"Aaron?"

Su sesleri duydum. Banyoda mıydı? Odaya girip banyonun olduğu kapıya kulağını yasladım. Evet. Kesinlikle banyodaydı. Odadan çıkmak için arkamı dönüp ilerledim. Çıkacağım sırada banyonun kapısını açıldığını duydum.

"Ne var?"

Arkamı dönmemle çığlık atıp tekrar önümü dönmem bir oldu. Elimdeki hamburger de yere düşmüştü. Nereye düştüğünü göremiyordum çünkü gözlerimi sımsıkı yummuştum. (Hamburger için ağlamayı sonraya bırakıcaktım.) Hayır hayır. Hiçbir şey görmedin Kumsal sakin ol.
Onun o pürüzsüz kaslarını görmedin. Islak saçlarından damlayan damlacıkların kaslarında süzülüşünün çekiciliğine kapılmadın. Hayır bunlar olmadı.

"Ne olduğunu söylemeyecek misin?"

Yüzündeki sırıtışı tahmin edebiliyordum ve bunu düşündükçe utanıyordum.

"İlk önce üstünü giy."

Bir gülüş sesi duydum. Bana yaklaştığımı hissettim. Neden üstüme üstüme geliyordu! Üstelik o harika kasları hala açıktaydı. Belki de gözlerimi açıp bu odadan çıkmalıyım. Ben hala kıpırdamaya çalışırken o çoktan arkamdaydı. Aniden güçlü kollar belime sarıldı beni kendisine çevirdi ve yanımdaki duvarla bütünleştim. Bu çok hızlı olmuştu.  Gözlerimi araladım. Aaron beni duvarla kendisi arasında sıkıştırmıştı. Sadece yüzüne bakmaya özen gösterdim.

"Ne yapıyorsun? Bırak beni."

Yüzüne çarpık bir gülümseme ekledi. (Bu şekilde ne kadar yakışıklı göründüğü söylememe gerek var mıydı?)

"Neden? Seni rahatsız mı ediyorum?"

Yakınlığımız yüzünden yüzümün kızardığından emindim.

"Evet. Çık önümden."

Sözümü dinleyip benden uzaklaşmasına şaşırdım.

"Yüzün domatese döndü."

Bu benim daha çok kızarmama neden olurken gözlerimi kaslarından ayırmaya çalışıyordum.

"Çabuk giyin."

Bunu söyleyip koşarak uzaklaştım. Ne söyliycektim ben buna? Ah kimin umrunda!

Aklımdan azrailin görüntüsûnü silmeye -ne kadar beceremesemde- çalışıyordum. Hiçbir şey görmedin, duymadın, bilmiyorsun.

Ne olmuştu ki az önce? Tabiki hiçbir şey. Hiçbir şey görmedim sonuçta.

Azrail kapıdan çıkınca ona döndüm. Olamaz. Üstüne bir şey giymemişti. Bilerek yapıyordu. Yeni bir (+99 düşüncelerden) arınma gerçekleştirmem gerekiyordu.

Hiçbir şey yokmuş gibi davranmalıydım. Ne söyliycektim. Annem! Annemi bile beynimden çıkarmayı başarmıştı. Oysaki annemden çok kimseden korkmazdım.

"Acaba telefonunu kullanabilir miyim?"
"Hmm.. neden?"

Gittikçe bana yaklaşıyordu.

"Şey an..anne.. yani şey"

Konuşamıyordum. Hayır. O bu şekilde bana yaklaşırken yapamıyordum. Yüzündeki sırıtışı silmemişti. Tam dibimde durunca ondan bir adım uzaklaştım. Arkamdaki merdivenleri unutmuştum. Ve düşeceğim sırada o kaslı kollar bedenimi sardı.

Hey bu sahne çok tanıdıktı. Ahh evet okulun arkasında. Ayağım çamurda kayıp düşeceğim sırada.

Bu kadar yakınımda olmaması gerekiyordu. Bedenlerimiz birbirine yapışmıştı. -tıpkı okulun arka bahçesindeki gibi- Onun kaslarını hissedebiliyordum. Hem de okuldakinden çok daha fazla. Aramızdaki bir katman artık yoktu sonuçta. Sadece benim kazağimsa bunu engellemeye yetmiyordu malesef. Bu seferki arınma işlemim baya uzun sürecekti anlaşılan. Yüzündeki o sırıtışı silmeliydi. O bu şekilde sırıtırken kötü hissediyordum. Sanki bana aklından geçen her şeyi biliyorum der gibi bakıyordu. Ve o an kafama dank etti. O zaten benim aklımdan geçen her şeyi biliyordu. Bunu nasıl unutmuştum.

MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin