bebek
Bölüm-31 Yağmur
Bölüm-32 Emanet
Bölüm-33 Kurşun Yarası
Bölüm-34 Geçmişten Gelen
Bölüm-35 Kan
Bölüm-36 Kan II
Bölüm-37 Katil
Bölüm-38 Yürek Tanem
Bölüm-39 Bal Tanem
Bölüm-40 Kırılış
Bölüm-41 Baba
Bölüm-42 Aşk kokusu
Bölüm-43 Hoş Geldin Hayatıma
Bölüm-44 Aşk Final
Bölüm 45- Benim ol
Kırmanşah
!
Cebri İcra
Teşekkürler! ❤

11 - Uzak

201K 6.9K 482
By Hikaray

Parmaklarının arasında tuttuğu sigaradan hafifçe ciğerlerine çekti. Dudaklarından süzen nikotinle başını arkaya savurdu,aradan geçen beş sene kafa dinlemesi içindi fakat geri geldiği günden sonra ki gün çok tuhaf bir şekilde karşılanmıştı. Daha yeni yirmi yaşını dolduran kadın değişmiş ve olgun bir görünüme bürünmüştü. Tek sorun bu değildi, senelerce içinde sakladığı nefret parçacıkları, tiksinmesine hatta onu istememesine neden olmuştu.

Bu sabah kulaklarına ilişen 'kocacığım' kelimesinden sonra içinde sakladığı öfkenin bir parçasını yok etmişti. Aşk değildi bu ama canını yakma faslından vazgeçmiş gibiydi.

Çektiği sigaranın küllerini dökmek için parmaklarıyla hafifçe üzerine vurdu. Kül tablasına düşen külleri tek tek izlemişti. Ciğerlerini doldurduğu duman çatlak dudaklarının arasından sızıyordu. İçini kaplayan 'eve gitmek' hissi gittikçe çoğalıyordu. Derin bir nefes alarak ellerini saçına daldırdı, elleriyle başına masaj yaparcasına saçlarını okşuyordu.

Uykusuz olmalıydı veya sarhoş. Bu düşünceler hiç yakışmıyordu sanki ona. Belki de sadece beyninin oynadığı oyundu bu? Yada kendinin kendine oynadığı.
Yayıldığı deri koltuktan uzanarak masaya bıraktığı telefonunu aldı. Ekran kilidinden kurtularak, telefon rehberinden aşağı kaydı. 'F' harfinde durdu ve parmak uçlarıyla 'Fatih' isimine basmıştı. Kulağına dayadığı telefonunun çalmasıyla açması bir olmuştu.

"Efendim ağam?" Diye cevap veren erkek, getir götür işleri yapan adamı Fatihti.

"Fatih, kimler var evde?"

Kimi sorduğunu tahmin üzeri anlayan Fatih boğazını temizledi "Gelin ağam şimdi çıktı." Dedi yutkunarak.

Dişlerini sıkan Çağan meraklanmaya başlamıştı. Nereye gitmişti bu şimdi? Babasına mı gitti yoksa? Aman... Nereye giderse gitsin demesine rağmen ağzından çıkanla aynı değildi. "Takip et, nereye kiminle ve nasıl gidiyor." Gibi bir emirde bulundu. Telefonun ekranında bulunan kırmızı düğmeye basarak aramayı sonlandırmıştı.

Kafasını iki elinin arasına alarak sinirle arkaya itti. Yine neyin peşindeydi bu?

Of...

Bu kız ne zaman büyüdü ve o sessiz korkak halinden kurtuldu diye mırıldandı kendi kendine.

Ofis kapısının açılmasıyla kendini birden bire bir kadının gözlerine bakarken buldu. "Çağan bey." Dedi alaylı bir ses tonuyla. Bunun ne işi vardı şimdi burada?

Yemek masasının toplanmasına yardim eden Asel, izin alıp elini yüzünü yıkayıp üstünü değişip çıkmıştı. Süslenmek için fazla zaman ayırmak istememişti, başına geçirdiği koyu şalla öylece çıkmıştı konaktan.

