BÖLÜM 6

56.4K 2.7K 82
                                    

…ARES…

Rebekah uykusuzluktan morarmış gözaltlarına küfürler yağdırdı. Bütün gecesi yine kâbuslarla geçmişti. Dün olan bütün karmaşık olaylardan sonra uyumak yeterince zorken bir de kâbusları eklenmişti bu iğrenç geceye. Sonuç olarak berbat görünüyordu.

Dün gecenin ilerleyen saatlerinde Jordan yanına gelmişti. Rebekah konuşacak durumda olmadığını söyleyip onu göndermişti. Sonrada bütün gecesini planlar kurmaya çalışarak ve yeni yaratıkların varlığını sindirmeye çalışarak geçirmişti. Kurtadamlarla dolu bir kalede yaşıyordu. Düşmanları ise vampirlerdi. Bu resimde kurtadamları henüz dostlar kategorisine eklememişti. Henüz onlar hakkında yeterli bilgiye ve güvene sahip değildi. Şimdilik çıkar ilişkisi için yanlarında kalıyordu. Korktuğu için bu kaleye sığınmamıştı. Önce düşmanlarını tanımalı ve onlarla nasıl savaşacağını öğrenmeliydi. Sonra bu kaleden çıkıp onlarla yüzleşebilirlerdi.

Gözleri odanın tam karısında olan geniş dolaba kaydı. Jordan bu kıyafetlerin hepsinin Rebekah’a ait olduğunu söylemişti. Dün banyo yaptıktan sonra geniş dolabın önüne gelip aynalı büyük kapıları açtığında resmen küçük dilini yutmuştu. Her ne kadar hayatı sarpa sarsa ve garipliklerle uğraşsa da sonuç olarak o dibine kadar tam anlamıyla kızdı. Ve bu büyük bir oda genişliğindeki dolap onu şaşkına çevirmişti. Geniş dolap resmen kocaman bir mağazaydı. Renk renk elbiseler, pantolonlar, gömlekler, ayakkabılar… İstediği ya da lazım olabilecek her şey vardı.

Dün geceden kalma kıyafetleri değiştirmek için dolaba girdi. Kıyafetlerin arasında yürürken hepsine göz gezdirdi. Fazla oyalanmamak için siyah pantolon, siyah bot ve beyaz bir kazak alıp odasına geçti. Üzerindeki şortu ve askılı tişörtü çıkarıp hızla kıyafetleri giydi. Saçını atkuyruğu yaparken kapı yavaşça aralandı. 

''Tak. Tak. Gelebilir miyim?’’

''Gel.’’ Diye seslendi kapıdan içeriye başını uzatmış gülümseyen Jordan’a bakarken. Jordan uzun dalgalı saçlarını açık bırakmıştı. Üzerinde siyah renk kısa şort ve siyah askılı üst vardı. Her gün giymek için siyah bir şey bulmak zor olsa gerek diye düşündü genç kız suratını buruşturarak. Neden hepsinin siyah giydiğini merak ediyordu.

Jordan içeri girerken kapıyı ardına kadar açıp dışarıda bekleyen iki kıza el işareti yaptı. Rebekah kızların giydikleri kıyafetlere bakarak kalenin hizmetlileri olduğunu anladı. Aynı kıyafetleri giyiyorlardı. Beyaz bir pantolon ve beyaz kolsuz gömlek. Sonunda farklı renk bir şey giyenleri görünce şaşırmıştı. Ama şaşırmasının tek sebebi bu değildi. İki kızda çok güzeldi. Normal bir güzellik değildi bu. Tenleri sanki içleri gözüküyormuş gibi şeffaftı. O kadar beyazdılar ki üstlerindeki kıyafetlerden tenlerinin nerede başladığını anlamak zordu. Saçları kalçalarının altındaydı ve tıpkı bedenleri gibi saçları da bembeyazdı. Çıplak ayakları zeminde hiç ses çıkarmadan süzülürcesine ilerliyorlardı. Hareketleri fazlasıyla zarifti. Rebekah onları incelerken kızlar elindeki tepsilerle içeriye girdi. Tepsilerdeki yemekleri görünce genç kızın karnı guruldadı.

''Sanırım tam zamanında geldim. Birileri acıkmışa benziyor.’’ Dedi Jordan ellerini çırparak.

''Fazlasıyla açım.’’ Kızlar ellerindeki tepsileri odadaki balkona açılan kapının önündeki masaya bırakıp çıktılar. Rebekah giden kızların arkasından bakıyordu hala. Kapıyı işaret ederek Jordan’a döndü.

''İçimden bir ses onların insan olmadıklarını söylüyor.’’ Ağzından çıkanlar nedeniyle dehşete kapılmıştı. Artık iyice delirmeye başladığını düşünüyordu. Jordan sevimli bir şekilde gülümsedi ve kafasını sallayarak Rebekah’ı onayladı.

''Onlar nemf yani peri. Sadece dişilerden oluşan bir soylar. Ve hepside böyle kıskanılacak kadar güzel. Neyse ki kurtların onlarla ilişkiye girmesi yasak.’’ Son cümlesini yüzünü buruşturarak söylemişti. Ama Rebekah buna pek önem vermedi çünkü Jordan’ın söylediklerini algılamaya çalışıyordu. Gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırıp ellerini kaldırdı.

''Bir dakika. Önce kurtadamlar. Sonra vampirler. Ve şimdide periler mi? Daha başka yaratıklar da mı var?’’ O kadar hızlı konuşmuştu ki kendi bile ne dediğini zor anlamıştı. Jordan tekrar gülümsedi.

''Daha başka türlerde var ama şimdi bunların sırası değil. Perilerden ya da bizden sana asla zarar gelmez. Şimdi kahvaltımızı yapalım. Bunları seninle uzun uzun konuşacağız.’’ Dedi Ve Rebekah’nın koluna girerek onu masaya yönlendirdi.

''Tanrım nasıl bir bok çukuruna düştüm ben böyle.’’ Diye inledi kendini masanın karşınındaki koltuğa bırakırken. Jordan kıkırdadı.

''Bunlar hiç komik değil. İnan bana benim açımdan baksan kafayı yerdin. O gece Parker’ın dönüşümünü gördüğüm için size inandım ve vampirlerin varlığını da kabul ettim. Ama hala çelişkideyim. Beynim bunları kabullenemiyor. Tüm bunlar çok fazla.’’ Dedi ve masaya dirseklerini yaslayıp kafasını iki eli arasına aldı. Jordan tam karşısına geçip oturdu ve Rebekah’nın bileğini tutarak gülümsedi.

''Emin ol senin için ne kadar zor olduğunun farkındayız. Hatta bunların üstesinden bu kadar çabuk kalkman bizi şaşırttı da diyebilirim. Ama sen güçlü bir kızsın. Bunu dün kanıtlamış oldun.’’ İç çekerek kafasını kaldırdı ve Jordan’a baktı. Gülümsemeye çalışarak kafasını salladı.

''Bizim mankafalarla kahvaltı yapmaktansa sana katılmayı tercih ettim. Bir sorun olmamıştır umarım.’’ Dedi Jordan. Rebekah kafasını iki yana salladı.

''Hayır. Burada olduğun için teşekkürler’’ dedi tekrar gülümsemeye çalışarak. Genç kız Jordan’ın tatlı İngiliz aksanının yeni farkına varıyordu. Bu normal büyük bir travmanın eşinden döndüm diye hatırlattı kendi kendine. Kendi tabağındaki yiyecekleri yavaş yavaş yerken gözleri büyük camdan dışarıdaki kale duvarının dışında kalan ormana çevrildi. Fazla inançlı biri olduğu söylenemezdi. Uzaylı ya da başka yaratıkları hiç düşünmemişti. Çünkü var olmadıklarına emindi. Bunları sadece küçük çocuklara anlatılan hikâyelerden ibaret olduğunu düşünüyordu. Ama şimdi bütün inançları yıkılmıştı. Kurtadamlarla dolu bir kaledeydi ve başka yaratıkların var olduğunu öğreniyordu.

En çok merak ettiği şeyse bundan sonra hayatı nasıl devam edecekti. Neler olacağını bilmiyordu. Ölecek miydi yoksa yaşayacak mıydı bilmiyordu? Ama tüm bunlar bitince eski hayatına dönerse nasıl olacaktı? Eski hayatına devam edemeyeceğini biliyordu. Diğer yaratıkların varlığını bilerek nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Gördüğü herkesten şüphelenecek miydi? Bu vampir olabilir yoksa kurtadam mı? Hayır, ikisi de değil. Bu kesinlikle peri! Bütün hayatı böyle devam edemezdi. Bunları bilerek eski hayatına dönemezdi. İçinden bir ses kaçırıldığı gün hatta Rusya’ya adım attığı günden itibaren zaten bütün hayatının değiştiğini söylüyordu. Kafasını iki yana sallayıp düşüncelerinden sıyrıldı. Sıcak kahvesini yudumlarken gözleri büyük bir iştahla kahvaltısını yana Jordan’a takıldı.

''Söylesene siz nasıl… Yani yemek yemek dışında insanlar gibi misiniz?’’ Rebekah kurtların çiğ et yediklerini düşünüyordu. Gözlerinin önünde canlı bir ceylanı boğazından parçalayan kurt resmi belirince sesli bir şekilde yutkunarak kafasını iki yana salladı.

''Aklından geçenin aksine sadece çiğ etle beslenmiyoruz. Elbette çiğ et önceliğimiz ancak insan yemekleri de yiyebiliyoruz. Sizden biraz farkla normal yemekler bizi tam anlamıyla doyurmuyor. Ne kadar yesek de tam anlamıyla bizi doyurmuyorlar. Artık bizimle yaşayacağına göre ne kadar fazla yemek yediğimizi göreceksin. Özetlemek gerekirse bir ayı kadar yemek yiyebiliriz. Ama ormandaki hayvanlar bizim için her zaman daha doyurucu olmuştur. Bunun dışında sizin kadar sık olmasa da uyuyoruz. Ayrıca yaşlanmıyoruz. Ya da şöyle söylemeliyim çok geç yaşlanıyoruz.’’

''Nasıl yani?’’ diye sordu Rebekah tek kaşını kaldırıp.

''Mesela Vincent. Dışarıdan bakıldığında 40’lı yaşlarında gibi görünüyor ama gerçekte 620 yaşında.’’

''Ciddi olamazsın.’’ Dedi Rebekah elindeki çatal masaya düşerken.

''Kurtların dünyasına hoş geldin.’’ Gülümseyen Jordan eline aldığı salamı büyük bir iştahla ağzına atıp yedi.

''Peki, sen kaç yaşındasın?’’

''Ben henüz 213 yaşındayım. Kurt dünyasına göre ergenlik çağındayım. Ama sizin dünyanıza göre de oldukça yaşlıyım.’’ Dedi gözlerini büyüterek.

Rebekah kafasını iki yana salladı. Tüm bu olaylara alışması gerekecekti. Her seferinde şok yaşamaktansa bundan sonra karşısına çıkan her şeyi kabullenecekti. Hatta birileri gelip ‘Hey ben Zeus’um’ dese bile inanacaktı. Masadaki çatalını aldı. Ama birden iştahı kesilmişti. Tabağındaki yiyeceklerle oynarken aklını kurcalayıp duran soruyu sonunda dile getirdi.

''Hiç insan eti yiyor musunuz?’’ Jordan meyve suyunu içtiği bardağın arkasından kocaman olmuş gözleri ile Rebekah’a baktı. Bardağını yavaşça masaya koyarken ona inanamıyormuş gibi bakıp başını iki yana salladı.

''Biz insanların koruyucusuyuz Rebekah. Onlara asla zarar vermeyiz. Yüzyıllar boyunca bu dünyada yaşadık. Biz, bizden öncekiler, atalarımız, asla ama asla hiçbiri insan etiyle beslenmedi. Sadece sıradan hayvanları avlıyoruz. İşin aslına bakarsan sizin kokunuz hayvanların kokusu kadar çekicide değil. Onların kokusu ağız sulandırıcı. ‘’ dedi dudaklarını yalarken.

''Tanrım bu kadar açık olmasan iyi olurdu.’’ Yüzünü buruşturan Rebekah, önündeki tabağı itti. Jordan Rebekah’nın surat ifadesine gülerek karşılık verdi.

''Eğer yemeyeceksen tabağındakileri alabilir miyim? Bu şeyler beni doyurmaya yetmedi.’’ Rebekah’nın gözleri Jordan’ın önündeki boş tabağa sonrada düz karnına kaydı.

''Bu kadar yiyip böyle görünmen şaşırtıcı. Kurtadam olmanın işe yarayan yanlarından biri ha?’’ dedi tabağını ona uzatırken.

