BÖLÜM 36

40.4K 2K 45
                                    

Medya; Helena

...ANNE...

''Hades! Her şey yolunda mı? Neler oluyor?'' diye sordu Persephone. 

Kaşlarını çatmış düşünceyle sonu gözükmeyen Elysion'un üzüm bağlarına bakan Hades, eşine dönmeden önce gülümsedi. Aklına bir şey takılsa ve düşüncelerin arasında kendini kaybetse bile eşinin sesini duymak onu her zaman gülümsetiyordu. 

Balkonun pervazından ayrılarak Persephone'a döndü. Persephone siyah tek omuzlu, uzun yırtmaçlı elbisesinin içinde her zamanki gibi göz kamaştırıyordu. Eşine ilerleyerek ellerini, onun omuzlarına yerleştirdi ve eğilerek dudaklarını öptü. Geri çekildiğinde eşinin gözünün önüne düşen toprak rengi saçı kulağının arkasına yerleştirdi. 

''Her şey yolunda cennetimin kraliçesi.'' Elini Persephone'un yanağına yerleştirdi ve alnını nazikçe öptü. Bir elini Hades'in beline yerleştiren Persephone diğer elini Hades'ın yanağına yerleştirdiği elinin üzerine koydu.

''Öyleyse Hekate neden böyle bir zamanda bizi ziyarete geldi ve Artemis'i görmek istediğini söyledi?'' 

''Sen odamıza çekil ve dinlen. Bu gün yaklaşan bahar şenlikleri nedeniyle yeterince yoruldun. Hekate sadece Artemis'i ziyaret etmek ve dua etmek için gelmiş olmalı. Her zaman onu uyandırmak için çeşitli büyüler hazırladığını sende biliyorsun. Belki de onlardan birini denemek için gelmiş olmalı.'' 

Yüzünde yorgun ve hüzünlü bir gülümseme oluşan Persephone ''Umarım bu kez kız kardeşimi uyandıracak bir şey bulmuştur.'' dedi. Ardından iç çekti. ''Çok geç kalma ve beni haberdar et.'' Hades'in dudaklarını öperek geri çekildi. Uzun elbisesinin eteklerini savurarak dönen Persephone balkonun girişinde onu bekleyen hizmetkarları ile odasına giderken Hades gülümseyerek karısının ardından bakıyordu. Persephone'un gitmesinin ardından kaşlarını çatarak tekrar düşüncelere daldı. Hekate'nin böyle bir zamanda buraya gelmesi hiçte doğal değildi. 

Ellerini sırtında birleştirerek balkonun merdivenlerinden indi. Karanlık geceyi aydınlatan meşalelerin ateşi hafif esen meltemle dalgalanıyordu. Artemis'in bedenini uyuduğu tapınağın taşlı yollarında ilerlerken çevredeki hizmetkarlar ve askerler başlarını eğerek onu selamlıyordu.
Hekate'yi iki askerin mızraklarıyla kapıda durduğu tapınağın önünde buldu. Büyücü tanrıça siyah uzun elbisesinin içinde tüm asaleti ve gösterişiyle Hades'i bekliyordu. Başıyla selam veren Hades hiç beklemeden konuya girdi.

''Bir sorun mu var? Rebekah iyi mi?'' 

Hekate gülümsedi ve elini Hades'in koluna koydu. ''Her şey yolunda. Endişelenecek bir şey yok. Umarın Persephone ani gelişimden dolayı şüphelenmemiştir.'' 

Kaşlarını çatan Hades ''Elbette şüphelendi. Bir sorun yoksa bu ani ziyaretin sebebini öğrenebilir miyim?''

Son derece yorgun görünene Hekate ''Sadece uyanışın sorunsuz olması için buradayım. Kızımın bir kez daha Artemis'e zarar vermesini istemiyorum. Rebekah çok kısa bir süre sonra uyanış için buraya gelecek. Bu nedenle iki beden ve ruh arasındaki bağı güçlendirecek bir büyü yapmak için geldim.'' dedi ve hüzünle iç çekti. 

Hekate'nin yüzündeki keder ve acıyı gören Hades tüm endişelerinden arındı. Hekate'nin yıllardır Kirke için acı çektiği biliyordu. Kirke ne yapmış olursa olsun onun bir parçasıydı ve Hekate'nin kızı için ne kadar üzüldüğünü çok iyi görebiliyordu. Kirke'nin bir kez daha aynı hatayı yaparak herkesin nefretini üzerine çekmesini istemiyordu. 

Hekate'nin gözlerindeki acıyı ilk kez bu kadar net gören Hades, büyücü tanrıçanın etrafına yaydığı yoğun hüzün dalgalarından rahatsız oldu. Bu kabuğun altında ne kadar çok acı çektiğini artık daha iyi anlayabiliyordu. 

Hekate gözlerini kırpıştırdı ve boğazını temizleyerek her zamanki sert maskesini yüzüne yerleştirdi. Ardından bakışlarını Hades'e çevirdi. ''Bunun uygunsuz bir zaman olduğunu biliyorum. Ben sadece her şeyin doğru gelişeceğinden emin olmak istedim.''

Başını sallayan Hades ''İstediğin zaman gelebileceğini biliyorsun.'' dedi. Ardından tapınağın korumalarına döndü. ''Tanrıça Hekate'nin içeride rahatsız edilmemesini sağlayın ve ne isterse yerine getirin.'' Korumalar selam vererek emri kabul ederken tekrar Hekate'ye döndü.

''İstediğin kadar burada kalabilirsin. Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa beni nerede bulacağını biliyorsun.'' 

Hekate başıyla selam verirken Hades geri çekildi ve yatak odasına doğru ilerledi. Korumaların açtığı kapıdan içeriye giren Hekate yüzünde oluşan sinsi gülümsemeye engel olamadı. Tapınağın kapıları arkasından kapanırken uykudaki bedene doğru ilerledi. Topuklu ayakkabılarının sesi etrafta boş tapınakta yankılanıyordu. 

Artemis'in uyuyan bedenine yaklaşınca elini havaya kaldırıp savurdu ve aynı anda tapınağın camları teker teker kapanıp koyu renk perdeleri çekildi. Taş sütunun üzerinde yüzyıllardır uyuyan Artemis'e bakarken başını yana eğdi. Gece kadar siyah olan saçları taş sütundan aşağıya sarkacak kadar uzamıştı. Tapınağı aydınlatan mumlar, dans eden alevleriyle uykudaki bedenin üzerine gölgeler düşürüyorlardı. Uzun ve siyah kirpikleri, çıkık elmacık kemikleri, gül kırmızısı dudakları ile Artemis, Afrodit'den sonra Olimposdaki en güzel tanrıçaydı. Kirke'nin onu bu kadar kıskanmasındaki sebebi çok iyi anlıyordu. Kimse Artemis'in güzelliğine gölge düşüremezdi. Rebekah'dan başka. Tekrar dünyaya gelen Artemis yine herkesi hayran bıraktıracak bir güzellikteydi. Eski bedeniyle aynı renk saç, göz ve dolgun hatlara sahip olsa da birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Artemis gösterişliydi. Uzun boylu ve heybetliydi. Rebekah ise minyondu ve zarifti. Ares'in dediği gibi tıpkı peri kızları gibiydi. Onunla kuzen olsalar da Hera'nın yaptıklarından dolayı onu da sevmiyordu. Çünkü o da tıpkı Hera gibi ailesine sırtını dönmüştü. Bu nedenle onu planın bir parçası yapmıştı.

Titanlar ve Olimposlular arasındaki savaşın ardından Hekate, planının ilk tohumlarını atmıştı. Kimsenin gölgesinde olmak istemiyordu. İçinde Zeus ve kardeşlerine büyük bir nefret biriktirmişti. Zeus başta olmayı hak etmiyordu. Dünya böyle bir yönetimi hak etmiyordu. Başta olması gereken kişi o ve titanlardı. Zeus titanları Tartarusa hapsederek Hekate'nin ailesini parçalamıştı. Kuzeni Hera'nın da Zeus'la birlikte aynı tarafta olması Hekate için büyük bir darbe olmuştu. Hera kendi ailesine annesine babasına ve Hekate'ye sırtını dönmüştü. Tıpkı kızının ve diğer çocuklarının da yaptığı gibi. Hekate onlarla aynı kanı paylaştığı, Hera kuzeni olduğu için utanıyor ve hepsinden nefret ediyordu.

Titanların kaybedeceğini anladığında taraf değiştirmişti. Babası Perses, Tartarusa kapatılmadan önce ise ona büyük bir söz vermişti. 'Sizi tekrar gün yüzüne çıkartacağım!' Ardından babasının ve annesi Asteria'nın yer altı dünyasının karanlıklarına gömülüşünü izlemişti. 

Planın ilk aşaması kendini gizleyebilmekti. Zeus ona yönetimde yer almayı teklif ettiğinde onu gerçi çevirmişti. Böylece ona olan güvenleri daha da artacaktı. Doğum olaylarını kontrol edebilmesinin verdiği güçle kendini hamile bırakmış ikiz kızları Kirke ve Klotho'yu dünyaya getirmişti. Kızlarını silah olarak kullanacaktı. Çünkü ona müttefik gerekiyordu. 

Her şey planlarına uygun giderken hiç beklemediği bir şey olmuştu. Prometheus, Epimetheus ve Atlas Zeus'lara karşı savaş açmışlardı. Zavallı Epimetheus'un karşılıksız aşkı büyük bir savaşa neden olmuştu. Sessizce savaşı izleyen Hekate, Titan kardeşler yok edilmeden kaçmalarına yardım etmişti. Onların amacı Zeus'ları yenip başa geçmekti. Hekate'nin planı ise o tahtı hak edenleri Tartarustan kurtarmak! Onlarla işbirliği içinde olacağını söyleyerek üç kardeşin kontrolünü eline almıştı. Prometheus her şey sona erdiğinde tahta geçeceğinin hayalini kuruyordu. Bu onun için hayal kalmaya devam edecekti.

Doğduğu ilk andan itibaren Hekate Kirke'nin içindeki hırsı hissetmişti. Tıpkı Klotho da ki saf iyiliği hissettiği gibi. Ne yaparsa yapsın Klotho'yu değiştiremeyeceğini biliyordu bu nedenle tüm planını Kirke üzerine kurdu. Her zaman Klotho'yu daha çok sevdi. Ona daha çok değer verdi. Kirke'ye ise ilgisizlikten başka bir şey vermedi. Böylece Kirke zamanı geldiğinde çok sevdiği annesinin istediği her şeyi sadece onun gözüne girebilmek için yapacaktı. Hekate'den duyacağı en küçük sevgi ve ilgi kelimesi için yapamayacağı hiçbir şey olmayacaktı. Ancak tüm planları ikinci kez bozulmuştu. Çünkü zavallı, sevgisiz, ve hırslı Kirke aşık olmuştu. 

Kirke'nin Artemis'e yaptıkları Hekate için büyük bir işaretti. Kirke'nin hırsından dolayı yapamayacağı hiçbir şey olmadığını çok iyi anlamıştı. Aradan geçen yıllar boyunca sessizce beklemişti. Titan kardeşlerin yaratıklardan oluşan büyük bir ordu kurmasına yardım ederken Kirke'nin her adımını izlemişti. Kirke'nin kontrolünü eline almak için titan kardeşleri planına dahil etmişti. Böylece Kirke Titan kardeşlerle birlikte savaş başlatacağını ve tahtta söz sahibi olacağını düşünüyordu. Hekate'nin onlar üzerindeki planından tıpkı Titanlar gibi o da habersizdi. 

Artemis'in uykuya dalması onun için hediye gibiydi. Böylece bir tanrıçadan kurtulmuştu. Ta ki Apollon, Artemis'in tekrar dünyaya geleceğini söyleyene kadar. Hekate onu kolaylıkla öldürebilirdi. Yapacağı büyülerle bedenini tamamen yok edebilir ruhunun kaybolmasını sağlayabilirdi. Ancak kehaneti kendi amaçları için kullanabilirdi. 

Kehanette Artemis'in, dünyayı yok edebilecek bir öfkeyle uyanabileceği geçiyordu. Bu da Hekate'nin istediği şeydi. Kaos. Artemis'in tekrar dünyaya gelmesini her şeyin kusursuzca ilerlemesinde Apollon ve Klotho'ya yardım etmişti. Kızı Kirke'nin ne kadar kurnaz olduğunu özden kaçırmıştı. Kirke'nin Rebekah'dan haberdar olmaması gerekiyordu. Çünkü onu öldürmeye çalışarak Hekate'nin planları bozacaktı. Kirke'ye gerçek yüzünü gösteremezdi. Çünkü kızının uzun süre bunu saklı tutamayacağını biliyordu. Sessizce Kirke'nin, Rebekah'ı öldürmek için yaptığı planları bozmuştu. Kirke sonunda onu bulduğunda ise Vincent'ın Rebekah'ı koruyacağını biliyordu.

Rebekah tüm gerçekleri öğrendikten sonra Olimposa gelmeliydi. Ancak annesini bulmak ve Amazonları uyandırmakta kararlıydı. bu da Hekate'nin planlarını bozuyordu. Bunun için Hekate tekrar ortaya çıkmış ve annesini bulmak için ona ruhani bir yolculuk teklif etmişti. Böylece Rebekah ve diğerleri farkında olmadan onu Elysion'a kaçırarak gerçek uyanışın olmasını sağlayacaktı. Bu kez o vampir bozuntusu Maxwell tüm planlarını bozmuştu. Bunun üzerine Hekate daha fazla vakit kaybetmemek için Kirke'nin karşına çıkmış ve ona her şeyi anlatmıştı Zavallı kızı büyük bir şok geçirmişti.
Elleri iki yanında yumruk olan Hekate öfkeyle soluyordu. Artık sabrı tükenmişti. Gölgelerin arkasında saklanmaktan sıkılmıştı. Beklemek istemiyordu. Zeus ve kardeşlerinin daha fazla hüküm sürmesini dayanamıyordu. Onun ve titanların dönemi başlamalıydı. 

Ares ve diğerleri üç titan kardeşin varlığından haberdardı. Kısa bir süre sonra tüm tanrıların bunu duyacağını ve savaş hazırlıklarına başlayacağını biliyordu. Hekate ise savaş hazırlıklarının bozulması ve tüm tanrılarının dikkatini dağıtmak için buradaydı. Rebekah beden seçimini gerçekleştirmeden savaşa başlamayacaklarını biliyordu. Hekate de onun hiç uyanmamasını sağlayacaktı. 

Yüzünde sinsi gülümseme oluşurken ellerini iki yana kaldırdı. Dudaklarından mırıltı halinde büyülü sözler dökülürken iki yana açtığı ellerinin üzeride siyah sis bulutları oluşmaya başladı. Etraftaki güç vızıltıyla bedenini sarıyordu. Büyünün son sözlerini söylerken ellerini Artemis'in bedenine doğru savurdu.

Kara büyünün bedenindeki tüm gücü tüketmesiyle nefes nefese kaldı ve yorgun düştü. Gözlerinin önüne düşen kızıl tutamı kulağının arkasına yerleştirirken Artemis'in bedenine baktı. Siyah duman dersinin altına girerek gözden kaybolurken gülümsedi. Rebekah annesini kurtarıp, amazonları uyandırdıktan sonra buraya geldiğinde bu onun sonu olacaktı. Büyü sayesinde asla uyanamayacaktı. Her şeyin kusursuz gelişeceğini düşünen çok sevgili ailesi ise kızlarını ikinci kez kaybetmenin verdiği acıyla kendilerini kaybedeceklerdi. İşte bu şaşkınlık ve acı anında Hekate ve ordusu Olimposa saldıracaktı. 

Yüzündeki gülümseme genişlerken ''İyi uykular Rebekah!'' diye mırıldandı. Tapınağın çıkışına doğru ilerlerken, soğuk kahkahası tapınağın duvarlarında yankılanıyordu. 

...

Maxwell önde, Ares ve Rebekah arkasında ilerlerken kalenin içine girdiler. Ares devasa büyüklükteki kılıçlarıyla vampirleri parçalara ayırırken, Maxwell sadece ellerini kullanarak kendi askerlerinin kalplarını göğüslerinden çıkartıyordu. Vampirlerin hepsi bu görüntü karşısında şaşkınca kalıyorlardı. Kendi komutanları onları öldürüyordu. 

Genç kız sadaktan bir başka ok çekti ve yayına yerleştirdi. Yay ıslık sesiyle havada süzülerek onlara doğru gelen vampirin tam kalbine saplandı. 

''Hedefi hiç şaşmıyorsun gecenin prensesi.'' Genç kız sadaktan bir başka ok alırken yüzü ve bedeni vampir kanıyla kaplanan Ares'e döndü.

''Av ne olursa olsun asla hedefi şaşırmam savaş tanrısı.'' dedi ve gülümsedi. Ares ona göz kırptı ve arkasını dönerek bir başka vampirin kafasını bedeninden ayırdı. Üç tanesi üzerine atlarken o her şey yolundaymış gibi konuşmaya devam etti. 

''Düşünüyordum da anneni kurtardıktan sonra babanla ikisini baş başa bırakmamız gerek. Bizde bu sırada baş başa kalmak için mağaraya gitsek harika olur. Çünkü buna cidden ihtiyacım var. Sabrım tükeniyor'' dedi Ares arkadan boynuna sarılmış olan vampiri kafasından tutarak önüne doğru savurdu vampir yere düşmeden kılıçlarını çaprazladı ve kollarını iki yana çekerek vampirin kafasını bedeninde ayırdı.

Rebekah, Maxwell'e arkadan saldırmak üzere olan vampire nişan aldı ve okunu serbest bıraktı. Ok hedefini bulurken bir başka oku yayına yerleştirdi ve gülümsedi. Ares'in tam olarak sabrının 'neye' tükendiğini biliyordu. 

''Bu gece annemin yanında olacağım için hayallerine veda et.'' Ares'ten gelen homurdanma sesiyle genç kızın yüzündeki gülümseme genişledi. 

''Annen yüz yıldır uyumadı o uyurken Vincent yanında olacaktır sende biraz kocanla ilgilenebilirsin!''

Oku fırlatan Rebekah kaşını sorarcasına kaldırdı ve Ares'e döndü. ''Teknik olarak kocam değilsin Ares.'' 
Üzerine doğru koşan vampire ayağıyla vurarak geriye iten Ares kılıcını mızrak gibi kaldırdı ve vampirin kalbine fırlattı. Çatık kaşlarıyla Rebekah'a döndü.

''Ne demek teknik olarak kocan değilim? Ah evet haklısın karı koca olabilmemiz için ne yapmamız gerektiğini biliyorsun!'' dedi sitem ederek. Genç kız gözlerini devirdi. Aynı anda havaya sıçrayarak üzerine gelen vampiri vurmak için oku yayına yerleştirdi ve fırlattı. 

''Ondan bahsetmiyorum! Evlendiğimizi hatırlamıyorum. Teknik olarak eski bedenimle evlisin bununla değil!'' 

Ares Elindeki diğer kılıçla dönerek arkasındaki iki vampirin kafasını aynı anda kesti. Birinin kafası tam boynundan kesilirken diğerinin ağzından yukarısı yerde yuvarlanıyordu. ''Siktiğimin beden değişimi umurumda değil sen benim karımsın ve bu koca biraz ilgi istiyor!'' diye bağırdı. 

Genç kız Ares'i çileden çıkarmanın verdiği hazla gülümsedi. Yayını indirerek Ares'e döndü. Siyah tişörtünün bir kısmı parçalanmıştı. Güneş rengi saçları ve yüzü vampirlerin kanına bulanmıştı. Baştan aşağıya Ares'i süzdü ve ardından kafasını yana eğdi.

''Çok pis görünüyorsun. Güzel bir banyoya ihtiyacın var. Şu mağaradaki kaplıcalar fena olmaz.'' dedi göz kırparak. Ares'in yüzünde kendini beğenmiş bir gülümseme oluştu. 

''Sen yıkayacaksan neden olmasın?'' 

''Hey! Hey! Buradayım! Tam burada küçük bir savaşın tam ortasında! Biraz yardım hiç fena olmaz fantezilerinizi sonraya bıraksanız! Burada ilgiye ihtiyacı olan biri varsa o da benim'' Maxwell'in sesiyle Ares'in kaşlarını çatıldı ve boynundaki damar her sinirlendiğinde olduğu gibi yine şişti.
İki elini kaldırmış buradayım dercesine alayla sallayan Maxwell çarpık bir şekilde gülümsüyordu. Bir elinde tuttuğu kalbi omzunun üzerinden attı ve onlara doğru gelen kalabalık vampir sürüsüne baktı.

Ares vampirleri görmezden gelerek Maxwell 'i yakasından tutarak havaya kaldırdı.''Kiminle konuştuğuna dikkat et ucube! Yerde yatanlardan hiçbir farkın yok! Onlara gösterdiğim ilginin aynısını ister misin?'' 

Maxwell teslim olurcasına kollarını kaldırdı. ''Tamam. Tamam. Sustum. Bir şey demiyorum.'' Ares homurdanarak Maxwell'i bıraktı. Bir adım geriye giden Maxwell omzunun üzerinden gelen vampirleri işaret ederek ''Siz orada ne yapıyorsanız devam edin. Ben hem sizi hem Helena'yı hem de dünyayı tek başıma kurtarırım.'' dedi ve vampirlerin üzerine atıldı. 

Ares tam ağzını açmıştı ki Rebekah elini kaldırarak araya girdi. ''Önce gösteri meraklısı piç dedin. Sonra kibirli piç oldu. Şimdi?'' 
Vampire sapladığı bıçağını alan Ares ''Sadece PİÇ!'' dedi ve Maxwell'in ardından vampirlerin üzerine ilerledi.

Uzun holde mahzene inen merdivenlerde vampirler onları sıkıştırmaya devam ediyordu. Genç kız yayına ok yerleştirerek hedefine gönderdi. Gücünü kullanarak kardeşine seslendi.

'Apollon! Her şey yolunda mı?'' Okunu bir başka vampire gönderirken Apollon cevap verdi.

'Her şey yolunda ama tükenmeye başladık dinlenmeye ihtiyacımız var bu lanet şeyler çok kalabalık. Cici annemi bir an önce kurtarsan iyi olur ikiz!' 

Genç kız Apollon'un sözleri üzerine gülümsedi. Saldırıdan önce Vincent'a cici baba diyerek herkesi kahkahalara boğmuştu. Rebekah bunun nereden çıktığını sorduğunda ise 'Biz seninle ikiziz. Senin annen benim de annem baban da babam oluyor. Bizim durumumuz biraz farklı olmuş olsa da ikinci anne babanda teknik olarak benim annemle babam oluyor.' diyerek Rebekah'nın beyin devrelerini yakmıştı.

'Eos! Her şey yolunda mı?' bu kez kız kardeşine seslenen Rebekah sadaktan yeni bir ok çekti ve Ares'e saldırmak üzere olan vampiri sırtından vurdu.

'James yaralandı. Ama durumu iyi. Şu işi halletseniz iyi olur!'

Genç kız Eos onu görmese de kafasını salladı. holdeki son vampirde yeri boylarken yayını indirdi. Elindeki kanı yüzünü buruşturarak pantolonuna silen Maxwell ''Lanet olsun onları çok iyi eğitmişim.'' dedi. Ares bezgin bakışlarını Rebekah'a çevirdi. 

Genç kız elini kaldırarak ''Evet. Evet biliyorum kibirli piç!'' dedi ve Maxwell'e döndü. ''Ne tarafa?''

''Annenin tutulduğu mahzen iki kat aşağıda. Orada başka vampirlerin olacağını sanmıyorum. Köşeye sıkışma ihtimalimiz yok birincisi Ares'' Ares hırıltıyla nefesini verirken Maxwell hemen toparladı ''Yani yüce savaş tanrısı bizimle. Anneni aldıktan sonra ışınlanabiliriz. İkincisi bu yeteneği olmasa bile dışarıya açılan bir geçit var.''

''Bana hatırlat da bu iş bizince şu herife yüceliğimi göstereyim!'' Genç kız gözlerini devirdi ve ikisini de iterek merdivenlere yöneldi. 

''Maxwell!'' duyduğu sesle genç kız hızla arkasını döndü. Çoktan okunu yerleştirdiği yayı yeni hedefine doğrultulmuştu. 

Beyazlar içindeki Marcus tam karşılarında duruyordu. Yüzünden kendinden emin bir gülümseme vardı. ''Oğlumun ihanetine hep birlikte şahit oluyoruz!''
Yüzünden acı bir gülümseme oluşan Maxwell ''Ben hiçbir zaman senin oğlun olmadım!'' dedi. Holde soğuk kahkahası yankılanan Marcus alaycı bakışlarını Rebekah'a çevirdi. 

''Rebekah. Rebekah. Rebekah. Yoksa Artemis mi demeliyim?'' 

''Adımı ağzına almaman tercihim olur!'' 

''Söylesene Marcus gerçekten karşımıza çıkacak kadar aptal mısın? Buradan kurtuluşun olmadığı halde ölümüne mi yürüdün?'' dedi Ares. Sakin sesinin altında yatan öfke tüyleri ürpertiyordu. 

Tekrar kahkaha atan Marcus ''Sadece gerçekten ona inanıp inanmadığınızı görmek istemiştim. Bana ihanet etti. Size etmeyeceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz?'' Maxwell öfkeyle tıslarken genç kız yayını indirdi.

''Birbirimizi sadece amaçlarımız üzerine kullanıyoruz ve bunun seni ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum. Aklımı karıştırabileceğini mi sanıyorsun!'' 
Yüzündeki gülümsemesi kaybolan Marcus delici bakışlarını oğluna çevirdi. ''Her zaman zayıf oldun! Asla onları unutmadın. Asla güçlü olamadın. Sen busun Maxwell! Kendi babasına ihanet edebilecek kadar zayıf birisin!'' 

''Zayıf? Vincent'ın korkusuna kaleden dışarıya adım atmayan ben değilim. Kimin zayıf ve kukla olduğunu sorgulayacak konumda değilsin. Ayaklarına kapandığın kraliçen bugün seni yalnız bıraktı. Söylesene Marcus çok sevgili Kirke'n nerede?'' Marcus belini öne bükerek tısladı. Genç kız kaşlarını çattı ve yayını hedefe doğrultmaya hazır bir şekilde bekledi. Marcus'un 'onları' asla unutmadın derken kimden bahsettiğini merak ediyordu. Maxwell'in babasından bu denli nefret etmesinin sebebi neydi? Yada kimlerdi?

Maxwell omzunun üzerinden Rebekah'a baktı. ''Git ve anneni kurtar. Onu ben hallederim. Bu benim savaşım.'' Maxwell tam adım atmıştı ki Rebekah onu kolundan tutarak durdurdu. Tüm kararlılığı ve ciddiyetiyle ''Seni bekleyeceğiz.'' dedi. 

Ares'in kaşları sorarcasına çatılırken, Rebekah Maxwell'in gözlerinde ki umut ışığını gördü. Söylediği sözler genç kız için basit olsa da Maxwell için çok şey ifade ediliyordu. Uzun zaman sonra hayatında ilk kez gerçekten istenildiğini hissediyordu. Kendini toparlayarak ciddileşti ve kafasını bir kez salladı. Ardından babasıyla hesaplaşmak için ona doğru saldırdı.

Ares'in kolundan çekmesiyle merdivenlere yönelen Rebekah omzunun üzerinden son kez baktığında Marcus ve Maxwell'in kırılan camlarla birlikte aşağıya süzüldüğünü gördü. 

Bedeninde hissettiği garip duygularla savaşırken Ares'in ardından merdivenleri iniyordu. Annesiyle sonunda yüz yüze geleceği gerçeği tüm duygularını ve bedenini alt üst etmişti. Onu ilk kez görecekti. Annesiyle ilk kez tanışacaktı. Günlerdir merak ettiği ve hayalinde canlandırdığı gibimiydi? 
Ares mahzenin girişindeki demir kapıyı iterken bedeninin titremesine engel olamıyordu. İçindeki korkunç histen kurtulamıyordu. Bir şey olacak düşüncesi zihnini kemirip duruyordu. Annesini orada bulamazsa yıkılacağını biliyordu. Ares sanki düşüncelerini duymuş gibi omzunun üzerinden baktı ve genç kızın buz tutan elini tuttu.

Ares'in ardından mahzende ilerlemeye başladı. Bir biri ardına beyaz kapının önünden geçtiler. Her kapının önünden geçerken kare şeklindeki küçük parmaklıklardan içeriye bakıyordu. Boşluk hissi tüm bedenini kaplarken Ares durdu. Gözlerini önce Ares'e çeviren Rebekah içeriye bakmaya korkuyordu. Ares cesaret vererek kafasını eğdi. Seslice yutkunan Rebekah bakışlarını kapıya çevirdi. Demir parmakların ardında ki bedeni görünce titrek bir nefes çekti. Demir parmaklarla çevrilmiş canım önünde duruyordu. Demir parmakları sıkıca kavramış dışarıyı görmeye çalışıyordu. Üzerinde eskimiş bir elbise vardı. Uzun ve gür dalgalı siyah saçlarının arkasına saklanmış ince bedeni zor gözüküyordu. 

Ares eliyle kapıdaki zinciri koparttı ve kapı gürültüyle savrularak açıldı. Sesle birlikte ürken bedeni hızla onlara çevrildi. Sulanan gözlerindeki yaş yavaşça yanağından aşağıya süzülen Rebekah bedenine hükmedemiyordu. Zaman onun için donmuş gibiydi. Dışarıdaki gürültüyü duymuyordu. Onun bedeninden başka hiçbir şeyi gözleri görmüyordu. Elini tuttuğu Ares'i bile hissetmiyordu. Hissettiği tek şey kalbindeki sızıydı. 

Bugüne kadar onu hep hayal etmişti. Kime benzediğini çocuklar gibi merak etmiş ve onları hayal etmişti. Şimdi ona baktıkça babasına aslında hiç benzemediğini düşünüyordu. Mavi gözleri, siyah saçları, kırmızı dudakları ve kalp şeklindeki suratıyla annesinin kopyası gibiydi.

Helena öne doğru sarsak bir adım attı. Göz yaşları zayıflıktan içine çökmüş yanaklarından süzülerek akıyordu. Açıkta kalan ağzını eliyle kapattı. Diğer elini çıkacakmış gibi atan kalbinin üzerine yerleştirdi. Karşısında duruyordu. On günlükken kucağından alınan kızı tam karşısında duruyordu. hayatını ona adadığı küçük Diana'sı ona gelmişti. Bedeni ayakta durmakta zorlanan Amazon Kraliçesi gördüklerinin hayal olmadığına inanmak için onu kollarının arasına almak istiyordu. Ancak bedenine hükmedemiyordu. Bir annenin yaşayabileceği en büyük acıyı yaşamıştı. Yıllardır bu acı içinde kanıyordu. Burada geçirdiği her gününde bu anın hayalini kurmuştu. Onu kolları arasına alıp kokusunu içine çekmeyi istiyordu. 

Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşan Rebekah Ares'in elini bırakarak içeriye girdi ve dudakları arasından tek bir cümle döküldü.

''Merhaba anne.''

...

Kulakları sağır eden rüzgar tehlikenin habercisi gibi hiddetle esiyordu. Hidranın iki dünya arasındaki kapının üzerinde uyuduğu mağaradan içeriye yılan şekline bürünüp giren Kirke korumaların onu görmediğinden emin olarak gölgelerin arasında sürünüyordu. 

Yıllar öncesinde uyutulan Hidra ölüler ve yaşayanlar arasındaki kapının güvenliğini sağlaması için bu mağaraya yerleştirilmişti. Zeus ona bu görevi vermiş ve Hekate tarafından uyutulmuştu. Hidra aldığı her görevi yerine getirmesi üzerine lanetlenmiş bir yaratıktı. Bu nedenle Zeus Hekate'den onu uyutmasını istemişti. 

Mağaranın derinliklerine inen Kirke horultularla uyuyan yaratığı buldu. Devasa büyüklükteki yaratık dokuz kafasını köpekler gibi uzun tırnaklı büyük ayaklarının üzerine yerleştirmişti. Büyük burun deliklerinden üfürülen hava tüyler ürperticiydi.

İnsan kılığına bürünen Kirke korumaların onu duymaması için sessizce yaratığa doğru ilerledi. Elini yaratığın kafasına yerleştirdi ve yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu. Zeus Hidra'nın uyandırıldığını öğrenmemeliydi. Yoksa bu annesinin tüm planlarını bozardı. 

Gözlerini kapatarak yaratıkla beraber Amazon Ormanlarına ışınlandı. Bedenine çarpan soğuk rüzgarla gözlerini açtı ve yemyeşil ormanın havasını içine çekti. Hava henüz yeni aydınlanmaya başlıyordu. Zaferin verdiği mutlulukla gülümseyen Kirke yaratıktan uzaklaştı. Ardından ellerini havaya kaldırarak annesinin öğrettiği büyülü sözleri mırıldandı. 

Hidranın ortadaki kafası büyünün kırıldığı ve uyandığını belli edercesine burnundan ateş püskürttü. Birkaç saat içinde büyü tamamen ortadan kalkacak ve Hidra gözlerini açacaktı. Kirke yüzündeki gülümseme genişlerken öne eğildi ve fısıldadı.

''Burayı kan gölüne çevir. Hepsini öldür!'' 

İNTİKAM (Tamamlandı / Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin