RUHUMUN GÜNAHI

Da Buketderler8

18.9K 11.6K 3K

Hiç, sebepsiz yere, ansızın kalbinizin sıkıştığı oluyor mu? Güneş'in altında karanlık üzerinize çullanıyor mu... Altro

1.BÖLÜM: Kaçış..
2.BÖLÜM: Karanlığına Hoşgeldin..
3.BÖLÜM: Değişim..
4.BÖLÜM: Kırmızı..
5.BÖLÜM: Yara..
6.BÖLÜM: Yarın Yok Gibi..
7.BÖLÜM: Kaybet Beni..
8.BÖLÜM: Merhaba..
9.BÖLÜM: Nefes..
10.BÖLÜM: Karanlık Oyun..
11.BÖLÜM: Elveda..
12.BÖLÜM: Neredesin..
13.BÖLÜM: Zehir..
14.BÖLÜM: Gurur..
15.BÖLÜM: Güneş ve Ay..
16.BÖLÜM: Kar..
17.BÖLÜM: Kimsin Sen?
18.BÖLÜM: Başlıyoruz..
19.BÖLÜM: Kaderin Oyunu..
KARAKTER TANITIMI
20.BÖLÜM: Bul Beni..
21.BÖLÜM: Paramparça..
22.BÖLÜM: Gölge..
23.BÖLÜM: Ateş Sensin...
24.BÖLÜM: Oyun Bitti.
25.BÖLÜM: Söz Vermiştin..
27.BÖLÜM: Üç Dakika.
28.BÖLÜM: Umut Dolu Sesleniş..
29.BÖLÜM: Senin İçin..
30.BÖLÜM: Mehir..
31.BÖLÜM: 27 Haziran.
32.BÖLÜM: Dayan Nefesim.
33.BÖLÜM: Geçmişin Karanlığı.
34.BÖLÜM: Aşkın Gücü..
35.BÖLÜM: NİŞAN..
36.BÖLÜM: Büyük Oyun.
37.BÖLÜM: Yabancı.
I.Kitap Finali: GÜNAHKÂR VE MASUM.
II.KİTAP TANITIM
40.BÖLÜM: Yalan Kapanı.
41.BÖLÜM: Kâbus.
42.BÖLÜM: Mucizeye Kaçış.
43.BÖLÜM: Güneş ve Uzay.
44.BÖLÜM: Tehlikenin Kanı.
45.BÖLÜM: Nefretin Gözleri.
46.BÖLÜM: En Güzel Dilek..
47.BÖLÜM: Merhaba Ve Güle Güle.
48.BÖLÜM: Doğum Ve Ölüm.

26.BÖLÜM: Yarattığın Karanlık..

396 277 102
Da Buketderler8

(İliklerime kadar Mehir'i ve Uzay'ı hissettiğim bir görüntü.. )

Bir ses duyacaksın rüzgar gibi esen
Ve birden şaşacak yönün
Belki güzel günler göreceksin
Belki de göremeden kül edecek seni
Sanma ki bu bir oyun ve biz içindeyiz , ama değil
Ölüm insanlığın tek gerçeği
Ölüm var.. -Emre Fel- Yolculuk

"Aydınlığı içinde taşımaya bak. Işte o zaman, karanlıkta bile yolunu bulabilirsin.." W.Blake

Mehir'in yorgun düşen gözleri açılmamak için savaş açmıştı tüm yüz kaslarına. Ama göz kapaklarını rahatsız eden sıcaklığa daha fazla karşı koyamadı gözleri. Ağlamaktan ağırlaşan gözleri önce kolundaki seruma sonra da yanındaki yataklarda yatan diğer hastalara gittiğinde hastanede olduğunu anladı. İyi de nasıl gelmişti buraya? Kim getirmişti? Uzay ile kavuşamamış mıydı? Kendi kendine sorduğu sorulardan tek bir tanesine cevap verdi gözyaşları, gözlerini hastanede açtığına göre, hayır dedi, kavuşamadınız.
Başını tutup doğrulmaya çalıştığında etrafı kapatan perde açıldı.

-"Mehir!" Ozan ve Can telaşla yanına gelirken neler olduğunu anlayamıyordu.

-"İyi ki mesajını alır almaz gelmişiz." Can endişeyle Mehir'in elini tuttuğunda Mehir anlamayan gözlerle Can'a bakıyordu.

-"Ne mesajı?" Mehir'in sorusu ile Can ve Ozan birbirine baktı sonra Ozan telefonunu Mehir'e uzattı. Mehir'in telefonundan atılan mesaj aynen şöyleydi: Bent cokt kötüyümt Uzay'ın mezarlığının yakınındaki hastanede olacağımT.

Mehir kaşlarını çatarak okuduğunda Ozan söylenmeye başladı.

-"Çok tuhaf yazsan da kötü hissetmene veriyoruz." Mehir gözlerini kapatarak başını salladığında mesaj atanında onu hastaneye getirenin de Tamay olduğunu anladı. Mesajdaki kelimelerin sonuna baş harfini koymuştu. Mehir yorgun bir şekilde başını çevirdiğinde yanı başında telefonunu gördü, evden telefonsuz çıkmıştı ama demek oluyor ki Tamay onu takip ediyordu ve evden telefonunu alan da oydu..

Mehir doğrulduğunda üzerine baktı. Elbisesi yoktu. Endişeli gözlerle Ozan'a ve Can'a baktı.

-"Elbisem nerde?!"

-"Hani şu yazlık her yeri kan ve toprak olan elbisen." Can imali bir şekilde konuştuğunda Mehir kararlı bir şekilde başını salladı.

-"Allahtan aklımıza gelen o korkunç düşünceyi yapmamışsın."

Mehir Ozan'ın neyden bahsettiğini anlamıştı. Dakikalardır akmayan gözyaşı düştüğünde ikisinin de gözlerine baktı.

-"O ölmedi."

-"Peki o zaman bu saatte orada tanıştığınız gece ki elbisen ile ne işin vardı? Neden kaçtın Mehir?" Ozan sorgular bir şekilde konuştuğunda Mehir canı acıya acıya konuştu.

-"Eğer Uzay karanlıkta kaldığımı görürse beni kurtarmaya gelir sandım. Ona kavuşmak istedim Ozan. Onu nasıl özlediğimi bilmiyorsunuz, anlamıyorsunuz. Ben onsuz yaşayamam derken şaka yapmıyorum. Ben onsuz nasıl yaşanır bilmiyorum. Ben ondan önce yaşamıyordum ki onsuz yaşayayım. Olmaz Ozan. Olmaz." Mehir boğaz düğümleten cümlelerini gözyaşları ile sıralarken Ozan ve Can dolu gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Mehir elleri ile yüzünü kapatıp ağlamaya başladıktan sonra ikisi hemen yanına gidip sarılmıştı..

1 saat sonra hastaneden çıktıklarında Mehir arka koltuğa oturmuş karanlık bulutların arkasında saklanan Ay'ı izlerken konuşmaya başladı.

-"Sizden bir şey rica edebilir miyim?"

-"Her zaman." Can arkasını dönüp Mehir'e baktığında Mehir hâlâ Ay'ı izliyordu.

-"Bir yere gidebilir miyiz?"

-"Tabi nereye?"

-"Uzay'ın ve benim Ay ile kavuştuğumuz yere." Ozan Mehir'in istediğini ikiletmeden tarif ettiği yere kırdı direksiyonu..
Karanlık git gide Ay'ı içine çekerken birden arabanın radyosu açıldı. Açıldığı ân "Sanma ki bu bir oyun ve biz içindeyiz , ama değil." Dedi şarkıcı.

-"Bu ne şimdi! Niye kendi kendine açıldı bu! Özür dilerim Mehir." Can radyoyu kapatacakken Mehir güçsüz bir sesle kapatma dedi. Can emin misin der gibi baktığında Mehir gözlerini Ay'dan ayırmıyordu..Gözleri Ay da ruhu, aklı, kalbi Uzay'dayken sözlerine bir yenisini ekledi şarkıcı. "Ölüm insanlığın tek gerçeği
Ölüm var.."

Ölüm gerçeği Mehir'i ve sevdiklerini en derinden vurmuştu en ölümcül yerinden..

-"Acımız yetiyor Can." Ozan sinirle küfür ederek konuştuğunda Can radyoyu kapattı. Üçünün de gözyaşları yağmur damlası gibi düşüyordu. Hâlâ kabullenemedikleri, inanmadıkları bu gerçek birer prangaydı ellerinde..

-"Geldik.." Mehir halsiz bir şekilde Ozanda seslendiğinde durmuşlardı. Can ve Ozan arabadan indiğinde Mehir inmeye korkmuştu. Indiginde Uzay'ı orada görememekten korkuyordu ve öyle de oldu göremedi, korkusunu en derinlerde hissetti..
Can derin bir nefes aldığında Ozan Mehir'e bakıyordu.

-"Buraya beni ilk Uzay getirdi. Sonrasında ise bizim gizli kavuşma yerimiz oldu. Şehrin kalabalığından, karanlığından hep buraya kaçıyoruz." Mehir şimdiki zamanla konuştuğunda Ozan acıyla gözlerini kapattı ve bozuntuya vermedi.