''Kurt olmayı zaten çok seviyorum ama buda nedenlerinden biri.’’ Dedi göz kırparak ve tabağa yumuldu.
Rebekah’nın dudakları yukarı kıvrılırken meyve suyundan büyük bir yudum aldı. Uzun bir süre sonra ilk defa içtenlikle gülümsüyordu. Şimdiden Jordan’ı sevmişti. Dirseklerini masaya koyup çenesini ellerine yasladı.

''Aklıma takılan bir şey var. Neden hepiniz sanki dışarıda hava 45 dereceymiş gibi geziyorsunuz. O gün ormanda beni kaçırırken neredeyse çıplaktılar ve soğuktan etkilenmiyorlarmış gibiydi. Bu da mı kurt özelliği?’’ Jordan, Rebekah’nın tabağındaki omleti yerken kafasını salladı.

''Soğuk bize işlemez kişiden kişiye göre değişiyor ama kurtlar arasında en düşük vücut ısısına sahip kişi 40 derecelik bir vücutla geziyor. 60 dereceye kadar çıkanlar var. Sonuç olarak hiçbirimiz üşümeyiz. Bu nedenle genellikle soğuk yerlerde yaşamayı tercih ediyoruz.’’ Rebekah şaşırsa da anormal bir tepki vermemek için kendini tuttu. Bunlara alışmak zorundaydı. Alışabilirdi. En azından bunu umut ediyordu.

''Dokunabilir miyim?’’ diye sordu elini uzatıp. Jordan gülümseyerek kafasını salladı.

''Az önce sana dokundum hem de iki kere ama kafan o sırada perilerde olduğu için farkına varmadın.’’ Dedi ve Rebekah’nın ona uzattığı elini tuttu.

''Hassiktir.’’ Dedi Rebekah elindeki sıcaklığı hissedince. Jordan kafasını arkaya atıp sesli bir şekilde gülerken Rebekah diğer elini de uzatıp Jordan’ın bileğini tuttu.

''Vay canına. Bu inanılmaz.’’ Elinin altındaki ten yanıyordu. Yüzünde şaşkın bir gülümseme oluşurken kafasını iki yana sallayıp arkasına salladı.

''Ayaklı soba gibisin. Hiç üşümemek güzel olmalı?’’

''İnanılmaz derece de güzel. Aslında kurt olmanın her şeyi güzel. Doğayı bütünüyle hissedebiliyorum. Toprağın kokusu, rüzgârın esintisi, doğadaki tüm canlıların varlığı hepsini daha farklı açıdan görüyorum.’’ Sesindeki ton bunu ne kadar sevdiğini belli ediyordu. Gülümseyerek Jordan’ı inceledi ve zihninde kurtlarla ilgili bir liste oluşturmaya başladı. 

1-Gözleri sarıya dönebiliyor ve sana istediklerini yaptırabiliyorlar. (Bunun hakkında daha fazla bilgi edinmeliyim)

2-Hızlı hareket ediyorlar

3-Ayaklı soba gibiler.

4-Dost gibiler ancak emin değilim.

Artık sürekli kendi kendine konuşur olmuştu. Ama bunu engelleyemiyordu. Delirme konusunda yavaş yavaş ilerliyordu. Bundan kesinlikle emindi. İç geçirerek elini ağrıyan boynuna götürdü. Gece tutulmuş olmalıydı. Gözlerini kapatıp boynunu ovarken eline değen soğuk metal ile gözlerini hızla açtı. Eli hızla tişörtünün üzerinden kolyenin ucunu kavradı. Dün Klotho’nın yanına gidecekti. Lanet. Lanet. Lanet olsun. Bunu nasıl unutabilmişti.

‘O kadar şeyden sonra akıl sağlığın yerinde olduğu için dua etmelisin’ diyen mantığını duymazdan geldi. Klotho güvende olmadığını söylemişti. Anlatmak istediği şey vampirler olabilir miydi? Yoksa kurtadamlardan mı bahsediyordu? Mektupta ondan kimseye bahsetmemesi gerektiğini de yazmıştı. Şimdi ne olacaktı? Onu bulması gerekiyordu. Ancak işler sarpa sarmıştı. Dışarıya adım attığı an onu avlamak için bekleyen vampir ordusu vardı. Ama bir şekilde Klotho’yu bulması gerekiyordu. Sonra aklına birden hançer ve çantası geldi. Kaçırılana kadar çanta yanındaydı.

''Jor… Jordan buraya getirilirken yanımda bir çanta vardı. Nerede olduğunu biliyor musun?’’ Kekelediği için kendine lanet okudu. 
Jordan Rebekah’nın yüzüne bakınca doğruldu ve ağzındaki lokmayı yavaşça çiğneyerek onu inceledi. Rebekah’nın yüzü birden bembeyaz olmuştu ve kalbinin hızlı ritmi kulaklarında uğulduyordu.

''İyi misin? Rengin bembeyaz oldu.’’

''Evet. Evet. Gayet iyiyim. O çanta. O çanta da bana ait çok özel bir şey var. Nerede olduğunu biliyor musun?’’

''Şuana kadar görmediğine inanamıyorum. Çanta hemen yatağın sol tarafında duruyor. Seninle birlikte buraya getirdiler.’’ Jordan cümlesini tamamlayamadan Rebekah hızla kalkıp dünden beri orada olduğunun farkında olmadığı çantaya koştu. Çantayı yatağın üzerine koyup fermuarını açtı. Elini çantanın içine daldırıp kadife kumaşın yumuşaklığını hissedince gözlerini kapatıp tuttuğu nefesini verdi.

''Her şey yolunda mı?’’ Jordan masadan kalkmış Rebekah’a doğru yaklaşıyordu. Çantanın fermuarını hızla kapattı.

''Evet. Sadece bana ait önemli bir şey vardı. Burada olduğuna emin olmak istedim.’’

''Pekâlâ. Hazırsan çıksak iyi olur. James seninle konuşmak istiyor. Bilmen gereken önemli şeyler var.’’

''Acaba beni kapıda bekleyebilir misin? Banyoyu kullanmam gerekiyor da.’’

''Tamam, ama acele et.’’ Dedi Jordan gülümseyerek ve seri adımlarla odadan çıktı. Aynı anda Rebekah çantasını açıp kadife kumaşı çıkarttı. Hançeri eline alıp vücuduna baktı. Her ne kadar onlara güvenmesini isteseler de fantastik yaratıkların arasında yem gibi korumasız gezmeye niyeti yoktu. Bıçağı şu durumda saklayabileceği en iyi yer botunun içiydi. Pantolonun paçasını kaldırıp bıçağı dikkatlice içine yerleştirdi. Bıçağı pantolonun paçası ile örtüp aynanın karşısında kendine baktı. Dışarıdan bakıldığında belli olmuyordu ama yürürken dikkatli olmalıydı. Ayak parmaklarını kaybetmek istemezdi. Son kez kendine bakıp kapıda onu bekleyen Jordan’ın yanına gitti. Kalenin uzun koridorlarında yürürken

''James Vincent’ın sağ kolu gibi bir şey mi?’’ diye sordu.

''Vincent sürünün alfası. James de beta. Yani Vincent’dan sonra yetkili olan kişi. Parker ise omega. Sürüde Vincent ve James den sonra gelen yetkili kişi. Ondan sonra ise sürüdeki komutanların başı Caleb ve ben geliyoruz. Parker, James, Caleb ve ben alfaya en yakın olan kişileriz. Ve ondan sonra gelen yetkili kişiler.’’ 

''Peki James benimle ne hakkında konuşacak?’’

''Burada kaldığın süre içinde bilmen ve yapman gereken şeyler var. Onlar hakkında bir program hazırladılar ve…

''Yapmam gereken şeyler mi? Ne yapacakmışım ki?’’

''İşte şimdi bunları öğreneceksin.’’ Dedi Jordan melodik bir sesle ve önünde durdukları büyük kapıyı iterek içeriye girdi.
Rebekah da peşinden içeriye girdi. Bu salon diğer salondan daha küçüktü. Ancak diğerinin aksine içeride taht yoktu. Ortada geniş bir sehpa, üç tarafında bordo koltuklar vardı. Duvarlar çeşitli resimlerle doluydu. Odanın sol tarafında büyük bir bar vardı. Tıpkı kalenin diğer yerlerinde olduğu gibi bu odanın da yerleri kırmızı duvarları ise siyahtı.
İçeride Parker ve James üzerlerinde sadece siyah pantolonları ile salonun ortasında boğuşuyorlardı. Hem gülüyor hem küfür ediyorlardı. Odanın sağ tarafında ise Caleb kollarını önünde birleştirmiş sessizce onlara bakıyordu. Ama bu sefer yüzünde çarpık bir gülümseme vardı.

Vay be. Bu adamı gülerken görebileceğimi hiç düşünmezdim diye geçirdi içinden.

Gözleri tekrardan boğuşan ikiliye takıldı. Erkekler! Her ne olurlarsa olsun –insan ya da yaratık- fark etmiyordu. Erkekler her zaman aynıydı.

''Heyy. Pençelerimin tadına bakmak istemiyorsan sevgilimi rahat bırak James.’’ Dedi Jordan. Kollarını belinde birleştirmiş yüzündeki sahte kızgınlık ifadesiyle James’e bakıyordu.

James ve Parker boğuşmayı bırakıp içeriye giren kızlara döndüler. İkisinin de terden vücutları parlıyordu. Geniş omuzlar ve kaslarla kaplı olan vücutları taştan yapılmış gibiydi. Rebekah’nın gözleri gördükleri karşında kocaman açıldı. Bakışlarını zorlukla yüzlerine çevirdi. Ve beyninde ki kurtadamlarla ilgili önemli şeyler listesine bir yeni not daha ekledi. 

5-Tehlikeli bir şekilde hepsi seksi!!

''Ne kadar da aşağılayıcı bir durum. Sevgilin kıçını koruyor. ‘’ dedi James yüzünü buruşturup Jordan’a bakarken. Koltuğa ilerleyip bir havluyu Parker’a fırlattı diğeri ile de terini silmeye başladı.

''Dostum buna kıç koruma değil aşk denir. Sadece bana bir şey olacak diye üzülüyor. Öyle değil mi sevgilim?’’ dedi ve yine göz açıp kapayıncaya kadar hızlı hareket etmiş ve Jordan’ın önüne gelmişti. Kollarını Jordan’ın beline dolayıp dudaklarına yapıştı. Onların açık bir şekilde yaptıkları dil savaşına gözlerini deviren Rebekah cam kenarına ilerledi.

''Gidip kendinize bir oda bulun. Burada kusmak üzere olan 3 kişi var.’’ Dedi James ve siyah üstünü giydi. Sonra da dönüp Rebekah’a göz kırptı. Bu adamda sorun var diye düşündü genç kız. Daha bir gün önce ona öldürecekmiş gibi bakıyordu. Şimdi ise gülümsüyordu.

''Kıskanç şey.’’ Diye mırıldandı Jordan ve Parker ile el ele koltuklardan birine oturdular. Caleb da onların karşısındaki koltuğa oturdu.

''Benimle konuşmak istediğiniz şey ne?’’ diye sordu Rebekah daha fazla dayanamayıp.

''Sana da günaydın suratsız şey?’’ dedi James gülümseyerek. Rebekah tek kaşını kaldırarak konuşmasını bekledi.

''Tanrım farkında olmadan Caleb’dan bir tane daha mı bulduk?’’ diye araya girdi Parker ve gülümseyerek elindeki havluyu Caleb’ın suratına attı. Havlu suratına çarpıp kucağına düştüğü halde hiç kıpırdamayan Caleb da Rebekah gibi tek kaşını kaldırdı.

''Aletini seviyorsan o lanet çeneni kapat. Yoksa koparıp onu ağzına tıkarım. Anladın mı?’’ Caleb’ın son derece sakin bir şekilde söylediği tehdit James ve Parker’ın yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Bunun üzerine kızlar kahkaha attı. Rebekah uzun bir aradan sonra ilk defa böyle kahkahalarla gülüyordu. 

''Lanet olası herif. İğrenç fantezilerini kendine sakla.’’ Diye inledi James. Parker hala kıkırdayan, Jordan’a tek kaşını kaldırarak baktı.

''Bunun hoşuna gideceğini düşünmemiştim sevgilim. Çünkü burada aletim söz konusu. Bu ilişkimiz açısından bi…

''Ah aşağılık herif kapat şu çeneni.’’ Dedi James yüzünü buruşturarak.

''Bence de artık susman gerekiyor.’’ Diye araya girdi Rebekah suratını buruşturma sırası ona gelmişti. Jordan sahte bir öfkeyle Parker’ın omzuna vurdu.

''Artık gerçekten çeneni kapat.’’ Parker gülümseyerek tekrar Jordan’ın dudaklarına yapıştı.

''Evet. Artık konu daha fazla dağılmadan ve bunlar sevişmeye başlamadan önce konuya dönsek.’’ Dedi Caleb bakışlarını James’e çevirerek. James kafasını salladı ve Rebekah’a döndü.

''Vincent ve Ares burada kaldığın süre içinde uygulanan için bir plan hazırladılar.’’ Konuşurken bara ilerleyip soğuk bir su şişesi çıkarttı ve kafasına dikti.

''Ya o plana uymazsam.’’ James şişenin ardından garip bir ifadeyle Rebekah’a baktı.

''Birincisi daha ne olduğunu bile bilmiyorsun. İkincisi yapılan bu plan tamamen senin iyiliğin için. Yani bu da uymak zorunda olduğun anlamına gelir.’’

''Neymiş bu ‘’Benim iyiliğim için’’ olan plan. Ayrıca Ares kim?’’ Dedi ve Caleb’ın çaprazındaki tekli koltuğa ilerleyip oturdu. James de Caleb’ın yanına oturdu.

''Öncelikle Ares hakkında konuşurken dikkatli olman gerekiyor Blackwood. Onu kızdırmak gibi aptalca bir şeyi asla yapma ve o istemediği sürece konuşma.’’ Dedi Caleb.

''Neden? Adam sinir hastası mı? Ayrıca Blackwood benim soyadım Caleb. İnsanlar bana Rebekah diyor‘’ dedi kaşlarını çatarak. Üzerine gömleğini geçiren Parker kıkırdadı.

''Sen Caleb’ın dediğini uygula yeter. Onun hakkında gerekli her şeyi daha sonra öğreneceksin. Şimdilik sadece onun yanında dikkatli ol.’’ Dedi Jordan. O adamdan korktuğu belleydi. Suratı bembeyaz olmuştu. Rebekah merakını bir kenara bırakıp kafasını salladı.

''Plana geçecek olursak Ares öncelikli olarak kendini savunmayı öğrenmen gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle yarından itibaren dövüş eğitimlerine başlayacağız. Eğitmenlerin Caleb ve Parker olacak. Dönüşümlü olarak çalışma yapacaklar. Zorlu bir eğitim olacak. Sıradan bir insanı öldürmeyi değil, vampirleri öldürmeyi öğreneceksin. Bunu yapabilir misin?’’

Rebekah kısa bir an düşündü. İçindeki intikam ateşi bütün bedenini kaplamışken hiçbir şey onu durduramazdı. Korku, tereddüt, acıma… Bunların hiçbirini hissedemiyordu. Hissettiği tek şey öfke ve intikamdı.

''Yapabilirim.’’ Dedi kararlı bir ses tonu ile. Yapacaktı da.

''Bizde sana elimizden geldiği kadar yardım edeceğiz. Planın diğer kısmın da Jordan devreye giriyor. Dövüş eğitiminden sonra Jordan ile tarihimiz hakkında derslere başlayacaksınız. Bizim, vampirlerin ve diğer varlıkların tarihi hakkında her şeyi öğreneceksin.’’ Diye devam etti Parker. Rebekah tekrardan kafasını salladı.

''Anlaştığımıza göre Vincent ve Ares’e haber verebilirim.’’ Dedi James ayağa kalkarak. Aynı anda kapı hızla açıldı. Jordan, Parker ve Caleb hızla ayağa kalktı. Jordan’ın yüzü yine kireç gibi bembeyaz olmuştu. Parker, Caleb ve hatta James bile korku ve saygınlık arasında garip bir ifade ile kapıdan giren kişiye bakıyorlardı. Rebekah bakışlarını kapıya çevirdi.

İçeriye giren adamı görünce içinde garip bir his bütün bedenini kapladı. Bedeni karıncalanmaya başladı. Birden boğazı kurumuştu. Yutkunamıyordu. Kalbi dörtnala koşarcasına atıyordu. İçini sıcacık bir tanımışlık hissi kapladı. Bedenini aniden saran garip elektrik akımına bir anlam veremedi.

İçeriye giren adam uzun çok uzundu. Buz mavisi gözleri ve güneşi kıskandıracak kadar güzel altın sarısı renkte saçları vardı. Saçları çenesine kadar düz bir şekilde iniyordu. Geniş omuzları ve yapılı bir vücudu vardı. Baştan aşağıya simsiyah giyinmişti. Üzerinde siyah gömlek ve siyah pantolon vardı. Pantolonunun paçaları giydiği asker postallarının içine sokulmuştu.
Kapının girişinde durmuş keskin mavi gözleri ve ifadesiz suratı ile Rebekah’a bakıyordu. Gözleri kesiştiğinde Ares’in göz bebekleri bir an büyüdü. Rebekah onun şaşırmış olduğunu düşündü. Ama karşısındaki dev anında kendini toparladı.

Diğerleri ayakta dururken Rebekah hala oturduğu yerden onu inceliyordu. Üzerine giydiği gömleği altından ‘Ben buradayım’ diye bağıran kasları görmezden gelemedi genç kız. Kollarını kıvırdığı gömleği altından ortaya çıkan kasları tek bir yumrukla koca bir ayıyı bile yere devirecek güçte olduğunu gösteriyordu. Teni o kadar pürüzsüz ve güzel görünüyordu ki... Onu gören her erkeği ve kadını kıskançlık krizine sokabilecek kadar harikaydı.

Sessiz odada, kendine dönmüş bakan gözleri görünce Rebekah, yüzünün kızarmasına engel olamadı. James eliyle ayağa kalkmasını işaret etti. Rebekah kaşlarını çatarak ayağa kalktı ve kollarını göğsünde birleştirip ona doğru yakalaşan ‘deve’ baktı.

''Rahat olun.’’ Dedi ‘DEV’ kendinden emin sesiyle. Bakışlarını Rebekah’nın üzerinden çekip bara ilerledi. Kapağını hiç zorlanmadan eliyle açtığı birasını kafasına dikerken Rebekah, Jordan’ın rahat bir nefes aldığını duydu. Caleb, Parker ve Jordan otururken James koltuğun kenarına yaslandı. Diğerlerine göre o daha rahat davranıyordu. ‘Dev’ birasını alıp camın kenarına yaslandı ve kafasını yana yatırıp tekrar Rebekah’ı inceledi.

''Demek Rebekah sensin.’’ Farklı bir aksanı var. İngiliz veya Rus değildi. Rebekah hala ona bakan ‘DEV’E ifadesiz bir şekilde baktı. Bir cevap mı bekliyordu?

''Ona planı anlattın mı?’’ dedi James’e, gözlerini Rebekah’dan ayırmadan. Bakışlarıyla adeta insanı soyuyordu. Genç kız ne kadar huzursuz olsa da kıpırdamadan durdu.

''Evet. Bende tam bunun için yanınıza gelecektim. Yarından itibaren eğitimlere başlıyoruz.’’

''Yarınki eğitimlere Caleb ile başlasın. Sen ve Parker’la işim var. Ayrıca bu odanın dışında kimse onu bilmeyecek. Ne için burada olduğunu. Ya da neden eğitime alındığını. Diğerlerinden ayrı bir şekilde çalıştırın. Ve burada kaldığı süre içinde asla yalnız bırakılmayacak. Dördünüzden biri mutlaka ona eşlik edeceksiniz.’’ James ve diğerleri kafasını sallarken

''Elbette. Mutlaka birimiz onunla oluruz.’’ Dedi. Genç kız göğsünde birleştirdiği kollarını çözüp sinirle kaşlarını çattı. Hey ben de buradayım diye bağırmamak için kendini zor tuttu.

''Hey. Hey bir dakika. Burada kalacağım ama bebek bakıcısına ihtiyacım yok.’’ Yakışıklı ‘Dev’ sanki Rebekah burada değilmiş gibi konuşuyordu. Ve kendini beğenmişin teki gibi davranıyordu. O kim oluyordu ki Rebekah ile ilgili planlar yapıyordu.
Jordan sesli bir şekilde yutkunurken James hafifçe öksürdü. Dev ise tek kaşını kaldırmış Rebekah’a bakıyordu. Birasını tekrar kafasına dikip, içi boşalan şişeyi camın kenarına koydu ve ellerini cebine sokup Rebekah’a yaklaştı. Tam karşına geldiğinde yüzünü Rebekah’nın yüzüne yaklaştırıp gözlerine baktı. Sanki kendini o pozisyonda tutmak için zorlanıyormuş gibiydi. Bakışlarını kaçırmak istiyor gibiydi. Rebekah buna şaşırmadı. Çünkü kendi de aynı duygular içindeydi. Bu yüz bu ses. Ona nereden tanıdık geliyordu? Ve birileri teninde uğuldayan elektrik akımına dur demeliydi.

''Ne dedin?’’ Ares’in ferah nefesi genç kızın yüzünü yalayıp geçerken genç kız geri adım atmamak için kendini zor tuttu.

''Sağırsın galiba. Bebek bakıcısına ihtiyacım yok dedim. Neden sürekli birileri tarafından takip edilecekmişim.’’ Arkasından gelen iç çekişi duyunca gülümsemek istedi. Onlar bu adamdan korkabilirdi ama Rebekah korkmuyordu. Bunun için bir sebep görmüyordu çünkü.

''Çünkü ben öyle istiyorum.’’

''Peki, senin isteklerin benim umurumda mı?’’ diye çıkıştı, tek kaşını kaldırıp sinsi bir şekilde gülümserken.

''Olmalı. Ve sen bunu anlayamazsan birileri sana bunu iyice anlatmalı. Burada kaldığın süre içerisinde söylediğim her şeyi yapacaksın.’’

''Bana bak kendini beğenmiş ‘DEV’ parçası benim hakkımda hiçbir karar alamazsın. Ben ne istersem onu yaparım.’’ Dev burnunu çekerek Rebekah’nın suratını inceledi. Sonra gözlerini kısıp kafasını yana eğdi.

''Ben. Ne. İstersem. Onu. Yapacaksın. Burada, dışarıda kısacası her yerde benim kurallarım geçer. Ve istisnasız herkes bunlara uyar. Sende buna dahilsin. Şimdi her şey anlaşıldığına göre gidebilirsiniz.’’ Rebekah kızgınlıkla ona bakarken karşı çıkmak üzere tekrar ağzını açmıştı ki sıcak bir el bileğine yapıştı. Kafasını çevirdiğinde Jordan’ın kocaman olmuş gözleri ile karşılaştı. Sinirle derin bir nefes alıp çenesini kapattı. Tekrar önüne döndüğünde Dev doğrulup kollarını göğsünde birleştirmişti. Adam o kadar uzundu ki genç kız onun göğsüne anca gelebiliyordu. Jordan’ın onu çekiştiren elinden zorlukla kurtuldu. Kollarını göğsünde birleştirip çatık kaşlarla Dev’e baktı.

''Ben kimsenin kurallarına göre yaşamam. Ayrıca sen kim olduğunu sanıyorsun da bana karışabileceğini düşünüyorsun.’’ Dev’in yüzüne çarpık bir gülümseme yayıldı ve ardından insanın içine işleyen sesi ile konuştu.

''Ares. Ve kim olduğumu gayet iyi biliyorum.’’ Rebekah Ares’in sesini zar zor duyabildi. Çünkü ona kitlenmiş bakan buz mavisi gözlerin içinde kendini kaybetmişti. Onun adını kendi ağzından duyunca beyninde birden bir kapı açılmıştı ve ona bağırıp duruyordu. Bu adam adı dahil her şeyiyle fazla tanıdıktı.

***
Genç kız sinirden köpürüyordu. Şimdiden o Ares denen lanet heriften nefret etmişti.

''Kıçımın kenarı. Ares’miş!’’ diye homurdandı. Hızlı adımlarla salondan uzaklaşıyorlardı. Parker Rebekah’nın sözleri üzerine kahkaha patlatırken James ve Jordan ona kızgınlıkla baktı.

''Beş dakika önce, o izin vermediği sürece konuşma demiştik yanlış hatırlamıyorsam. Ama senin ona kafa tutmadığın kaldı.’’ Dedi James.

''İyi de bir şey yapmadım ki sadece bakıcı istemediğimi söyledim. O kendini beğenmiş herifin tekiyse ben ne yapabilirim.’’ Parker tekrardan kahkaha patlatırken Jordan onun koluna yumruk attı.

''Rebekah rica ediyorum Ares’i kızdırma. Ona kafa tutma. Hiçbir şey yapma. Emin ol ona bulaşmak istemezsin.’’ Dedi Jordan Rebekah’nın koluna girerken. Kalenin büyük hollerinden birine gelince durdular.

''Neden ondan korkuyorsunuz ki?’’

''Pek korku sayılmaz Blackwood. Sadece fazlasıyla saygı duyulması gereken biri.’’ Dedi Caleb.

''Emin misin? Çünkü içeriye girdiği an korkudan altınıza yapacakmış gibiydiniz.’’ James kaşlarını kaldırarak

''O kadar da değil.’’ Dedi.

''Tamam. Neden ondan bu kadar korktuğunuzu anlamasam da dilimi tutmaya çalışacağım.’’

''Zaten onunla pek görüşeceğini sanmıyorum. Onun ilgilenmesi gereken birçok iş var. Eğitimine gelince yarın Caleb’la başlıyorsun’’ Dedi James.

''Eminim ilk dersimiz kahkahalarla geçecektir. Öyle değil mi Caleb’’ dedi Rebekah ona dönerek. Sinirli olduğu için birilerine sataşması gerekiyordu. Caleb derin bir nefes aldı. Parker kıkırdarken Caleb delici bakışlarını Rebekah’nın gözlerine dikti.

''Yarın altıda hazır bir şekilde beni odanda bekle. Bir dakika bile gecikirsen Blackwood, bir kova soğuk suyu başından aşağıya dökerim ona göre.’’ Dedi ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

''Benim adım Rebekah. Blackwood değil. Rebekah demekle bir sorunun varsa ikinci adım Diana’yı kullanabilirsin suratsız şey.’’ Diye bağırdı. Parker yine kıkırdarken Jordan ona bakıp kafasını iki yana salladı ve Rebekah’a döndü.

''Caleb ile dersin bittikten sonrada seninle kütüphanedeki derslere başlayacağım. Ama önce derslerle ilgili Caleb ile konuşmalıyım. Akşam yemeğinde görüşürüz.’’ Dedi Jordan ve Caleb’ın gittiği koridorda gözden kayboldu.

''Benimde yeni dönüşüm geçirenlerle ilgilenmem gerekiyor. Parker sen Jordan gelene kadar Rebekah ile kal. Ve Rebekah seni tekrar uyarıyorum Ares’le karşılaşırsan yolunu değiştir. Kafayı sana takarsa kimse seni onun elinden kurtaramaz.’’ Dedi James uyaran bir tonla. Rebekah gözlerini devirerek kafasını salladı.

''Söylediklerim yeterince açıktı değil mi Parker?’’ dedi Parker’a bakarken. Parker’ın her halinden gülmemek için kendini zor tuttuğu belli oluyordu. James’in sorusu üzerine kafasını bir kere sallayıp asker salamı verdi.

''Pekâlâ, ben gidiyorum. Beladan uzak durun.’’ Dedi ve endişeli bakışlarla onlara baktı. Rebekah’ı aklı bir karış hava da Parker ile bırakmak hiç içine sinmiyordu. Derin bir nefes alıp saniyeler için de ortadan kayboldu.

''Ne diye onu bu kadar abartıyorlar ki. Sadece kendini beğenmişin teki o kadar. Adam ben havalı piç*n tekiyim diye bağırıyor resmen.’’ Dedi genç kız homurdanarak. Parker’ın kahkahası holde yankılanırken kolunu Rebekah’ın omzuna attı.

''İçimden bir ses seninle çok iyi anlaşacağımızı söylüyor.’’

***

James’in gidişinin ardından Parker, Rebekah’a kalenin bazı bölümlerini gezdirdi. Kütüphane, ortak çalışma alanı, kurtadamların odalarının bulunduğu bölüm, hepsini tek tek genç kıza gösterdi. Rebekah, Parker’ı fazlasıyla sevimli buluyordu. Sürekli espriler yapıp uzun zamandır gülmeyen genç kızın gülmesini sağlamaya çalışmıştı. Ama her denemesinde genç kızın dudaklarında hafif bir gülücük oluşuyordu. Parker onun içinde bulunduğu ruh halinin farkındaydı. Üzgündü, kafası karışmıştı. Bütün yaşamı tek bir günün ardından tamamen değişmişti. 
Onun için üzülüyordu bu nedenle Rebekah’nın kafasını dağıtmak için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Son olarak Jordan, Caleb, James ve kendi odasının bulunduğu katı göstermişti. Her hangi acil durumda onları burada bulabileceğini söylemişti.
Bütün bu gezi sırasında Rebekah, Ares ile karşılaştıkların da bedeninde dolaşan garip hissi düşünmüştü. O kadar garipti ki bir türlü aklından çıkartamıyordu. O adamda bir şeyler olduğunu biliyordu. Nereden tanıdık geldiğini bilmiyordu. Onu daha önce görmüş olsaydı öyle yakışıklı birini unutacağını sanmıyordu. Birine benziyordu ama kime? 

Sonunda hava kararmak üzereyken Parker Rebekah’ı odasına götürdü. Rebekah odaya girip kendini rahat koltuklardan birine atarken Parker da bütün rahatlığıyla Rebekah’nın yatağına yatıp kollarını ensesinde birleştirdi. Rebekah ona kaşlarını çattı.

''Orası benim yatağım.’’

''Biliyorum.’’ Dedi Parker çarpık gülümsemesi ile.

''Kalk oradan Parker.’’

''Şu çatık kaşlarını düzeltir misin lütfen. Sen böyle çatık kaşlımı doğdun bunu merak etmeye başladım.’’

''Eğer annemi tanısaydım inan bunu ona bende sorardım.’’ Parker yaptığı hatanın farkına varıp kendine lanet okudu. Tam ne söyleyeceğini düşünürken odanın kapısı açıldı ve içeriye Jordan girdi.

''Selam. ‘’ 

''Ahh Tanrıya şükürler olsun. Lütfen sevgilini yatağımdan kaldırır mısın?’’

''Çekici kokumun yastığına geçmesinden korkuyorsun değil mi? Çünkü gece boyunca kokumu alacak ve adımı sayıklayacaksın.’’

''Bende tam böyle düşünüyordum Parker. Gerçekten.’’ Dedi Rebekah gözlerini devirerek. Jordan kıkırdayarak Rebekah’nın oturduğu koltuğun kenarına tünedi.

''Bu kadar kısa süre içinde böyle iyi anlaştığımız için mutluyum. Aramızda olduğun için de mutluyum. Sürekli erkelerin etrafında dolanmaktan sıkılmaya başlamıştı. Diğer kızlarla pek anlaştığım söylenemez. Vincent’ın 5’li yönetiminde olduğum için kıskanılıyorum.’’ Dedi Jordan ve Rebekah’nın omzuna kolunu atarken ona içtenlikle gülümsedi. Rebekah da gülümsemeye çalıştı.

''Sanırım ben burada olmak konusunda karmaşık duygular içindeyim. Ama sanırım bir yanım burada olmaktan fazlasıyla mutlu.’’

''Bu arada Caleb ile konuştum. Yarın basit antrenmanlarla başlayacakmış. Bu nedenle seni fazla tutacağını sanmıyorum. Antrenmandan sonra beraber kahvaltı yapıp kütüphaneye çıkarız.’’

''Derslere ilk neyle başlamayı düşünüyorsun.’’ Diye sordu Parker.

''Oldukça uzun bir tarihimiz olduğunu düşünürsek önce türümüzün özellikleri ile başlamayı düşünüyorum.’’ Dedi Jordan iç çekerek.

''Sadece türünüzle ilgili şeyleri bana anlatsan tarihi boş versen?’’ diye sordu Rebekah suratını buruşturarak.

''Öncelikle Ares her şeyi öğrenmen gerektiğini düşünüyor. İkinci olarak da tarihimiz sıkıcı değil. Bana öyle bakma. Dersler oldukça eğlenceli geçecek.’’

''Neden ‘Bay Kıçı Kalkık’ bütün her şeyi öğrenmem gerektiğini düşünüyor.’’ Parker Rebekah’nın sözleri üzerine kıkırdarken Jordan’ın ona çevirdiği bakışları üzerine sustu.

''Bunun sebebi şey sanırım Ares senin insan olduğunu düşünmüyor.’’ Jordan onun adını söylerken vurgulayarak söylemişti. Ama Rebekah buna çok önem vermeden oturduğu yerde dikleşti. Kaşları yine çatılırken

''İnsan olduğumu düşünmüyor mu?’’ dedi şaşkınlıkla. Jordan kafasını salladı.

''Bu da ne demek böyle? Peki, ben ‘Bay Kıçı Kalkmışa’ göre neyim ucube mi?’’ Jordan Rebekah’nın Ares’e taktığı isim yüzünden gözlerini devirdi.

''Aslında sırf o değil hepimiz böyle düşünüyoruz. Yani ucube olduğunu demek istemedim. Mantıklı olarak düşünürsen vampirler seni istiyor. Basit bir nedenle istediklerini düşünmüyoruz. Ayrıca koskoca Vampir Kral sıradan bir insanı ne yapsın ki? Sende özel bir şeyler olmalı. Çünkü yıllardır sürekli sana benzeyen kızları takip etti ve sonra onları öldürdü. Ama sen hala hayattasın. Aradığını sende bulmuş olabileceğini düşünüyoruz. Bunun içinde senin sıradan bir insan olduğunu düşünmüyoruz.’’ Rebekah öfkeyle oturduğu yerden kalktı ve odanın içinde volta atmaya başladı.

''Ne yani bende kurtadam mıyım?’’ dedi durup Jordan’a bakarken.

''Kurtadam değilsin. Öyle olsaydın kokundan anlardık.’’ Dedi Jordan.

''Peki, nasıl kokuyorum. Ne gibiyim?’’

''Asıl sorunda bu.’’ Dedi Parker. Rebekah gözlerini ona çevirdi. Parker yatakta doğrulmuş ciddi bir ifade ile Rebekah’a bakıyordu. Rebekah onu gördüğü andan beri sürekli gülümsüyordu. Şimdi ise ilk defa ciddi bir şekilde durmuş gergin bir ifade ile Rebekah’a bakıyordu. Bu da Rebekah’nın sesli bir şekilde yutkunmasına neden oldu.

''Kokun vampirler gibi değil. Kurtlar gibi de değil. Tanıdığımız bildiğimiz var olan hiçbir türün kokusuna da benzemiyor. Pek sıradan bir insan gibi kokmuyorsun. Kokunda gariplik var. Daha önce hiçbirimiz böyle bir koku almadık. Farklı bir koku. Kokun ilginç bir şekilde kurtadamları sana çekiyor.’’ Rebekah’nın dehşetle açılan gözleri üzerine Jordan devreye girdi.

''Yanlış anladın. Kokun kurtadamları çekiyor derken seni yemek istediğimizi ya da cinsel anlamda seni istediğimizi söylemek istemedi. Ki bu çok iğrenç olurdu. Kimse böyle bir şey düşünmüyor. Kokunun çekici çünkü daha önce hiçbirimiz böyle bir koku almamışken senin kokun aynı zamanda içimizde tanıdık bir his uyandırıyor. Kısaca özetlemek gerekirsek bir bebeğin annesinden aldığı koku gibisin bizim için. Hepimiz için öyle. Hatta Vincent için bile.’’

Jordan’ın sözleri üzerine Rebekah bir adım sendeledi. Söylediklerinde ciddi olamazlardı. Ama bunu ne kadar inkâr etmeye çalışsa da Rebekah’nın bir yanı bunu çoktan kabullenmişti bile. Çünkü o da buraya adım attığından beri kendini evinde hissediyor gibiydi. Rebekah beynin her şeyi kabullenen tarafını kesip atmak istiyordu.

Sıradan hayatı birden tepetaklak olmuştu. Anne ve babası sandığı kişiler aslında anne ve babası değildi. Gerçek ailesi tarafından bilmediği bir neden dolayı Rusya daki bir yetimhaneye bırakılmıştı. Kurtadamlar, periler, vampirler ve daha henüz öğrenmediği bilmediği birçok yaratık vardı.

Kurtadam, periler ve vampirler!

Beyni bütün olayları genç kıza tekrar yaşatıyordu.‘Neyim ben?’ sorusu Rebekah’nın beyninde yankılanırken başına korkunç bir ağrı girdi. Bedeni titreme nöbeti geçirirken kulakları uğuldamaya başladı. Oturması gerekiyordu. Koltuğa doğru bir adım atmıştı ki dengesini kaybetti ve gözleri kararıp yere düşmeden önce birinin onu tuttuğunu hissetti.

İNTİKAM (Tamamlandı / Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin