16. BÖLÜM - Kaçınılmaz Son

53 14 19
                                    

Canlarım yine yeni yeniden ben geldim. Bu bölüm beni çok streslendirdi çünkü birazdan okuyacağınız yeri yazmak benim için çok zor oldu. Umarım bölümü beğenirsiniz ve gerçekten ne kadar çok emek verdiğimi görürsünüz. O zaman bölüme geçelim.

Müzik:

Billie Eilish / Ocean Eyes

(Bu şarkı kesinlikle Andaç ve Elis'i anlatıyor. Medyada Türkçe çevirili olanı var. Dinleyebilirsiniz.) 

.

Derken o an bir şey oldu. Bu şey belki de benim sonumdu çünkü her defasında daha fazla yara alamam diyordum ama bu... Bu şey hepsinden daha çok farklıydı. Daha çok acı verici, daha çok mahvedici bir şeydi bu. Bu şey benim sonumdu ve ben bu sonu durdurabilir miydim? Bilmiyordum...

.

ANDAÇ'IN AĞZINDAN

Koşuyorduk. Sonumuzu, başımıza gelecekleri bilmeden, sadece koşuyorduk. Elis, önümdeydi ve beni kaçınılmaz sonumuza doğru çekiyordu. Neden koştuğunu, benim neden onun peşinden gittiğimi bilmeden koşuyorduk.

Ormanın sisli havasının gölgelediği ağaçların arasından tıpkı bir ceylan gibi Elis kendini kaybetmiş bir şekilde ilerliyordu. Ne ben onu durdurabiliyordum ne de o kendini durdurabiliyordu. Sanki hikayemizin sonunun yazılması için bunu yapmamız gerekiyordu. Zaten yapmamak gibi bir çaremiz de yoktu çünkü bedenimi ben değil, başka biri kontrol ediyordu sanki.

Düşüncelerimde bilinmezliğin yarattığı etki beni bir hayli zorluyordu. Öyle ki hem bu düşünceler hem de soluksuz koşmam beni gittikçe yoruyordu. Gözlerimin önüne yavaş yavaş perde iniyordu ama asla bacaklarımı durduramıyordum. Durdurmak da istemiyordum. Elis'in başına bir şey gelmemesi için onu takip etmeliydim. Belki de sonumuzun yazılması için bunu yapmalıydım...

.

Dakikalardır koşuyorduk ve sonunda bu uçsuz bucaksız ormanın içerisindeki yol gözükmüştü. İkimizde yola doğru koşuyorduk. Elis hala önümdeydi. Yola çok yaklaşmıştık ama o an gördüğüm şey beynimi derinden sarsmıştı. Hızını almış bir araba saniyeler sonra Elis'e çarpmak üzere yaklaşıyordu.

Tam şu an Elis yola çıkmıştı ve araba hızını kesmeden geliyordu. Bunu durdurmam lazımdı. Bu yüzden öyle bir koştum ki araba bize yetişene kadar Elis'e yetiştim ve onu belinden tutarak kenara çekilmesini sağladım fakat o an kaçınılmaz sondan kurtulamadım.

Ruhum çoktan göğe doğru yükselmeye başladı ve ben son kez sevdiğim kadına baktım. "Güzel kokulu çiçeğim." Hayatımın en güzel cümlesini kurduktan sonra gözlerim yavaşça yere doğru kaydı ve gördüğüm son şey bedenimden akan kan oldu...

.

Ben şu an ne görüyordum? Ne hissediyordum? Anlayamıyordum. Andaç... Andaç'ın ölümünü görmüş olamazdım değil mi? Saçmalık. Yani şaçmalıktır, dimi? Ona bir şey olamaz dimi? Beni bu iğrenç dünyanın içerisinde yalnız bırakamaz değil mi? Andaç ölemez değil mi?

Hiçbir zaman susmayan içimdeki ses şu an konuşmuyordu. Belki de konuşamıyordu. Karşımdaki gözler bana bakıyordu, benden bir açıklama istiyordu ama ne diyebilirdim ki? Ne yapabilirdim ki?

Ya, biri söylesin. Andaç ölemez, değil mi? Bana bunu yapamaz, yapmaz. Yapmamalı. Hıçkırarak ağlıyordum yine. Ben buna inanmak istemiyorum. Lütfen böyle bir şey olmasın. Hem böyle bir gücün yanılma ihtimali de vardır değil mi? Olmalı. Yanılma ihtimali olmalı.

FİKOTRA: Zihin SerisiWhere stories live. Discover now