İlk yapmak istediği şey annesinin yanına gitmekti. Eskiden babası asla izin vermezdi ama artık karışamazdı. Yürüyerek indiği yokuştan, sağ saptı. Dümdüz yürüdüğü yolda başı dik ve kendinden emin adımlarla ilerledi. Üzerine giydiği açık mavi tonlarında, pembe çiçeklerle süslenmiş elbise annesinin en sevdiği renklerden oluşuyordu. Diz kapaklarının hafif üstündeydi fakat bundan rahatsız olmuyordu. Öylesine koluna geçirdiği koyu mavi çantayla, ayaklarına giydiği hafif topuklu beyaz sandaletlerle gayet iyi bir kombin olduğunu düşünmüştü. Yürüdüğü taşlı yollardan yoluna devam ettiğinde peşinden gelen adamı fark etmemişti.

Uzak bir mesafeden peşinden takılan hizmetli adımlarına dikkat ediyordu. Aselin birden bire başka sokağa sapması ona yetişmesini zorlaşmıştı.

Mezarlığın önünde duran hanımına şaşkınlıkla baktı. Demir kapıyı aralayıp içeri giren kız, mezar taşlarının arasında dolanıp durdu. Bayadır gelmiyordu, küçüklüğünde sadece bir-iki kere görmüştü annesinin mezar taşını. Yerini tam olarak bilmediği için tek tek dolaşıp bakması gerekiyordu.

Neyse ki eski bir mezarlık olmasından artık burayı kimse tercih etmiyordu. O yüzdende mezar taşlarının az olması ona kolaylık sağlıyordu. Birden bire gözüne çarpan isimle durdu. Yan yana dikilmiş olan taşları okumak için gözünü kıstı. "Zeynep Gökoğlu." Diye mırıldandı gözleri diğer taşa geldiğinde taşın üzerinde yazan belli belirsiz yazıyı okuyamıyordu. Diz çöktü. Annesinin mezar taşını öperek anlını dayadı, ufak hıçkırıkların başlamasıyla göz yaşlarının o hıçkırıklara yardım edercesine akmasıyla titredi. Boğulurcasına aldığı nefeslerle kuruyan dudaklarını ıslatmak için yaladı. "Anne...." Dedi taşı okşayarak. "Bak, ben geldim..." Zar zor çıkış yapan kelimeler boğazına takılıp kalıyordu.

"Deniz gözlüm, özledin mi beni?" Sırtında gezinen bakışları fark etmeden konuşmasına devam etti. "Ben... Ben çok özledim seni. Kokunu, saçımı okşayışını." Yutkundu. "Zorla evlendirdiler beni anne... Senin için zorla evlendirdiler." Derin derin solduğu nefesi kesik kesik çıkıyordu. "Ben ne yapayım anne? Ne anlarım ben evlilikten... Yediğim tokatlar, işittiğim laflar. Hepsini yüreğime saklasam bile, bir gün açığa çıkmayacak mı sanki?"

Avuç içleriyle sildi yüzünü. Ayağa kalktı, hafif bir tebessüm ederek fısıldadı. "Cihan ağabey beni bekler, sonra yine gelirim söz..." Omuzundan düşen şalını düzledi. Derin bir nefes alarak taşların arasından geçti, arka tarafta bulunan çıkış kapısına daha yakındı o yüzden oradan çıkmak daha mantıklıydı. Zorlukla geçtiği kırık yollardan demir kapıya ulaşmıştı, omuzunu üstünden son kez uzakta duran mezar taşına bakarak geldiği mezarlıktan çıkmıştı. Başına bağladığı şalı çıkartarak çantasının üzerine geçirdi. Sabah ördüğü belikli saçlarını serbest bıraktı.

Havanın çok sıcak olmasıyla gözüne gelen güneşle masmavi gözleri parlıyordu. Geldiği yolu geri sarf eden Asel, çarşıya inen yokuşa sapmıştı.

Burada özel bir parkta oturup çay içeceklerdi. Bayadır görmediği kuzeniyle bir iki laf edip akıl almak istiyordu. Cihan okumuş doktor olmuş geri gelmişti Mardin'e, aralarında bulunan beş yaş yok gibiydi. Kuzen olmalarına rağmen ağabey-kardeş sayılırlardı.

