9. Boşluk

17.9K 694 43
                                    

Serena bir anda herkesin yorgunluğunu unutmasını sağlamıştı bir cümleyle. Helen elindeki topuklu ayakkabıyı ona geçirmeye hazırlanırken Marcus hızlı davranarak elinden ayakkabıları aldı.

"Senin yerine ben taşırım sevgilim." dediğinde Sophie onlara 'Neler oluyor?' diyen bir bakış attı. Helen "Sen olanları bilmiyorsun tabi." diyerek Sophie'nin koluna girdi ve yürümeye başladı.

Sophie Helen'in onu sürüklemesine izin verdi. Helen "Marcus geçen gün neredeyse beni öpecekti, abim de mükemmel bir zamanlamayla koridorda belirdi ve evlenmemiz gerektiğini söyledi." diye anlatmaya başladı. Bir ara duraklayıp Sophie'nin dinleyip dinlemediğinden emin olmak isteyerek ona baktı. Sophie Helen'e gülümsedi. "Eee sen bu adamı boğazlayacakmış gibi bakıyorsun ama..." 

Helen Sophie'ye bakıp biraz düşündü sonra omuz silkti. "Artık bir önemi yok, abim bir kral ve bugüne kadar ne istediyse o oldu."

"Sen de bir prensessin Helen." dedi Sophie usulca. "Senin sözlerinin de önemi var. Sizin krallığınız kadına da yönetimde yer veriyor. Şu an ikiniz de eşit durumdasınız." Sophie bunları söylerken Helen'in gözlerine baktı ama Helen de abisi gibi duygularını saklama konusunda oldukça yetenekliydi. O yüzden hiçbir şey anlamadı.

"Ben özgür olmak istiyorum Sophie. Onlar gibi dışarıda özgürce gezebilmek, insanlarla konuşabilmek istiyorum."

"Peki bunu nasıl yapacaksın? Saray senin için güven demek."

Helen'in gözleri bir süre uzaklara daldı. Hep sarayın dışındaki hayatı merak etmişti. Şimdi Marcus ona bu imkanı verebilecekti. O dışarıdaki hayata alışıktı. Onu güvende tutabilirdi ama onlar saraydan gittiğinde bu sırrı saklayabilecek herhangi bir olay olduğunda olayı kapatabilecek birine ihtiyacı vardı. Güvenebileceği tek kişi de Sophie'ydi. "Sophie... sır tutabiliyorsun değil mi?"

Helen umutla gözlerinin içine bakarken Sophie sırların canını fazlasıyla acıttığını düşündü. Şimdi buna bir tane daha eklenmesini isteyip istemediğine emin değildi ama Helen öyle masum bakıyordu ki 'Hayır' diyemezdi. Zaten bugüne kadar başına ne geldiyse insanları kırmamak adına yaptıkları yüzünden olmuştu. "Söyle bakalım, neymiş arkadaşlığımızın ilk sırrı?" derken muzip bir ifade takınmıştı. 

Helen çocuksu bir mutlulukla gülümsedi. "Marcusla evlendiğimde haftanın bir günü bana dışarıdaki hayatı gösterecek."

Sophie duyduğu sırrın şaşkınlığını bir süre üzerinden atamadı. Bir prenses ve bir şövalye dışarıda ne yapabilirdi ki? Helen'in bu fikri sonradan sevmeyeceğini ve vazgeçeceğini düşünerek gülümsedi. "Beni de götür bir gün. Saray üstüme üstüme geliyor." dedi sıkıntıyla.

"Olmaz, sen burada bizi idare etmelisin."

***

Serena'nın kralın kolundan çıkacağı yoktu. Marcus Henry'nin en ufak bir bakışını bekliyordu. Küçücük bir işaret kadını onun yanından uzaklaştırması için yeterdi ama arkadaşı bunu yapmadı. Bir süre sarayın koridorlarında sessizce yürüdüler. Marcus'un odasının olduğu koridorda Henry arkadaşına dönüp "İyi geceler Marcus." dedi. Marcus odasına gitmek konusunda isteksizdi. Helen sabahın ilk ışıklarında gelecek ve tırnaklarını ona geçirecekti. Bunun düşüncesi bile suratının asılmasına yetiyordu. Bir an Serena'ya baktı. Gerçekten güzel bir kızdı. Kralın onunla bir gece geçirmek istemesini anlayabiliyordu.

"Efendim, size eşlik edeyim." dediğinde Serena'nın ona pek de hoş bakmadığını fark etti. "Bu kızın kim olduğunu bilmiyoruz." 

Kız her an onu parçalayacakmış gibi bakıyordu. Serena hızlı bir şekilde toparlanarak krala döndü. "Bu gece kralın çocuğuna hamile kalırsam seni ona bakıcı diye tutacağım. Çocuğumun beşiğini sallaman hoşuma gidecek." diyerek krala döndü. 

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Where stories live. Discover now