46.Karar

5.9K 371 22
                                    


Mary bir süre gördüğüne inanamadı. İlter onu görmeye mi gelmişti yani? Hem de o kadar çok kızdıktan sonra? O kadar çok uyumuştu ki uyanıkken bile rüya görüyor olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Doğru görüp görmediğini anlamak için gözlerini ovuşturduğunda İlter hala oradaydı. Onun gerçek olduğunu anlayınca Mary heyecanla ayağa kalktı. "İlter." diyerek ona yaklaşmıştı ki İlter eliyle durmasını işaret edince Mary birden durdu. İlter evet karşısındaydı ama pek de güzel hislerle burada olmadığı kesindi.

Mary şaşkın gözlerle onu affetmediyse İlter'in neden geldiğini düşünürken İlter konuştu. "Hazırlan, yakında buradan ayrılıyorsun."  Mary şaşkınlığını gizlemeden "Nereye?" diye sordu. İlter başını iki yana sallayarak "Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Benim ülkemi kirletmediğin sürece istediğin yere gidebilirsin." dedi. Mary "Neden yaptığımı sormayacak mısın?" dedi.

İlter bunu sormayı aslında çok istiyordu ama o kadar zaman doğruları söylememişken neden şimdi söylesindi ki? "Anlatmak için çok zamanın vardı ama sen susmayı tercih ettin." dedikten sonra giderken Mary "Ailem içindi, onlara zarar gelmesin diye." dedi. İlter onu dinlemek istemediğini yeni fark ediyordu. Buraya neden geldiğini bile bilmiyordu aslında. 

İlter yaşanan her şeyi hiçe sayarak odadan ayrılırken Mary akmayan gözyaşlarıyla sevdiği adama veda etti. Aşkını masum tutmayı istediği için anlatmadığı gerçekler şimdi her şeyi bitiriyordu. Bir daha ülke sınırlarına bile yaklaşamayacaktı belki de.

***

Helen Marcusla koridorda yürürken "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Marcus Helen'e baktığında bir gün onun da çekip gitmek isteyip istemeyeceğini düşündü. Bunu düşünmek bile içini kurt yiyormuş gibi hissetmesine neden olmuşken Henry'nin neler yaşadığını düşünmek bile istemiyordu.

"Sophie ve Henry bir araya gelmeli." dediğinde Helen 'Bunu ben de biliyorum.' der gibi gözlerini devirince Marcus "Plan yapmalıyız. Helen bunu ikimiz yapamazsak kimse yapamaz." dediğinde Helen başıyla onayladı. 

Onların ikisi bir araya gelmeliydi ve bunu başarabilecek kişiler olmak Helen'e çok zor bir görev olarak geliyordu. Çok fazla gözüne büyüyordu bu olay. Onların birbirlerini sevdikleri belliydi ama ikisi de bu konuda fazlasıyla inatçıydı. Helen bir süre yapabileceklerini düşündükten sonra "Önerin ne?" diye sordu.

Marcus muzip bir şekilde gülümsedi. "Madem onlar bir araya gelmemek için inat edecekler biz de onların inadını kırarız." dediğinde Helen Marcus'un omzuna yumruk attı.

"Düzgün anlat şunu, burada sabırsızlıkla bekliyorum ama sen ağzında geveleyip duruyorsun." Marcus kahkaha attı. Bu kadın bu kadar ciddi bir anda bile onu güldürebiliyordu. İçinden Henry ve Sophie'nin  de böyle mutlu olmasını diledikten sonra Helen'e döndü.

"Yani demek istiyorum ki Henry yaralansa ya da Sophie hamile olsa... İkisi de birbirine koşmazlar mı?" 

Helen gülümsedi. "Evet onlara kesinlikle bir neden lazım." dediğinde Marcus gülümseyerek Helen'in alnına öpücük kondurdu.

Helen Marcus'un gözlerine aşkla bakarken birden aklına gelen şeyle "Ama Marcus bizim bir nedenimiz yok ki." dedi. Marcus Helen'in kalbinin ne kadar da saf olduğunu bir kere daha anlayarak gülümsedi. "Şaşkın karım." diyerek Helen'in burnuna dokundu. "Neden yoksa oluştururuz ya da öyleymiş gibi yaparız."  Helen'in yüzünde istemsizce salak bir gülümseme oturdu.

***

Mina Sophie'ye kızıyordu içten içe. Nasıl bir kadın oğlunu bırakıp gidebilirdi? Henry tüm kadınları kendine çekmekte bu kadar ustayken neden o gitmişti? Ondan çocuk yapan, onunla aylarca evli kalan bir kadın bir gün durup dururken neden gitmeyi kafasına koyardı ki? Nasıl bir sorunu olabilirdi? Aralarında bu kadar büyük ne geçmiş olabilirdi? Mina bunları düşünürken bir yandan da bu saraya gelmek için Sophie'nin gidişini fırsat oluşturduğundan ona minnettardı. Yoksa başka bir sebeple buraya gelmek zorunda kalacaktı.

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Where stories live. Discover now