En son gelinlik bakarken karşılaştıkların da evlendiğini söyleyememişti. Korkmuştu, eğer duysaydı Miranlıların konağını basar onu kurtarmaya çalışırdı. Asel bunu göze alamamıştı, töre töredir - berdel berdeldir diyerek ona kötü bir şeyler yapmalarından çekinmişti. Canının yanmasına göz yumamadı hemde birde onun yüzündense. Bu düşüncelerden sıyırıp karşıdan karşıya geçip, tahtadan yapılmış süs köprünün üzerinden parka giriş yaptı. Altında akan suyla yüzen balıklar ve çıkan su sesleri içini ferahlatıyordu.

Elini kaldıran genci görünce yolunu o yöne doğru değiştirdi. Masaya varmasıyla çantasını demirden yapılmış gri sandalyeye bıraktı. Geriye çektiği sandalyeye oturdu, karşısında oturan genç pişkin pişkin sırıtıyordu. "Hoş geldin." Dedi gülerek.

Yanakları hafif pembeleşen genç kız "Hoş buldum Cihan ağabey..." Diye mırıldanmıştı. "Ne içersin?" Gibi saçma bir soruda bulunan Cihan'a gülmeden edemedi. "Çay?" Diyerek dalga geçmeye devam etti adam. "Çay olsun." Dedi onaylarcasına.

Temiz havayı iyice çekti içine. Hava o kadar güzeldi ki iyi ki çıkmışım diye düşündü. Konakta ve evde yaşadığı gergin anlardan bir sürede olsa kurtulmuştu.

"Ee? Nasıl gidiyor hayat?"

"Bilmem, boş."

"Evlilik?"

"Berbat..."

Başını yana yatıran genç adam kaşlarını çatmıştı. "Neden?" Dedi sinirle. Aldığı tepkiyle iyice oturduğu yere gömülen Asel titriyordu. "Sevmediğim biriyle evliyim? Bu yetmez mi berbat olmasına."

Cihan kıkırdamak ile yetinmişti. Birden bire başını düzeltip kızın masmavi gözlerine baktı. "Karı-koca oldunuz mu?"

Ah tanrım...

Soruyu anlamamış gibi yapsa olur muydu? Salak ayağına yatsa, yoksa durumu daha mı bok ederdi. "Karı...Koca?" Bilerek kekelemiş olsa bile gayet doğal gibi çıkmıştı ağzından. Sanırım yüz kızartıcı o soru gelmek üzereydi "Beraber hani, şey yaptınız mı..." Yutkundu. Ne diyeceğini bilmiyordu ama kuzeniydi bu, yalan söylemesine gerek yoktu değil mi? Umarım.

"H-Hayır... O beni sevmiyor ki?" Dudaklarını dişledi. "Düğün günü kaçtı." Titrek bir sesle söylemesine neden olmuştu içindeki acı. Kuzeninin durumunu fark eden Cihan elini uzatıp ufak elleri avuçlarının içine aldı. "Şt... Tamam sakin ol." Şefkatle okşadı elini. Onunda içi titriyordu, ağlayan kızı sakinleştirmek istiyordu ama olmuyordu işte... Ne dese fark eder miydi? Düzelir miydi cehennem gibi hayatı. Düzelmez di tabi ki.

"Alo abi." Kulağına tuttuğu telefonla, parkta oturanları izliyordu.

"Söyle." Dedi soğuk bir ses.

"Bir adamla beraber oturuyor, el ele..."

Continue Reading

You'll Also Like

794K 16.1K 16
Arthur McQueen, geçmişinde kabusu olan kızın on yıl sonra hayali olacağını bilebilseydi kendisini öldürmeyi tercih ederdi hiç şüphesiz. " Senden nef...
2K 169 6
Geçimini baktığı fallarla sağlayan Ayperi'nin müşterileri için gördüğü tüm rüyalar gerçekleşmektedir. Yalnızca zengin müşterilerine bu hizmeti veren...
6.2K 890 10
kendisinin en büyük düşmanı olarak bilinen jeon jungkook'tan gizlice hoşlanan taehyung, ona anonim bir şekilde mesaj atmaya karar verir.
170K 18.3K 48
"Derler ki; Ay'ın Kralı, Güneş tarafından öpülmüştür. Esmerdir bedeni ve sıcacıktır kalbi. Ancak buzları andırır gözleri, tıpkı mavi bir dolunay gibi...