Acı Kayıp

94 7 4
                                    

Nelag kalesinde, lordun salonunda olan Yafes geceyi orada geçirmeye karar vermişti. Uzun süre at sırtında yolculuk yapmaktan bitap düşmüştü. Lord Tulug ile ziyafet hakkında sohbet ediyorlardı. Yafes kütüphane dışındaki her şeyi anlatmıştı. Tulug:
-Kral Tardus niçin herkese bu kadar iyi davranıyor anlamış değilim. Sanki bir şeyler çeviriyormuş gibi." demişti. Yafes:
-Herkesle barış içinde yaşamak istediğini açıkça belli ediyor ama haklısın lordum. Bir şeyler çevirdiği belli. Lakin henüz anlayamadım." demişti. Tulug:
-Yaroglek sizinle hiç konuştu mu? Devletlerimiz arasındaki maziyi unutmamıştır sanıyorum." demişti gülerek. Yafes de lorduna bakıp gülmüş:
-Ah evet unutmamış. Acısı halen çok taze gibiydi. Tardus aramızı yapmak için uğraştı biraz. Ben de sözle barıştığımızı söyledim ama gerçek manada kimseyle barış yok." demişti. Konuşmaya devam ederlerken kapı açılmış ve bir asker içeri girmişti. 

Hızlı bir şekilde geldiği belliydi. Bozkır soğuğundan sonra sıcak kaleye girdiğinde sakalının altındaki yanağını ve burnunun ucunu kıpkırmızı olmuştu. Kral muhafızlarından biri olduğu belliydi. Lorduna ve kralına selam vermişti. Yafes:
-Söyle asker. Seni dinliyoruz." demişti askere. Muhafız içindeki sıkıntıyı çıkarmak istemiyor gibiydi. Cesaretini toplayarak:
-Majesteleri. Mareşal Lakhem. Ağır yaralı bir şekilde bulunmuş. Tazcunat civarında." diyebilmişti. Yafes'in başından kaynar sular dökülmüştü. Aniden ayağa kalkıp muhafızın zırhından tutup kendine çekmiş:
-Nasıl olur bu? Nerede olmuş? Kim yapmış?" diye sormuştu. Muhafız açıklamak istemiş ama tam nefes alamadığından boynunu sıkıştıran göğüs plağını göstermişti. Yafes muhafızı bırakmış ve geriye doğru çekilmişti. Geriye sendeleyen muhafız boğazını ovalayarak:
-Sharwa civarında devriyeye çıkmış. Tazcunat köyünün yağmalandığını görmüş ve askerlerini oraya bırakıp yağmacıların peşine düşmüş." demişti. Yafes öfkeyle:
-Kim yapmış? Alelade bir çapulcu çetesi mi saldırmış mareşalime?" demişti. Muhafız:
-Kara Şövalyeler efendim." diyebilmiş ve huzurdan ayrılmıştı. 

Tulga şehrinin çanları acı acı çalıyordu. Halk ne olduğunu anlamak için meydana ve kapılara akın etmişti. Kraliçe Safiya ne olduğunu anlamak için yanındaki kızlardan birine sormuştu ama cevap alamayınca terasa çıkmıştı. Büyük bir birlik kapıdan giriyordu. Dalgalanan sancaklardan abisinin ve Lord Ghanawa'nın olduğunu anlamıştı. Daha sonra arkadan Lord Alayen'i tanımıştı. Önünde ise üstü açık bir at arabasında genişçe serilmiş abisinin sancağını görmüştü. İçine bir ateş düşmüştü. Regina'nın ağlaması ile kendine gelmişti. Dadısının kucağından aldığı kızını yavaş yavaş sallarken gözü hala kapıdaydı. Muhafızın biri kapıyı tıklatarak aralamış ve hizmetçinin kulağına bir şeyler söylemişti. Hizmetçi kapıyı kapatarak:
-Majesteleri. Lord Alayen acil bir mesele için sizinle görüşmek istediğini söylemiş. Büyük salonda sizi bekliyormuş." demişti. Safiya daha önce böyle bir şey yaşamamıştı ama evet tamam diyerek Regina'yı dadısının kucağına vermişti. Artık yürüyebiliyordu ama hala kucakta durmayı seviyordu. Odanın kapısından çıkmış ve hızlı adımlarla aşağı inmişti. Büyük salonun kapısındaki muhafızlar hemen reverans yapmış ve kapıyı aralamışlardı. Sandalyede oturan Lord Alayen ayağa kalkarak kraliçesini selamlamıştı. Kraliçe odaya girdiğinde ise kapı kapatılmış ve içeriden gelen bağırma sesiyle muhafızlar irkilmişti.