-"Çok güzel bir yeriniz var." Mehir gözyaşları düşerken Ozan'ın gözlerine baktı.

-"Teşekkur ederiz.." Ozan Mehir'e kolunu atıp sarıldığında Mehir'in gözyaşları sayısını arttırmıştı, Ozan'dan ayrılıp gözlerini sildi, burnunu çekip konuşmaya başladı.

-"Hadi şurda ki kayalıklara oturalım. Uzay şu en baştaki büyük kayayı çok seviyor, hep oraya oturuyor bende hemen onunla birleşik olan kayaya oturuyorum, böylece daha sıkı sarılıyor bana." Mehir o ânları yaşıyormuşçasına anlattığında Ozan ve Can peşinden ilerliyordu.

Mehir her zamanki kayasına oturduğunda Ozan ve Can da onun yanındaki kayalara oturdular. Uzay'ın kayasına kimse oturmadı, orası Uzay'ındı, üçü de biliyordu ki Uzay bir gün yine oraya oturacak ve sevdiği kadınla Ay da kavuşacaktı..

-"Ulan Uzay!" Can burnunu çekerek gülerek konuştuğunda Mehir ve Ozan ona dönmüştü.

-"Noldu?" Ozan göz kırptığında Can gözlerini sildi.

-"Küçükken üçümüz geceleri Uzayların bahçesine uzanır gökyüzünü izlerdik. Hatırlıyor musun o zamanları?"

-"Nasıl unuturum ki! Her gece başka başka hayaller kurardık ve sadece birbirimize anlatırdık." Mehir yaşlı gözleri ile Ozan'ı ve Can'ı izlerken Can anlatmaya başladı.

-"Yine bir gece uzandık aynen böyle gökyüzünü izliyoruz. Tabi o zaman Ay kendini gösteriyordu böyle saklanmıyordu. 9 10 yaşında varız." Üçü de acı içinde yutkunduğunda Can anlatmaya devam etti.

-"Ben her zaman ki çapkın halimle ilerde ki sevgiliniz nasıl olsun istersiniz diye sormuştum?" Ozan o ânâ dönmüş gibi düşen gözyaşlarını silmiş ve gülerek konuşmuştu.

-"Heh! Ben sarışın, renkli gözlü olsun bir de müzik zevki iyi olsun da nasıl olursa olsun demiştim."

-"Ben de uzun boylu, kumral ve renkli gözlü, eğlenceli birini hayal etmiştim." Can da sinir bozukluğuyla gülerek anlattığında Mehir de mahçup bir ses tonu ile konuştu.

-"Peki ya Uzay?" Ozan ve Can Mehir'e baktığında Ozan anlatmaya başladı.

-"Uzay seni anlatmıştı.." Mehir'in aralanan dudakları şaşkınlığını belli ediyordu.

-"Ten rengi, gözleri evrene kalmış..Güçlü, dik duruşlu, kararlı olmasın ve beni bırakmamasını isterim demişti." Annesinin onu bırakıp gittiğini düşünüyor bu yüzden korkuyordu..

-"O hayal ettiği insanı buldu." Can'ın cümlesi ile Mehir'in gözyaşları artarken Can yanına gelmiş, Ozan'a beraber başını omuzlarına koyup sarılmışlardı..

-"Keşke şimdi arkamızdan gelse, kayasına otursa ve üçümüzü o sıcak kolları ile sarsa." Mehir gözlerini kapatarak yalvarır gibi konuştuğunda içten içe onlarca dua ediyordu.

Güneş kendini belli ederken Mehir yorgun bir şekilde fısıldadı.

-"Sensiz doğan ikinci güneş bu. Nolur şensiz doğan son güneş olsun bu.."

Ozan telefonuna bakıp ayaklandığında biraz uzaklaşıp konuşmaya başladı. Bir süre sonra yanlarına geldiğinde durumu anlattı.

-"Kamera görüntüleri çıkmış. Biz dün belli bir kısmına bakmıştık senden mesaj gelince Mustafa abiye durumu anlatmıştık şimdi onları getiriyor."

Mehir korkuyla ayağa kalkıp arabaya doğru ilerlemeye başladı. Ozan ve Can yerlerini aldığında Mehir binmeden önce son kez etrafa baktı.

-"Yine geleceğiz Uzay..Sen ve ben." Mehir de bindikten sonra hareket etmişlerdi. Arabanın sallantısı ve günlerin yorgunluğu ile gözleri kapanırken uyumamak için direniyordu..Mehir telefonuna baktığında ekranda Uzay ile çekildiği fotoğrafını görünce parmaklarını Uzay'ın yüzünde gezdirdi..

-"Mehir!" Annesi Mehir'e doğru koşarken Mehir arabadan iniyordu. Annesi Mehir'e sımsıkı sarılırken Mehir de ona sarılıyordu. Içeriye girdiklerinde Mustafa abi salonda onları bekliyordu. Mehir adım attıkça vücudu titriyor duvarlar üzerine üzerine geliyordu.

-"Merhaba Mehir.." Mehir selama karşılık başını salladığında Ozan ve Can ile beraber koltuğa oturdular. Mustafa karşılarında duran bilgisayarı açıp yanlarına geçti ve görüntüleri oynatmaya başladı.Uzay ve Alya arabadan indikten itibaren görüntüyü hızlandırdıklarında grup sahneye çıktından sonra arabaya iri, siyah giyinimli bir adam yaklaştı. Ustaca bir şekilde kaportayı açıp fren kablolarını kesti ve saniyeler içinde ortadan kayboldu.

Gördükleri karşısında Mehir elini kalbine götürerek bahçeye çıktığında Mustafa da peşinden gitmişti.

-"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum." Koskoca adam karşısında konuşmakta zorlanırken Mehir nefes almaya çalışıyordu. Kalbindeki acının yanında karnındaki acı hiçbir şeydi..

-"Uzay'ı arayan hattın konumuna ulaşabildin mi?" Mehir güçlü durmaya çalıştığında en ufak darbede yıkılacak bir şehirdi..

-"Hayır. Konum sürekli değişiyor yani başka birine ait." Mehir sadece başını salladığında gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

-"Kim!" Mehir sert ve kararlı bir şekilde Mustafa'ya döndüğünde zeki adam neyi kastettiğini anlamıştı.

-"Yüzü görünmüyor. Uzun zaman o evin çevresinde olması özellikle sizi izlediğini gösteriyor."

-"O olabilir mi? Bu kadar ileriye gidebilir mi?" Zeki adam yine kimi kastettiğini anlamıştı. Karanlığın ta kendisinden bahsediyordu Mehir, Savaş Akan'dan.

-"Bilmiyorum. Uzay'ı öldürmesi için hiçbir sebep yok." Mustafa sıkıntılı bir nefes verdiğinde Mehir düşen gözyaşı ile başını salladı.

-"O sebep tam karşında duruyor." Mustafa çatılan kaşları ile bir süre öylece yüzünü izlemişti.

-"Yapmış olabilir mi?"

-"Savaş Akan o. Her şeyi yapabilir." Mehir başını kaldırıp bulutların arkasındaki güneşe baktığında keskin, sert bir o kadar da kendinden emin sesi ile konuştu.

-"Eğer o yaptıysa Uzay'ın yanına onun mezarını ben kazacağım." Mehir herhangi bir cevap veya tepki beklemiyordu, başka bir şey demeden içeriye girdiğinde herkes meraklı gözlerle ona bakıyordu.

-"Ben bu gece burada, Uzay'ın odasına kalabilir miyim?" Mehir'in sorusu ile Akif bey ve Cevdet bey göz göze geldiğinde Cevdet bey kızaran yorgun gözlerini kapatarak başını salladığında Mehir bir şey demeden koltuğa oturmuştu.

-"Her an şu merdivenlerden inecek gibi.." Can merdivenlere bakarak konuştuğunda Mehir titreyen dudaklarını ısırmıştı. Keşke diyordu, keşke bir mucize olsa..

-"Çok yakında inecek.." Mehir fısıldasa da sessiz ortamda herkes duymuştu dediğini fakat kurduğu cümlenin gerçek olmayacağını düşünüyordu çoğu..

Toprak Kara, oğlunu ve Mustafa'yı alıp görüntülerdeki adamı aramaya başladıklarında Mehir'in ailesi de evlerine gitmiş, Ozanlar kalmıştı. Mehir uykusu geldiğini söyleyerek Uzay'ın odasına çıkarken merdivenlerde durmuş ve konuşulanları dinlemişti.

-"Sema sık sık kontrol edelim. Gözümüzün önünden ayrılmasın." Sema başını sallarken Ozan konuşmaya devam etmişti.

-"Artık çok daha dikkatli olmalıyız. Uzay'ı bulana kadar önlemleri en üst seviyede tutmalıyız. Özellikle Mehir'i çok iyi korumalıyız o bize kardeşimizin tek ve en büyük emaneti. O gelene kadar biz elimizden geldiği kadar koruyacağız. Sonra-" Ozan cümlelerini Uzay'ın yaşadığına inanarak kurduğunda dolan gözlerini sildi ama devam edemedi cümlesine.. Can gözü dalmış bir sekilde sinirle gülmüştü.

-"Uzay geldikten sonra hiçbir oyunda hile yapmayacağım. Yemin ederim ki."

-"Uzay da ben de hile yaptığını biliyoruz zaten." Mehir arkadaşlarını Uzay ile ilgili konuşurken bıraktığında odaya girmişti. Girdiği an vücudu buz kesilmişti..

-"Uzay.." Mehir uçuşan beyaz perdeye yaklaştığında odanın her bir yeri Uzay kokuyordu. Sanki saniyeler önce buradaymış gibi. Titreyen elleri ile uçuşan perdeye dokunduğunda kendini daha fazla tutamadı ve ağlamaya başladı.

-"Yaşıyorsun değil mi Uzay?" Yanağını perdeye koyduğunda gözyaşları ıslatırken perdeyi konuşmaya devam etti.

-"Bizi bırakmadığını biliyorum. Nolur gel artık..Seni çok özledim Uzay. Sensiz yaşamayı öğrenmek istemiyorum. Nolur gel çünkü ben-" Mehir'in gözyaşları hıçkırığa sebep olurken dizlerinin üzerine düştü, perdeye sarılı bir şekilde..

-"Ben nefes alamıyorum Uzay. Sen gittiğinden beri nefes alamıyorum. Nefes alamıyorum." Mehir perdeyi yüzüne bastırarak hüngür hüngür, bağırarak ağlamaya başladı. Sesi duyulmasın diye perdeyi daha çok bastırdığında hıçkırıklarları arasında çok zor konuştu.

-"Ben nefes alamıyorum Uzay. Nolur gel. Toprağın seni aldığı yerden çık ve bana gel. Evrendeki yerini al." Mehir'i ağlayarak yalvardığında birden bire sarıldığı perde uçuştu, kollarından ayrılıp havalandığında dışarıdan içeriye giren rüzgar ile Uzay'ın kokusunu her hücresinde hissetti.

Titremeye başlayan bedeni ile ayağa kalktığında etrafına daha dikkatli bakmaya başladı.

-"Burdasın biliyorum, hissediyorum." Mehir gözlerini kapatarak derin derin nefes aldı.

-"Kokunu duyuyorum Uzay. Her hücrem hissediyor kokunu. Bizi bırakmadığını biliyorum." Mehir derin derin nefes aldığında hemen karşısındaki duvarda fotoğraflarının bulunduğu çerçeve hafif yan döndüğünde ellerini kapatarak olduğu yere düştü.

-"Burdasın.." Mehir elleri ile kapattığı ağzına daha çok bastırıp ağladığında, derin derin nefes alarak Uzay'ın kokusunu içine çekiyordu.. Perde yavaş yavaş sakinleşirken Mehir yataktan destek alarak ayağa kalktı. Titreyen vücudu ile yatağa uzandığında sımsıkı sarıldı Uzay'ın yastığına.. Karşısındaki duvar da duran onlarca fotoğraflarına bakarak fısıldadı.

-"Rüyama gel sevgilim, gel ve bize bu acıyı yaşatan kişiyi göster. Göster ki hemen bulayım seni.."
Mehir bir umut ve aşık olduğu adamın hissettiği ruhunun varlığı ile aşık olduğu adamın rüyasına gelmesi için zor da olsa kapattı gözlerini.

Mehir gözlerini kapattığı an Savaş Akan'ın evi gözünün önüne geldi, sonra ateş gibi yakan gözleri ile Savaş Akan'ın gözleri.. Uyanmak için gözlerini açmak istediğinde sanki biri iki kolundan tutmuş ve zorla bir boşluğa itmişti onu..
Mehir karanlık ormanda yürümeye başladığında ağaçlar o adım attıkça seyrekleşmeye başladı. Ağaçların arsındaki mesafe artarken sanki sakladıkları bir şeyi ortaya çıkaracaklardı. Koşmaya başladığı an karşısında bir taş ev belirdi; Savaş Akan'ın evi. Mehir sinirle eve girdiğinde evin her yeri bembeyazdı, beyaz koridordan geçerek salona girdiğinde iki adamın birbirine silah çektiğini gördü, adamların yanı sıra bir de arkaları dönük iki kişi vardı. Biraz daha yaklaştığında birbirlerine silah çeken adamların Savaş Akan ve Toprak Kara olduğunu gördü. Hızla yanlarına gittiğinde arkaları dönük kişilerin, Uzay ve kendisinin olduğunu gördü. Karnında hissettiği ağrı ile elini karnına götürdüğünde Savaş Akan silahını Uzay'a doğrulttu. Toprak Kara da bilmiş bir edayla silahını Mehir'e doğrulttuğunda birbirlerine meydan okuyorlardı. Savaş Akan her zaman ki sert yüz ifadesine yerleştirdiği ürkütücü gülümsemesi ile gözlerini Mehir'e çevirdi..Gözlerini gözlerinden ayırmadan, kirpik dahi kırpmadan parmağı gitti tetiğe.. Silahtaki bütün mermiler Uzay'ın vücuduna girerken Mehir Toprak Kara'ya dönmüş bağırıyordu.
-"Sık!" Toprak Kara hayhay der gibi başıyla onaylayıp silahındaki bütün mermileri Mehir'e sıkmıştı. Gördükleri karşısında düşmek üzereyken bir dokunuş hissetti. Başını çevirdiğinde Uzay'ın elini tuttuğunu gördü. Uzay yanında duran silahı eğilip aldıktan sonra Mehir'e baktı, uzun uzun.

-"Sana bunu kim yaptı Uzay?" Mehir yalvaran gözlerle Uzay'a baktığında Uzay bir şey demeden önüne döndü ve elindeki silahı Savaş Akan'ın kalbine doğrulttu. Savaş Akan kalbine aldığı tek bir kurşun ile yere yığılırken Mehir gözyaşları içinde Uzay'a bakıyordu.

"O yaptı.." Uzay Mehir'e tepki vermediğinde dedesi, Toprak Karaya döndü ve gözünü kırpmadan bir kurşunda onun kalbine sıktı..O da yerdeki yerini alırken yer birden bire toprak olmuştu. Uzay elindeki silahı yere atıp sımsıkı tuttuğu el ile toprak yolda yürümeye başladılar..

Mehir korkuyla gözlerini açtığında gördüğü rüyanın etkisiyle su içinde kalmıştı. Islanan saçlarını geriye attığında soluk soluğa kalmıştı.

-"Nasıl bir oyun bu?" Kendi kendine konuştuğunda dolabın yanındaki şifonyer dikkatini çekti. Yanındaki ışığı yaktığında şifonyerin son çekmecesinin biraz açık olduğunu gördü. Merakla çekmeceyi açtığında üzeri kahverengi bez dokulardan oluşan metal bir kutu olduğu gördü. Görünüşüne göre ağır olan kutuyu çıkarıp önüne koyduğunda derin bir nefes alıp kapağını açtı. Açtığında bir silah ile göz göze geldi, göz göze geldiği silah dağ evinde gördüğü silahtı..

Mehir, tedirgin bir şekilde silaha dokunduğunda gözlerini kapattı.

-"Geldin sevgilim.." Gözlerini açıp silaha baktığında devam etti kendi kendine konuşmaya.

-"Bize yaşattıklarının hesabını verecek. Sana söz veriyorum seni bulacağım."

Yok olmuş birini bulabilir miydik? Öyleyse neydi yok olmak?

Mehir silahı alıp kutuyu yerine koyduğunda saatin 04:34 olduğunu gördü.. Gözünden düşen gözyaşları ile fısıldadı.

-"Bu saatten, bu rakamlardan nefret ediyorum." Yatağı toplayıp Uzay'ın siyah gömleğini giydikten sonra altına Sema'nın getirdiği siyah pantolonu giydi. Başı döndüğü için ellerini şifonyere koymuş başını da yaslamıştı. Bir süre öyle durduktan sonra içindeki merak ve his ilk çekmeceyi açması konusunda onu dürtmüştü. Mehir soğuk elleri ile çekmeceyi açtığında Uzay'ın aksesurlarını ve parfümlerini gördü. En sevdiği parfümü eline aldığında kapağı açarken hiç kurumayan gözlerinden yine gözyaşları düşmeye başlamıştı. Şişeyi burnuna yakıştırdığında kokuyu hissettiği an kapağı kapattı, yapamayacaktı..Titreyen elleri kolyelerin, bilekliklerin üzerinde gezinirken lacivert bir kutu dikkatini çekti. Dışı kadife olan kutuyu kaldırdığında altında bir not olduğunu gördü. Bir eliyle notu tutarken diğer elinde de kadife kutu vardı. Notu açıp sesli bir şekilde okumaya başladı.

Mehir, aydınlığım. Eğer bu notu okuyarsan ben bir şekilde bedenen yanında değilim demektir. Ve dilerim ki hiçbir zaman bu notu okumazsın..
Gözlerin ile buluştuğu ân gözlerimin verdiği karara, ruhunla tanıştıktan sonra daha da emin oldum. Parmağımdaki görünmez kırmızı ip senin parmağındaki kırmızı ip ile bağlıydı.. İsterim ki kırmızı iplerimizin yanında bu yüzüklerimizde şahit olsun, yaşayacağımız bu sonsuz aşka. Umarım cevabını gözlerinin içine bakarken, nefesini nefesimde hissederken alırım. Seni çok seven Uzay..

Mehir gözyaşlarının ıslattığı notu kutunun arkasına koyup açtığında gözyaşları daha da arttı. Kutunun içinde iki tane gümüş renkli üzerinde küçük ay motifleri olan alyans vardı.. Mehir gözlerini ve yanaklarını sildi. Gülerek başını salladı.

-"Uzay.." Mehir yüzüğü sol yüzük parmağına taktıktan sonra Uzay'ın yüzüğünü de kutuda bulduğu zincire geçirip boynuna taktı..
Kendini toparladıktan sonra çantasına telefonunu ve silahı koyup balkona çıktı. Tam demirlere tırmanacakken bahçede Toprak Kara'yı gördü..
Toprak Kara hissetmiş gibi birden arkasına dönmüş, Mehir'in gözlerine bakmıştı. Karanlık adamın bakışları gel der gibiydi. Bir süre birbirlerine baktıktan sonra Mehir sessizce bahçeye çıktı. Oldukça sıkı tuttuğu çantası ile karanlık adamın yanında durmuştu. Öylece yan yana durduklarında ikisi de başlarını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu.

-"Senin yüzünden oldu. Biliyorsun değil mi?" Karanlık ses Mehir'in boğazını düğümlemişti. Yaşlı gözlerle yanında duran sert adama baktığında bakışları tek taraflıydı.

-"Aylar önce geçirdiği kazanın sebebi de sensin." Duyduğu karanlık cümleler nefesini keserken, kalbine bıçak gibi saplanıyordu.

Toprak Kara Mehir'e dönüp soğuk bakışları ile gözlerinin içine baktı.

-"O kazadan sonra hayatından çıksaydın şimdi hayattaydı. Onu sen öldürdün." Mehir gözyaşları için başını salladı.

-"Uzay ölmedi!" Mehir'in kendinden emin sesine karşılık karanlık ses yükseldi.

-"Kendini kandırabilirsin ama beni asla." Sesleri git gide yükselirken Cevdet Bey, Ozanlar ile bahçeye çıkmıştı.

-"Onu sen öldürdün! Kazaya sebep olduğunu bile bile devam ettin onu kandırmaya!"

-"Ben kimseyi kandırmadım. Uzay yaşıyor biliyorum, hissediyorum."

-"Bak! Sesimi daha fazla yükseltmek istemiyorum beni zorlama."

-"Baba!" Oğlunun sesi ile ona bakan sinirli gözlere döndü. Cebinden çıkardığı eliyle Mehir'i gösterdiğinde oldukça gür ve sinirli bir şekilde bağırmaya başladı.

-"Uzay bu kız yüzünden öldü! Siz hâlâ buna inanıyorsunuz! Uzay yaşıyormuş! Uzay'ın aylar önce geçirdiği kaza nasıl oldu sanıyorsun sen Cevdet he!" Mehir gözyaşlarını içinde başını kaldırıp ona bakan gözlere baktı.

-"Bu kız yüzünden oldu! Bu kız yüzünden Uzay'a ilaç verdiler bir süre unutkanlık yaşadı! Uzay şuan niye odasında, evinde değil Cevdet!? Neden o soğuk toprağın altında!?" Mehir tir tir titriyor, gözyaşları toprağa yağmur olurken onu suçlayan gözlere bakıp bağırmaya başladı.

-"YETER! YETER!" Gözyaşları içinde derin derin nefes alıp bağırmaya devam etti.

-"Ben bu gerçeklerle yaşabiliyor muyum sanıyorsun? Ondan her kaçmak gitmek istediğimde daha sıkı sarıldı bana. Bırakamazdım, bırakmadım. Bugün yine olsa yine bırakmam. Neden biliyor musun? Çünkü ben ona aşığım. O olmadan nefes alamıyorum görmüyor musun?" Mehir elini kalbine götürüp bağırmaya devam etti.

-"Ona zarar veren kişiden intikam almak için gittiğimde daha karanlık tehditlerde bulundular. Eğer istediklerini yapmazsam Uzay'a zarar vereceklerini söylediler. Ve ben-"

-"Sana bu tehditlerde bulununan kişinin kim olduğunu ölümüne sebep olduğun adamın babasının, arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak söylesene! HADİ!"

-"Toprak dede! YETER!" Ozan sinirle yaklaştığında Mehir ateş püsküren gözleri ile karanlık adama bakıyordu.

-"Peki sen tüm bunları yapan kişinin kim olduğunu bildiğin halde neden bir şey yapmadın! ÇÜNKÜ KORKTUN!" Mehir sinirle ona bakan gözlere baktı ve tek bir seferde acı içinde söyledi gerçeği.

-"Bize bunları yaşatan kişi babamın babası." Ozan ve Can kaşlarını çatarak Mehir'e yaklaştı.

-"Deden yani?"

-"O benim dedem değil!" Mehir çıkıştığında acı içinde nefes verdi.

-"Ben.." Dedi soluk soluğa -"Ben ailemin gerçek çocuğu değilim.. Çok küçükken evlât edinmişler beni." Mehir yanan gözlerini sildi ve sert bir şekilde devam etti.

-"Yani o adam benim dedem değil! Ailem beni evlât edindiğinden beri benden nefret ediyormuş ve bana acı çektirmek için doğru anı bekliyormuş!" Ozan, Can, Cevdet bey şaşkın gözlerle Mehir'e bakarken Mehir gözyaşlarıyla anlatmaya devam etti.

-"Uzay, Mustafa abiyle konuşurken tesadüfen öğrendim. Uzay gerçek ailemi aramaya başlamıştı.." Ozan ve Can anında Mehir'in yanına gidip sımsıkı sarıldıklarında gözyaşlarının şiddeti arttı. Gözyaşları arkadaşlarının omzunu ıslatırken ikisi de Mehir'in başını kaldırıp gözlerini sildi ve ellerini sırtına koydular. Ozan sert bir şekilde Toprak Kara'ya baktı.

-"Bir daha arkadaşımıza, kardeşimizin emanetine bağırmayacaksın."

-"Onun için beni karşınıza mı alıyorsunuz?" Can ilk defa ciddi ve sert bir şekilde sesini yükseltti.

-"Seni değil. Kardeşimizin dedesini, Toprak dedemizi karşımıza alıyoruz. Sen dedemizsin eyvallah, ama bu kız bizim canımız. Canımızın parçasından emanet. Uzay yakında gelecek ve gelene kadar emanetine gözümüz gibi bakıp koruyacağız."

-"Bu kız hepinizin beynini boş umutlarla doldurmuş. UZAY ÖLDÜ! ÖLDÜ!"

-"Baba! Çocuklar! YETER!" Cevdet bey bağırdığında sinirden yüzündeki damarlar belirginleşmişti.

-"Oğlum öldü benim oğlum! Canım gitti, öldü! Aşkımızın parçası öldü! YETER!"

-"Bu kız yüzünden öldü oğlun!"

-"Yeter dedim Toprak Kara!" Cevdet bey babasına bağırdığında babası başını salladı.

-"Çok büyük hata yapıyorsunuz ve bu hatayı bile isteye yapıyorsunuz! Bravo!" Toprak Kara esti esti ve gitti..

Toprak Kara gittikten sonra Cevdet bey de içeri girmiş çalışma odasına kapanmıştı. Odasından gelen kırılma sesleri ile Ozan ve Can koşarak yukarıya çıktıklarında odanın darmadağın olduğunu gördüler. Cevdet bey bağırarak her şeyi yıkıyor, kırıyordu.

Mehir ürkek adımlarla yukarıya çıktığında kendini göstermeden odadan içeriye baktığında Ozan'ın ve Can'ın bağırarak ağlayan yüzündeki damarları patlamak üzere olan adama sarıldıklarını görünce eliyle ağzını sıkı bir şekilde kapattı, gözyaşları uçurumdan düşerken bir babanın feryadı ruhunu, kalbini paramparça ediyordu.

-"Oğlumm! Uzay!" Mehir daha fazla dayanamadığında geldiği gibi çıktı evden.. Şişmekten küçücük kalan gözleri, mosmor gözaltı ve göz kapakları, bembeyaz olan yüzü ve günden güne zayıflayan vücudu ile yürümeye başladı. Bomboş sokağı aydınlatan somak lambaları teker teker sönerken sadece en sondaki açık kalmıştı. Karanlık ve sessiz yol Toprak Kara'nın sesini taşıyordu kulaklarına. Mehir ağlayarak kulaklarını kapattı.

-"Uzay nolur gel." Ağlayarak kendi kendine konuşuyordu. Kulakları kendi sesini değil Toprak Kara'nın sesini duyuyordu. Mehir sinirle başını kaldırdığında sokağın sonunda elektrik direğinin yanında bir gül gördü. Direğe yaklaştığında biri beyaz biri kırmızı olmak üzere iki tane gül öylece yerde duruyordu. Mehir'in beyninde âdeta şimşek çaktığında var gücüyle koşmaya başladı. Ciğerlerinin yanmasını umursamadan dakikalarca karanlık sokaklarda koştu. Evinin sokağına girdiğinde derin derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Yorulan bacaklarını sürükleyerek evinin önündeki büyük çöpe yaklaştı. "Lütfen çöpü boşaltmış olmasınlar, lütfen.." Mehir soluk soluğa çöpe bakmak için başını kaldırdığında sinirle güldü. Kaldırıma çıkıp günler önce attığı güllerin üzerine atılan çöpleri kenara çekmeye başladı.

