2. BÖLÜM - Değişen Hayat

188 31 99
                                    

Herkese merhaba! Keyifli okumalar diliyorum...

Müzik:

Adamlar / Acının İlacı

Maroon 5 / Girls Like You
.

Salı – 07.08 / Ev


Yaşadığım o değişik olayın üzerinden henüz bir gün geçmişti ama etkisi hâlâ üzerimden geçmemişti. Hâlâ şaşkın ve hiçbir şey bilmeyen bir kızdım ben. Eminim ki annem ve babamda benden bir şeyler saklıyordu.

Evet, yine sabahın körü ve ben annemlerin kavga sesleri ile uyanıyorum. Bu durum benim hem kişiliğimi hem de günlük hayattaki insanlara davranışlarımı etkiliyordu. Sanırım yalnızlığımın sebeplerinden biri de bu.

Sabah sabah dozumuzu aldığımıza göre okula gidebilirdim. Hazırlanıp aileme karşı her zaman ki moralsiz tavrımla kahvaltıya indim. Annemlerle en son o gün, o yaşadığım garip şeyin olduğu gün konuşmuştum. Yüzlerine de bakmıyordum. Bence bu tepkim gayet normaldi. Bana ilgi göstermeyen aileme karşı gayet uygun bir tavırdı.

Sakince kahvaltımı bitirdikten sonra annemlere hiçbir şey demeden evden çıktım. Neden bilmiyorum ama yolda yürürken karşıma yine kaza yapmış biri çıkarsa diye çok korkuyordum. Biliyorum, çok saçma ama o günden sonra böyle bir korku vardı üzerimde. Bu korkuyu yenmek adına şarkı dinliyordum. İşe de yarıyordu...
.
Saat – 07.56 / Okul


Biraz daha yürüdükten sonra okula varmıştım ama okulda her zamankinden farklı, garip hatta saçma bir farklılık vardı. Bunun nedenini anlayamamıştım. Yakında kokusu çıkardı.

Merakımı bir kenara bırakıp sınıfıma çıktım ve sırama oturdum. Bu seferde okulun yanı sıra sınıfta bir gariplik vardı. Umarım bu gariplik kötü bir şey ile alakalı değildir. Öyle olsa bile benimle alakası olacağını sanmıyordum.

Bir şeyler düşünerek vakit geçirdikten sonra sınıfa hoca girdi ama her zaman sınıfa girip anında ders anlatan matematik hocamızda da bir gariplik vardı. Hocamız sınıfa girmek yerine dışarıda birine ya da birilerine bakıyordu. Bu ne böyle? Her yerde gariplik vardı.

Hocamız sınıfa girdikten sonra her şey açıklanmıştı. Tüm garipliğin nedeni ortaya çıkmıştı. Hocamızın ardından dört erkek bir kız olmak üzere toplam beş kişi girmişti. Ama onların arasından tek bir tanesi bana bakıyordu ve benim de dikkatimi sadece o çekmişti.

Onun gözleri aynı benim gibi maviydi ama daha koyu maviydi ve gözleri o kadar derin ve keskin bakıyordu ki nefesim kesilmişti. O, çok yakışıklıydı. Koyu kahverengi saçları ile okyanusu andıran gözleri mükemmel bir ahenk oluşturmuştu.

Hocamız onları tanıştırmaya çoktan başlamıştı bile ama ben hâlâ ona bakıyordum, o da bana bakıyordu.

Bu bakışmaya bir son verip gözlerimi ondan ayırdım ve diğerlerine baktım. Aralarında ikizler vardı. Sanırım tek yumurta ikiziydiler. Çok fazla benziyorlardı. Sarı saçlarına uyumlu mavi gözleri vardı ve sanırım dünyadaki tüm mavi gözlüler bir araya toplanmıştı.(!)

Diğer erkek olanında kahverengi saçlarına uyumlu kahverengi gözleri vardı ve o da sert bakışlıydı. Kız ise siyah saçlarına uyumlu simsiyah gözleri vardı ve muhteşem bir güzelliğe sahipti ama çok sinirli bakıyordu. Bu biraz beni ürkütmüştü.

Ben bunları düşünürken hocamız onların ismini söylüyordu. İkizlerin isimleri Ural ve Aral’dı. Kızın ismi Sare, kahverengi gözlü çocuğun ismi ise Ediz’di. Okyanusu andıran, keskin ve derin bakışlı mavi gözlü olan yani bir süredir bakıştığım kişinin ismi ise Andaç’tı.

Andaç, hediye demekti ve bu durum benim nedense çok hoşuma gitmişti. Okyanus’un hediyesi...

Ben yine saçma düşüncelere dalmışken Andaç bana bakmaya devam ediyordu ve benim yanıma doğru yürüyordu. Bir an yanıma oturacağını sanıp -tek oturmayı deliler gibi seven ben- çantamı çektim ama o öndeki sıraya oturmuştu.

Al işte! Baştan rezil olmuştum. Anlamadan, dinlemeden iş yapmazsam olmaz zaten. Ben bunları düşünürken o beni ürküten, Sare isimli kız hocanın söylemesi ile yanıma oturdu. Ben onun yanımda oturmasını istemiyordum ki ama hoca oturttuğu için seste çıkaramıyordum. Dakika bir gol bir moralim bozulmuştu bile!
.

Sare ile daha bir derstir oturuyordum ama ondan sıkılmıştım. Bir kere çok suratsızdı ve konuşmuyordu. Evet, bunu sadece bir derste anlamıştım. Neyse ki zil çalmıştıda bu garip ve sessiz kızdan kurtuluyordum.

Kantine -tek başıma- gitmek amacıyla ayağa kalktım ama hayatta her şey istediğimiz gibi gidemezdi değil mi?

"Merhaba! Tanışalım mı?” İsminin Ural olduğunu öğrendiğim yeni çocuk bana sesleniyordu. Ural’a doğru dönüp sorusuna cevap verdim. "Merhaba. Aslında ben kantine gidecektim...” Daha cümlemi tamamlamama izin vermeden konuşmaya başladı. “Tamam, bizde seninle geliriz o zaman.” Ben daha ne olduğunu anlayamadan Ural diğerlerine haber verdi ve yürümeye başladılar. Bende onları nasıl geri çevireceğimi bilemediğimden peşlerinden ilerlemeye başladım.

Tekrardan Ural -ikizleri kıyafetlerinden ayırt edebiliyordum- konuşmaya başladı. “Kendinden bahsetsene biraz. Mesela adın ne?” Sanırım bu grubun en neşelisi ve tek konuşan kişisi Ural’dı. “Adım Elis.” İsmimi söyledikten sonra sustum çünkü benimle alakalı verecek doğru düzgün bir bilgim yoktu.

Ural anlam verememiş gibi suratıma baktı ve konuşmaya başladı. “Kendini tanıtmayacak mısın? Mesela neler yapmaktan hoşlanırsın?” Bu sefer anlam verememiş gibi bakan taraf ben oldum çünkü anlam veremediğim şeyler vardı. Karşımdaki beş kişi sınıfa daha yeni gelmişlerdi ve sadece benimle konuşuyorlardı. Bu biraz garibime gitmişti.

Bu duruma çok takılmamaya çalışarak Ural’a cevap verdim. “Kitap okumak ve müzik dinlemeyi çok severim ve hobilerim arasında sadece bunlar var.” Ural sahici gülüşüyle bana göz kırptıktan sonra istediğini elde etmiş olmalı ki sustu ve kantine kadar konuşmadı.

Kantine vardığımızda alacaklarımı alıp herhangi bir masaya oturdum ve onlarda peşimden geldiler. Tüm bunlar olurken Andaç sadece beni seyrediyordu ve bu durum hoşuma gitmemişti. Kendimi baskı altında hissediyordum. Sanırım beni inceliyordu. Yani nasıl biri olduğumu çözmeye çalışıyordu. Bunu yaptığı hareketlerden anlamıştım. Umarım yanlış anlamamışımdır.

Ben bunları düşünürken Andaç bir an da konuşmaya başladı. “Neden bana bakıyorsun?” Şok olmuş bir şekilde Andaç’a bakmaya devam ettim. Sabahtan beri o bana bakıyordu ve ben bunun nedenini çözmeye çalışırken ona baktığım için dikkat çekmiştim. Muhteşem bir gün oluyor gerçekten!

Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde Andaç’a bakmaya devam ettim. O sırada beni kurtaran Ural -evet, yine Ural konuşuyor- oldu. “Dostum bunda ne var? Sende sabahtan beri Elis’e bakıyorsun. Bunu fark etmediğimizi sanma.” Ural keyifle gülümseyip Andaç’a göz kırptıktan sonra bana döndü. O hep böyle, sen ona bakma.” Ural'a minnettar bir şekilde bakıp ufak bir gülümseme gönderdim.

Ben daha fazla onların yanında durmak istemiyordum. Sonuçta onlar anladığım kadarıyla önceden de tanışıyorlardı. Benim yanımda konuşmak istemeyecekleri konular olabilirdi. Bu yüzden arka bahçedeki her zaman gittiğim banka gitmek amacıyla ayağa kalktım. Daha sonra Ural’a doğru bakarak konuştum. “Ben biraz dışarıya çıkacağım. Size iyi eğlenmeler.” dedikten sonra hemen çıkışa yöneldim ve yerime doğru yürümeye başladım.

Arka tarafa vardığımda -tüm aksilikler beni bulduğundan herhalde- ağlayan bir kız buldum ve yanına doğru birkaç adım attıktan sonra konuşmaya başladım. “Merhaba. İyi misiniz?” Kız ben böyle söyleyince daha şiddetli ağlamaya başladı. Bende kıza destek vermek adına omzundan sıvazlamaya başladım.

Ama o an... Bir dakika...

Sanırım benim hayatım benden izinsiz değişiyordu ve ben farkında değildim...

.

Canlarım merhaba. İkinci bölümün de sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı ve oylarınızı sabırsızlıkla bekliyorum...

Seviliyorsunuz...

Instagram / 1dolunaymeselesi 

FİKOTRA: Zihin SerisiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora