25. BÖLÜM - Kara Gün

35 12 26
                                    

Canlarım yine yeni yeniden sondan bir önceki bölümle geldim. 😔 Gerçekten aklıma final olacağına sadece beş gün kaldığı gelince üzülüyorum. O an ne yapıyorsam devam edemiyorum üzüntümden ama o kadar fazla da üzülmeyelim çünkü bu bölümde size bir sürprizim var! O zaman hemen bölüme geçelim. Keyifli okumalar...
.
Müzik:

Eskitilmiş Yaz / Uyursam Geçer Mi?
.

4 Aralık - 09.26 / Park

Yaklaşık bir haftadır o kara günü bekliyordum ama kahrolası gün bir an önce gelmiyordu. Gelseydi de ne olacaksa olsaydı. Bıkmıştım, yorulmuştum. Artık hayata tutunmalı mıydım? Bunu bile bilmiyordum.

Belki de şansım varken bu hayattan göç etmeliydim ama bunu asla yapmazdım, yapamazdım.

Bırakmak istemediklerim, hayallerim ve uğranda kendimi dahi heba etmem gereken şeyler vardı. Bu yüzden yaşıyordum. Ölmek için değil, yaşamak için sebep arıyordum.

Evet, ben yaşıyordum. Öyleyse bu hayatı değerlendirmeliydim. Kendime heba ederken hayatımı da heba edemezdim. Ben Elis'tim. Nam-ı değer güzel kokulu çiçek...

Bu savaşı da ben kazanacaktım. Belki yenilecektim ama buna cesaret dahi etmem benim savaşı kazanmam dememdi ve evet, tüm cesaretimle o günü yeneceğim. Ben kazanacağım!

Ayrıca ben ırkımızın en güçlüsüydüm. Bunun hakkında Beste Hanım ile o, yatıya kaldığım gün konuşmuştuk. Ben araba kazası yapan kadında ve ağlayan kızda geçmişi, yaşlı kadında geleceği görmüştüm. O gün bende yara almıştım. Hatta yaşlı kadını kaybetmiştik.

Düşünüyorum da zaman ne kadar hızlı geçiyor değil mi?

Şu son aylarımı sanki ben değilde başkaları yaşamış gibi...

Hiç arkadaşım yokken bu yıl olmuştu. Hatta içlerinden birine âşıktım. Daha sonra onlarla Gençlik Diyarı'na gitmiştik. Bir de sinemaya gidecekken kaza yapmıştım ve iki hafta iyileşmeye çalışmıştım. Vay be! Ne günler geride kaldı.

Hepsini atlattık dimi ruhum? Yaralarımızı belki sarmadık ama hâlâ ayaktayız. Hâlâ hayata karşı dik başlılığımızı koruyoruz. Kalbim, sen nasılsın? Eskisi kadar yanıyor mu canın? Yanmıyor çünkü acıya bağışıklık kazandın. Gelen darbeleri sollayabiliyorsun.

Kendi kendime gülümsedim. Ağlayacak halime gülüyordum. İşte yaşamak buydu. Her şeye ağlamak değil gülmek önemliydi. Ancak böyle yenebiliriz acılarımızı, bize karşı çıkan insanları... Ancak bu şekilde ayakta kalabiliriz. Otuz iki diş gülerek...

Aynı benim yaptığım gibi... Hadi tam şu an sizde o güzel dudaklarınızı muhteşem bir kahkaha ile şenlendirin. Ardından onu büyük bir gülümsemeye çevirin ve acılarınıza aynen böyle karşı çıkın!

Belki size saçma geliyordu ama inanın deneyimledim. Ben güldükçe iyileşiyorum, ağladıkça ölüyorum...

Tabi ki içinizde biriktirdiğiniz göl dolduğunda minik, tuzlu damlaların yanağınızda kendilerine yol çizerek ilerlemelerine zaman, mekan fark etmeksizin izin verin ama yeri geldiğinde de gülmesini bilin...

Derin bir nefes aldım. Saatlerdir Andaç'ın bana açıldığı bankta oturuyordum. Tüm gece buradaydım ve düşünmek için, kendime gelmek için baya zamanım olmuştu. Sanırım ben hazırdım.

Zaten bir haftadır Beste Hanım ile nasıl anı silinir bunu öğreniyordum. Zordu, gerçekten beklemediğim kadar zor olacaktı. Lena Hanım bunu yapmaya çalıştığındaki sonunu hâlâ adım gibi hatırlıyorum. Belki bende öyle olacağım. Hiç bilemiyorum ama olmaması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bundan hiç olmadığım kadar eminim.

FİKOTRA: Zihin SerisiKde žijí příběhy. Začni objevovat