-"Mehir!" Mehir duyduğu ses ile korkup başını kutuya vurduğunda acıyla başını kaldırdı. Ona endişeyle bakan Ozan ile karşılaştı.

-"Mehir sen ne yapıyorsun?!" Ozan endişeyle Mehir'e yaklaştığında Mehir tekrar kutuya gömülmüş çöpleri atıyordu ki son çöpü atıp gül demetini alıp çıktı.
Ozan burnunu kapattığında ne bu diye sorduğunda Mehir cevap vermeden üzerindeki notu aramaya başladı ki nihayet onu da bulmuştu. Mehir zarfı açtığında Ozan da yanına gelmiş kağıda bakıyordu. Aynı anda notu okuduklarında Ozan elini burnundan çekmiş ve ciddi bir ifade ile Mehir'e bakıyordu.

-"Ne demek bu? Neler oluyor burda Mehir?!" Mehir umutla başını kaldırdı ve gözyaşları içinde titreyen kağıdı kaldırdı.

-"Bu notu yazan her kimse Uzay'ı bizden ayıran da o." Uzay Mehir'i kollarından tutup kaldırıma oturttuğunda Mehir notu tekrar tekrar okuyordu. Ayrılığa az kaldı..

-" Şimdi anlat bakalım. En başından her şeyi." Ozan ciddi bir şekilde konuştuğunda Mehir gözlerini nottan ayırmıyordu.

-"Çok uzun Ozan..Çok.." Mehir sıkıntıyla derin bir nefes alıp Ozan'a döndü.

-"Sen de onun gibi mi düşünüyorsun? " Ozan dalgın bakışlarını yoldan ayırmadı.

-"Hayır. Sadece olayları çözmeye çalışıyorum ama olmuyor. Kahretsin ki olmuyor!" Ozan sinirle ayağa kalkıp yumruk yaptığı elini alnına götürmüş vuruyordu.

-"Uzay'ın kazasında, kaçırılmanda, zehir konusunda ve hatta panzehir meselesinde parmağı olan kimse bu notu gönderen ve Uzay'ı bizden ayıran kişi aynı kişi mi diyorsun sen?"

-"Bunun başka bir açıklaması yok Ozan." Mehir'in o ân kalbi sıkışmıştı. Titreyen elini kalbinin üzerine koydu ve başını kaldırıp Ozan'a baktı.

-"Uzay yaşıyor.."

-"Yaşıyor Mehir..Bizi bu kadar erken bırakamaz." Ozan kararlı bir şekilde konuştuğunda kardeşinin yaşadığına dair inancı sonsuzdu.

-"Benim gitmem gerekiyor." Mehir hızla ayağa kalktığında Ozan meraklı gözlerle ona döndü.

-"Nereye?"

-"Gelince anlatacağım siz veriyorum. Ama şimdi değil."

-"Hayır Mehir. Tek başına bir yere gitmene izin vermem."

-"Oz-"

-"Hayır dedim. Nereye gidiyoruz?" Ozan lafını kesip kararlı bir şekilde son noktayı koyduğunda Mehir başını salladı.

-"Pekâlâ...Önce Mustafa abinin yanına gidelim. Ben ordan sonra Tamay ile görüşeceğim."

-"Tamay ne alaka!" Ozan kaşlarını çattığında Mehir bilmiş bir edayla planını yüzeysel bir şekilde anlattı.

-"Mustafa abinin yanından ayrılırken üzerime dinleme cihazı takacağım. Bu sayede sen ve Mustafa abi tüm konuşmalarımızı duyacak ve ne demek istediğimi anlayacaksınız."

-"Mehir!" Ozan'ı sorgular bakışlarına karşılık Mehir oldukça kararlı duruyordu.

-"Ben hızlı bir duş alayım. Sonra gidelim." Mehir yürümeye başladığı an Ozan kolundan tutup durdurdu.

-"Sen gerçekten.." dedi inanamayan bir ses tonu ile.

-"Bu kadar güçlü müsün? Gerçekten dayanabiliyor musun?" Mehir Ozan'ın ne demek istediğini anlamıştı ama onun konuşmasını bitirmesini bekledi.

-"O mezara toprak atarken sana baktım ve korktum. Her an delirecek ve yanlış bir şey yapacak gibiydin. Hâlâ korkuyorum.." Mehir gözünden düşen gözyaşı ile başını salladı.

-"Gözlerim Uzay'ın gözleriyle kavuşana kadar güçlü olmak ve delirmemek zorundayım. Şuan deli gibi kendimi bir uçurumdan atmak ve bu acıdan kurtulmak istiyorum ama yapamıyorum. Aşık olduğum adamı bulmadan deliremem, kendimi kaybedemem. Sadece ağlayabilirim, onsuz geçen her bir saniyem için.. Ama vazgeçemem, vazgeçmem." Mehir sustuktan sonra Ozan'ın gözleri dolmuş, vücudu kas katı kesilmişti...

-"Kardeşimin hayali gerçek oldu.." Mehir Ozan'ın cümlesi ile dakikalardır içinde tuttuğu gözyaşlarını bıraktı. Ozan önünde çaresizce ağlayan, cansız bedene yaklaşıp sımsıkı sarıldığında Mehir daha çok ağlamaya başlamıştı.

-"Nolur bir ân önce bulalım..Nolur."

-"Bulacağız ama ondan önce halletmen gereken bir şey var." Mehir endişeyle ayrılıp gözlerine baktığında Ozan dalga geçer gibi elini kaldırdı.

-"Hemen banyo yapman gerekiyor. Kardeşimi bulduğumuzda çöp kokan bir kızı koklamasını istemiyorum."

-"OZAN!" Mehir söylenerek eve doğru koşmaya başladığında Ozan kaldırıma oturmuş, Mustafa'yı arayıp geleceklerini söylemişti.

Ozan derin bir nefes alıp başını kaldırdı. Ay ve yıldızlar perdelerini çekmiş yerlerini Güneş'e bırakıyorlardı usul usul..

-"Nerdesin kardeşim..Hangi karanlık bizi senden alıkoydu." Ozan düşen gözyaşları ile ellerini başına koyup gözlerini kapattığında demir kapının açılma sesi ile başını kaldırdı.

-"Kızım sen beni deli mi edeceksin niye ıslak saçla çıktın?!"

-"Onları kurutmakla uğraşamam."

-"Uzay'ı bulduğumuzda görürsün sen." Arabaya doğru ilerlerken Ozan'ın kurduğu cümle ile derin bir nefes aldı Mehir..Uzay'ın öldüğüne inanmıyorlardı. Inanmayacaklardı. Ozan şoför koltuğuna geçtiğinde Mehir kapıyı açmaya bile korkmuştu. Sakinleşmeye çalışarak kapıyı açtığında bu vücudu titremeye başlamıştı. Tedirgin bir şekilde emniyet kemerini taktığında Ozan'ın telefonuna gelen konuma doğru yola çıkmışlardı.

Frenlerin tutmadığını anladığı an, virajlar, Uzay'ın onu koruması için yaptıkları bir bir Mehir'in m gözünün önünde geçmeye başlamıştı.

-"Ozan yavaş! Çok hızlı gidiyorsun!" Mehir korkuyla bağırdığında Ozan tedirgin bir ifade ile yüzüne baktı.

-"Şş sakin ol..Özür dilerim bak yavaşladım." Ozan Mehir'i sakinleştirmeye çalışırken onu bu halde görmek canını acıtmıştı.

Bir süre sonra eski, terkedilmiş bir deponun önünde durduklarında tedirgin bir şekilde arabadan indiler.

-"Ürkütücü.." Ozan Mehir'in yanına giderken Mehir etrafı incelerken fısıldamıştı.

-"Sessiz bir harabe.." Derin bir nefes alıp cebinden telefonunu çıkardı.

-"Ne yapıyorsun?" Ozan merakla sorurken Mehir mesaj yazmaya başlamıştı. Ozan yaklaşıp yazdığı mesajı sesli bir şekilde okudu. "1 saat sonra zarfları gösterdiğin yerde."

-"Ne zarfı gösterdi sana?"

-"Dinlediğinde anlayacaksın." Mehir ve Ozan yaklaşan araba ile bakışlarını o yöne çevirdiklerinde Mustafa gelmişti. Arabadan tedirgin bir şekilde inip hızla yanlarına gelmişti.

-"Noluyor çocuklar?"

-"Uzay'ın Tamay'ı hapse atacağı belgeler nerde?" Mehir hemen konuya girdiğinde iki çift meraklı göz hapsindeydi.

-"Uzay'ın Tamay'ın yaptığı kirli işlere dair belgeleri bulduğunu bİliyorum. O gece.." Acı içinde yutkunup konuşmaya devam etti.

-"O gecenin sabahında polise verecekti.." Bir süre oluşan sessizliği bozmuştu Mustafa.

-"Belgeler bende. Ama hayır Mehir. Bu işten uzak duracaksın!"

-"Belgeleri istemeyeceğim. Şuanlık! Sen dediğimiz cihazı getirdin mi?" Mustafa başını sallayarak kapak büyüklüğünde bir cihaz ve iki tane kulaklık çıkardı.

-"En alttaki düğmeye bastığında hem kayda başlıyor hem de biz duyuyoruz. Ikinciye bastığında da kapanıyor. Ne var senin aklında?" Mehir cihazı aldığında Ozan da kulaklığın birini aldı.

-"Tamay ile görüşeceğim. İşe yarar detaylar bildiğine eminim. Ve siz de dinleyeceksiniz." Ozan'a dönüp konuşmaya devam etti.

-"Onun kim olduğunu öğreneceksin." Mehir telefonu çıkarıp Tamay'ı aradı.

-"Ben çıktım."

-"Tamam ben-" Mehir telefonu Tamay'ın yüzüne kapattığında yürümeye başladı.

-"Ben senin arabanla gideceğim. Tamay'ın sizi farketmesine izin vermeyin." Mustafa ve Ozan hızlıca araca geçtiklerinde Mehir de hareket etmişti. Mustafa ve Ozan uzak mesafede Mehir'i takip etmeye başlamışlardı.
Yaklaşık 20 dakika sonra bahsettiği yere geldiğinde Tamay gelmiş her zaman ki masada oturuyordu. Mehir derin bir nefes aldı ve cihazın düğmesine basıp arka cebine koydu.

-"Mehir.." Tamay Mehir'i görür görmez ayağa kalktığında Mehir sinirli bir şekilde çektiği sandalyeye oturdu.

-"Mehir ben ne-"

-"Evet Tamay! Sen!" Mehir sinirle yumruk yaptığı elini masaya koyduğunda Tamay sakin bir şekilde konuşuyordu.

-"Acın var..Anlıyorum."

-"Anlayamazsın Tamay. Her saniye ölmek için nasıl yalvardığımı anlayamazsın! Dün gece Uzay'ın yanına giderken engel oldun bana."

-"Hayatını kurtardım Mehir."

-"Hayat mı?" Mehir sinirle güldüğünde Tamay da gerilmişti.

-"Sana dedim Mehir. Hiç kimse seni benden çok sevemez dedim. Bak ben senin için neler yaptım."

-"Kes sesini!" Mehir bağırarak masaya vurduğunda Tamay başını salladı.

-"Hayır Mehir! Ben sana daha yakın olabilmek için o arkadaş ortamına girdim, Gamze'yle sevgili oldum."

-"Eksik söyledin!" Mehir sinirle bağırdığında Tamay'ın da sesi yükselmişti.

-"Evet eksik söyledim! Benim olman için seni kaçırdım sonra da bana güven diye zehirleyip panzehiri getirdim."

-"Aşağlık şerefsiz!" Ozan duydukları karşısında küfür ederek kapıyı açmaya çalıştığında Mustafa kolundan tuttu.

-"Sakin ol! Şimdi değil! Mehir'i zora sokamazsın!" Ozan sinirle dinlemeye devam ettiğinde Mehir de bağırıyordu.

-"Sus! Yeter!"

-"Yetmez! Hani Uzay seni seviyordu?!" Mehir bir hışımla ayağa kalktığında sandalyesi devrilirken Tamay'a oldukça sert bir tokat atmıştı.

-"Onun adını ağzını alma!" Tamay sinirle kanayan dudağına dokunduğunda ayağa kalktı.

-"Seni sevseydi bu kadar kolay ölmezdi." Mehir var gücüyle bir tane daha tokat attığında Tamay'ın dudağından akan kan artıyordu.

-"Sana kes sesini dedim!" Soluk soluğa kalmış bir şekilde bağırdığında tokat attığı elinin yandığını hissediyordu. Derin bir nefes alıp elini arka cebine attı ve cihazın düğmesine basıp kapattı.

-"Gülleri kim gönderdi?" Tamay dudaklarından akan kanı silerken Mehir'e yaklaştı.

-"Bu neden senin için bu kadar önemli?" Mehir bir adım geriye gittiğinde Tamay ona yaklaşmaya devam ediyordu.

-"Bu seni hiç ilgilendirmez." Mehir o kadar çok sinirlenmişti ki yüzündeki yaralar her an kanayacak gibi sızlıyordu.

-"Abi bırak! Baksana kızı sıkıştıracak!"

-"Ozan dur! Mehir'e dokunduğu an ben bitireceğim işini sakin ol." Mustafa Ozan'ı sakinleştirirken ikiside gergin bir şekilde Mehir'i ve Tamay'ı izliyordu.

-"Neden ses gelmiyor?"

-"Birazdan düzelecektir." Mustafa gözlerini ayırmadan konuştuğunda Tamay Mehir'e yaklaşmaya devam ediyordu.

Mehir geri geri yürürken sırtının köşeye vurması ile sıkıştığını anladı. Tamay kollarını iki yandaki korkuluğa uzattığında Mehir resmen sıkışmıştı.

-"Bir insan bu gözleri, dudakları bırakıp nasıl ölür?" Tamay alaycı bir şekilde gülümsediğinde Mehir sinirle bir tokat daha attı.

-"Çekil önümden!" Mehir sinirle bağırmaya başladığında Tamay alt dudağını ısırdı.

-"Insan bu kokuyu nasıl bırakabilir.." Mehir tokat atmak için elini kaldırdığında Tamay elini havada tuttu. Mehir sinirle elini çektiğinde derin derin nefes alıyor sakinleşmeye çalışıyordu.

-"Gülleri kimin gönderdiğini söyleceğim. Ama bir şartım var." Mehir sinirle kaşlarını çattı.

-"Senin için çok önemli olduğunu görüyorum ve bir şart sunuyorum."

-"Ne istiyorsun aşağılık herif!" Mehir bağırdığında Tamay'ın yüzünde sinsi bir gülümseme oluşmuştu.

-"Öpücük!" Mehir duyduğu şey karşısında sinirle bir tokat daha attı ve var gücüyle ittirdi. Hızla yanından ayrılırken Tamay'ın sesi ile durdu.

-"Gülleri.." dedi alaycı bir sesle -"Savaş babam göndermiş." Mehir tane tane düşen gözyaşları ile arkasını döndüğünde Tamay konuşmaya devam ediyordu.

-"Huzursuz olman için göndermiş ki gördüğüm kadarıyla başarmışta." Mehir önüne döndüğünde âdeta kendisini sürüklüyordu..Arabaya bindiğinde duyduklarının gerçek olup olmadığını sorguluyordu. Hareket ettiğinde çalan telefonuna çok sonra bakmıştı. Ozan'a gerekli açıklamayı yaptıktan sonra Tamay'ın başka bir şey demediği konusunda inandırması çok zor olmuştu.

-"Alo! Evet söyledim. Hayır hiçbir şey demedi." Tamay Savaş Akan'a durumu bildirdikten sonra Mehir'in devirdiği sandalyeyi kaldırırken kendi kendine konuşuyordu. -"Aylar önce her gece odana giren kişinin ben olduğumu öğrensen ne tepki verirsin acaba..Sanırım bu sandalyeyi kafamda kırarsın." Tamay gülerek sandalyeyi kenara çekip oradan ayrıldı.

Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında Mehir eve gelmişti. Ozan ile uzun uzun konuşup durumu anlatmış ve bir şey olmadığı konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Telefonu kapatmadan önce erkenden uyuyacağını ve telefonunun kapalı olacağını söylemişti. Kapattıktan sonra üzerini değiştirmek için dolabını açtığında sağ gözünden düşen gözyaşı elinin tersiyle sildi. Her kıyafetin içinde Uzay'ı barındırdığı yüzlerce anı vardı..
Siyah pantolonu ve siyah gömleğini giydikten sonra kapatmadan gece pijamasının üstünü de aldı. Pijamanın üstünü gömleğinin üzerine giydikten yatağına yattı, telefonunu kapatıp başucuna koyduktan dakikalar sonra tahmin ettiği şey oldu; kapısı sessizce açıldı. Annesi sessizce yanına geldiğinde saçlarından öptü, bir süre kızını izledikten sonra çıktı ve elindeki telefonu kulağına götürdü.

-"Heh Ozan! Mehir gerçekten uyumuş, telefonu da kapalı. Bir sorun yok merak etmeyin. Uyumaya çok ihtiyacı var." Mehir dolan gözleri ile annesini dinlerken düşen gözyaşları ile başını salladı.

-"Hayır anne.. Benim Uzay'a ihtiyacım var.." Sessizce üzerindeki gece pijamasını çıkardı ve masanın altında duran çantasını aldı. Çantayı açtığında Uzay'ın odasında bulduğu silahın hâlâ orada olduğunu görüp derin bir nefes aldı. Çantasını alıp balkona doğru yöneldiğinde duyduğu sesler ile hemen yatağa girdi.

-"Anne ablam nasıl? Daha göremeyecek miyim?"

-"Ablan uyumuş oğlum. Yarın sabah görürsün bu gece rahatsız etmeyelim uyusun. Neler yaşandı şu üç günde.." Annesi Melih'e durumu izah ettikten sonra aşağıya indiğinde Mehir kardeşini çok iyi tanıyordu. O yüzden hemen yataktan çıkmadı. Sesler kesilince kapısı sessizce açıldı; Mehir yine haklı çıkmıştı.. Melih sessizce ablasının yanına gelip saçlarına dokundu.

-"Her şey yoluna girecek abla..Biz seni hiç bırakmayacağız seni çok seviyoruz." Mehir'in gözünden düşen gözyaşı yastık ile kavuştuğunda Melih sessizce çıktı odadan.

-"Dayanamadın değil mi?" Melih annesine yakalandığında gözleri dolmuştu. Ağladığını belli etmemek için yüzünü çevirmişti.

-"Ablamın yüzündeki yaralar ne zaman iyileşecek anne?" Gözleri yaşlı anne kollarını açtığında Melih sımsıkı sarılmıştı.

-"Kalbindeki yara hiç kapanmayacak değil mi? Bir daha eskisi gibi olmayacak anne..Biz sadece Uzay abiyi değil ablamı da kaybettik.." Annesi Melih'i sakinleştirmek için beraber aşağıya indiklerinde Mehir ağır ağır kalktı yataktan. Duyduklarının acı gerçeği ile aynaya yaklaştı..Günlerdir dikkatli bir şekilde aynaya bakmıyordu, yüzündeki yaraların varlığını hissediyordu sadece.
Aynanın karşısına geçtiğinde gözyaşları yanaklarındaki kabuk tutmaya yüz tutmuş büyük yaraların üzerine düşerken, boynunda ki diğer yaralara baktı. Bu kadar büyük yaraların varlığını gözyaşları düştüğünde hissediyordu..

Dolabından 2 tane daha yastık çıkarıp yatağın üstüne koydu ve üzerlerini yorganı ile örttü. Şifonyerinin çekmecesinden telefonunun maketini çıkarıp yatağın başucuna koydu. Derin bir nefes alıp çantasıyla beraber balkona çıktı. Biraz sarkıp aşağıya baktığında aşağıdaki hiçbir ışığın yanmadığını gördü bunu fırsat bilerek kalın su borularına tutunup aşağıya indi. Bulutlar onu saklamak ister gibi Ay'ı kapatıyordu.. Mehir hızla arabası çalıştırdığında başını çevirdi ve belki de son kez baktı evine..

-"Aşkım yine fren yerine gaza bastın!" Uzay gülerek eliyle yüzü kapattığında Mehir göğsünde birleştiği elleri ile imali bir ifade ile Uzay'a bakıyordu.

-"Sen öğretemiyorsun demek ki!"

-"Öyle mi küçük hanım?!" Uzay heyecanlandıran ses tonuyla Mehir'e yaklaştı. Mehir, Uzay'a bakmamaya çalıştığında Uzay'ın baş parmağı ve işaret parmağı naif bir şekilde çenesindeki yerini aldığında artık tüm benliğiyle Uzay'a bakıyordu. Mehir, kızaran yanakları ve heyecanlı yutkunuşuyla Uzay'ı daha çok aşık etmişti kendine..
Uzay yaklaşıp dudağının sağ kısmını öptü. -"Burası gaz." Fısıldayarak diğer tarafa yaklaştığında Mehir gözlerini kapatmıştı.. Uzay, dudağının tam ortasını öptüğünde -"Burası fren." Diye fısıldadığında Mehir nefes almayı unutmuştu, kalbi yerinden çıkmış bile olabilirdi. Utangaç bir ifade ile gözlerini açtığında Uzay'ın gözleri gözlerindeydi, Uzay gözlerini değil ruhunu izliyordu..

-"Tüm dikkatimi dağıttınız hocam?" Mehir nefes nefese kalmış bir şekilde tekrar arabayı çalıştırdığında Uzay da camını açıyordu.

-"Öğrencilerimin böyle heyecanlanmasına alışkınım." Uzay güldüğü esnada Mehir Uzay'ın bunu bilerek yaptığını bile bile kıskanmıştı..Ona ders vermek için aniden frene basmıştı. Uzay ani fren ile öne doğru gittiğinde ikisi de gülüyordu. Uzay gülerek Mehir'in gözlerine baktı ve imali bir şekilde tek kaşını kaldırdı.

-"Anlaşılan fren ile gazın yerini şaşırdık." Mehir başını sallayarak iç çekti.

-"Evet hocam.."

Mehir arabaya bindiği ândan itibaren yaşadıkları gözünün önüne gelmeye başlamıştı..Uzay'ın ona arabayı kullanmayı öğrettiği anlar, arabadaki muhabbetleri.

Mehir ormanlık yolu geçtiğinde uçurum kenarına gelmişti.. Arabasını hemen kayalıkların yanında durdu. Kapısını açık bırakıp arabanın önüne yaslandı. Başını kaldırıp gökyüzüne baktığında ne Ay görünüyordu ne de yıldızlar..

-"Kendimi kötü hissedip senden kaçtığım her bir ân için o kadar pişmanım ki..Seni doya doya yaşamak varken karanlığa mahkum ettim kendimi, bizi." Boğazındaki sert yumru canını yakarken konuşmaya devam etti.

-"Yerin seni hapsettiği yerden çık ve gel Uzay.. Bizim hikayemiz yeni başlamışken bitemez." İki eliyle yüzünü kapattığı an hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Ellerini yüzünden çetiğinde gözyaşları eşliğinde sinirle bağırmaya başladı.

-"Bana yaşamayı öğretip gidemezsin! Neden beni de almadın yanına! Neden! Madem nefessiz bırakacaktın neden nefes almayı öğrettin bana!" Mehir dizlerinin üzerine düştüğünde elleri çaresizce avucuna aldığı toprağı sıkıyordu..

-"Evet güzel dinleyicilerimiz bir yılı daha geride bırakmadan önce bir şarkı daha. Ve işte Keti - Kanatsız Melek."

Mehir birden duyduğu ses ile korkuyla ayağa kalkmıştı. Gözyaşları içinde kendi kendine açılan radyoya baktığında şarkı başlamıştı. "Işığa giden bu yolda
Tutunsam kollarına.." Mehir kalbini tutarak dizlerinin üzerinde duruyordu. -"Uludağ da sahneye çıkıp söylediğimiz şarkı.. " Mehir'in çaresizlik gözyaşları boğazına acı veren hıçkırıkları yarattığında gözyaşları isyan edermişçesine akıyordu.

"Geceleri rüyalarıma girsen
Gelsen, beni yanına çeksen
Özlediğim zamanlardaki gibi
Kanatlarının altına girsem.." Mehir gözlerini kapatarak çaresizliğin prangasını kırmak ister gibi bağırdığında yüzündeki yaraları kanamaya başlamıştı. Gözyaşları kan damlaları ile buluştuğunda "Kapat gözlerini karanlığa.." fısıldayarak kalbinin üzerindeki elini, kalbini oradan çıkarmak istercesine bastırdığında ekledi "Devam et hayatımda parlamaya.."

Gözyaşlarıyla karışan kanı damla damla düşerken titreyen eliyle kapıdan destek aldığında toprağa bulanmış bir hâlde şoför koltuğuna geçmiş ve arabayı çalıştırmıştı.

Daha önce hissetmediği cesareti damarlarında akan kan gibiydi, her bir hücresinde cesaret ateşini hissediyordu. Gözyaşları gideceği yolu göstermeyi bıraktıktan sonra arabadan indi. Perişan bir hâlde görünmesine rağmen içindeki ateşin ve cesaretin tarifi yoktu.

-"Efendim! Mehir Hanım geldi!" Korumalardan biri kulağındaki kulaklığa dokunup haber verdiğinde büyük taş evin kapısı açıldı. Mehir ilk basamağa yöneldiğinde içerdeki korumaların çıktığını gördü. Sert ve karanlık adamların hemen arkasında yürüyen Ayşegül ile göz göze geldi. Kadın karanlığın arasında acıyan gözlerle gözlerine bakarak çıkmıştı evden..Herkes çıktıktan sonra Mehir girdi içeri.. Sert adımları ben burdayım dediğinde büyük salona girmişti.

-"Geç kaldın güzel kız? Seni daha erken bekliyordum." Kollarını göğsünde birleştirmiş dışarıyı izleyen Savaş Akan'ın ölümcül sesi odada yankılanırken Mehir sert bir adım attı.

-"Sen yaptın!" Savaş Akan duyduğu ses tonuna inanamayarak arkasını döndüğünde kaşını kaldırdı.

-"Perişan görünüyorsun..Anlaşılan o ki ben sadece Uzay'ı öldürmemişim."

-"Kes sesini! Onun adını dâhi o hastalıklı beyninden geçirme!" Tüm ışıkların kapalı olduğu karanlık evi bahçedeki her an patlayacakmışçasına yanıp sönen sarı bir ışık aydınlatıyordu. Savaş Akan karanlık ve sert adımlarıyla Mehir'in tam karşısında durduğunda Mehir'in yüzündeki yarasına bir damla daha gözyaşı düşmüştü.

-"Neden? Neden aldın onu benden? Neden beni de öldürmedin neden!" Mehir öfkeyle bağırdığında Savaş Akan ürkütücü bir şekilde tebessüm edip arkasını döndü ve şöminenin önünde durdu, parmakları şöminenin üzerindeki tozlu radyosunun üzerinde gezinirken bakışları tekrar Mehir'i buldu.

-"Sence öldürmeme gerek kaldı mı?" Tek kaşı havalandığında Mehir'in gözünden bir gözyaşı daha düştü.

-"Itiraf etmek gerekirse aşkınızın bu kadar büyük olduğunu tahmin etmemiştim!" Mehir çatılan kaşları ile bir adım daha attığında Savaş Akan sol elini cebine koydu.

-"Sevinmen gerekir böyle bir aşka sahip olmak imkansızdır." Dedi sert alaycı sesiyle, sonra ekledi -"Eskiden sahip olduğun aşk." Mehir'in nefesleri sakinleşmek ister gibi yayılıyordu vücudunda. -"Gözlerini kapatma asıl heyecanı kaçırıyorsun" dedi karanlık ses, cebinden çıkardığı eliyle odanın en uç köşesini gösterdi. Mehir başını çevirdiğinde çamurlu bir çift bot gördüğünde kaşlarını çattı.
-"Geçen gün keskin virajlı yollardan geçerken önümdeki araç uçurumdan yuvarlandı. Yazık! İki tane genç varmış içinde.." Mehir yumruk yaptığı elleriyle gözlerini karanlığa çevirdi.

-"Bu olayın Savaş kısmı. Şimdi ise Savaş AKAN kısmı."

Parmağı radyonun üzerinde dolaşırken konuşmaya devam etti.

-"Paramparça olan araca yaklaştım." Dedi gözleri Mehir ile buluştuğunda. -"Uzay kaza esnasında açılan kapısından dolayı yan yatan aracın hemen yanına düşmüş. Güçlü çocukmuş. O durumda bile elini sana doğru uzattı ve sana seslendi ama sen duymadın. Ben yanına yaklaştığımda kanlar içindeki başını kaldırıp bana baktı. O durumda bile tehdit etti beni. Yazık..Güçlükle konuştu, beni öldürecekmiş.." Mehir yanındaki koltuktan destek aldığında içindeki karanlık öfke artık sadece damarlarında değildi.

-"Yanınızdan ayrılmadan önce sana baktım sonra tekrar sevgili Uzay'a döndüm. Delikanlı son gücünü paçamdan tutarak harcadığında gücünün farkına vardım." Karanlık odada kaldırdığı elini indirdiğinde Mehir bir adım daha yaklaştı. -"Sen bu hareketin anlamını bilmiyorsun ama Uzay biliyordu. Tek bir hareketim ile içinde bulunduğun araç sevgilinin üzerinde ki yerini aldı. Onu ben değil.."dedi kendinden emin bir ses tonuyla ve acımasızca ekledi. -"Sen öldürdün" Mehir karanlığa karşı -"Yalan söylüyorsun." diye fısıldadı -"İster kabul et ister kabul etme o toprağın altında ki Uzay bunun tek sorumlusu sensin." Mehir'in inanmak istemeyen gözyaşları ile şiddetini artırmıştı.

Karanlık el tozlu radyonun tuşuna bastığında Mehir'i o karanlık geceye götüren şarkı çalmaya başladı. Gözyaşları düşerken yavaşça çantasını açtı.

-"Karanlığında boğacağım seni. Bu karanlık.." dedi Savaş Akan'ın ifadesini değiştiren ses tonuyla. Çantasını sinirle yere fırlattığında Savaş Akan namlu ile göz göze gelmişti. Mehir soğuk silahı sert bir şekilde kavrayıp Savaş Akan'a yaklaştı. -"Bu karanlık senin eserin ve sonun."

Savaş Akan bilmiş bir şekilde başını salladığında radyonun sesini daha fazla açtı. Ellerini cebine koyup Mehir'in gözlerinin içine baktı. -"İkimizde o tetiğe basmayacağını çok iyi biliyoruz. Gözlerindeki aydınlığı görüyorum güzel kız, sen o aydınlığı taşıdığın sürece asla o tetiğe basamayacaksın." Mehir gözlerini karanlık gözlerden ayırmadan silahın kilidi açtı ve parmağı tetikteki yerini aldı.

-"Katilinin gözlerine iyi bak Savaş Akan. İçinde aydınlığı taşıyan bu gözler yarattığın karanlık ruhun son direnişi, senin sonun olacak bu aydınlık."

Savaş Akan sinirle Mehir'e doğru bir adım attığında Mehir bir adım daha yaklaştı. Aralarında ki mesafe umrunda bile değildi karanlık gözlerine nefretle bakıyordu. -"Yeter bu kadar oyun Mehir."

Mehir sinirle sesli bir şekilde güldü. -"Yarattığın karanlığın adını ilk kez duyuyorum o soğuk sesinden ve son kez." Mehir derin bir nefes aldı ve daha fazla dayanamayıp patlayan ışığa bakarak kendinden emin bir şekilde konuştu.

-"Sevgilim..Seni karanlığa hapseden adamı kendi karanlığına hapsedeceğim ve işte o zaman seni bulacağım."

-"Sen o tetiğe basmayacaksın."

-"Ona dokunmayacaktın. Aşkımıza dokunmayacaktın."

-"Saçmalıyorsun Mehir! Yeter kes şunu!" Mehir hayır anlamında başını salladı gözyaşlarının ıslattığı yüzü iyice gerilmişti..

-"Silahtan veya ölmekten korkmadığını biliyorum. Katilinin benim olmamdan korkuyorsun. Yarattığın karanlık ruhun sonun olmasından korkuyorsun çünkü seni tanıdım, gururun ayrı bir medeniyet kurmuş ruhunda." dedi gözyaşları dudağından düştüğünde ve son kez karanlığa karşı bağırdı. -"Ve korkmakta çok haklısın.." Savaş Akan bir adım daha attığında tetikte ki parmağı son gösterisini yapmıştı.

Karanlık evi aydınlatan kırmızının ve sarının savaşı Savaş Akan dizlerinin üzerine düştüğünde sadece kırmızının savaşı olmuştu.. Mehir titreyen vücudu ile Savaş Akan'ın hemen önünde durdu. -"Uzay'ın üzerine arabayı böyle mi devirdin?" Savaş Akan'ın omzuna dokunup ittirdiğinde Savaş Akan kanlı elleri ile kolunu tuttu.

-"Seni öldüreceğim."

-"Sen çoktan öldün Savaş Akan.." Mehir elini çekip yerde duran çantasına eğildiğinde kapı sertçe açıldı. Onlarca koruma aynı anda içeriye girdiğinde kimi özel doktorlarını arıyordu, kimi de Savaş Akan'ı kaldırıyordu. Mehir çantasını aldığında arkasını döndü ve henüz soğumayan silahı radyoya doğrulttuğunda gözünü kırpmadan tetiğe bastı.. Radyo paramparça olurken kendinden emin sert adımlarıyla çıktı salondan.. Sert adımlarının yanı sıra karanlıkta bir ses yankılandı.

-"Götürün.." Mehir içindeki sönmeyen öfke ile dışarıya ilk adımını attığında bu sefer duyduğu ses sadece evi değil karanlık ormanda da yankılanmıştı.

-"Karanlığa.."

Adımlar sertleşiyor, Mehir'in kapanan gözlerinin karanlığı derinleşiyordu.. Derin karanlıkta Uzay'ın göğsüne sarılmış nefes alıyordu.. Mehir ellerini Uzay'ın yüzüne koyduğunda yüzünü de yanağına koymuş nefes almaya devam ediyordu. -"Her şey bitti sevgilim. Onu karanlığına hapsettim." Uzay yüzündeki elleri indirip başını salladı. -"Hayır Mehir..Her şey daha yeni başlıyor. Karanlık oyunun kuralları yeniden yazılıyor." Uzay yavaşça yaklaşıp Mehir'in dudaklarına bir öpücük kondurdu. -"Seni çok özledim Mehir.." İkisininde gözyaşları karanlığa düşerken Mehir fısıldayarak yalvardı. -"Al beni yanına nolur.." Uzay Mehir'den uzaklaşırken tebessüm etti. -"Hayır sevgilim..Sen yaşayacaksın. Ben seni hiç bırakmadım ki.." Uzay karanlığa doğru yürürken Mehir ağlayarak peşinden koşuyordu fakat o koştukça mesafe artıyordu..

-"Kız yaşıyor mu?" Güçsüz bedeni soğuk zemin ile buluştuğunda sesleri yakalayarak ayılmaya çalışıyordu.

-"Şuanlık.." diye cevap verdi soğuk bir ses. Başka bir ses ekledi. -"Buraya girip sağ çıkan kimse olmadı..Yazık!" sert adımlar ve soğuk sesler uzaklaşırken Mehir açılmak için savaş gözlerine yenik düşüp bırakmıştı kendini soğuk karanlığın tam ortasına..

Bilinci onu terkettiğinde ruhunun sesi yankılandı karanlıkta. "En koyu karanlık bile ufacık bir ışıkta yok olur. Koyu karanlığı yok edecek o ufacık ışık senin içinde.. Onu keşfet ve yok et karanlığı."

Continua a leggere

Ti piacerà anche

521K 38.5K 13
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
396K 14.8K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
12.7M 910K 57
"Sana hiç söylemedim ama sana aşıktım. Bunu yüzüne karşı söyleyememek de benim ayıbım olsun." 070822 ☁️
2.3M 144K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...