38. Canı Sıkkın

6.5K 396 20
                                    

Henry Sophie'nin ne kadar haklı olduğunu görünce içi acıdı. Kendi yaşadığı iç karışıklığına onu dahil etmeyeceğim diye uğraşırken onu kendinden uzaklaştırmış, kırmıştı. Şimdi bu halde olduklarını görmek çok kötü geliyordu ona. Sophie'nin kızgın bakışlarını geçirecek bir şey bilmiyordu. Barışma teklifi de reddedilmişti. Henry iç geçirerek baktı karısına.

"Ne istiyorsun peki Sophie?" Sophie kalbinde ince bir sızı hissetti. Ondan ayrı da olamayacaktı, onsuz da. Hangisi daha az can yakıyordu. O an Sophie kararını verdi. Ama bunu Henry'e söylemeye niyeti yoktu. Başını kaldırıp kocasına baktıktan sonra gülümseyerek ona doğru ilerledi. "Hadi güzel bir gün geçirelim."  Henry başıyla onayladıktan sonra eğilip karısının alnına şefkatle öpücük kondurdu.

Sophie kocasının elini tuttuğunda Henry istemsizce gülümsediğinin farkında değildi. Bu kadın onun hayatı sevme nedeniydi.  Sophie Henry'nin elini tutarken karmakarışık duygular içinde olmasına rağmen "Helen ve Marcus kahvaltıdan sonra halkı selamlayacak. Geç kalmayalım." dedi. Henry başıyla onayladıktan sonra muzip bir şekilde gülümseyince Sophie  ne olduğunu anlamamış şekilde Henry'e bakıyordu. Ta ki kocasının dudakları dudaklarını bulana kadar.

***

Anna hayatında aşkı yaşamadığı için pişmanlık duyuyordu. Mina'ya o şansı vermeseydi belki o da sevdiği adamla mutlu bir hayat sürebilirdi ama bunu yapmak istememişti. Şimdi daha iyi anlıyordu. Soylu biriyle evlenmesi gerekiyordu Mina'nın ama sevdiği adam başkaydı. İkisinden de vazgeçemediği için böyle bir şey istemişti. O zamanlar bunu anlayamayacak kadar gençti. Şimdi çok daha iyi anlayabiliyordu ve ona bu kadar şeye rağmen aşkına sahip çıkabildiği için hayranlık duyuyordu.

Anna şu dünyada Mina'yı anlayabilen tek insan kendisinin olduğunu düşünüyordu. Çünkü o aşk özlemi ile yanarken kardeşi buna sahip çıkmış ve bunun için her şeyi feda etmeye hazır olacak kadar cesaret göstermişti. 

Anna Mina'nın gölgesi gibi yaşamanın onu üzdüğünü şimdi daha iyi anlıyordu. Mina her zaman sevilen saygı duyulan ve her zaman istediğini alan biri olmuşken Anna hep yaramaz bir kız çocuğu olmaktan öte olamamıştı. Büyüdüğünde ise koca krallığı saçma salak bir nedenden dolayı koruyacağını düşünerek gelen tüm evlilik tekliflerini reddetmişti.

Madem hayatını Mina için feda etmişti onu koruyacaktı. Hayatta ondan başka onu delice seven biri yoktu. Mina ne olursa olsun bencil de olsa onu seviyordu, biliyordu. Mina'nın hislerini anlayabilmek onun için hiçbir zaman zor olmamıştı. 

***

Helen ve Marcus hazırlandıktan sonra kahvaltı yapmak için koridorda ilerlerken el ele tutuşmuşlardı. Helen dönüp Marcus'a gülümseyerek "Hep sarayda böyle gezeceğimizi hayal ederdim." dedi. 

Marcus en güzel gülümsemelerinden biriyle baktı karısına. "Ne zamandan beri beni seviyorsun?" 

 Helen ona 'bunu nasıl bilmezsin' der gibi baktı. "Küçüklüğümden beri." 

"Öyle değil, tam olarak ne zaman?" diye ısrar ettiğinde Helen dönüp Marcus'a baktı.

"Hatırlamıyorum Marcus, çok küçüktük ve ben sana karşı hep güzel şeyler hissediyordum. Aslına bakarsan ilk sen Norina'yı öptüğünde canım yandığını hissetmiştim. Nefes bile alamıyordum. Ve sen o kızla yattığında..."

Marcus dudaklarını karısının dudaklarıyla buluşturarak susturdu. Daha fazlasını duymak istemiyordu. Evet Norina onun ilk  aşkıydı ama Helen onun hayatı boyunca sevebileceği tek kadındı. Bunu şimdi daha iyi anlıyordu. Helen'in yanından ayrılması düşüncesi bile ona zor geliyordu. Her an her yerde onunla birlikte olmak istiyordu. Norina onun için çok eskide kalmış bir düşünceden başka bir şey değildi şimdi.

Koridordan yankılanan boğaz temizleme sesiyle Helen birden bir adım geri çekildiğinde Sophie ve abisinin el ele onlara doğru geldiğini görünce gülümsemeden edemedi. "İşte sarayın bizden sonraki en tatlı çifti." 

Henry yalandan kızmış gibi yaparak "Neden en tatlı çifti biz değiliz?" diye söylendi. 

Helen "Şu haline bak, ne kadar korkunç görünüyorsun. Somurtmaktan yanak kasların eskimiş. Tabi ki Marcus ve ben en tatlı çift olacağız." dediğinde Marcus ve Sophie iki kardeşin takılmalarına gülümsemeden edemedi.

Henry Marcus'a baktığında yıllar boyunca kardeşi gibi hissettiği adamın gerçek kardeşi olduğunu hatırladığı anlar aklına gelerek gerildi. Farkında olmadan Sophie'nin elini fazlasıyla sıkmıştı. Sophie acıyla inleyince Henry ona  baktı.  Sophie gözleriyle elini işaret ettiğinde Henry elini gevşetti. Helen ve Marcus'a bir şey belli etmemeye çalışarak gülümsedikten sonra Sophie'nin elini bırakıp Helen'e yürüdü ve alnından öptü. 

"Çok mutlu ol."  

Helen büyüleyici gülümsemesiyle "Olacağım." derken Sophie içinin burkulduğunu hissetmeden edemedi. Henry Marcus'a gülümseyerek "Artık ikinci kez kardeşim oldun." dediğinde Marcus "Sen de benim." diye yanıt verdi.

Sophie bir an o ortamdan dışlanmış gibi hissetse de Henry ona dönüp elini uzatınca öyle olmadığı anladı. Dördü birlikte kahvaltı salonuna neşeyle girerken  Anna onların bu haline gülümsemeden edemedi.

Bir süre sonra Sophie'nin babası ve abisi de masaya geldikten sonra kahvaltı sıradan konuşmalar içinde geçmeye başlamıştı. Bu durumda canı sıkkın tek kişi vardı: Sophie!

13.03.2019 düzenlendi.

Edit 2: 19.04.2023

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin