2

42.7K 1.6K 552
                                    

Otobüs Diyarbakır'a vardığında zaman kaybetmeden bavulumu bagajdan aldım. Ve muavin olduğunu düşündüğum kişiyi durdurdum.

"Pardon ....... karakoluna nasıl gidebilirim acaba "

"Heyirdir bacım ne işin vardır karakolda. "

"Bunun sizi ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum. " dememle bana kötü kötü baktı ve

"Şo koşedeki minibuse bindinmi karakolun önünden geçer zaten." Dedi saol dememi bile beklemeden gitti.

Hemen gösterdiği tarafa doğru gittim. Ve minibüse bindim. Yaklasik beş dakika sonra muavin ücretleri almaya geldi. Benim yanıma gelince biraz şaşırdı.

"Yanlış minibüse binmişsin heralde bacım. Nereye gediyorsun sen. "  demesiyle afalladım ne yani bana yanlış minibüsümü göstermişti o şerefsiz.

". ....... karakoluna gidiyorum bu minibüs oraya gitmiyor mu beyefendi."

"Yok bacım oraya gediyor da ben  oraya getmene şaşırttım kaldım.  Ne işin var ki karakolda. "

"Ya sizene kardeşim herkes neden oraya gittiğimi soruyor askerim lan ben askerim. O yüzden gidiyorum. "

"Pardon komutan hanım ben şaşırttım da biraz . Af buyurun."

" Yok kardeşim estağfurulah ben öyle bağırmak istemedim kusura bakma. "
"Peki komutanım siz buyurun oturun. "

"Ücret ne kadardı?"

"Bizden olsun. "

"Olur mu hiç öyle lütfen ücretimi ödemek istiyorum. "

"Siz vatanı koruyarak zeten ödüyorsunuz komutanım. Bu bizden olsun. "  ben tam itiraz edecekken

"Zorlama komutanım. "

"Peki madem çok teşekkürler."

"Teşekküre gerek yoktur komutanım." Dedi ve bana gülümseyip gitti. Birkaç dakika sonra yola çıkmıştık. Yol boyu etrafı izledim. Buranın güzelliği bir başkaydı sanki. Masmavi gökyüzü, heybetli dağlar, kocaman ağaçlar bambaşkaydı işte. Yaklaşık yarim saatlk bir yolculuğun ardından karakola varmıştık. Muavine ve şoföre teşekkür edip indim. Kapıdaki nöbetçiler bizi farketmişti bile. Onlara doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Diğerine göre daha tecrübeli olduğunu düşündüğüm asker silahını hızla bana doğrulttu ve

"Ellerini yavaşca havaya kaldır." Dedi. Ellerimi hafifçe yukarı kaldırdım ve

" Üsteğmen Umay Yılmaz indir silahını asker." Dedim . Silahını yavas ve tedbirli bir şekilde indirdi

"Kusura bakmayın komutanım ancak kimliğinizi görmem gerekiyor. Kimliğinizi çıkarıp bize atın lütfen. " Onlara kızmaya hakkım yoktu. Sonuçta görevlerini yapıyorlardı. Kimliğimi çıkardım ve onlara doğru attım. Kimliğimi biraz inceledikten sonra

"Buyrun komutanım sizi Asım Yarbayımın yanına götüreyim." Dedi ve bende hızlı adımlarla oraya doğru ilerledim. Karakolun demir kapısı ben gidene kadar açılmıştı bile. Askerler hemen selam durdular.

"Tekmil ver asker." Dedim beni durduran asker

"Hüseyin Güngören Denizli emredin komutanım." Dedi hemen ardından acemi olduğu belli olan asker.

"Mert Yetiş Karabük emredin komutanım . "  dedi.

"Rahat asker. Güngören beni Yarbayımın odasına götür."

"Emredersiniz komutanım" dedi ve bana eliyle geçmemi işaret etti.

Karakol büyük ve güzeldi bahçesine çiçekler ekilmişti karakolun hemen çaprazında da lojmanlar vardı. Lojmanların hemen önünde de oyun parkı ve karakolun bahçesinde olan çardaklardan vardı. Gayet şirin bir yer gibi duruyordu. Karakolun içine girdiğinizde sizi ilk koskoca bir Türk bayrağı ve bir adet Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı karşılıyordu. Altında da "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" yazıyordu. Etkilenmemek elde değildi. Koridorun sonundaki Asım Yarbayın odasına geldiğimizde Hüseyin önden odaya girdi. Bende hemen arkasından onu takip ediyordum. Asker selamı verdi ve

UMAYWhere stories live. Discover now