44

5.6K 376 15
                                    

1 HAFTA SONRA

Sophie şöminenin önündeki koltuğa oturmasına rağmen üşüdüğünü hissediyordu. Şalına sıkıca sarılmasına rağmen içinde sanki buzdan bir kütle varmış gibiydi. Şömineden yayılan alevler onun içindeki soğuk rüzgarlara çare olamıyordu. Alevler şöminenin içinde yükselirken sanki Sophie'nin içine buz gibi bir hava üflüyorlardı. Günlerdir ülkesinde olmasına rağmen içinde garip bir huzursuzluk vardı. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne yemek yemek istiyordu, ne gezmek, ne de haremdeki kadınların eğitimine katılmak... Her şey ona fazlasıyla sıkıcı geliyordu. Her ne kadar her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışsa da ona göre hiçbir şey yolunda değildi artık. 

Sophie ısınamayacağını anlayınca pencereden yağan karı izlemeye karar verdi. Onlar ülkeye ayak basar basmaz kar yağmaya başlamıştı. Sophie o zaman kar yağarken fazlasıyla sevinmişti. Çünkü kar onun için masum beyazlığıyla iyi şans demek anlamına geliyordu ama şimdi bunun böyle olmadığını düşünüyordu. Kar aslında yeryüzünü değil onun yüreğini kaplamıştı. Buruk bir soğukluk hissediyordu. 

Sophie saray bahçesinde oynayan çocukları görünce içinde garip bir hüzün hissederken eli istemsizce karnına gitti. Kaybettiği çocuğu da bir gün büyüyecek kardan adamlar yapacaktı ama şimdi bunun imkansız olduğunu biliyordu. Geçen akşam yemekte babası onu bir daha Henry'nin yanına göndermeyeceğini söylemişti. Sophie istemediği sürece asla o ülkeye geri dönmeyecekti. Sophie aylar öncesinde olsaydı nuna delice sevineceğini ve mutluluktan dans edeceğini biliyordu ama şimdi bu onun için imkansızdı. 

Çocuklar kardan adamı özenle yaparken Sophie farkında olmadan onlara bakarak gülümsüyordu. Onun elinden alınan bir çocukluğu vardı. Kaçmak zorunda olduğu hayatında kardeşine bakmak zorunda kalmıştı. En son ne zaman kar yağarken dışarıda oyun oynadığını hatırlamıyordu bile. Kardeşi soğukta hemen hasta oluyor diye onu da dışarı çıkarmamıştı hiç. Onun hasta olmasından delice korkmuştu hep. Ailesinden kalan son şeymiş gibi onu fazlasıyla sahiplenmişti. 

Sophie çocukları izlerken o kadar dalmıştı ki odasına giren yeni hizmetçisi Karen'i bile fark etmemişti. Karen bir süre bekledikten sonra çareyi hafifçe öksürmekte bulunca Sophie daldığı hayallerden sıyrılarak Karen'e döndü. "Geldin mi Karen?" dediğinde Karen hafifçe başıyla onayladı. 

"Anna ve Mary bildiğiniz gibi sarayın uzak odalarında muhafızlar gözetiminde kalıyorlar."  Sophie başıyla onayladı. "Bir şey mi oldu?" Karen ne diyeceğini bilemez bir halde "Anna Hanım son zamanlarda çok fazla sizinle konuşmak istediğini bağırıyormuş." dediğinde Sophie umursamaz bir şekilde omuz silkti. 

Yalan Sophie için fazlasıyla kötü bir şeydi. Anna bunu bile isteye oğlu gibi sevdiği insanın zarar göreceğini bilerek yapmıştı üstelik. Anna'nın at gözlükleriyle sadece Mina'ya bağlı kalmasını bir türlü anlayamıyordu. Ona göre ihanet sadece bedenle olmuyordu. İnsanlar birbirlerine düşünceleriyle  de ihanet edebilirlerdi.

"Başka bir şey var mıydı Karen" Karen asıl bombayı sona sakladığını belli edermiş gibi yüzünün rengi attı. 

Sophie "Söyle hadi." dedi.

Karen "Mary tokasıyla canına kıymaya çalışmış." dediği sırada Sophie histerik bir kahkaha attı. "Ölümü süs eşyalarıyla olsun istemiş demek." 

Karen ona şaşkın bir şekilde bakıyordu. Sophie toparlanarak "Sadece sinirlerim bozuk." diye açıklama gereği duydu. Karen başıyla onayladı.

"Abim biliyor mu?" dedi Sophie geçen birkaç dakikadan sonra. Karen başını iki yana salladığında Sophie "Bilmesini istemiyorum, onları yakın zamanda ülkelerine geri göndereceğim. Burada olmaları huzursuzluktan başka işe yaramıyor." dedi.

Karen "Başka bir isteğiniz yoksa..." dediğinde Sophie başını iki yana salladı.

Karen odadan çıkmak üzere ilerlemişken Sophie "Eleni Teyze ne zaman burada olacakmış?" diye sordu.  Karen başını iki yana sallayarak "Bilmiyorum efendim." dediğinde Sophie hüzünle gözlerini kapattı. Eleni'yi fazlasıyla özlemişti ve onun desteğine, tatlı sesine çok ihtiyacı vardı bu sıralar.

***

Henry odada gidip gelirken karşısındaki kadına sinirle bakıyordu. "İstediğimi yapmayacaksın demek?" diye sinirle konuştuğunda Eleni başıyla onayladı. "Sophie'yi kızım gibi seviyorum nasıl ona ihanet edebilirim ki?" dedi sözlerinin arkasında durarak.

Henry bu kadının Sophie'ye olan bağlılığını bir türlü anlamıyordu. "Ona ihanet etmeyeceksin, sadece haber vermeni istiyorum." 

"Sadece önemli bir durumda haber veririm." dediğinde Henry yanan gözleriyle kadına bakıyordu. Ona bu kadarını kabul ettirmenin bile büyük bir şey olduğunu düşünerek oflayarak başını salladı. "Sophie'nin inadını kimden aldığı belli." dediğinde Eleni'nin yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi.

"Başka bir şey yoksa hazırlıklara başlıyorum o zaman." 

Henry başıyla onayladı. "Önemli bir şeyde yazacaksın, unutma."  Eleni başıyla onaylayarak odadan çıktı.

***

İnat ediyordu. Sophie gideli günler olmuştu ama hiçbir haber yoktu. Daha doğrusu babasının katibi tarafından yazılmış sağsalim vardıklarını bildiren birkaç satırlık mektup dışında tabi. Sophie'den hiçbir haber yoktu. Ne ona ne de Helen'e yazmıştı. Henry sinirden ölüyordu aslında ama elinden bir şey de gelmiyordu. Madem Sophie gittiği yerde bu kadar mutluydu o da onu rahatsız etmeyecekti.

"Lanet olsun." diyerek masadaki bardağı duvara fırlattı tüm gücüyle. Bu kadın onu delirtmek mi istiyordu? Son geceyi onunla geçirip hiçbir şey olmamış gibi gittiği yetmezmiş gibi haber de vermiyordu.  Ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyordu. Son umudu Eleni için gelen elçiydi ama elçiyi iki gündür oyalıyordu. Bu sürede Eleni'yi ikna için uğraşmıştı. Yaşlı kadın taviz vermeyince Henry böyle sinir küpüne dönmüştü.

Sophie gittiğinden beri Henry sürekli kızacak bir şeyler buluyordu. Saraydaki insanlar ondan kaçar hale gelmişlerdi. Marcus satranç galibiyeti sonrası onun halkı ziyaret etmesini istemişti ama bu da işe yaramamıştı. Henry halkın içinde rahat rahat kızamadığı için saraya gelir gelmez insanları daha çok rahatsız etmişti. 

Henry uzun zamandır yaptığı gibi sinirle çalışma masasına oturdu ve yapılacak işlerini önüne çektikten sonra çalışamadığını fark ederek ileri itekledi.

'Madem gitmeyi bu kadar çok istiyordun neden hayatımın içine girmek zorundaydın ki?' diye mırıldandı.

***

15.3.2019

Edit 2: 20.04.2023

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Where stories live. Discover now