Yafes doğruca hala çanları çalan Tulga'ya gelmişti. Kapıya yaklaştığında yanındaki muhafızlardan birkaçı atlarını hızlandırarak önce girmiş ve içerideki muhafızlara haber vermişti. Muhafızlar kapıda karşılamıştı kralı. Emir gereği duyurulmadan şehre giren Yafes bir hızlı şekilde meydandan geçmiş ve saray kapısından girmişti. Atından inerek avluya gelmiş ve Lord Ghanawa ile Komutan Bunduk'u bulmuştu. İkisi de mahcup bir şekilde karşılamıştı kralı. Yafes:
-Lord Ghanawa, Bunduk. Derhal Lakhem'i görmek istiyorum. Nerede?" demişti. Bunduk konuşmazken Ghanawa:
-Hekim'in odasına götürüldü efendim. Ama..." derken Yafes miğferini Ghanawa'nın göğsüne sertçe bırakmış ve Hekim'in odasına giden koridora yönelmişti. Muhafızlara selam bile vermeden koridordan hızlı adımlarla geçmiş ve odaya gelmişti. Derin bir nefes alıp odaya girdiğinde Hekim'i ve üstü bir sancakla kapatılmış bedeni görmüştü. Hekim eğilmiş ve lafa girecekken Yafes eli ile işaret etmiş ve susturmuştu. Yavaşça sancağın ucundan tutarak çekmiş ve bedenin yüzünü açmıştı. İstemeden tanımıştı mareşalini. Ağzından gelen kan kurumuştu. Hekim temizlemeyi henüz bitirmemişti anlaşılan. Örtüyü biraz daha çektiğinde henüz çıkarılmamış zırhın üstündeki 2 yarayı görmüştü. Biri ok yarasıydı, derin ve küçük. Diğeri ise kılıç yarasıydı, yayvan ve yüzeysel. Gözünden yaş düşmek üzereyken karısı gelmişti aklına. Abisinin haberini aldığında kim bilir ne hale gelmişti. Örtüyü eskisi gibi çekerek odadan çıkmış ve koluyla gözünü kurulayarak salona gitmişti.

Salona giden merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Son zamanlarda hareket etmediği kadar ağır hareket ediyordu. En sonunda salonun kapısına gelmişti. Ayakları geri gitmek istiyor gibiydi. Muhafızlar onu görünce kapıyı açmıştı. İçeri göz gezdirdiğinde Lord Alayen'i eli alnında, masada otururken görmüştü. Kapı tamamen açıldığında kralını görüp ayağa kalkmıştı. Yafes içeri girdiğinde ise sönmüş şöminenin önündeki bir minderde oturan kraliçesini görmüştü. Ne diyeceğini bilemiyordu. Safiya kapının açılma sesini çok sonradan duymuştu. Kocasını gördüğünde ise hemen ayağa kalkmıştı. Gözleri kan çanağı gibi olmuştu. Yüzünün rengi solmuştu. Saçları kuş yuvası kadar karışıktı. Koşar adımlarla Yafes'in boynuna sarıldığında bir yandan da ağlıyordu. Gözyaşlarının omzunu ıslattığını hissediyordu Yafes. Kraliçesinin ağzından:
-Doğru mu? Ne olur söyle bana, Alayen'in söyledikleri doğru mu?" sözleri dökülmüştü omzuna. Yafes çok şey söylemek istiyordu ve hiç bir şey. Sadece:
-Üzgünüm." diyebilmişti. Safiya ağlayarak kendini bırakmıştı. Yafes onu çok zor tutabiliyordu. Alayen hemen sandalyeyi getirmiş ve oturtmuşlardı kraliçeyi. Hizmetçiler çağrılmış ve kraliçe odasına gönderilmişti. 

Hava kararırken tüm lordlar Tulga'ya toplanmıştı. Atlarını sonuçlandırmadan gelmişlerdi. Şehre sıra sıra askerleri ile girmişlerdi. Ertesi gün öğleden sonra cenaze töreni yapılacaktı. Sarranid Sultanlığından da bir elçi taziyelerini bildirmek için gelmişti. Onunla da salonda konuşan Yafes en sonunda odasına gitmişti. İçeri girdiğinde perişan haldeki hanımını bulmuştu. Terasta öylece dışarı bakıyordu. Yanına giderek pelerinini omzuna örtmüştü. Yanına oturduğunda Safiya önce yüzüne bakmış daha sonra da başını omzuna koymuştu. Yafes elini diğer omzuna atarak karısının acısını paylaşmıştı. Safiya:
-Onu nereye gömeceksin?" diye sormuştu. Yafes:
-Distar Kalesi civarına diye söylediler." diyebilmişti. Safiya kafasını kaldırarak:
-Abimin babamın yanına gömülmesini istiyorum. Sarranid topraklarına gömülsün. Jameyyed kalesi civarında babamın mezarının hemen yanına." demişti. Yafes:
-Sen nasıl istersen. Babasının yanında huzur bulsun." demişti. İçeriden paytak paytak yürüyen Regina'nın sesi gelmişti. Arkasını dönüp bakan Yafes'e doğru gülümseyerek geliyordu Regina. Yolun yarısında düşünce Yafes ayağa kalkıp kucağına alarak terasa getirmişti. Annesini görünce babasını unutan Prenses hemen kolunun altına girmişti. Gözünden akmakta olan yaşı silen Safiya kızının yanağına bir öpücük kondurmuştu.

Mount & Blade : WARBAND (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin