RUHUMUN GÜNAHI

By Buketderler8

18.9K 11.6K 3K

Hiç, sebepsiz yere, ansızın kalbinizin sıkıştığı oluyor mu? Güneş'in altında karanlık üzerinize çullanıyor mu... More

1.BÖLÜM: Kaçış..
2.BÖLÜM: Karanlığına Hoşgeldin..
3.BÖLÜM: Değişim..
4.BÖLÜM: Kırmızı..
5.BÖLÜM: Yara..
6.BÖLÜM: Yarın Yok Gibi..
7.BÖLÜM: Kaybet Beni..
8.BÖLÜM: Merhaba..
9.BÖLÜM: Nefes..
10.BÖLÜM: Karanlık Oyun..
11.BÖLÜM: Elveda..
12.BÖLÜM: Neredesin..
13.BÖLÜM: Zehir..
14.BÖLÜM: Gurur..
15.BÖLÜM: Güneş ve Ay..
16.BÖLÜM: Kar..
17.BÖLÜM: Kimsin Sen?
18.BÖLÜM: Başlıyoruz..
19.BÖLÜM: Kaderin Oyunu..
KARAKTER TANITIMI
20.BÖLÜM: Bul Beni..
21.BÖLÜM: Paramparça..
22.BÖLÜM: Gölge..
23.BÖLÜM: Ateş Sensin...
24.BÖLÜM: Oyun Bitti.
25.BÖLÜM: Söz Vermiştin..
26.BÖLÜM: Yarattığın Karanlık..
27.BÖLÜM: Üç Dakika.
28.BÖLÜM: Umut Dolu Sesleniş..
30.BÖLÜM: Mehir..
31.BÖLÜM: 27 Haziran.
32.BÖLÜM: Dayan Nefesim.
33.BÖLÜM: Geçmişin Karanlığı.
34.BÖLÜM: Aşkın Gücü..
35.BÖLÜM: NİŞAN..
36.BÖLÜM: Büyük Oyun.
37.BÖLÜM: Yabancı.
I.Kitap Finali: GÜNAHKÂR VE MASUM.
II.KİTAP TANITIM
40.BÖLÜM: Yalan Kapanı.
41.BÖLÜM: Kâbus.
42.BÖLÜM: Mucizeye Kaçış.
43.BÖLÜM: Güneş ve Uzay.
44.BÖLÜM: Tehlikenin Kanı.
45.BÖLÜM: Nefretin Gözleri.
46.BÖLÜM: En Güzel Dilek..
47.BÖLÜM: Merhaba Ve Güle Güle.
48.BÖLÜM: Doğum Ve Ölüm.

29.BÖLÜM: Senin İçin..

416 265 121
By Buketderler8

Yukarıdaki müziği açıp öyle okuyalım^^ medyadaki görsele de bakmayı unutmayalım^^ BÖLÜM SONUNDA SOHBET ETMEK İÇİN SORULAR SORDUM LÜTFEN BÖLÜM SONUNDA DÜŞÜNCELERİNİZİ BIRAKIN..

"Döktüğün her bir gözyaşının bedelini ödeyecekler. Senin aydınlığında onlara karanlığı yaşatacağım."

(YAZARIN ANLATIMINDAN)

-"Gözlerini açıyor." Aylin hemşire tedirgin bir şekilde mavi gözlerle buluştuğunda mavi gözlerin sahibi demir bastonunu yere vurarak kalktı. Hemşire önde ilerlerken o da ağır ağır çıkıyordu merdivenleri. Odaya girdiği an bastonun çıkardığı sert ses diğer hemşireyi korkutmuştu, doktor ise gözlerini, gözleri açmak için mücadele eden yaralıdan ayırmıyordu.

-"Konuştu mu?" Sert ses karşısında hemşire hayır anlamında başını sallamıştı.

-"Parmağımı takip eder misin?" Her an kapanacakmış gibi duran gözleri ağır ağır parmağı takip ettiğinde doktor derin bir nefes alarak ellerini, bacaklarını hissedip hissetmediğini kontrol ederken yaralı gözleriyle her hisse karşılık vermişti.. Doktor derin bir nefes alıp mavi gözlere baktı.
-"Işitme testi yapacağım ama şuana kadar hiçbir fiziksel sorun çıkmadı. Son ihtimal için kendisine gelmesini beklemeliyiz."

Yorgun göz kapakları duyduğu seslerle yavaş yavaş kapanırken oda boşalmıştı, sadece mavi gözler kalmıştı. Bastonuyla kapıyı sert bir şekilde kapattığında ağır ağır hastanın yanına geldi..Bastonunu kenara bırakıp yüzüne doğru eğildiğinde kapanmakta olan ela gözlerine baktı..

-"Hoşgeldin Uzay, yeni perde açıldı.."

Ela gözler soğuk cümleler ile karanlığa teslim olurken mavi gözler bastonuyla cama doğru yürüdü ve dışarıyı izlemeye başladı..

(MEHİR'İN ANLATIMINDAN)

Yorgun gözlerim karanlıkla savaşırken duyduğum sesler ile savaşı unutup sinirle açılmışlardı..

-"Uyuyorsa hiç uyandırma Cemre teyze sonra geliriz biz." Sinirlerime hakim olarak seslendim.

-"Uyumuyorum." Saniyeler içince açılan kapı ile Gamze ile göz göze gelmiştim. Gözlerini kırmızı zarın gerçeğini bağırırken rol yapacak halde değildim.. Üzerimdeki yorganı halsizce kenara attığımda Gamze'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum. -"Çok.." mırıldandığında kaşlarımı kaldırdığımda sert bir şekilde tamamladım cümlesini. -"Perişan, kötü?" Sıkıntılı bir nefes aldığında saçlarımı dağınık bir şekilde topladım. -"Ben yüzümü yıkayayım." Gamze başını salladığında kapıya yönelmişti. -"Aşağıdayım ben." Bir şey demediğimde son kez gözlerime bakıp çıkmıştı. Yüzüme çarpan her bir damla canımı acıtıyordu..Bir gün daha Uzay'sız başlamıştı..Dolan gözlerimi silip halsizce aşağıya indiğimde Gamze karton kahve bardağıyla dışarıdaydı. Annem mutfakta uğraşırken sessizce evden çıktım ve Gamze'nin arabasına yaklaştım, normalde bize geldiğinde kapıyı kitlemiyordu şuan o anlardan biri olması dua ederek yavaşça kapıya asıldığımda açılmıştı. Halsizce aynaya uzanıp asılı olan kırmızı zarı aldım. Kapıyı kapattığımda eve girmeden direkt bahçeye geçmiştim. Avucumun içinde sıkıca tuttuğum kırmızı zarla bahçeye girdiğimde Gamze de arkasını dönmüş şaşkın bakışlarıyla bana bakıyordu.

Derin bir nefes aldığımda hemen yanında durdum ve başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. -"Yağmur yağacak.." diye fısıldadığımda Gamze'nin bakışları hala benim üzerimdeydi. Başımı çevirip gözlerine baktığımda bakışlarım elindeki karton bardağa kaydı. -"Filtre kahve?" Bakışlarımı bardaktan ayırmadığımda Gamze başını salladı. -"Aksi düşünülemezdi. En sevdiğim, biliyorsun." Bakışlarım tedirgin bakışlarıyla buluştuğunda başımı salladım. -"En sevdiğin.." Yalancı bir tebessümle elimi kaldığımda parmaklarım elindeki kahve bardağını kavramıştı. Gamze'nin çatılan kaşlarıyla birlikte bardağı tuttuğu parmakları gevşemişti. Yalancı tebessümümü bozmadığımda tekrar gökyüzüne döndüm. Sağ elimdeki bardağın yanına sol elimin parmakları arasında çevirdiğim kırmızı zar eklendiğinde Gamze'nin yutkunduğunu görmüştüm. Gözlerimi gökyüzü kaplayan kara bulutlardan ayırdığımda bardağı hafifçe kaldırdım. -"En sevdiğindi değil mi?" Gözümü gözlerinden ayırmadan kahvesinden bir yudum aldığında gözlerinde oluşan siniri görmüştüm..

-"En sevdiğin kahve? Sana aitti değil mi?" Bardağı hafifçe indirdiğimde kırmızı zar parmaklarımdaki yerini koruyordu. -"Sana ait olan bir şeye dokunduğum hatta içtiğim için bozulmamışsındır umarım. Üzgünüm senden önce görmedim ama filtre kahveyi çok seviyorum. DAYANAMADIM." Tebessümümü yok ettiğimde gözlerinin içine bakarak bir adım attım.

-"Mehir!" Bize seslenen Ozan'a elimi kaldırıp gelmemesini söylediğimde üzerimizdeki bakışları hissediyordum.

-"Benim aşkımdan uzak duracaksın."
-"Mehir,ben!" Sinirle lafını kestim. -"Hayır Gamze. Biz! Uzay ve ben." Bir adım daha yaklaştığımda gözlerimden kaçan gözleri kırmızı zardaydı. -"Ona karşı bir şeyler hissettiğini biliy-"

-"Seviyorum!" Sert bir şekilde lafımı kestiğinde bardağının kapağını açtım. Bardağı yan çevirdiğimde kaşlarını çatmıştı. -"Ne yapıyorsun?!" Bardaktan ayrılan gözlerimle gözlerine baktım. -"Vücuduma fazlasının zarar olduğu bir şeyi ortadan kaldırıyorum." Bardak boşaldığında tekrar kapağını kapattım ve yalancı bir tebessümle uzattım. -"Aşkıma en ufak zarar verirsen seni ortadan kaldırmam en az bu kadar kolay olur. Şimdi, sen şuandan itibaren sevgilin Tamay'a odaklanıyorsun ve aşık olduğum adamın adını, varlığını aklından, kalbinden siliyorsun. O senin için olması gereken kişi, arkadaşının sevgilisi. İçeriye giriyoruz ve hiçbir şey olmamış gibi yapıyoruz, yoksa neler yapacağımı düşünmek istemezsin." Yanından ayrılırken sert bir ses tonuyla konuşmuştu. -"Senin yüzünden öldü. Onu sen öldürdün. İnsanların yüzüne nasıl baktığını anlamıyorum? Sende hiç vicdan yokmuş onu görmüş oldum." -"BANA BAK!" Sinirle arkamı döndüğümde sinsi gülümsemesi ile yaklaştı. -"Hadi katil arkadaşım! İçeriye girelim!" Gülerek yanımdan geçerken sert bir şekilde kolunu tuttum ve elindeki kahve bardağını aldım. Karton bardağı büzüştürdüğümde sinirle yere attım ve ayağımla ezmeye başladım. -"Benim canımı sen yakamazsın anladın mı? Benim canımı artık hiç biriniz yakamazsınız. Başkalarının cümleleriyle karşılama geliyorsun hatta gözlerime bakmaya cesaret edemeyip arkamdan sesleniyorsun, sen busun işte. Korkağın tekisin. Ya insan ol kendine çeki düzen ver ya da yemin ediyorum sonun ezdiğim bardağın gibi olur." Kolunu sertçe savurduğumda gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. -"Bu cümleleri çaldığın adamda korkak sen de. Kirli kalplerinizi bizden uzak tutun." Son ikaz cümlemi kurup yürümeye başladığımda onun da arkamdan yürüdüğünü hissediyordum. Aynı anda içeriye girdiğimizce herkesin bakışları bizim üzerimizdeydi..Ozan ne olduğunu sorar şekilde işaret yaptığında omuz silkmiştim.

-"Bir haber var mı?" Umut kırıntısı arıyan sesime Ozan başını sağa sola salladığında cevabını vermişti..-"Size kahve getirdim." Annem kupaların bulunduğu tepsiyi sehpaya koyarken bana farklı bir kupa uzatmıştı. -"Sana kahve yok küçük hanım ama papatya çayı var." Gözlerimi devirerek kupaya uzandığımda itiraz edecek halde değildim.. -"Uzay da hiç hoşlanmaz bitki çaylarından.." Can bana bakarak iç geçirdiğinde hepimizin gözlerinin dolduğuna yemin edebilirdim.. Annemin hatrı için aldığım bir yudum bile midemi bulandırmıştı.

-"Ben çıksam size ayıp olur mu?" Soruma Ozan ve Can aynı anda kaşlarını çatarak cevap vermişti. Başka bir şey demeden yanlarından ayrıldığımda aldığım nefes bile içimi üşütüyordu, mayısın ortasında olmamızın dışında hiçbir sorun yoktu. Kalbimdeki acı dünyanın en sıcak yerinde bile beni üşütecekti..Halsizce odama girdiğimde hiç tereddüt etmeden kitaplıkta bulunan kitaplarımdan birini aldım, öylesine bir nefesten sonra Uzay ile fotoğraflarımızın üzerinde duran anahtarı aldım. Dolan gözlerim ile bir iki fotoğrafı alıp kitabın arasına koyduktan sonra telefonumu da aldım ve aşağıya indim. -"Mehir! Nereye?" Ozan ve Can koşarak yanıma geldiklerinde önce kollarımın arasındaki kitaba sonrada gözlerime baktılar. -"Cevabını bildiğiniz sorular soruyorsunuz.." Ozan ve Can birbirine baktığında derin bir nefes aldım. -"Uzay gelene kadar ölmeyeceğim.." Başka bir şey demeden çıktığımda arabanın kilidini açmıştım. Derin bir nefes alıp bindiğimde kitabı ve telefonumu hemen yanımdaki koltuğa koymuştum, kitabı koyduğum an sayfaların arasından fotoğraflar çıktı, hüzünle onlara baktıktan sonra büyük kapıdan çıktım, direksiyonu çevirdiğim an Alya'nın arabası ile burun buruna geldik. Alya hiçibir şey olmamış gibi arabadan inip yanıma geldiğinde camı açmıştım. -"Ben de sana geliyordum."

-"Neden?" Sert soruma tekdüze cevap vermişti. -"Seni merak ettim." Aynı sert tonum ile kaşlarımı kaldırdım. -"Neden? Nasıl delirdiğimi gözlerinle görmek mi istedin?" Alya kaşlarını çatarak başını salladı. -"Hayır tabi ki. Bak beni o gece yanlış anladın." -"Sevgilimin odasındaydın. ALYA! Aylardır bizim dışımızda kimsenin girmediği evdeydin! Ve sen şimdi karşıma çıkmış yanlış anladın mı diyorsun?" Alya ile konuşurken gözleri arabasına doğru yürüyen Gamze'ye kaymıştı. Ben de aynadan ona baktığımda gözündeki öfke metrelerce uzaktan belli oluyordu. Bakışlarım tekrar Alya'yı bulduğunda o da bana bakmıştı. -"Bak kimsin? Nasıl bir karaktere sahipsin bilmiyorum, çözmedim o zahmete girmedim. Ama bunca bilinmezliğin arasında neyi biliyorum biliyor musun? Alya kaşlarını çatarak ne olduğunu sorarken derin bir nefes aldım. -"Hayatımızdaki yerinin kalıcı olmadığını çok iyi biliyorum. Çok yakında hayatımızdan çıkacaksın!" Alya tam konuşacakken gaza basmıştım, ne diyeceğini umrumda bile değildi.

Uçurum kenarının habercisi sessiz ormandan geçtiğimde dakikalar içinde gelmiştim.. Yanımda duran kitabı aldığımda radyoya dokunmamıştım, aylardır olduğu gibi kendisi açılacağı zamanı biliyordu, ben müdahale etmeyecektim. Kapıyı açık bıraktığımda büyük kayalara doğru ilerledim. Kendi kayama oturduktan sonra bıraktığım yerde duran beyaz taş ile Uzay'ın kayasının hemen bitişine bir çizgi daha çektim.. Gözlerimi silip kucağımdaki kitapta kaldığım sayfayı açtım. Uzay'ın beni duyduğunu biliyordum o yüzden aylardır yaptığım gibi bu kitabı da sesli okuyacaktım..

"Bak Milena, 'En çok seni seviyorum.' diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki. .. Ve yazdıklarımın devamı olarak Milena, kalbimde sen varken her şeye katlanabilirim.."

Dudaklarımdan dökülen satırlarla elimi kalbime götürdüm ve gözlerimi kapattım..Kalbimde sen varken her şeye katlanabilirim.. Derin bir nefes aldığımda gözlerimi açtım ve okumaya devam ettim. Dakikalar sonra dalga sesine açılan radyoda katılmıştı.. "Kelimelerden alacaklı bir sağır gibi..İçimi döktüm bugün, yokluğunla konuştum." Duyduğum dizeler ile sağ gözümden düşen gözyaşını sildim. -"Bugün kalbime saplanan diğer bıçağı da siz üstlendiniz demek..Pekala.." Kendi kendime fısıldadığımda iki şarkıcının haykırışı gözyaşlarımı yanaklarıma indirmişti..

"Yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın
Ne olur, gel, gel, gel, gel
Ben sensiz İstanbul'a düşmanım.." Şarkıcı yalvarışını haykırdığında gözyaşlarım her zaman yaptığı gibi boğaz ağrısını da getirmişti.. Sonsuz maviliklere kayan gözlerim, esen rüzgarın uçuşturduğu saçlarım ve de yok olmakta ola n ruhum haykırmam için bir araya geldiğinde gücüm yoktu..Kapanan gözlerimden akan gözyaşları ile fısıldayabildin.. "Ne olur, gel, gel.."

Saatlerce sonsuz maviliklere kitap okuduğumda havanın kararması ile zaten kötü olan görüşüm iyice bozulmuştu. Sıkıntılı bir nefes alıp arabaya bindiğimde sayfaların arasında duran fotoğrafları çıkardım. Uzay dizlerimde uyurken çektiğim fotoğraf..Fotoğrafı yaklaştırıp öptüğümde parmaklarım uyuyan gözlerinde dolaştı.

Sokağa girdiğimde evin üst katının ışıklarının yanmadığını gördüm, her akşam açık olan ışıklar bu akşam yanmıyordu..Büyük kapıdan giriş yaptığımda bahçedeki ışıkların yandığını gördüm. Kitabı kollarımında arasına aldıktan sonra arabayı kitledim ve bahçeye yöneldim. Annem sandalyede oturuyor, Ozan hemen karşısında hararetli bir şekilde telefonda konuşuyordu.

-"Geldi, tamam. Bir şey olursa ara." Çatılan kaşlarım ile bana bakan endişeli gözlere baktığımda annem gözleri yaşlı bir şekilde yanıma gelmişti. Ozan'a ne olduğunu sorar gözlerle baktığımda yanıma geldi. -"Mehir sen naptın?" Kendimi geri çektiğimde neyden bahsettiğini anlamıyordum. -"Ne yapmışım? Hiçbir şey anlamıyorum. Noldu size niye böylesiniz? Yoks-" -"Hayır henüz bir gelişme yok." Ozan lafımı kesip açıklama yaptıktan sonra devam etti. -"Alya'ya vurmuşsun! Neden böyle bir şey yaptın Mehir?! Gamze aranıza girmek istediğinde ona da şiddet göstermişssin." -"NE! " Oynanan oyunu anlamak saniyelerimi aldığında annem ve Ozan bu söylenen yalana çoktan inanmıştı. -"Ben kimseye dokunmadım. Yalan söylüyorlar!" Ozan gergin ellerini alnına götürdü. -"Neden böyle bir yalan söylesinler Mehir! Tamam Alya hayatımıza yeni girdi ama Gamze..Gamze senelerdir bizim arkadaşımız." Kitabı sinirle masaya bıraktığımda öünde durdum. -"Gerçekten böyle bir şey yaptığıma inanıyor musunuz?" Annem sıkıntılı bir nefes verip içeri girerken Ozan'ın gözleri gözlerimdeydi. -"Eski Mehir olsaydı asla inanmazdım..Ama-" -"Eski?" İmalı bir ses tonuyla konuştuğumda Ozan kollarını açtı.

-"Gerçekten eski sen olduğuna inanıyor musun?" Bana doğru bir adım attığında ses tonu alçalmıştı. -"Karıncayı bile incitemeyecek bir ruha sahip olan sen birini vurdun!"

Sinirle kaldırdığım elimle göğsüme vurdum. -"Benim kalbimi yerinden söküp aldılar. Diri diri toprağa gömdüler, ruhumun günahını bana ve aşık olduğum adama misliyle ödettiler ve siz benim hiçbir şey yaşamamışız gibi kalmamı mı beklediniz. Ben aşık olduğum adamı, bana nefes aldıran adamı kaybettim, karanlıkta kaybolduk ve çaresizce birbirimizi arıyoruz. Ben bu haldeyken iki tane yalancıyla mı uğraşıcam?!! Yazık.."

-"Mehir.." Ozan'ın ses tonu pişmanlığını belli ederken kolundan tuttum. -"Gel benimle." Sinirle konuştuğumda endişeli ses tonuyla "Nereye!" diye sormuştu, arkamı dönmeden soğuk bir şekilde -"Gerçeklere." dediğimde içeriye girmiştik. Annem telefonunu kapatmış ve gözlerime bakıyordu. -"Hazırlan Mehir. Birazdan psikolog ile görüşmen var." Annemin sert sesi ve kurduğu cümle, inandığı yalandan daha çok canımı yakmıştı.

-"Sen de inandın..Kızına değil, onlara.." Loş ortamda yankılanan fısıltım ile Ozan'ın kolundan elimi çektim ve ağır ağır yürümeye başladım. -"Benimle gelin.." Gözyaşlarımı silerek merdivenlere yöneldiğimde arkamdan geldiklerini görüyordum..Üç kat merdiven çıktıktan sonra çatı katında kamera görüntülerinin olduğu odaya girdik, odanın kırmızı ışığını yaktığımda annemin şaşkınlığı aldığı nefeslerden belli oluyordu. -"Bizim evimizde kamera mı var?" Üç ekranın karşısına oturduğumda halsizce mırıldandım. -"Sadece babam ve ben biliyorduk." Derin bir nefes aldığımda evden çıktığım dakikaları açtım, görüntü hızını biraz arttırdıktan sonra ekranı durdurdum ve ayağa kalktım. -"Yaklaşın ve büyük tuşa basın." Ozan'ın bakışlarını üzerimde hissederken ben bakışlarımı ekrandan ayırmıyordum. -"Biriniz telefonunu çıkarıp video çeksin diğeri de yalancıların yanındaki arkadaşımı arasın. Yalancılarla beraber izlesinler." Ozan ekrana yaklaştığı an durdurdum. -"ARA." Sert bir şekilde durdurduğumda annem ve ikisi bana bakıyordu. Ozan tedirgin bir şekilde telefonunu çıkardı aramayı başlattı ve kaldırdı. -"Niye görüntülü arıyorsun?" Can'ın sorgular sesine karşı gözlerimi üç büyük ekrandan ayırmıyordum.

-"Şiddet görenleri sor." Fısıldadığımda Ozan bana bakarak konuşmuştu. -"Nasıllar? -"Toparlanıyorlar yavaş yavaş şimdi banyoya gittiler yüzlerini yıkıyorlar." -"Hemen çağırsın." Bir kez daha fısıldadığımda Ozan aynen iletmişti. -"ALYA! GAMZE! Acil gelin. Noluyor Ozan? Mehir nerde?"

Dolan gözlerime engel olamadığımda gözyaşlarım düşmüştü. Ozan yutkunurken Alya'nın ve Gamze'nin sesleri geliyordu. -"Oyun öyle çizilip oynanamaz. İşte size gerçek bir oyunun gerçek filmi." Sesimi duyduklarında yalandan bağırma sesleri geldiğinde Ozan telefonu durdurduğum ekrana yakınlaştırdı. Kamerayı çevirdiğinde hepsi görüntülere bakıyordu. Tuşa bastığı an başlayan kayıtta evden çıktım, ben aramadan inmedim Alya yanıma geldi, konuştuk, ben gittim ve işte..Gamze Alya'yı arabasına aldı..

-"Madem böyle bir oyun oynayacaktınız keşke başrol olarak beni de çağırsaydınız, yalandan birbirize vurmak zorunda kalmazdınız. Ben ikiniz içinde o yalanı gerçek yapardım. Ve siz.." Gözlerimi sildiğimde telefondaki Can'ın gözleri benim üzerimdeydi. -"Bana koşulsuz inanıp destek olduğunuz için teşekkür ederim." Ölümcül ses tonumla anneme döndüm. -"Ben psikolog ile görüşmeme gidiyorum. Sizler de şiddet görmüş yaralılarla ilgilenin." Sinirle odadan çıktığımda annem ve Ozan arkamdan geliyordu. Hızla evden çıkıp arabanın kilidini açtığımda arkamı döndüm ve elimi kaldırdı. -"Hayır Ozan. Hiç kimseyi görmek istemiyorum." Arabanın kapısını açtığımda düşen gözyaşlarım ile Ozan'a baktığımda Can'ın da endişeli sesi geliyordu..

-"Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Uzay iyi ki şuan burada değil..Kardeşlerinin geldikleri bu hali görmemesi iyi oldu." Derin bir nefes aldığımda konuşmaya devam ettim.

-"Bana bunu düşündürüp söylettiğiniz için sizi asla affetmeyeceğim." Sinirle bindiğim arabada arkama dahi bakmadan hareket etmiştim..Boşalan gözyaşlarım yüz kaslarımı ele geçiriyordu. Gidecek tek bir yerim vardı..Ama önce hesaplaşmam gereken konular vardı.. Can'ın numarasını çevirdiğimde endişeli bir ses tonuyla açmıştı.

-"Mehir nerdesin? Çok özür dilerim. Nolur konuşalım?" Gözlerimi sildiğimde yağmur atıştırmaya başlamıştı. -"Nerdesiniz?"
-"Alya'nın evinde.."

-"Geliyorum. Ozan'ı da ara." Bir şey demesini beklemeden kapattığım telefonu yanımdaki koltuğa attığımda iki camı da açmıştım. Yağmur eşliğinde Uzayların sokağına girdiğimde arabayı ait olduğu yere park etmiştim, evlerinin önüne..

Arabadan indiğimde kapıda beni bekleyen Can'la göz göze geldik. Yavaşça ilerlediğinde Ozan'ın aracı da sokağı dönmüştü. Yanından bir şey demeden geçtiğimde açık kapıdan içeri girdim.

Dağınık t-shirtüm, yıpranan pantolonum ve saçlarım ile enkazdan farksız bir halde ilerlemeye başladığımda büyük bir salon kapısı karşılamıştı beni. Sert adımlarınla odaya girdiğimde Alya koltukta oturuyor, Gamze ise başına koyduğu elleriyle dışarıya bakıyordu.

-"Geçmiş olsun." Öfkeyle seslendiğimde ikisinin de gözleri gözlerimi bulmuştu.

Ozan ve Can da içeriye girdiğinde hepsi gözümün içine bakıyordu.. Saniyeler içinde Sema içeriye girdiğinde çatık kaşlarım ile Ozanlara döndüm. -"Ben haber verdim." Dedi suçlu sesin sahibi Gamze..

-"Ne oluyor?" Sema tedirgin bir şekilde hemen yanımda durduğunda derin bir nefes aldım.

-"Uzay hayatıma girmeden önce.. " ismi dudaklarımdan döküldüğü an gözlerim yaşarmıştı..

-"Ruhsuz bir bedendim. Kendi hayatıma karşı en isteksiz, en uzak seyirciydim. İçinde saklandığım kabuğu kimse için kırmadım, ta ki bir çift ela göze kadar.." Gözlerim hepsinin gözlerinde dolaştığında Ozan'ın ve Can'ın pişmanlıklarını gözlerinden anlayabiliyordum.

-"Ben bir çift ela göz sayesinde hayata tutundum. Ve siz.." Gamze ve Sema'ya doğru yaklaştım. -"Siz benim olan ela gözlere dokundunuz." Gözlerim Alya'nın gözlerine odaklandı.

-"Sen birden bire hayatımıza girdin tıpkı geçen gün sevgilimin odasına bugün de arkadaşlarımla arama girdiğin gibi!" Gamze'ye doğru bir adım attığımda boğazım acıyordu..

-"Sen.." titreyen çeneme engel olamıyordum.. -"Ben Uzay'a aşık olduğumu ilk sana söyledim. Aşktan, onu üzmekten korktuğum için senin omzunda ağladım." Gözlerimi sildiğimde cebimden çıkardığım kırmızı zarı parmaklarımın arasına aldım ve tekrar Alya'ya döndüm.

-"Anlat. Kimsin sen? Neden böyle bir yalana başvurduğunuzu düşünmek zor değil." Alya sesini düzelterek duruşunu dikleştirdi.

-"Madem merak ediyorsun anlatayım." Ayağa kalktığında tam karşımda durmuştu. Konuşmadan önce gözleri Can'ın gözleri ile buluştuğunda Can'ın yüzündeki hayal kırıklığı içimi sızlatmıştı, çünkü Alya'yı gördüğü andan itibaren ondan etkilendiğini biliyordum..

-"Ben Alya. Buraya henüz yeni taşınmışken bir sabah erken bir saatte kapım çalındı. Kapımı çalan kişi kamera görüntülerine bakmak istedi, çok önemliymiş.." Alya konuştukça çene kaslarım geriliyordu..

-"Evime giren ela gözler sadece evime değil kalbime de girmeyi başarmıştı. Gözlerinin rengi, ses tonu, kokusu..Beni kendine çekmesi için yetti de arttı bile." Damarıma basıyordu, bilerek yapıyordu..

Sinirle bir adım daha yaklaştığımda alaycı bir ses tonuyla konuşmaya devam ediyordu.

-"Evimden gittikten sonra bir daha görmek için uydurduğum bahane ile evine gittim. Sohbet ederken telefon ekranında senin fotoğrafını gördüm, sonra da kafede..O gece sizin sevgili olduğunuzu biliyordum. Sahi Mehir! Uzay neden o gece sevgilim demedi senin için? "

-"Sevgili olduğumuzu anlayacak kadar zeki sanmış olabilir seni!" Alaycı bir ses tonuyla konuştuğumda yüzü düşmüş, çenesi kasılmıştı.

-"O gece Uzay'ın odasına girdim evet. Ben sadece o gece değil. Babası gittiğinden beri her gece o eve, o odaya giriyorum.."

-"Sen!" Can sinirle bize doğru bir adım attığında Alya alaycı bir şekilde konuşmaya devam etti.

-"Arkadaşlarına, çevrene, sevgiline sahip olmak istedim. O yüzden yaptım." Sinirle elimi kaldırdığımda gülerek kalkan elime baktı.

-"Ne o tokat mı atacaksın? Hadi, durma!" Alya sinirle güldüğünde derin bir nefes aldım. -"Uzay'ın odasında ne işin vardı?"

-"Onu çok özlediğim için kıyafetlerini kokluyorum.." Cümlesi biter bitmez Can bize doğru bir adım daha atmıştı. Sinirle alaycı bir şekilde güldüğümde ellerimi biraz indip saçlarına dokunmaya başladım.

-"Çok güzeller sapsarı, yumuşacık."

-"Ne yapıyorsun?!" Alya çatılan kaşları ile sertçe yüzüme baktığında gözlerimi gözlerine çevirdim.

-"Saçlarına dokunduğum için tedirgin olup korkuyorsun ama iftira atıyorsun öyle mi?"

Ellerim yukarıya doğru çıktığında arkadaki saçlarına dokunuyordum.

-"Az önce dediğin cümleyi doğru anlayıp anlamadığımı düşünüyorum?! Bana yardımcı olur musun?" Alya tek kaşını kaldırdığında dudağı kıvrılmıştı. -"Tabi! Hangisini anlamadın?"

Gözlerimi kıstığımda ellerim hala saçlarındaydı. -"Benim arkadaşlarıma ve ilişkime sahip olmak istedin. Bunu anlamış mıyım?" -"Evet! Gayet iyi anlamışsın." Alya sinsi bir şekilde gülümsediğinde konuşmaya devam ettim. -"Arkadaşlarımla aramı bozmak için bana iftira attın?!" Alya iki parmağını kaldırdığında -"Küçük bir oyun." Diye fısıldamıştı..

-"Oyun.." Cümlesini tekrarladı hafif bir şekilde öksürdüm. -"Son ve en önemli yer." Kaşlarını kaldırarak ne olduğunu sorar gözlerle baktığında saçlarına asıldım. Asıldığım saçlarını aşağıya doğru çektiğimde başımı eğip gözlerine baktım.

-"Benim sevgilimin odasına girip kıyafetlerini kokladın.." Saçlarını git gide elime doladığımda başını kaldırmış gözlerimin hizasına getirdim. -"Bırak saçımı ruh hastası!" -"Mehir!" Alya'nın yardım çığlıkları, Sema'nın bırak kelimesi birbirine karışıyordu.

-"Uzay'ın varlığını dahi unutacaksın. Eğer seni çevremde görürsem emin ol küçük oyununuzu gerçeğe çeviririm, bunu yaparım." Ellerimdeki saçlarını bıraktığımda bağırmaya başladı. -"Manyaksın sen manyak! Uzay senin gibi bir canavarda ne bulduysa! Onu haketmiyorsun!"

-"EEE! YETER! Canavarım, sizin gibilerin yüzünden canavarlaştım. Yıllardır Gamze'si ayrı dert, Tamay'ı ayrı dert bir de sen çıktın. YETER! Bıktım sizin gibilerden! Biz birlikte olmak için nelerle, kimlerle savaşıyoruz bir de sizinle mi uğraşırsa!"

Işaret parmağını tehditkar bir şekilde kaldırdığımda saç diplerini ovalıyordu.

-"Seni bir daha çevremde görmeyeceğim." Derin bir nefes aldığımda kırmızı zarı kaldırdım.

-"Değdi mi? Şu hâle düştüğünüze değdi mi?"

-"Mehir ben-" Soluk soluğa nefes almaya çalıştığımda gözlerimi kapatıp yutkundum.

-"En yakınımızdan biri olarak çektiğimiz acılara şahit oldun..Söyle değdi mi? Söyle.."

-"Mehir ben bir an şeytana uydum. Sen sabah benimle öyle tehditkâr konuşunca çok sinirlendim ve seni de üzmek istedim. Üzül istedim."

-"Sence de yeterince üzülmedim mi? Başka bir üzüntüyü gerçekten hak ettim mi?" Sinirle bir adım geri gittiğimde bağırmaya başladım.

-"Kalbim durdu, benim kalbim! Uzay için direndim, pes etmedim! Ve sen şimdi diyorsun ki üzül istedim. Ağzıma sıçtınız lan! Sen ve sevgilin. Daha ne üzülmesi!"

-"Uzay senin yüzünden öldü hâlâ Uzay için direndim diyorsun! Ne biçim bir insansın sen!"

-"ALYA KES SESINI!" Can sinirle bağırdığında Ozan'ın da Sema'nın da sert bakışları Alya'nın üzerindeydi. Gamze'ye döndüğümde başımla Alya'yı gösterdim.

-"Ona da mı söyledin siz korkakların birbirinizi avuttuğu cümleyi."

-"Yazık sana!" Alya'ya iğneleyici gözlerle baktığımda sinirle yanıma geldi hızla elini kaldırdığında bileğini tuttum. Tırnaklarımı bileğine geçirirken ateş püsküren gözlerle gözlerine bakıyordum. -"Sen, bana dokunamazsın! Uzay benim. Sevdiklerimden uzak dur."

-"Noluyor burada!" Kapıdan gelen yabancı ses ile hepimiz arkamızı döndüğümüzde Toprak Kara ile göz göze geldim. Benden ayırdığı gözleri Alya'ya gittiğinde yanımıza gelmişti.

-"Noluyor dedim!"

-"Bana..Bana saldırdı!" Alya beni işaret ederek bileğini çektiğinde Toprak Kara ile bir kez daha göz göze geldik.

-"Ben de senden bahsediyordum." Kaşlarını çattığında elimi kaldırarak Gamze'yi ve Alya'yı gösterdim.

-"Korkaklar cemiyetinin yeni üyeleriymiş de haberim yokmuş." Toprak Kara'nın bakışları daha da sertleştiğinde o nefret dolu sesi duyuldu. -"Doğru yolu bulmuşlar. Darısı diğerlerine!" Bakışları Ozan ve Can'a kaydığında ikisinin de soğuk bakışları üzerindeydi.

-"Uzay gibi güçlü birinin böylesine korkak bir dedesi olması ne tuhaf! Yazık!"

-" Mehir!" Toprak Kara bir adım attığı anda Ozan ve Can aynı anda kollarından tutmuştu. -"SAKIN! ONA YAKLAŞMAYI DÜŞÜNME BİLE!"

Üçüne de acıyarak baktığımda ilerlemeye başladım. -"Yazık..Çok yazık.." Sert adımlarımla evden çıktığımda midem bulanıyordu..

Hızla arabaya gittiğimde gidecek tek bir yerim vardı..Hareket attığımda Ozanların da arabaya bildiklerini gördüm.

Yaklaşık 20 dakika sonra uçurumun kenarında durduğumda derin bir nefes aldım ve kayalıklara yöneldim. Kendi yerime oturduğumda yaklaşan arabanın sesi duyuldu. Dakikalar sonra Ozan, Can ve Sema yanıma geldiklerinde Sema yanıma oturmuştu, Uzay'ın yeri her zaman ki gibi sadece ona aitti.. Ozan ve Can'ın bakışları üzerimdeydi. Gözlerimi denizden ayırmadan konuşmaya başladım.

-"Berbat bir hâlde olduğumu biliyorum. Hatta zavallı! Hepiniz, içime kapanıp konuşmayacağımı düşünüyordu ama öyle olmadı ve bu durum daha da korkuttu." Gözlerimi elimin tersiyle sildiğimde konuşmaya devam ettim. -"Ama hayır..Ben Uzay'a söz verdim. O gelene kadar delirmeyeceğim, vazgeçmeyeceğim, ölmeyeceğim.."

-"Mehir.." Can'ın çaresiz sesine karşılık derin bir nefes daha aldım.

-"Hisler beslediğin insanın gerçek yüzünü bu şekilde öğrenmeni istemezdim."

-"Hayır ya! Öylesine bir şeydi!"

-"Yine de bir 'şey' di." Tekdüze cümlenin ardından gözlerine baktım.

-"Bir şartla.." dedim ayağa kalktığımda. -"Bir şartla Sizi affetmeyi düşüneceğim." Büyük bir merakla ayağa kalktıklarında kendinden emin sesim ile hiç düşünmeden konuştum. -"Bana Uzay'ı getirin..Uzay'ı bulun.."

Benden kaçan gözleri birbirini bulmuştu. -"Ya da ben de sizinle araştırmaya geleceğim. Burda böyle elim kolum bağlı oturamıyorum. Kalbim sıkışıyor, bedenim onsuz aldığı her nefesi reddediyor.." Ellerim sinirle saçlarıma gittiğinde kalbim sıkışıyordu.

-"Bir yerlerde beni hissediyor, biliyorum..Ama yolunu bulamıyor." En kararlı bakışlarımla gözlerine baktığımda göğsüm daralıyordu. -"Burada böyle oturamayız." -"Ne var senin aklında?" Ozan çatık kaşlarıyla ayağa kalktığında aklımdan geçenleri söyledim. -"Her sokağa bakacağım. İstanbul da ne kadar sokak varsa hepsinden geçip Uzay'ı arayacağım." -"Delilik bu!" Sema şaşkın bir şekilde kollarını açıp tam karşımda durduğumda derin bir nefes aldım. -"Akıllı olmak için artık çok geç! Şimdi delilik zamanı." -"Delireceksek de beraber delirelim!" Ozan'ın kararlı sesiyle gözlerine baktığımda cesaretini görebiliyordum. -"Uzay gelene kadar bizimlesin.. Onun güvenli kolları seni sardığı andan itibaren bizi görmek istemeyebilirsin ve sonuna kadar da haklısın ama şimdi değil." Ozan'ın ses tonundan çok gözlerinde görüyordum pişmanlığı.. Derin bir nefes daha aldığımda gözlerimi sildim ve acıyla gülümsedim.

-"Siz bana Uzay'ın emanetisiniz. Size kırıldım evet kolay kolay da geçmeyecek ama ne şimdi ne de Uzay geldikten sonra kopmayacağız.." Üçü de aynı anda üzerime gelip sımsıkı sarıldıklarında aralarında zayıflamış bedenimle küçücük kalmış, boğuluyordum.. -"Uzay geldiğinde yaşamak istiyorum." Bağırarak kollarından kaçtığımda arabalara yöneldik. İki arabanın yanında durduğumuzda Ozan plan yapmaya başladı. -"Ben Mehir'le onun arabasında gideyim, Can ve Sema siz de benim arabamla gelin. Biz karşıya geçelim ordan başlayalım." Gözlerim bulutların arkasındaki aya gittiğinde -"Aslında.." dedim gözlerimi gökyüzünden ayırmadan -"Biz seninle yüksek kesimlere baksak." Kaşlarını çatmış yüzüme bakıyordu. -"Ormanlara?!" Başımı salladığımda hayır anlamında bakışlarıyla cevabını vermişti. -"Güneş doğmak üzere, neden hayır diyorsun?" -"Seni böyle bir tehlikeye sürükleyemem de ondan!" -"Yapma Ozan!" Gözlerimi devirdiğimde kararı netti, ormanlara bakmayacaktık..En azından o bakmayacaktı.

Arabalara geçtiğimizde hızla hareket etmiştik. Hepsi telefonlarını sesliye almıştı. En ufak detayda birbirimize haber verecektik..

Yeni doğan güneş eşliğinde sakin köprüden geçerken gözlerim güneşin sarılığını taşıyan sakin maviliklerdeydi.. Hepimiz perişan bir haldeydik..Akıllı olmamız gereken an da biz delirmeyi seçmiştik. Akıllıca yaptığımız her hareket onlarca acıyı peşinde getirdi ve şimdi biz delirmeyi seçtik.. Sahi küçük kız, ne diyordu geçen gün okuduğun söz "Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanırlar." Bırak bizi de deli sansınlar, sonuçta bizim müziğimizi bizden başka kim duyuyor ki..

***

(YAZARIN ANLATIMINDAN)

Üzerine düşen güneş ışınları açılmak istemeyen göz kapaklarını daha da ağırlaştırırken daha fazla direnmedi ve yavaş yavaş açtı gözlerini.

Bir süre bulanık olan görüntü netleştiğinde ateşe atılmış gibi yanan gözleri önce kolundaki seruma, göğsündeki kablolara sonra da çevresine gitmişti. Oldukça büyük, bembeyaz bir odada büyük bir yatakta yatıyordu. Kuruyan damağı yutkunurken canını acıtıyordu. Dirseğini yatağa bastırıp doğrulmaya çalıştığında bacakları ona hiçte yardımcı olmuyordu. Sıkıntılı bir nefes aldığında hemen yanında duran sürahiye uzanmak istediğinde elinin çarpması sonucu yere düşmüştü. Sürahi paramparça olurken merdivenden sesler duyulmaya başlamıştı.

İki hemşire aynı anda odaya girdiğinde şaşkın bir o kadar sevinçle bağırdılar.

-"Uyanmış! Hocam!" Saniyeler içinde iki hemşire ve doktor içeri girdiğinde ela gözler çatık kaşlarıyla yüzlerine bakıyordu.

-"Su?" Aylin hemşirenin sorusuna sadece gözlerini kapatıp açmıştı. Dakikalar içinde başka bir sürahi ile odaya girdiğinde ela gözlere yaklaştı elini başıyla omzu arasına koyduğunda yavaşça doğrulmasına yardim etti ve suyu içirdi. Yılların susuzluğunu yaşıyor gibiydi, kuruyan damağı..

Doktor ayaklarına, kollarına uyguladığı her etkinin, tepkisini ela gözlerin yüzünde alıyordu..

-"Ayak parmaklarını oynatır mısın?" Bu ela gözler için zor olsa da yapmıştı.

-"Şimdi dizini biraz kaldırır mısın?" Ela gözler doktorun dediklerini bir bir yapıyordu. Dakikalar geçiyor, doktor her testin yanına tik atıyordu..

-"Noldu bana? Neresi burası?" Yorgun olmasına rağmen sert çıkan ses tonu sonucu doktor ve hemşireler birbirine bakmıştı.

-"Çok ağır bir kaza ve ardından bir o kadar  ciddi ameliyatlar geçirdin." Ela gözler kapanıp açıldığında doğrulmak istediği an iki hemşire de kolundan tutarak yardımcı oldular. Ela gözler yorgun ve meraklı bir şekilde etrafındaki gözlere baktığında bastonun sert sesi yaklaşıyordu. Ses kapının önünde kesilmişti.

-"Doktor?!" Mavi gözlerin sahibi sert bir şekilde doktora baktığında doktor tebessüm etti.

-"Hastamız uyandı." Cümle bitmeden mavi gözler ile ela gözler çarpışmıştı.

-"Fiziksel hiçbir sorunu yok efendim. Sadece uzun zamandır hareketsiz kaldığı için bir süre destek alarak hareket edebilir."

Ela gözler, gözlerini esir alan soğuk maviliklerden ayrılmadan derin bir nefes aldı.

-"Artık birisi kim olduğumu ve burada ne işim olduğunu söyleyebilir mi?" Cümlesi biter bitmez etrafındaki bütün kaşlar çatılmıştı.

-"Kim olduğunu hatırlamıyor musun?" Mavi gözlerin sahibi sert bir ses tonuyla konuştuğunda ona doğru yaklaşmıştı.

-"Hatırlasam sormazdım." Mavi gözlerin sahibinin dudakları yukarı kıvrıldığında doktora döndü ve başıyla çıkın işareti yaptı. Saniyeler içinde odada sadece mavi ve ela gözler kalmıştı.

Bastonunu sert bir şekilde vurarak ela gözlerin tam karşısındaki camın önünde duran tekli koltuğa oturdu.

-"İlk önce adını öğrenmek ister misin?" Ela gözler açılıp kapandığında mavi gözler başını salladı.

-"Pekâlâ Uzay. Başka ne öğrenmek istiyorsun."

-"Uzay.." Ela gözler kendi kendine fısıldadığında mavi gözler gözlerini bir an olsun üzerinden çekmiyordu.

-"Ne kazası? Nasıl geldim buraya?" Sorularını peş peşe sıraladı.

-"Seni yaralı bir şekilde ormanda buldum. Sonra buraya getirdim aylardır da buradasın." Uzay'ın kaşları çatılmış, yaralı yüzü sertleşmişti.

-"Aylardır?" İnanmayan bir ses tonuyla tekrarladığında mavi gözler hemen yanında duran takvime baktı.

-"Bir iki gün içinde 4.ayına gireceksin."

-"Ne!" Uzay sinirle ve büyük bir şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştığında sırtındaki ve karnındaki yaralar acımıştı.

-"Bazı yaraların hâlâ ciddi ve dikişleri duruyor. Lütfen sakin ol. Şimdi, bir kez anlatacağım ve sen de lafımı kesmeyeceksin."
Uzay itiraz etmeden tamam anlamında başını salladığında mavi gözler anlatmaya başladı.

-"Seni ormanda bulduktan sonra çok araştırdım. Ne ailen, ne de bir tane akraban var. Anlayacağın kimin kimsen yok. O yüzden bundan sonra burada benimle yaşayacaksın."

Uzay duydukları karşısında şaşkın bir o kadar üzgündü.

-"Neden seninle yaşayacağım?" Mavi gözler ayağa kalkıp yanına yaklaştı.

-"Güçlü birine ihtiyacım var ve o güç sende. Hem bana hayatını borçlusun, unutma." Uzay sert bir şekilde tek kaşını kaldırdı.

-"Kurtarmak zorunda değildin." Uzay'ın cümlesine karşılık Mavi gözlerin yüzüne soğuk bir tebessüm yerleşmişti.

-"Henüz o kötülük rütbesine erişmedim evlat. Şimdi, güzelce dinlen. Ben doktoru çağırayım." Mavi gözler odadan ayrıldığında Uzay derin bir nefes almıştı. Saniyeler içinde doktor geldiğinde son kontrollerini yapıyordu.

-"Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?" Uzay kendinden emin sesi ile cevap verdi.

-"Hatırlasaydım şimdi çoktan bu evden çıkıp gitmiştim. Ya da ailem olsaydı çoktan bulmuşlardı beni.."

-"Doğru söylüyorsun. Evet! Hiçbir sorun gözükmüyor ben ablaya söyleyeyim de artık senin için hafif sıvı gıdalardan başlayalım. En sevdiğin çorba ne?"

Uzay doktorun son sorunu duyar duymaz kaşlarını çatmıştı. -"Adımı hatırlamıyorken sevdiğim çorbayı hatırlamak biraz tuhaf olurdu sanki değil mi?" Doktor mahçup olmuş bir şekilde tebessüm etmişti. -"Haklısın. Ben hafif olması konusunda özellikle uyarayım. Sen dinlen şimdi." Doktor odadan çıkar çıkmaz mavi gözlere dönmüştü.

-"Hiçbir şey hatırlamıyor efendim. Doğruyu söylüyor yani." Mavi gözler doktora karşı başını sallamış ve odasına doğru ilerlemeye başlamıştı.

Dakikalar geçiyor hemşirelerin biri giriyor biri çıkıyordu. En son Aylin hemşire elinde tepsi ile girmişti.

-"Yemek vakti.." Tepsiyi masaya koyduğunda Uzay'a doğrulmasında yardımcı oldu. Tepsiyi kucağına alıp hemen karşısına oturduğunda yanlarında duran küçük destek aparatını açtı ve önüne koydu. Tepsiyi onun üzerine koyduğunda gözü Uzay'ın bileğindeki dövmeye kaydı.

"Dövmen çok hoş. Buraya geldiğimden beri çok dikkatimi çekiyor. Çok güzel." Uzay hemşirenin cümlesi ile yavaşça kolunu kaldırmış ve bileğindeki Ay dövmesine bakmıştı. Parmakları dövmenin üzerinde gezinirken kapının eşiğinde onları dinleyen yabancı bir kulak vardı, mavi gözlerin kulakları..

"Bu tür dövmeler genelde çift dövmesi olur ki senin ki de öyle. Kiminle yaptırdığını hatırlamıyorsun değil mi?"

Uzay üzgün bir şekilde hayır anlamında başını salladı. "Hayır..Hiçbir şey hatırlamıyorum. Hatırlayacak pek bir hayatım da yokmuş gördüğüm kadarıyla."
Uzay derin bir nefes aldığında, mavi gözler de uzaklaşmıştı...

"Teşekkür ederim ama ben tek başıma yiyebilirim." Uzay kaşığa uzandığı an Aylin hemşire gülerek başını salladı. -"Hocamdan azar işitmek istemiyorum." Uzay başını salladığında hemşirenin yedirmesini kabul etmişti.. Boğazından geçen her bir kaşık içini ısıtıyordu..

Saatler geçmiş ve güneş yerini karanlığa bırakmıştı..Uzay uyumak için gözlerini kapatsa da işe yaramıyordu. Kendini zorlayıp yataktan destek ala ala ayağa kalktığında başı feci bir şekilde dönmüştü, elleri sargılı başına gittiğinde bacaklarında ayakta duracak güç yoktu. Iki eliyle kapı kenarına tuttuğunda doktor koşarak yanına geldi.

"Biraz aceleciyiz sanırım." Uzay'ın koluna girdiğinde Uzay kahverenginin hakim olduğu tırabzanları, duvarları inceliyordu..

"Uyuyamıyorum. Nefes alamıyorum." Doktor acıyan gözlerle yüzüne bakarken mavi gözlerin bastonunun sesi duyulmuş sonra da kendisi görünmüştü. "Doktor?!"

Doktor açıklama yapmaya başlamıştı. "Biraz hava alsa iyi olur." Mavi gözler, başını sallarken karşı odayı işaret etti.

"Koltuk altına koyması için onlarca değnek var iki tane al gel." Doktor koşarak gidip geldiğinde doktorun ve mavi gözlerin yardımıyla değnekler koltuk altına yerleşmişti.

"Burdan!" Mavi gözlerin desteği ile yavaş yavaş ilerlediklerinde asansöre gelmişlerdi. Saniyeler içinde indiklerinde kapı büyük ve geniş bir hole açılmıştı. Açık renklerin hakim olduğu holden geçmişler ve bahçeye çıkmışlardı. Doktor yanlarından ayrıldıklarında Uzay derin derin nefes alıyordu.

"Aylardır yalancı oksijenlerle nefes alıyorsun. Doya doya çek içine." Uzay'a bakarak konuştuğunda ikisi de derin derin nefes alıyordu. Uzay etrafı incelemeye başladığında, kocaman bahçenin etrafı yüksek üzeri yeşilliklerle kaplanmış duvarlarla çevriliydi, hapishane duvarlarının yeşilliklerle süslemişler bahçe duvarı yapmışlar diye düşündü kendi kendine.

"Sen kimsin peki?" Uzay başını gökyüzünden çevirmeden konuştuğunda mavi gözler de başını kaldırıp gökyüzüne baktı.
"Öylesine biri." Mavi gözler soğuk bir cevap verdiğinde Uzay gözlerini gökyüzünden ayırmıyordu.
"Kimse öylesine değildir bu hayatta. Ama peki sana kim olduğun konusunda ısrar etmeyeceğim çünkü boş beynim geçmişimi hatırlamakla meşgul."

"Seninle çok eğleneceğiz çocuk. Seni öldürmemden de mi korkmuyorsun?" Uzay başını çevirip mavi gözlere baktı. "Öyle bir niyetin olsaydı yaşatmak için bu kadar zahmete girmezdin."
Mavi gözler başını sallayarak kendinden emin bir şekilde cevap verdi. "Şimdi daha çok emin oldum. Kesinlikle benimle kalacaksın çocuk."

"Buna itiraz edecek gücüm ve hayatım yok." Mavi gözlerin elini Uzay'ın omzuna koyduğunda başıyla içeriği gösterdi.

"Hadi! İlk günden kendini bu kadar yorma." Uzay tamam anlamında başını salladığında yürümeye başlamışlardı. İçeriye girerken gözü salondaki büyük plağa kaydı. Yürüdüğü esnada gözlerini plaktan ayırmadı. Mavi gözler Uzay'ın baktığı yine baktığında hafif bir tebessüm yerleşmişti yüzüne.

"Doktor!" Mavi gözlerin sert sesi evde yankılanırken doktor saniyeler içinde yanlarındaydı. "Odasına götür uyusun. Yoruldu." Doktor, Uzay'la beraber asansöre binmiş ve yukarı çıkmıştı.

"Acaba sevgilisi var mıydı?"

"Umarım yoktur ya." Hemşireler dışarıyı izlerken birbirleriyle konuşuyorlardı ki doktorun sert öksürüğü ile korkuyla arkalarını döndüler. Utanmış bir şekilde Uzay'ın yatağını hazırladıklarında yavaş yavaş oturtmuşlardı yatağa.

Aylin hemşire içeceği ilaçları hazırlarken doktor da tansiyonunu kontrol ediyordu ki evde bir ses yankılanmaya başladı...

Mavi gözler plağı çalıştırıyordu. Dakikalar içinde Uzay ilaçlarını içmiş ve uzanmıştı. Doktor ve hemşireler çıktıktan saniyeler sonra kapısı açıldı ve mavi gözler ile göz göze geldi.

"Uyu bakalım çocuk." Uzay başını salladıktan saniyeler sonra melodiyi işitmeye başlamıştı.

"Teşekkür ederim." Mavi gözler kapıyı kapatırken teşekkür ettiğinde mavi gözler sadece başını sallamıştı. Kapı kapandıktan sonra bastonun sesi de yok olmuş başka bir odanın kapısı sert bir şekilde kapanmıştı.

"İnatla tutunuyorsun ama
Bırakıcam diyecek gücüm
Olmadığından tutunuyorsun hala
Haberin yok bilmiyorsun.. " Uzay içinde kaybolduğu dizelerle yataktan doğruluğunda bir kulağı hâlâ sözlerindeydi..

Yataktan kalktığında bir elini komidine diğer elini yatağın başlığına koymuştu ve kalkmıştı.. Savaşta değilsin ama, bir kaza kurşunuyl, selam sabah kesmeden de
Vurabiliyorlar arkandan..diye devam etti şarkıcı..

Ağır ağır karşısında hafif açık olan kapıya yöneldi.. Yavaş adımlarla kapıdan içeriye girdiğinde otomatikman duvara dayanan eliyle ışığı yakmıştı.. Yanan ışıklar ile banyoda olduğunu anladığında başını hemen sol tarafında duran aynaya çevirdi.

Aylar sonra kendisini görmüştü.. Parmakları, yüzündeki yaraların ve başındaki sargının üzerinde gezindiğinde boynundaki ve kollarındaki yaraları da farketmişti..Sadece tek bir yerde herhangi bir yara veya kızarıklık yoktu, dövmenin üzerinde ve etrafında.. Parmakları dövmenin üzerinde gezindiğinde yaşaran gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Sessizce banyodan çıktığında dışardan gelen seslere kulak verdi.

"Tamam ben şimdi iletiyorum."

"Nolmuş!" Korumalardan biri diğerine kaşlarını çatarak yaklaştığında telefonu kapatan koruma sıkıntılı bir nefes aldı.

"Şu takip ettirdiğimiz kız vardı ya-"

"Geçen gün kalbi duran?!"

"Biz başka kız mı takip ettiriyoruz!"

"Ee nolmuş!"

"O ve arkadaşları sokak sokak geziyorlarmış. Birini arıyorlarmış."

"Hemen patrona söyle."

"E tutma o zaman!" Korumalardan biri uzaklaştığında diğeri de Uzay'ın odasının önündeki yerini almıştı.

Uzay düşen gözyaşları ile elini kalbine götürdü. Sıkışan kalbi ile duvardan destek ala ala camın önüne gitti. Ellerini perdeye atıp destek aldığında başını kaldırıp bulutların arkasındaki Ay'a baktı..

"Mehir.." derin derin nefes aldığında düşen gözyaşları korkuya aitti. Aşık olduğu kadına bir şey oldu korkusuydu..

"Seni çok özledim Mehir..Seni çok seviyorum.." Gözlerini gökyüzünden ayırmadığında "Kabul tamam. Hayat budur.." diye sonlandı şarkı.

"Hayat bu değil..Ve olmayacak. Döktüğün her bir gözyaşının bedelini ödeyecekler. Senin aydınlığında onlara karanlığı yaşatacağım. Sana söz veriyorum sevgilim bize bunu yaşatanları sileceğim bu dünyadan. Sakın vazgeçme Mehir..Vazgeçme sevgilim."

Uzay, aylar sonra bambaşka bir karanlığa gözlerini açtığı anda bile aklı ve kalbi sadece Mehir'deydi, aşkındaydı..

"Senin kalbin durursa benimki atar mı sanıyorsun? Seni o karanlıktan kurtaracağım Mehir." O ân karanlığa karışan gözyaşları sadece Uzay'a ait değildi.. Kilometrelerce uzakta Mehir yorgun ve çaresizce başını kaldırmış kara bulutların arkasındaki aya bakmıştı.

"Vazgeçme Uzay..Bizim için. Seni bulacağım sevgilim."

"Vazgeçme Mehir..Bizim için. Seni o karanlıktan kurtaracağım." Uzay ve Mehir aynı anda bulutlara esir düşen aya bakarak birbirlerine seslendiklerinde ay onlar için bu mücadeleyi kazanmış ve önündeki kara bulutlardan kaçmıştı.. Ay tüm karanlığa rağmen evrendeki yerini aldığında aynı anda elleri kalplerine giden iki bembeyaz ruhun umutları filizlenmişti...

Uzay ağır ağır yatağına gittiğinde gözlerini kapatmak istemiyordu, kapattığı an kaza anı gözlerinin önüne geliyordu.. Sevdiği kadının gözyaşları, korkusu..Ve son öpücüğü..

Gözlerinden düşen gözyaşlarıyla elini başına koyduğunda canı, kalbi acıyordu..
Derin bir nefes alıp gözlerini kapattığı an Mehir'in kahverengi gözleri göründü, sonra burnu, o güzel kirpikleri, dudakları..O gülen yüzü. Mehir'in gülen yüzü sündükçe gözyaşları meydana çıkmıştı ve birden kaza anı gelmişti.. Öksürerek gözlerini açtığında karanlık odada öylece duvarı izliyordu.. Kaza anını hatırlıyordu peki ya sonra? Sonra nasıl buraya gelmişti? Içerdeki adam kimdi? Mehir'e ne olmuştu? Neler yaşamıştı?

Uzay sinirle ellerini sargılı başının arasına koydu ve vurmaya başladı.

"4 ay! 4 ay!" Elini alnına koyduktan sonra ilaçların yarattığı ağırlık ile gözleri kapandı..

"Bir sokak daha bitti." Ozan saatine bakarak konuştuğunda Mehir sadece başını sallamıştı. Can'ı aradıklarında herhangi bir gelişme olmadığını öğrenmiş ve başka bir sokağa doğru hareket etmişlerdi..

Mehir, Ozan, Can ve Sema sokak sokak Uzay'ı ararken diğer tarafta Tamay, Gamze'nin çok kötüyüm mesajını almış ve yanına gitmişti. Kapıyı çaldığında gözyaşları içinde Gamze açmıştı. Gamze, Tamay'ı görür görmez sarıldığında Tamay ne olduğunu soruyordu. Gamze gözyaşları içinde gün içinde yaşananları bir bir anlatmaya başlamıştı..Ve o gecenin sonu ikisinin de yakınlaştığı gece olarak tarihlerine yazılmıştı.

"Mustafa abiden bir haber var mı? " Mehir uykulu sesi ile Ozan'a döndüğünde Ozan çayını içerken hayır anlamında başını salladı. "Son günlerde merkezde diye biliyorum emekli olsa bile hâlâ el üstünde tutuluyor." Ozan Mehir'e döndüğünde yüz ifadesi çekingen bir o kadar da meraklıydı.

"Mehir, sana bir şey soracağım?" Mehir sor anlamında başını oynattığında "Mektubu niye hâlâ okumadın?" Diye sordu Ozan tek nefeste..

Bu soru Mehir'in cevabını bilmediği bir soru değildi.. "Uzay'ın veda satırlarını içimde tek bir umut kırıntısı kalmadan okumayacağım ve inan bana ben o mektubu okumadan Uzay'ı bulmuş olacağız."

"Bulacağız.." Ozan fısıldadığında yeni bir sokağa giriş yapmışlardı..

"Nabzı normal. Bir anormallik yok." Aylin hemşire arkadaşına durumu bildirdiğinde Uzay yavaş yavaş gözlerini açıyordu.

"Günaydın.." Aylin hemşire gülümsediğinde Uzay'ın gözleri odada dolaştı.

"Nasıl hissediyorsun kendini?" Selma hemşire Uzay'a doğru yaklaştığında Uzay elini başına götürmüştü.

"Başım..Başım ağrıyor."

"Sargılar mı sıktı acaba?" Selma hemşire yanına geldiğinde yavaş yavaş sargıyı açtı ve biraz gevşek olacak şekilde tekrar sardı.

"Neden sarıyorsunuz?" Uzay merakla Selma hemşirenin gözlerine baktığında hemşire ilk kez ela gözler ile göz göze gelmişti. "Başında 8 tane ciddi dikiş var. Korumak amaçlı." Uzay başını salladığında doktor ve mavi gözler de odaya girmişti.

"Bugün daha iyi görünüyorsun." Doktor gülümseyerek yanına yaklaştığında yine sadece başını sallamıştı.

"Kahvaltıya benimle inebilir mi doktor?" Kısa bir sessizlikten sonra doktor, başını sallamıştı. Hemşirelerin yardımıyla yataktan kaldırıldığında koltuk altına değnekleri koymuşlardı. Dakikalar içinde aşağıya indiklerinde mavi göz ve Uzay büyük salona girmişler, uzun masaya doğru ilerliyorlardı.

Mavi gözler Uzay'ı hemen yanındaki sandalyeye oturttuğunda o da kendi yerine oturmuştu.
Hizmetliler gerekli sunumu yaptıktan sonra odadan çıktıklarında Uzay'ın tabağında küçük lokmalar vardı..

Soğuk sessizliği mavi gözler bulmuştu. "Ee hatırlayabildin mi bir şeyler?" Uzay düşen yüzü ile gözlerine baktı.
"Hayır. Rüya dahi görmedim." Yine sessizlik hakim olduğunda adamlarından biri içeri girdi ve önemli olduğunu söyleyip dışarı çağırmıştı. Mavi gözler dışarı çıktığında adamları şirkette gelmesi gerektiğini imzalanması gereken dosyaların biriktiğini söylemişti.

"Elinize sağlık çok güzel olmuş, pek yiyemedim kusura bakmayın." Uzay portakal suyunu dolduran orta yaşlı kadına tebessüm ederek konuştuğunda kadın da tebessüm etmişti. "Afiyet olsun. Hiç problem değil hem yeni ayaklandınız, olur öyle." Mavi gözler içeri girdiğinde kadın da çıkmıştı. "Bugün bir süre olmayacağım. Ama doktor ve hemşireler seninle olacak. Eğer istediğin bir şey olursa adamlara veya mutfakta ki ablamıza söyleyebilirsin." Uzay gözlerini kapatarak başını salladığında mavi gözler kalkmış ve hazırlanmak için yukarı çıkmıştı. O odadan çıkar çıkmaz doktor ve hemşireler gelmişti. Uzay biraz hava almak istediğinde bahçeye çıkmışlardı. Yaklaşık yarım saat kadar bahçede kaldıktan sonra tekrar odasına çıkarmışlardı.

Uzay bir süre daha odada uzandığında yavaşça yerinden kalktı ve odasından çıktı. Değneklerin yardımıyla asansöre binmiş aşağıya inmişti. Mutfağa doğru yöneldiğinde sabah kahvaltı da gördüğü kadının yemek telaşında olduğunu gördü.

"Merhaba." Kadın, Uzay'ın sesiyle korkuyla sıçradığında Uzay kendini kötü hissetmişti.
"Özür dilerim, korkuttum!"

"Ne özürü efendim!"

"Uzay. Adım Uzay." Kadın aklına gelen bir ân ile gülümsediğinde Uzay da ne olduğunu sorar gibi tebessüm etmişti. "Aylar önce bu diyaloğu güzeller güzeli bir kız ile yapmıştım da o aklıma geldi. O da aynı sizin gibi adım Uzay demişti." Kadın gülerek elini kaldırdı. "Aman ne Uzay'ı, Mehir, Mehir'di." Kadın gülerek önüne döndüğünde Uzay duyduğu isim ile bembeyaz kesilmiş ve ayakları tutmaz olmuştu. Kalbi her ân yerinden çıkacakmış gibi göğüs kafesini zorladığında derin derin nefes alıyordu.. Bu kadın Mehir'i daha önce görmüştü ama nerede? Uzay sorgulayıcı bakışlarını kadının üzerinden ayırmadığında kadın birden arkasını döndü.

"Siz bir şey mi istemiştiniz?"

"Aslında-" Uzay konuşmaya başladığı ân içeriye giren iki koruma elindeki poşetleri ortada duran seramik sehpaya bıraktılar.
Uzay çatılan kaşları ile poşetlerin üzerinde yazan markettin ismine ve adresine baktığında adresin yakınlarda olması için dua ediyordu. Adrese göre hâlâ Istanbuldaydı.. Uzay'ın gözü poşetlerden, camın önünde duran cep telefonuna ilişti.

"Ben bitki çayı isteyecektim. İş çıkardım başınıza." Kadın gülerek kaşlarını çatmıştı. " O ne demek! Aksine çok mutlu oldum."

"Ben size nasıl hitap etsem bilemedim." Uzay samimi bir şekilde gülümsediğinde kadın da gülümsemişti.
"Ayşegül abla diyebilirsin mesela."

"Peki Ayşegül abla. Sen çayı yapana kadar burada oturabilir miyim? Odaya çıkmak istemiyorum."
"Sen nerede iyi hissedeceksin geç yavrum." Uzay yavaş yavaş camın önündeki sandalyeye oturduğunda gözü hemen önündeki telefondaydı. Kadın telaşla aldığı poşetlerle birlikte dolaba dönmüş, sırtını Uzay'a vermişti. Uzay anında önünde duran telefonu açtığında hemen son aramalara ve mesajlara baktı hiçbir yerde tek bir kayıtlı, kayıtsız numara yoktu, bu da demek oluyor ki kadının telefonla çok isi yoktu..Kadın önüne dönmeden önce telefonu eski yerine koymuş öylece etrafa bakıyordu.

Dakikalar sonra kadın elinde fincan ile Uzay'a yaklaşmıştı.
"Efendim merhaba, çıkmadan önce göremeyince aramak zorunda kaldım. Hastamızın genel kontrolü için polikliniğe götürmem gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda olduğu gibi."

Uzay duyduğu ses ile birden ayağa kalktı. "Ben ilacımı içmeyi unuttum. Hemen içip geliyorum abla, fincan burada kalsın." Kadın başını sallarken Uzay mutfaktan çıkmış sessizce salona doğru ilerleyen doktoru dinliyordu.

"Ben buradaki korumalara da söylerim efendim. Asır hastanesi 5.kat 3.oda benim polikliniğim. Orada muayene edeceğim."

Asır hastanesi 5.kat 3.oda

Uzay bir süre daha dinledikten sonra sessizce mutfağa girdi. Sandalyeye oturduğunda hiç sevmediği bitki çayından içmeye başladı. Kadın arkasını döndüğünde etrafta kimse olmadığı anda masanın üzerindeki telefonu pijamasının cebine koydu.
"Ooo! Ne içiyorsun bakalım." Doktor gülerek mutfağa girdiğinde Uzay sahte bir tebessümle bitki çayı diye karşılık vermişti.

"Abla, bana da bir tane yapar mısın?" Kadın gülerek yeni çay yapmaya bastığında doktor Uzay'ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. "Ailen var doktor?" Uzay, sorusundan sonra doktorun mimiklerini çok iyi gözlemlemeye çalıştı. Soru karşısında doktorun gözleri dönmüş, rengi beyazlamıştı. "Var. Çok güzel bir eşim ve dünyalar tatlısı 2 tane çocuğum var biri erkek biri kız." Doktorun üzüldüğü çok belliydi...

"Nerdeler peki?" Uzay'ın sorusuyla doktor konuyu değiştirdi. "Bugün akşam 6 da polikliniğe gideceğiz. Genel kontrollerin için." Uzay tamam anlamında başını salladığında, doktorun çayı da gelmişti.

"İlaçlardan hemen sonra içinde dokundu sanırım." Ağzını tutarak kalktığında kadın panikle yanına gelmişti. "İyi misin evlâdım?"
"Bu katta lavabo var mı?"

"Var tabi gel." Doktor Uzay'ı hemen yanındaki lavaboya eşik ettiğinde Uzay'ı bıraktığında kapının önünde bekliyordu.

Uzay hızla numarayı gizledi ve mesaj yazmaya başladı. "Bugün akşam 18:00 'dan önce Asır hastanesi 5.kat 3.odada ol. Gizlice gir ve bir şekilde saklan. Gelirken gizli bir hata sahip telefon ve yaklaşık 10 tane dinleme cihazı getir. O katın kamera görüntülerini silmeyi unutma eğer varsa 3.odanında. Odaya önce doktor girecek girer girmez sessiz bir şekilde bayılt. Sonra beni göreceksin. Sakın karşılık olarak mesaj atma sadece gel. Mehir için gel. Mehir için. "

Uzay mesajı ezbere bildiği numaraya gönderdikten sonra numarayı engelledi. Musluğu açıp yüzünü yıkadıktan sonra çıkmıştı. "Nasıl oldun?" Doktor panikle yanına geldiğinde Uzay iyiyim demişti. Beraber tekrar mutfağa girip sandalyelerine oturdularında saati sormuştu.

Doktor, kolundaki saate bakıp çayından bir yudum aldı. " 17:26 " Doktor saati söyledikten sonra hızlı bir şekilde çayı bitirip ayağa kalktı. Doktor ayağa kalktığı an Uzay telefonu masaya koydu. Doktor, fincanı makineye koyup Uzay'a döndü. "Hadi! Seni hazırlayalım da çıkalım." Uzay başını sallarken yavaş yavaş ayaklanmıştı. Odaya çıktıklarında doktor, hemşirelerin getirdiği kıyafetleri giymesi konusunda yardımcı olmuştu. Evden çıktıklarında girişte duran arabalardan birine iki koruma ile binmişlerdi. Arkalarında ise bir tane daha içi 4 korumalı araba geliyordu..

Uzay arabaya bindikleri andan itibaren gözlerini yoldan ayırmıyordu. Ağaçları, tozlu yılları bir bir geçiyorlardı...Yaklaşık 40 dakika süren yolculuktan sonra büyük tedbirlerle hastaneye girmiş ve 5.kata çıkmışlardı. Kata çıktıkları andan itibaren Uzay'ın gerginliği artıyordu. Odaya yaklaştıklarında Uzay durdu.
"Doktor sen bir benim bu değneklere bir şey mi yapışmış ne, zorluyorlar. " Doktor başını sallayarak adamlara döndü. "Ben konrol bitince sesleneceğim o zaman gelirsiniz."

Odasının kapısını açmıştı. Kapı açılır açılmaz biraz aralık kalacak şekilde kapanmıştı. Uzay derin bir nefes alıp bir adım attı ve odaya girdi. Girdiği anda kapının arkasında silah çeken Mustafa ile göz göze geldi. "Uzay!" Titremeye başlayan elleri, bembeyaz kesilen rengi ile yanındaki duvardan destek aldı.

"Abi.. " Mustafa düşen gözyaşlarıyla Uzay'ı kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Nerdesin sen Uzay?! Nerdesin! Öldük lan öldük!"

"Mehir..Mehir nasıl abi? Onu koruyorsunuz dimi!" Uzay kendini geri çektiğinde fısıldayarak konuşuyorlardı. "Uzay sen yaşıyorsun! Mehir haklıymış!"

Mustafa, Uzay'ı bir kez daha çekip sarıldığında ağlayarak konuşuyordu. "Kaza anından beri bir kez olsun senin öldüğüne inanmadı. Hiç vazgeçmedi."
Mustafa yaşaran gözlerini titreyen elleriyle sildiğinde Uzay'ın da sesi titriyordu.

"Onu asla yalnız bırakmayın. Gözünüzün önünden ayırmayın. Koruyup kollayın. Ben yakında geleceğim." Mustafa sinirle gözlerine baktı.
"Nerden geliyorsun nereye gidiyorsun Uzay?! Sen beni delirtmek mi istiyorsun?"

Uzay sakinleşmek için derin bir nefes aldığında Mustafa koltuk altındaki değnekleri farketti. "Bunlar ne! İyi misin sen noluyor Uzay noluyor?! S*ktiğim beyni durdu! " Uzay, Mustafa'nın sakin olması için elini omzuna attı.

"Şimdi değil abi. Sen dediklerimi getirdin mi?" Mustafa başını sallayarak doktor masasının üzerinde duran küçük siyah çantayı aldı ve Uzay'a uzattı. "Bunun içinde iki tane gizli hata sahip telefon ve yaklaşık on, on iki tanede dinleme cihazı ve kulaklık var." Uzay bol eşofmanı yukarıya çektiğinde küçük çantayı da baldırına koydu ve odada bulduğu uzun lastiklerle sabitledi. Bol eşofmanı dizelttiğinde hiçbir şey belli olmuyordu.

"Yakında tekrar haberleşeceğiz. Hiç kimseye hiçbir şey söyleme. Hiçbir şey. Şuan ben bile nerede olduğumu bilmiyorum."

"Ama Uzay-" Uzay lafını kesip durumu izah etmeye çalıştı.
"Olmaz abi. Bu karanlık oyunun oyuncularını görmeden olmaz. Kimseye bir şey söylemek yok. Hele ki Mehir'e." Mustafa derin bir nefes aldığında istemeye istemeye başını salladı.

"Şunu al." Uzay uzatılan çubuğu aldığında Mustafa ne işe yaradığını anlattı. "Burnuna yaklaştırdığın ân ayılır ve kendine gelir."

"Tamam. Kamera işini unutma."

"Artık ne olduysa son 1 saatin ve bundan sonraki saatlerin kayıtlarında bir sorun oluşmuş." Uzay derin bir nefes aldığında Mustafa gizlice odadan çıkmıştı.. Uzay, doktoru koltuğuna oturttu ve çubuğu yaklaştırdı. Saniyeler içinde doktorun gözleri açıldı.

"Heh! Ben de sana seslenmeye gelmiştim. Testleri kaydetmek için oturdun uyuyakaldın doktor!" Doktor eliyle yüzünü ovuşturduğunda gözleri kocaman açılmıştı.

"İçim geçmiş ya. Ee! Ne yaptık bakalım." Doktor Uzay'a gerekli muayeneleri yaparken Mustafa yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyordu. Dakikalar önce Uzay'ı görmüştü..Uzay'ı.. Bu gerçeğin yarattığı şoku atlatması kolay olmayacaktı ama asıl kolay olmayacak şey bu gerçeği sevdiklerinden saklamaktı.

Bir bildiği var belli ki diye düşündü kendi kendine..Çalan telefonunu arabaya binince farketmişti, Ozan arıyordu. Derin bir nefes aldığında hiçbir şey belli etmemek için kırk takla atmıştı..

Uzay ve doktor saatler sonra poliklinikten çıkmıştı. Eve geldiklerinde Uzay'ı hemen odasına çıkarmışlardı. Herkes karanlık evdeki yerini alırken, iki koruma da Uzay'ın kapısının önündeki yerini almıştı. Uzay eşofmanını kaldırıp baldırına sabitlendiği çantayı çıkardı. Yorgun bir şekilde banyoya doğru ilerledi. Musluğun altındaki dolap kapağını açtığında çift taraflı büyük bir bant gördü. Banttan sessiz bir şekilde büyük iki parça koparıp çantanın arkasına yapıştırdı, sonra da çantayı gider borunun hemen yanına sabitledi. Çanta oldukça sıkı bir şekilde yapıştığında orda görünmesi imkansızdı. Kapağı kapatıp yüzünü yıkadıktan sonra banyodan çıktığında korumaların sesi gelmeye başladı.

"Takip ettirdiğimiz adam arıyor yine." Koruma sinirli bir şekilde telefonu açtığında adam son durumları aktarmıştı.

"Tamam takibe devam et." Koruma başını sallayarak telefonu cebine koyduğunda sert baston sesi evde yankılanmaya başlamıştı. Uzay hızla yatağa girip arkasını döndü ve gözlerini kapattı. Saniyeler içinde açılan kapı dakikalar sonra kapanmıştı.

Kapı kapandıktan sonra mavi gözlerin soğuk dingin sesi duyuldu. "Söyleyin, kızı diğer eve getirsinler."

"Şimdi mi efendim?" Mavi gözler soru soran adamına şimşek çakan gözleriyle baktığında adamı sadece başını sallamıştı.
"Canlı istiyorum." Adamlar bir kez daha başını salladığında mavi ses odasına doğru ilerledi. Koruma telefonunu çıkarıp dakikalar önce arayan adamı aradı.

"Patron, kızı istiyor. Canlı. Git garson kılığına gir hesabınızda bir sorun oluştu de yanına çağır işte! Ne bileyim!" Koruma sinirle sessiz bir şekilde konuştuğunda Uzay her şeyi duyuyordu ve çoktan banyodaki telefonu almıştı..

"Nolmuş?" Korumalardan diğeri telefonu kapatan arkadaşına çatık kaşlarıyla bakarken arkadaşı kapanan telefondan sonra durumu anlatmaya başladı. "Bunlar dörtlü dolaşıyor ya bir yere geçip oturmuşlar kızın yanında arkadaşları var nasıl alayım diyor."

Uzay derin bir nefes aldığında telefonu açtı. Ezbere bildiği numarayı ekledikten sonra mesaj yazmaya başladı. "Birazdan yanına garson kılığına girmiş bir adam gelecek ve hesabınızda sorun var diyecek. Sakın gitme. Seni kaçırmak için kılık değiştirdi."

Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbiyle mesajı gönderdiğinde geç kalmamış olmaması için dua ediyordu. Elindeki telefonla çaresizce cama doğru yaklaştı..

Mehir, elindeki telefonun titremesi ile çaktırmadan ekrana baktığında gizli numaradan gelen mesajı okur okumaz yanındaki garsona baktı. Çatık kaşlarıyla garsonu incelerken belindeki silahın varlığını farketti sonra ise tepsinin altında tuttuğu bez parçasını..Derin bir nefes aldığında durdu. Garson çatılan kaşlarıyla ona döndüğünde Mehir yalancı bir tebessüm de bulunup bir adım geri gitti.

"Cüzdanımı unutmuşum da hemen alıp gliyorum." Garson kılığındaki adam başını sallarken Mehir arkasını dönmüş ilerlemeye başlamıştı. Ozanlar ile göz göze geldiği an telefonunda 155 'i çevirdi.

"Bir ihbarda bulunmak istiyorum. Beykoz, Teneke Kafede garson kılığına girmiş belinde silahı olan adam var. Lütfen hemen müdahale edin." Mehir masaya geldiğinde hepsi ona meraklı gözlerle bakıyordu. "En yakın birimimiz bir iki dakika içinde orada olacak." Mehir telefonu kapattığında Sema'dan çantasını istedi.

"Noluyor Mehir!" Ozan ayağa kalktığında Mehir'in gözü kafenin önünde duran polis aracına ilişti. Polisler kafeye giriş yaptığı an bir polis memuru ile göz göze gelmişti, bir memurda kafenin arkasını tutuyordu. Mehir göz göze geldiği memura kaşlarıyla arkası dönük garsonu gösterdi.

"Şimdi koşma zamanı. Hadi!" Mehirler koşarak kafeden çıktığında polisler garsonu yakalamış, ellerine kelepçe takmışlardı.

"NOLUYOR MEHİR!" Ozan sinir bağırdığında gözleri kelepçeli adamdaydı.
"Belinde silah gördüm ve polisi aradım. Hepsi bu." Aldığı mesajdan bahsetmemişti..
Dakikalar içinde arabalara binip hareket ettiklerinde eve gidiyorlardı. Yol boyu yaşanan olayı konuşmuşlardı ama Mehir mesajdan bahsetmemişti..
Düşünmekten başı ağrıyordu. Soğuk ellerini alnına götürüp parmaklarıyla ovalamaya başladığında evine gelmişti. Odasına girdiğinde derin bir nefes aldı. Hızlı bir duştan sonra omuzlarına attığı şal ile ballkona çıktı. Gelen mesajı açtığında kendi kendine konuşuyordu. "Kimsin sen?"

"Kahretsin! Tamam kapat!" Korumalardan biri bağırdığında diğeri koluna dokunmuştu. "Kız, adamın belindeki silahı farkedip polisi aramış. Adamı gözaltına almışlar. Of!" Sinirli ve korkak adımlarla mavi gözün odasına doğru yürümeye başladı.

"Akıllı sevgilim benim." Uzay derin bir nefes aldığında telefonu koymak için banyoya yönelmişti ki bastonun yankılanan sesini duydu..Hemen yatağına geçtiğinde kapattığı telefonu yastığın altına koydu ve dakikalar önceki uyuma pozisyonunu alıp gözlerini kapattı.

Saniyeler içinde açılan kapısı yine bir süre açık kalmıştı o açık kaldığı anlarda mavi gözlerin ağırlığını üzerinde hissediyordu..

Kapıyı kapatıp aşağıya indiğinde Uzay yavaş yavaş ayağa kalkmış ve camdan bakmıştı. Mavi gözler bahçede sinirli bir telefon görüşmesi yapıyordu. Uzay camdan uzaklaştığında bulutların arkadasındaki Aya baktı ve daha fazla dayanamadı. Bu gece Mehir'in sesini duyarak uyuyacaktı..

"Beni hissettiğini biliyorum Uzay..Ve beni bırakmadığını da biliyorum. Seni çok seviyorum gökyüzlü adam.." Mehir derin bir nefes aldığında gözyaşları bir bir düşmeye başlamıştı. Burnunu çekerek gözlerini sildiğini gözyaşları daha da şiddetleniyordu.
"Nefesini hissetmeye ihtiyacım var sevgilim. Nefes almam için nefesine ihtiyacım var.." Mehir gözlerini gökyüzünden ayırmadığında telefonu çalmaya başladı. İçeriye girdiğinde telefonun ekranında Gizli Numara yazısını gördü. Sıkıntılı bir nefes alıp çağrıyı onayladı..

"Alo.." Mehir'in sesi ile dizlerinin üzerine düştü Uzay.. Şiddetlenen gözyaşlarını ele vermemek için eliyle ağzını kapattı. Gözyaşları Mehir'in sesiyle, nefesiyle karanlığa daha sert çarpıyordu.

"Alo!" Uzay aylar sonra nefes aldığını hissediyordu.. Gözlerini sildiğinde Mehir'in derin bir nefes aldığını duyduğunda kor alev gibi yanan yanan gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

"UZAY!" Uzay, Mehir'in umut dolu sesiyle hemen telefonu kapattı.

Uzay, ellerini yere koyup hüngür hüngür ağladığında yalnız değildi.. Mehir de dizlerinin üzerine düşmüş hüngür hüngür ağlıyordu..

"Uzay!"

"Mehir!" Dudaklarından birbirlerinin isimleri döküldüğünde gözyaşları aynı karanlığa düşüyordu..Aynı gökyüzünün altında, dizlerinin üzerine düşmüş hüngür hüngür ağlıyorlardı..Mehir yanındaki demirlerden Uzay da yanındaki sehpadan yardım alarak ayağa kalktıklarında gözyaşları daha da artmıştı. Yaşlı gözleri gökyüzünde buluştuğunda elleri kalplerinde gözyaşları karanlığa teslim oluyordu..

Uzay telefonu yerine koyduktan sonra yatağına geçti. Bir daha aramayacaktı..Arayamazdı.. Gözyaşları yastığını ıslatırken kapısı açıldı..

Gözlerini kapattığında mavi gözler odaya girmiş ve sessizce sehpanın altına bir dinleme cihazı yerleştirmişti. -"Bakalım gerçekten hatırlamıyor musun?" Mavi gözler fısıldayarak odadan çıktığında Uzay'ın gözyaşları düşmeye devam ediyordu..

Yepyeni ve daha koyu karanlığın oyunu başlamıştı. Daha önceki oyunun açılmamış sahneleri dururken yepyeni bir oyun başlamıştı üstelik bu oyun daha kanlı olacaktı..Ve o kanları süsleyen gözyaşları ile.

Bu intikam çok daha eskiye dayanıyor. Çok daha derine..

Mehir ve Uzay, ruhlarını esir alan zehirli sarmaşıkların varlığıyla savaşmaya çalışıyorlardı..İkisinde karanlık bilinmezliklerin ortasında birbirlerinin gözlerine kenetlenmiş nefesleriyle dinleniyordu. Savaşın en orta yerinde bütün kurşunları yemeye hazırlardı..

Islak toprak adımlarını yavaşlatsa da yolundan vazgeçirmedi..Dakikalarca yürüdükten sonra dört tane mezarın önünde durdu..

"Sizi ihmal ettim.." Yıpranan ve soğuktan kızaran elleri önündeki mezarın toprağıyla buluştuğunda mavi gözleri diğer mezarlarla buluştu.

"Beni bekliyorsunuz biliyorum ama daha değil torunumun intikamını almadan gelemem." En sondaki mezara doğru ağır ağır ilerlediğinde toprakta yerini alanan elinin yanı sıra bir damla gözyaşı da topraktaki yerini almıştı.

"Beni hâlâ sevmiyorsun değil mi Efsun'um? Ama ben seni hâlâ seviyorum..Sana yaşattıklarım için hâlâ benden nefret ediyorsun biliyorum, yıllardır uykularıma giriyor ve beni uyutmuyor. Senin katilin olmak bana bu hayatta ki en büyük azap Efsun'um.."

Avucuna aldığı toprakla yanındaki mezara yaklaştı.
"Oğlum.. Umarım torunum ve eşin yanındadır. Ben iyi olmaya çalışıyorum. Abini soracaksın.." Mavi gözler hafif öksürüp sesini düzelttiğinde toprakla konuşmaya devam etti. -"Abin, yıllardır beni görmek istemiyor, görmüyor da. Tamam, manevi olarak reddettim ama bir kez olsun aramadı beni oğlum. O yabancı kızı kendi kızları gibi benimsediler ve beni sildiler. Ben de o kızı sileceğim. Yeğenini mi? Bir kez gördüm, sonrada hayat bizi ondan ayırdı. Senden, eşinden ve karnındaki bebeğinizden tek bir umutlu habere muhtaçtık..O gece.."

Mavi gözler gözlerini silip derin bir nefes aldı. "Ben heyecanla iki torunumun da odasını gezerken ilk arama geldi, Cemre doğum yapmış..Dünyalar güzeli bir kız bebek.. Koşarak hastaneye gittim, hemen torunumun yanına gittim. Oğlum..Yeğenin o kadar güzel ve masumdu ki. Kucağıma aldığımda kokusu dünyanın en güzel kokusuydu bu güzel kokuya ikinci bir güzellik daha katılacaktı. Senin bebeğin..Onun mis kokusunu içine çektikten sonra hissetmiş gibi fotoğrafını çektim..Odadan çıkmadan önce son kez içime çektim o güzel kokusunu. O küçücük pamuk gibi bileğine taktıkları isimliğe gözüm gitti. Biliyorsun sürpriz olsun diye söylememişlerdi. Dünyalar güzeli torunumun adı Mehir'di...Evet," dedi ölümcül sesiyle  "O kız, torunumun, yeğeninin adını taşıyor."

Sinirle aldığı bir nefesten sonra konuşmaya devam etti. "Umutlu bir haber için yukarıya çıktığımda telefonum çaldı ikinci kez. Abin arıyordu. Baba, dedi ağlayarak. Kardeşim.. dedi başka bir şey demeden kapattığında o merdivenleri nasıl çıktığımı hatırlamıyorum."

Dizlerinden yardım alarak ayağa kalktı.. "Doktor, maalesef dedi. Adamı, kadını ve karnındaki bebeği, dediğinde doktora saldırmışım..Hatırlamıyorum. Sizin cansız bedeniniz yanımızdan geçip giderken başka bir çığlık dağıttı hayatımızı..Cemre'nin çığlığı. Dünyaya yeni gözlerini açan torunumun, Mehir'in kalbi durmuş ve melek olmuş.. Aynı günde yılların bile kaldıramayacağı kadar büyük bir acı yaşadık.. "Derin bir nefes aldığında mavi gözlerini mezar taşlarından ayırmıyordu. "Bunları her geldiğimde tekrar tekrar anlatacağım ki içimdeki intikam ateşini kendini unutturmasın.. İntikamınızı almadan yanınıza gelmeyeceğim..Hoş.." Burnunu çektiğinde ürkütücü gülümsemesi yüzüne yerleşmişti.

"Yaşattıklarımdan ve yaşatacaklarımdan sonra beni kabul eder misiniz bilmiyorum." Gözlerini kapatarak elindeki toprak kalıntılarını kokladı.

"Bana gelmek için bindiğiniz o aracın frenlerini bozan adama da aynı acıyı yaşattım. En kıymetlisinin, torununun arabasının frenlerini bozdurttum tıpkı size yaptığı gibi.. Ve onu intikam için öldürdüm.." dedi karanlık topraklara karışan sesiyle.
"Şimdi de intikamınızı almak için yeniden yaşatıyorum onu."

Bir iki adım geri gittiğinde üç büyük bir küçük mezarda dolaştı gözleri.. Sonrada mavi gözleri büyük mermerdeki yazıya gitti.. "AKAN AİLE MEZARLIĞI"

İçinde daha da alevlenen acının külleriyle toprağın karanlık yollarında kayboldu mavi gözler..

MAVİ GÖZLÜ ADAMIN KİM OLDUĞUNU YETERİNCE BELLİ ETTİĞİMİ DÜŞÜNÜYORUM. SİZCE KİM?

SİZCE UZAY MEHİR'İN HEMEN KARŞISINA ÇIKMALI MI? YOKSA GERÇEKTEN NASIL BİR KARANLIĞIN İÇİNDE OLDUKLARINI BULMALI MI?

MEHİR'İN ALYA VE GAMZE'NİN OYUNUNU ORTAYA ÇIKARMASINA NE DİYORSUNUZ? ALYA VE GAMZE'NİN BUNDAN SONRAKİ ADIMI NE OLUR?

TOPRAK KARA..SİZCE DE BUZ DAĞININ SADECE GÖRÜNEN KISMI DEĞİL Mİ?

PEKİ..SİZCE TOPRAK KARA'NIN ALYA'NIN EVİNDE NE İŞİ VARDI?

VE..SON... UZAY'IN MEHİR'İ KORUMAK İÇİN MESAJ ATMASI VE SESİNİ DUYMAK İÇİN ARAMASINA NE DİYORSUNUZ? AYLAR SONRA BİRBİRLERİNİN NEFESİNİ HİSSETTİLER..TABİ MEHİR TAM ANLAMIYLA UZAY OLDUĞUNU BİLMİYOR.. :(

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 123K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
535K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
354K 22.8K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
196K 12K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...