Detayla Randevu - Bölüm 9

3.2K 136 2
                                    

Medya: Bu saçları kim çekiştirmek istemez ki? 

Bölüm 9

Genç kadın kaskatı kesilmiş bedenini oynatmaya çalışırken bir yandan da ne diyeceğini bulmaya çalışıyordu. Dudaklarını bir şey söylemek için araladığında her seferinde söyleyecek tek bir şey bile bulamamazlıktan tekrar kapatıyordu. Gözlerine sanki söyledikleri çok normal bir şeymiş gibi bakan adamı anlayamıyordu. Birilerini üzülürken görmekten zevk mi alıyordu? Aniden gelen mide bulantısı onu ayağa kaldırmaya yetişti. Şuanda rezil haldeydi, sürekli gözyaşlarını içinde saklayamamasından kaynaklanıyordu bu.

"Hey. Bekle. Özür dilerim." 

Edward yerinden fırlayıp kapıdan çıkmak üzere olan Bella'ya yetişti. Bir eliyle kolunu kavrarken diğerini kapıya yaslayıp onu engellemişti. Bella'nın gözleriyse yerdeydi. Edward onu kapıdan uzaklaştırmaya çalıştıkça o daha çok direniyordu. Bir de görüşünü bulanıklaştıran gözyaşları olmasaydı keşke!

"Bırakır mısın? Midem bulanıyor, lavaboya gitmem gerek." diyebildi onu itmeye çalışırken.

"Özür dilerim. Çizgiyi aştım ama elimde değil tamam mı? Kendini aptal yerine koymaktan başka bir şey yapmıyorsun." Son cümle ağzından çıkar çıkmaz sinirle kapıya yumruk attı Edward. Engelleyemiyordu. "Bak. Yine yapıyorum işte. Elimde değil. Neden böyle yapıyorum bilmiyorum. Özür dilerim, söylememem gerekirdi."

Gerçekten söylememesi mi gerekiyordu? Hayır, aslında tam da zamanında söylemişti Edward bunu. Çizgiyi tam da gününde aşmış, Bella'yı az sonra düşündürmeye başlayacaktı. Bella da bunun farkındaydı zaten.

"Lavaboya gitmem gerek. Gerçekten." dedi yine de. 

Kolundaki baskının azaldığını, sonra tamamen kaybolduğunu, daha sonra da önündeki karanlığın gittiğini hissetti Bella. Sonunda kapıdan çıkıp kendini bomboş olan tuvalete atabilmişti.  

Yerde olan başını kaldırıp aynada yüzüne baktı önce. Gözlerinin kenarları kızarmış, yanağından kayıp çenesine düşen damlanın izi orda kalmıştı. Asıl önemli olan şeyse yüzü sanki onun haklı olduğunu onaylayan bir hale dönmüştü. Başını sallayıp bu düşünceden kurtulmak istedi önce.

Edward'ın söylediği gibi hissetmiyordu. Elliot'a âşıktı. Bu yüzden onunla nişanlanmıştı ve bu yüzden evlenecekti. Bir gün çocuklarıyla birlikte onların odalarında oyun oynarken aklına bu gelecek saatlerce gülme krizinden çıkmayacaktı. Onların bir geleceği olacaktı, tıpkı hayal ettiği gibi!

Ama işler istediği gibi gitmedi.

Derinlere sakladığı şeyleri ne kadar itmeye çalışsa da üste çıkmaya başlıyorlardı. Yüzeyde gezinmeye başladıkları andan itibaren önceki düşünceleri aşağıya iniyordu. Aşağı, aşağı, aşağı, daha da aşağı..

Küçük bir kız çocuğu olup oyuncak ayısıyla yatağa girdiği zamanlarda bile aklındaki düşünce hep aynıydı. Bir gün âşık olacaktı o. Ondan uzak kalamayacak kadar çok, yanına yaklaşamayacak kadar tehlikeli bir şekilde sevecekti. İlk âşık olduğu adamla evlenecek, onunla her şeyini paylaşacaktı. Düzenli olacaktı hayatı. Anne ve babası gibi sürekli kavga ederek geçirmeyeceklerdi günlerini. Sevecekti işte. Hiç vazgeçmeyecekti. Çünkü bir insan âşık olmadan yaşayamazdı.

Hayatta sürekli bunu getiriyordu aklına. Zaten beynine sürekli bunu söyleyip durduğu için kendini Elliot'a âşık olmak zorunda gibi hissetmişti. Üniversitedeyken onu yemeğe davet eden ilk adama. Kendini onu sevdiğine, ona bağlandığına ikna ettikten sonra gerisi kolaydı. Onu kaldığı öğrenci evine almalar, gecenin bir yarısı biri gelecek korkusuyla hızlıca iliklenen düğmeler, ailelerle tanışmalar ve aceleyle yapılan bir nişan.. 

Detayla RandevuWhere stories live. Discover now