Detayla Randevu - Bölüm 80

2.6K 106 4
                                    

EBA

“Bak dostum,” diye devam etti Neil. Bakışlarından sıkılmış olduğu belli oluyordu ama onu sıkmaya devam edecektim. Bu ciddi bir operasyondu. “..sana bin kere söyledim, yine söylüyorum; o tarçın kafalı şeytana karşı hissettiğim bir şey varsa o da boşalırken hissettiğim rahatlama hissidir. Bu kadar. Daha fazlası yok. Çaktın mı?”
Eh, aslında oldukça inandırıcı oynuyordu. Hatta Bella bu olayı çözmek için bu kadar hevesli olmasa ona inanmış gibi yapabilirdim bile ama Neil bir şeyi unutuyordu. Ben bu dünyadaki gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri sayılırdım. Birileri duygularını gizlemeye çalıştığında bunu anlardım çünkü yöntemleri iyi biliyordum. Bakışlar sertleşir, yüz hatları durgunlaşır ve ‘küçük dağları ben yarattım şimdi siktir önümden’ ifadesi surata yerleştirilirdi. Neil’de de tıpkı bu ifade vardı.
“Hadi ama. Hiç mi bir şey yok?” Gözlerini devirdi. Bana ters ters bakarak kola şişesini sertçe McClarens’ın biçimsiz, yağlı tezgâhına indirmişti.
“Hiç, Edward. Hiçbir şey.  Aslında bakarsan bu yeni Edward sana pek yaramadı. Eskiden daha zekiydin.” Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Bu da oynadığının bir diğer kanıtıydı. Ama karşısındaki bendim. Oyun oynamasına izin verdiğim kadar oynayabilirdi.
“Yani diyorsun ki ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum?”
“Evet, yarım saatten beri söylemeye çalıştığım şey bu. Hem sen neden benimle uğraşıyorsun ki? İşine baksana.”
“O zaman neden onu evine aldın?”
“Ne?” Bakışlarını bana çevirdi. İyi yerden vuruyordum.
“Seni kaç yıldır tanıyorsam o kadar yıl boyunca evine tek bir kız bile almadın ama geçen hafta Elaine’i senin evine girerken gördüm.” Soru işareti kokan cümlemi bitirdiğimde rahatsız bir hal alan yüzünü fark edebilmiştim. Yüzünü buruşturup söylemek için bir şeyler bulmaya çalıştı. Kıçının en ücra köşesinden uyduracağı bahaneyi duymak için sabırsızlanıyordum.
“Ne olmuş onu evime almışsam?” Omuz silkti. “Tamamen seks ile ilgiliydi. Azmıştım. Dışarı çıkmaya üşendim ve onun gelmesini istedim.”
“Birlikte yemek yapmışsınız.” dedim yüzünün alacağı ifadeyi görmeye hazırlanırken. Muhtemelen bunu nereden bildiğimle ilgili bir şeyler zırvalayacaktı. İnsanlar zaman kazanmak için hep bunu yapıyorlardı. Bazıları asla iyi bir yalancı olamayacaktı; Neil gibi.
“Evimin içine kamera falan mı koydun? Ne tür bir ucubesin sen böyle?”
“Karşı komşun söyledi.” dedim onu gözetlettirdiğim için hiç de utanmamış bir tavırla. “Kaçmaya çalışma, Rocky. Yakalandın.” Oynamaya devam edeceği her saniye onun üzerine gelmeye devam edeceğimi bildiğinden olsa gerek, nefesini büyük bir sıkıntıyla dışarıya verdi ve kola şişesiyle oynarken arkasına yaslandı. Maskesi düşmüştü. Şimdi karşımda sinirli bir erkek değil, huysuz bir çocuk vardı. Bu ifadeyi yıllar öncesinden hatırlıyordum. Kırmızı bisikletinin zincirini attırdığımda da böyle bakmıştı.
“İyi be!” diye teslim oldu. “Belki diğerlerine göre biraz daha fazla değerli olabilir..” elini saçına götürüp bir kısmı kaşıdı. “..ama bu kadar. Ben ciddiyim. Bunu daha fazla uzatmasak iyi olur.”
“Boş veer,” diye mırıldandım gerilirken. Ardından esnemiştim. “Birini sevdiğini anladığında hep böyle olur. Kabullenmek istemezsin.” Kafenin içini inleten, kasadaki Clary’nin buraya doğru bakmasına neden olacak kadar şiddetli bir kahkaha attı. Koca cüssesi gülerken sallanıyordu.
Sevmek mi?” dedi tükürür gibi. Şimdi yüzü eski ciddi halini almıştı. “Beni kendinle karıştırma, Edward. Garip olsa da birini seven sensin. Ben değilim.” Hırsla şişedeki kolasının hepsini başına dikti ve onu tekrar sertçe masaya bıraktı. Oldukça garip tavırlar sergiliyordu. Ne olduğunu biliyordum. İnkâr aşamasındaydı. Buna inanmamak için direniyordu ama sonucu şimdiden görebiliyordum. Her zaman bir şekilde kabullenirdik. Ben ona gerçekten, birine gerçekten ihtiyacım olduğunu ve onsuzken hayatımın berbat olduğunu bile kabullenebilmişken Neil’in bunu kabullenmesi daha kolay olacaktı. Buna emindim.
“Hem söylesene o tarçın kafanın neyini seveceğim ben?” Gözleri insanlarla dolu sokaktaydı. Yüzünde sevmediği yemeği gördüğünde burun kıvıran çocuk ifadesi vardı. “Saçları üzerine havuç suyu sıkılmış bir salata gibi duruyor. Gözleri desen ne renk olduğu belli değil. Absürt bir şekilde neredeyse saçları gibi turuncu.” Belli bir noktaya bakarak yüzünü buruşturdu. Onu hayal ediyor gibiydi. “Tabi bir de yemek yiyişi var. Tam bir sokak kızı gibi. Çorba içerken onun yanında olmak istemezsin. Manda göle düşmüşçesine sesler çıkarıyor.” Bu tasvirine gülerken konuşmaya devam etti. Onu sevmediğine dair kendini ikna etmeye çok kararlıydı. “Ve ayyaşın teki. İçki dolabını eline versem sabaha çıkmadan hepsini bitirir. Senden benden daha çok içiyor. Bir de leş gibi kokarken bana sarılması yok mu, iğrenç. Cips yerken dişlerinin arası Ruffles’la dolduğunda bile gülmeye devam ediyor. Daha sıçma şeklinden bahsetmedim. Öyle bir sıçıyor ki-“
“Neil-“
“Ne var?” diye çıkıştı. Gözleri yine o huysuz halindeydi. “Demek istediğim, bu kızı sevmek için hiçbir sebebim yok. Onunla takılmamın tek sebebi sağlam bir kıçı olması. Geriye kalan her şeyinden nefret ediyorum.” Somurttu. “En çok da kahkahaları.. Deliriyorum resmen.”
“Evet. İşte buna aşk diyoruz.” dedim aşk uzmanıymışçasına. Eh, bunun hakkında bir iki şey bilirdim. “Bella’nın her şeyini sevdiğimi mi sanıyorsun?” Dik dik bakmaya devam etti. “Tabi ki de nefret ettiğim birçok şeyi var. Mesela ne bok yersem yiyeyim hala iyi olup olmadığımı sormasından ya da sürekli kahve içip durmasından nefret ediyorum. Tüm olay da bu.”
“Kessene sen sesini.”
“Hayır, ciddiyim.” Bana bakması için masanın altından bacağına bir tekme attım. “Hiçbir şey hissetmediğin birinden nefret edemezsin, Neil. Can düşmanının yapıkları bile seni bu kadar sinirlendiremez. Ama değer verdiğin, konuşmadığında eksik hissettiğin birinin yürüyüşünden bile nefret edebilirsin.“
“Ahh, hiç başlama.” diye sızlandı. “O tarçın kafayı sevmiyorum ben. Nefret ediyorum ondan.” Gözlerindeki kabullenişi görünce sırıttım. İşte bu kadardı.
“Kesinlikle.”

Detayla RandevuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin