Tam Ekip

21 8 0
                                    

Önceki bölümde isim hatası yapmışım. Kim Da İm teyze Oh Ryung Jae olacaktı. Song Bin de İl Han'dı. Onu düzelttim. Geri dönüp okumanız için söylüyorum.

İyi okumalar.📚📖

〰️〰️〰️

Çalan alarmımla gözlerimi açaraka yatakta durmaya devam ettim. Alarm tekrara bağlamadan önce elimi telefona atarak kapattım. Daha sonra yataktan kalkarak okul kıyafetlerimi giydim. Üstüme uzun ceket giyerek gizlenmeyi de ihmal etmedim.

Evden çıkarak yoldaki marketten üçgen kimbap aldım. Yolda yürürken hızlıca yedim. Okula geldikten sonra okulun arkasından çite tırmanarak atladım. Bizim okul önceden alışveriş merkezi olacağı için yer altı otoparkının girişi gibi bir yer var fakat yer altı otopark yeri açılmamış. Sadece aşağıya inen bir yokuş ve kenarları betonla kaplanmıştı. Okul buraya kapı taktırsa da öğrenciler kapıyı kırmışlardı. Yokuşun dip taraflarına gittim. Tünel şeklinde olmadığı için üstü açıktı ve karanlık değildi. Üstümdeki ceket, şapka ve maskeyi çıkararak çantama tıktım.

Arkada bulunan merdivenden tırmanarak çatıya çıktım. Çatıdan okula girerek en aşağıya indim. Neden mi? Çünkü dolaplar zemin katta.

Siyah sırt çantamı dolaba tıkıp okulda kullandığım mor çantama lazım olan kitapları pek uğraşmadan yerleştirdim.

Şimdi tehrardan beşinci kata çıkmam gerekiyordu. Ölme eşeğin ölme.

Bitkin şekilde sınıfa girdiğimde Mi Young "Neden soluk soluğa kaldın kız? Sen öyle kolay kolay soluk soluğa kalmazsın." diye sordu.

"Ay sorma. Yirmi kilometre yürüsem şu kadar yorulmam merdivenlerde yorulduğum kadar. Ayh dizlerim bitti."

"Soğuk mu aldın sen?"

"Soğuk almamak imkansız değil mi sence de?"

"Benim romatizmam yok sonuçta."

"Merdivenler olmasa romatizma bu kadar koymaz."

"Tamam, tamam. Sen dün ödeviniz nasıl gitti onu söyle."

"Nasıl gidecek? Çalıştık işte."

"Çalışmak. Siz. Çalışmak. Sen ve çalışmak. Tae Kyung ve sen. Çalışmak." diyerek bir bana bir Tae Kyung'a baktı.

"Sanki hiç çalışmıyormuşum gibi konuşuyorsun."

"Çalışıyorsun ama zamanı geçtikten sonra başına dert aldıktan sonra çalışıyorsun."

Omuz silkerek kafamı masaya koydum.

"Hey! Tae Kyung'a benzemişsin sen."

"Evet, Mi Young. Kafamı masaya koyunca o oluyorum. Ve başımı kaldırmam gibi bir olasılık olmuyor."

"Dalga geçme ya. Sen çok fena üşütmüşssün."

"Her seneki gibi işte, geçer."

"Daha dikkatli olmalısın."

"Bu kelimenin de benimle aynı kefeye koyulacağını düşünmüyorum."

"Sana da laf edilmiyor. Ne halt yiyorsan ye."

"İstediğim de buydu."

İkimiz de birbirimize gülümsedikten sonra Mi Young önüne döndü.

İkinci tenefüs Tae Kyung yanıma gelerek "Bugün işim çıktı. Ödevi başka bir güne bırakalım." dedi.

"Tamam, benim için fark etmez. Ödev hakkında düşünmeyi unutma."

Tae Kyung yerine geçtikten sonra bugünü doldurmak için harika bir fikir gelmişti. Tabi bazı kişilerden izin istemem gerekiyordu. Tenefüsün bitmesine az kaldığı için bu işi diğer tenefüse attım.

Zil çalınca sınıftan çıkarak Rhee Hee'nin yanına gittim.

Rhee Hee "Ne oldu?" diye sordu.

"Bu gün işin var mı?"

"Yok, niye sordun?"

"Diyorum ki Büşra, sen, ben, kabul ederse Mi Young'u da alıp eğlenelim mi bu gün?"

Parlayan gözlerle sırıtırken "Nerede?" diye sordu.

"Geçende sana sorduğumda söylediğin cafe vardı ya oraya gideriz. Sonra yürüyüş falan yaparız. Takılırız işte."

"Çok özledim, lütfen yapalım."

"Tamam, orası bende. Büşrayı zorla getirebilirim ama Mi Young'a bir şey diyemem."

"Tamam."

Rhee Hee'nin yanından ayrılarak telefonumu çıkardım ve Büşra'yı aradım.

"Efendim."

"Bugün dışarı çıkıyoruz."

"Kim kim?"

"Sen, ben Rhee Hee, kabul ederse Mi Young da"

"Ben gelmiyorum."

"Sana öyle bir seçenek sunmadım."

"Neden?"

"İki saatliğine de bilgisayarından ayrılamıyor musun?"

"Hayır."

"Bir dahakine sandalyene yapıştırıcı süreceğim. O zaman tuvalete gitmek için bile kalkamazsın, oldu mu?"

"Evet, oldu."

"Tamam, görüşürüz. Okuldan sonra oraya geliriz. Ondan sonra çıkarız."

"Tamam, ama ben gelmiyorum."

"Gelme de göreyim." dedikten sonra telefonu kapattım.

Sırama oturarak Mi Young'a döndüm.

"Mi Young, bugün işin var mı?"

"Her zamanki gibi şeyler işte. Neden sordun?"

"Diyorum da bir günlük ders çalışmasan da biraz takılsak."

"Kim kim?"

"Büşra, Rhee Hee, sen ve ben."

"Tam ekip gidelim diyorsun yani."

"Evet."

"Büşra'nın pek dışarı çıktığı yoktur. Yakalamışken elbette gelirim ama çok fazla kalamam."

"Geliyorsun ya daha ne isteyelim."

Gülümseyerek önüne döndüğünde yerimde biraz hareketlenip oturuşumu düzelttim.

Okul çıkışı normal bir şekilde minibüsümüze bindik. Şoförümüze Büşra'nın evinin yakınlarında olan arka sokakların birinde bizi bırakmasını söyledik. İndikten sonra beş dakika yürüyerek Büşra'nın evine geldik. Her ne kadar Büşra'nın evi desekte aslında bizim için orası merkez üs gibi bir yerdi.

Bir süre sonra Mi Young da geldi. Büşra'yı zorla kaldırarak evden çıktık.

Cafeye gelip dışarda manzaraya karşı olan bir masaya oturduk. Şansımıza hava bugün sıcak olduğu için üşümüyorduk. Kendimizi aç hissettiğimiz için hazır yemek söyleyip afiyetle yedik.

Yemek artıları çöpleri alındığında etraf çoktan kararmış, Han Nehri'nin üzerindeki köprulerin ışıkları yanmıştı. İçim aşırı huzurlu şekilde manzaranın tadını çıkardım. Bende hep böyle olurdu zaten. Hep duyguların zirvelerini yaşardım. Mutlu olduğumda o kadar mutlu olurum ki sanki mutluluktan patlayacakmışım gibi. Enerjik olduğumda kimse beni tutamaz. Deliririm. Üzgün olduğum zamanda kimse beni güldüremezdi.

Kimseden ses çıkmıyorken Büşra "Oyun oynamaya ne dersiniz?" diye ortaya laf attı.

Hepimiz 'Ne oyunu?' dercesine ona bakınca açıkladı.

"Su ruleti. Birbirimize sorular sorarız. Karşıdaki kişi cevaplamak istemiyorsa bir bardak su içer. Oyun bitene kadar da masadan kalkmak yok."

Mi Young hemen atlayarak "Ben oynarım ama kısa bir süre gideceğim." dedi.

"Tamam, bize sorun olmaz." dedim hepimizin adına.

Üç şişe bir buçuk litrelik su ve 4 bardak istedik. Güzel bir oyun olacakmış gibiydi.

Seven TimesOù les histoires vivent. Découvrez maintenant