3. Kıskanç

20.9K 839 8
                                    

"Tamam. Hadi kalk. Kahvaltı edelim." 

Yataktan kalktığında Sophie  birden gülmeye başladı. Henry şaşkınlıkla ona bakıyordu. Saçlarının doğallığı, yataktan yeni kalkmış olmasına rağmen çok güzel görünen yüzünün yanında kahkahalarla gülebilen bir kadın. Bu saatte onu ne böyle eğlendirmişti ki?

 "Kim kralın yatağından ikimizin de giyinik çıktığına inanır ki?" dedi Sophie kahkahalarının arasından. 

Henry bunu duyunca Sophie'nin neşesinin verdiği mutlulukla gülümsedi. "Bunu kimseye söyleme." dedi gülerek. 

"Düşünmüyordum zaten." derken yüzünde muzip bir ifade vardı. Henry onun uysallaşıp uysallaşmayacağını gerçekten merak ediyordu. Bu zamana kadar hep birileri onu uysallaştırmak için uğraşmıştı ama bu sefer sıra ondaydı ve nasıl yapacağını bilmiyordu. Asla inanmadığı Tanrılardan ilk defa içten bir şekilde bunu diledi.

***

Eleni öğleden sonra saraya gelir gelmez kralın odasına gitti. Yaşlı bir kadın bile burayı eğlenceli bulabiliyordu. Sarayın soğuk duvarları ona kim bilir neler gördü bunlar, diye düşündürtüyordu. Sağlam taşlar kusursuz bir şekilde döşenmişti. Sanki ilahi bir güç onları teker teker yerleştirmişçesine düzenliydi her şey. 'Saraydaki tek sorun insanlar' diye düşünmeden edemedi. Kralın odasına giderken uzun koridorlar boyunca yürümüştü ama  yolun nasıl bittiğini bile bilmiyordu. Çok kısa süre içinde bu lükse alışmış olabileceğine inanamıyordu. Hem de tüm hayatını sefil bir şekilde geçirdikten sonra. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğinde kral koltuğunda oturmuş bir şeyler okuyordu. Marcus ise diğer koltukta rahat bir şekilde oturuyordu ki kadını görünce aceleyle toparlandı. Henry göz ucuyla kimin geldiğine bakıp tekrar kağıtlara döndü ve  "Hoş geldin kocakarı. Bugün konuştuklarımız aramızda kalmazsa seni öldürürüm, bu arada Sophie kızlarla buraya taşınmanı istiyor." dedi ruhsuz bir şekilde. 

O böyle cevap verince Eleni Sophie'nin neden burayı sıkıcı bulduğunu daha iyi anlamaya başladı. "Peki efendim. Her şey aramızda kalacak." diyerek kralı onayladı.

"Bana haftaya kadar bakire bir kız gönder. Güzel olsun" dedi aynı soğuk sesiyle.

"Ama..." diyerek itiraz etmeye çalıştı kadın. Bakire bir kız demek kızın birinin ailesinden koparılması ya da zavallı bir kızı buna mecbur etmek demekti ve ömrünün kalan yıllarında daha fazla günah işlemek istemiyordu. Sophie'nin iyiliği ona bu işi bırakma kararı verdirmişti ve bu olay gerçekten canını sıkıyordu.

"Ve kız soylu olsun." diye ekledi Henry.

"Siz evlenmek için bir kız arıyorsunuz." dedi kadın birden ağzından kaçırarak. Normalde bir şeyleri ağzından kaçırmak adeti değildi ama gerçekten bu olaya çok şaşırmıştı. Bu kadar çok şaşırmasa sadece başıyla onaylar ve hızla kapıdan çıkıp olayları sindirmeye çalışırdı. Ama onun çenesi düşmüştü ve kralın belki de hiç hoşuna gitmeyecek bir şey söylemişti.

"Akıllı kadınsın." diyerek güldü. O sırada Marcus tek kaşını kaldırmış ona bakıyordu. Başka zaman olsa bu adam küplere binmiş ruh hali iyiyse kadını zindana attırmış, kötüyse idam cezası vermişti. Oysa bunları yapmadığı gibi bir de üstüne gülüyor muydu bu adam? Evlenme fikri hoşuna mı gidiyordu yoksa?

"İstediğiniz başka bir özellik yok mu?" dedi korkarak. Getirilen kızı beğenmezse kısa zaman sonra toprakla kucaklaşacak olabilirdi. 

"Daha önce çok konuştuğunu söylemiş miydim?" Marcus kralın kızmaya başladığını hissedince kocakarıya bakarak gözleriyle daha fazla konuşmamasını söyledi. Kadın uyarıyı alınca daha fazla uzatmayarak "Özür dilerim, efendim." diye mırıldandı.

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Onde as histórias ganham vida. Descobre agora