11. Yeter

15.4K 624 32
                                    

Yıldıza dokunmayı unutmayın :)

Henry Sophie'nin her zamanki gibi yürüyüşe çıkacağı tahmin ederek adamlarına emir vermişti. Dönüşte odasına gelmesini sağlayacaklardı. Odanın balkonundan Sophie'nin geldiğini görünce biraz sonra odasında olacağını tahmin ediyordu. Kıza ne söyleyecekti, nasıl söyleyecekti hiçbir fikri yoktu. Dün geceden sonra onunla konuşmak da istemiyordu. Resmen başka bir adamın evlenme teklifini kabul etmişti. Nasıl onu adamlarına öylece vereceğini düşünebilmişti? Evet bu gelenek vardı sarayında ama tarihte çok nadir durumlarda kadınlar öylece verilmişti. Genellikle korunmuşlardı. 

Kapıdaki muhafızların sesini duyunca kapıyı açtı. Sophie'nin gelmek istemediği ne kadar da belliydi. Şu an onun inadıyla uğraşacak halde değildi. Kolundan tuttuğu gibi içeri çekip kapıyı kapattı. Sophie "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" dediğinde Henry onun ateşler saçan gözlerine baktı. Alan'ın öldüğünü bilmiyordu. "Fazlasıyla sinirliyim zaten Sophie bir de sen üzerime gelme." dedi sıkıntılı sesiyle.

Adamlarının arasında böyle bir şey olması canını iyice sıkıyordu. Bir de en güvendiği adamlardı onlar. Ordusunu, canını, sarayını emanet ettiği adamlar. Sarayında böyle bir şey olduğunun duyulması resmen bir felaketti.

"Neden sinirlisiniz kralım? Oyuncağınızı kaybettiğiniz için mi askerlerinizle oyuncağınızı paylaşamadığınız için mi?"  dedi Sophie alaycı sesiyle. Bu kadının  baş kaldırışı bazen hoşuna gitse de sinirli olduğu anlarda gerçekten çekilmiyordu.

Sophie'nin neden bu kadar sinirli olduğunu anlayabiliyordu ama  olanlar için onu suçlamasını izlemek istemiyordu. Onun bir suçu yoktu. Kurallara uymak zorundaydı.

"Bu konuyu açma Sophie. Bu konuda yeterince sinirliyim ama konuşmamız gereken başka bir şey var." dediğinde Sophie'nin durmayacağı belliydi. Sinirini çıkarmak istiyordu ve bunu Henry'i çileden çıkararak yapacaktı. "Başka bir şey konuşmak istemiyorum. Sen nasıl bir adamsın?" diye haykırdı. Başka zaman olsa resmiyeti kaldırdığı için sevinebilirdi ama nefretini kusarken bunu yapması sinirlerini iyice bozuyordu.

"Benimle yattın sen. Sonra da adamlarına hediye ettin. O kadar mı değersizim senin gözünde? Ama aptallık bende sana güvendim. Sana kendimi verdim. Sırlarımı söyledim. Sen... seni tanıdığım güne lanet olsun. Seni gördüğümde hala hızla çarpan kalbime de lanet olsun."  dediğinde Henry daha fazla dayanamayacağını hissederek Sophie'yi bedeniyle duvar arasına hapsetti. Bu kız nasıl bu kadar saf olabilirdi ve neden aşkına lanet okuyordu şimdi?  

"Sen ne yaptın Sophie?" dedi dişlerinin arasından. "Bana güvenmedin! Eğer bana güvenip o adamın teklifini reddetseydin onunla evlenmek zorunda kalmayacaktın." dedi sinirle. Kızın gözlerini kaçırmadan ona bakması demek kavgayı sonuna kadar bırakmayacağı anlamına geliyordu ve bu kızda o güç kesinlikle vardı. Dili kesilse yine de konuşacak bir hava vardı onda.

"Konuşmanı bekledim." diye bağırdı Sophie. Henry ona baktığında kızın ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordu ama konuşmak zorundalardı. Bir adım geri çekilerek Sophie'nin rahat nefes almasına izin verdi. "Kurallar vardı." dedi sakince. "Sen cevap vermeden konuşamazdım." 

Sophie şaşkınlıkla Henry'e baktı. O yüzden mi itiraz etmemişti, hiçbir şey söylememişti? Neden  bu kuralları hatırlamıyordu? Sophie Henry'e baktı kendi haline acıyarak. "Konuşma şansın olsa da konuşmayacaktın ama değil mi? Ben senin gözünde sadece bir fahişeyim."

Lanet olsun. Bu kadın bunu asla unutmayacak mıydı? Her zaman bunu mu söyleyecekti? Ona baktığında ne kadar sarsılmış olduğunu görebiliyordu. Onu daha fazla kırmak istemiyordu, bu saçma kavgayı sürdürmenin hiçbir anlamı yoktu. Sophie'yi usulca kendine çekip kollarını ona doladı. "Sen benim için küçük masum bir kız çocuğusun Sophie." diye fısıldadığında ona Alan'ın öldüğünü nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Şimdi olmak zorunda mıydı sanki?

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin