İşte Gidiyorum

182 20 0
                                    

Büyük gün... Ağlamamak içi her an kendimi zor tutuyordum. Normalde okulda karneler 10.00'da veriliyordu. Fakat ben anneme "arkadaşlarımla buluşacağım" deyip evden saat 08.00'de çıktım.

Valizlerimi alıp iki arsa ötede olan boş arsaya sakladım. Kore'den bana yol göstermek için bir kişi gelecekti. Telefonuma baktığımda "saat 12.00'de orda olurum" diye bir mesaj gelmişti. İşte bana yol gösterecek ve yol boyunca yanımda rehber olacaktı. Bunun için çok mutluydum. Korece'yi çok bilmediğim için çok sorun olmayacaktı.

Okula gittiğimde üzerine bir ağırlık çöktü ve etraftaki herkes bana ne oldu deyip duruyordu. Hocalar az daha mutlu ol diyordu. Arkadaşlarım beni mutlu etmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyordu. O an mutlu oluyordum. Ancak o anın ardından yine üzülüyordum. Hatta daha fazla üzülüyordum. Tüm her şeyi bırakıp gideceğim için. Bir ara hocadan lavaboya gitmek için izin istedim. Ama lavaboda 20 dakikadan daha fazla kalmıştım. Çünkü lavaboya girince beni bir ağlamak tuttu. Sonra bir de ağladığımı anlayacaklar diye gözlerimdeki yaşları temizlemekle uğraştım. Sınıfa dönünce normal bir şekilde yerime geçtim.

Karneler 10.30'ta verildi. Saat 12.00 gibi tüm törenler bitmişti. Ben çevrede benim için gelen adamı bulmaya çalışıyordum. Arkamdan biri ismimle bana seslendi. Arkama dönüp baktığımda bana bakan yabancı birini gördüm ve o kişi bana doğru gelmeye başladı. Yanıma geldiğinde "Siz Beril Akyüz müsünüz?" diye sordu. Bende "Evet" diye cevap verdim. Adam kendini tanıtmaya başladı:
—Ben Lee Kyung Joon. JYPEntertainment'ten geldim. Size yardımcı olmak için. Gitmek için hazır mısın, dedi
Ben "evet" dedim ve ekledim "ama valizlerim burada değil" Kyung Joon " sorun değil alırız." dedi ve ekledi "Üç aylık pasaport çıkarttım senin için onun parası da şirket tarafından karşılanmaktadır." Şaşırarak "peki bilgilerim olmadan nasıl pasaportu nasıl çıkarttınız" dedim. Adam "bilgilerinizi zaten yazmıştınız"
dedi. Bilgilerimi zaten yazdığımı unutmuşum çok utandım.

Kyung Joon ağabey saçlarını hafıf sağa yönlendirmiş, diğer korelilere göre daha esmer bir tene sahipti. Yaklaşık olarak 175 cm boylarında olsa gerek. Spor yapmadığı anlaşılsa da zayıf bir vücuda sahipti.

Valizlerimi almak için yol göstererek gidiyordum. Valizlerimi aldıktan sonra "Lütfen biri gelip bana bir şey sorarsa, bir şey bilmiyormuş gibi davranır mısın ağabey?" dedim. Başını sallayarak beni onayladı ve şehir içi otobüsüne binip otogara gittik. İstanbul otobüsüne binip oradanda Kore'ye giden uçağa binecektik. Kyung Joon ağabey bana maske verdi. Benim zaten şapkam vardı. Bu ikisini takınca beni pek kimse tanıyamazdı. İstanbul'a varınca uçağın kalkmasını iki saat beklememiz gerekiyordu. Bu sırada Kyung Joon ağabeyle sohbet ettik.

Bana Kore ve idoller hakkında ne bildiğimi sordu. Bilmediklerimi anlattı. Sonra "İdol olmayı düşünüyor musun yoksa sadece çalışmak için mi elemelere girdin?" diye sordu. Bende "Aslında idol olmak istiyorum. Yoksa Kore'ye gelmezdim." dedim. Kyung Joon "İdol olabileceğini düşünüyor musun?" diye sordu. Bende "İmkansızmış gibi geliyor değil mi? Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama yapmak zorundayım. Yoksa hayatta olmamın bir anlamı yok." dedim. Şaşırarak "Neden yaşamak için başka bir amacın yok." dedi Kyung Joon. İç çekerek "Öyle" diyerek geçiştirdim. Uçağın da kalkma saati gelmişti. Uçağa binip yerimize oturduk. 12 Saat boyunca boş durdum. Çok sıkıcıydı. Neyse ki artık Kore'ye gelmiştik.

Hayatımda hiç canlı olarak Koreli görmemiş olan ben artık nereye baksam Koreli görüyordum. Bir yandan hayret ediyordum. Kore'deydim. Evden kaçmıştım. Evde savaş çıkmış olmasını düşünmeden edemiyordum. Annemin üzülmesini istemiyordum. Veya ağabeylerimin. Ya da kardeşimin beni özlemesini, benimle oynamak istemesini... Babamın tüm dünyanın yükünü sırtında taşımasını istemiyordum...

Seven TimesWhere stories live. Discover now