Detayla Randevu - Bölüm 68

2.6K 77 0
                                    

Bölüm 68
BBA

“Gerçekten de o koca götlü kadın Jace’in öğretmeni miydi?” Çantamdan evin anahtarlarını bulmaya çalışırken güldüm.
“Koca götlü dediğin kadın Jace’in bütün yaramazlıklarına katlanıyor.”
“Benim oğlum yaramaz değil. Sadece.. yerinde duramıyor.” Gözlerimi devirdim. Birbirlerini ölesiye koruma huyları yok muydu, buna bayılıyordum(!)
“Yani hiperaktif. Acaba kime benziyor? Bak emin olamadım şimdi.” Çantamdaki anahtarları bulduğumda vakit kaybetmeden anahtarı anahtar deliğine soktum. Tam üç saattir Edward’la birlikte McClarens’ta oturup çene çalıyor olduğum gerçeği içimde bir şeyleri gıdıklasa da aynı zamanda da sabahtan beri Jace’ten ayrı kaldığım gerçeğini hatırlatıyordu bana. Yine Elaine’le evin altını üstüne getirmiş olmalıydılar.
“Elaine, ben geldim.” diye seslenerek içeri girdiğimde koltuk köşesine elindeki laptopuyla tünemiş bir Elaine görmeyi bekliyordum. Ama bunun yerine Neil olduğu çok açık olan koca bedenin altında yatan Elaine’le karşılaştım. Öpücük sesleri kulaklarımı doldururken gözlerim büyümüştü. Tanrım, napıyordu bunlar?!
“Elaine!” Korkunç bağırışım sonunda onları kendine getirebilmişti. Vıcık vıcık öpücük sesleri çıkaran dudakları ayrıldı ve Neil’in omuzları ardından Elaine’in az sonra koparacağım kafasını gördüm. Nefes nefeseydi.
“Selam gençler.” dedi yüzündeki o mayhoş ifadeyle.
“Selam, Bella.” dedi Neil Elaine’in üstünden kalktıktan sonra. Ardından arkamda bir yerlerde duran Edward’a kaydı gözleri. “Naber dostum?”
Harika.” Neil’in elleri pantolonunun açılmış olan kemerine gidince öfkeyle havayı içime çektim ve ellerimle yüzümü kapattım.
“Siz iki salak ne halt yiyorsunuz burada?! Tanrı aşkına, amacınız ne sizin?!” Neil gözlerini kısarak konuştu.
“Gerçekten söylememizi ister misin? Çünkü, açıkça belli olduğu gibi, sevişmek üzereydik.” Elaine güldü.
“Sevişmek değil, düzüşmek.”
“Doğru. Düzüşmek.” Neil’in pantolonuyla işini bitirdiğini düşünerek ellerimi yüzümden çektim. Yüzlerindeki sapık ifadeyle birlikte birbirlerine bakıyor olmaları beni daha da sinirlendiriyordu. Acilen bir yere oturmalıydım. Midem ne kadar kaldırmasa da hızla yanlarından geçip karşılarındaki koltuğa oturdum ve ellerimi saçlarım arasından geçirdim. Edward da açık kalan kapıyı kapatıp yanıma oturmuştu.
“Sakin ol Bella,” dedi Neil. “Bunlar olağan şeyler.”
“Olağan şeyler mi?! Bana bak geri zekalı, burasının geneleve benzer bir hali var mı?”
“Aslında ışıklandırmayı halledebilirsek iyi şeyler çıkabilir.” Ardından Elaine’le birlikte kıkırdamaya başladılar. Gözümün önünde birbirlerine bakıp sinir bozucu bir şekilde gülüp durmaları doğal olarak sinirlerimi daha da çok bozuyordu. Gerçekten de bu kadar sorumsuz olmaları gerekiyor muydu?
“Bu evde bir çocuk var biliyorsunuz değil mi? Ve daha beş yaşında. İsmi Jace. Sahi, nerde o? Jace!” diyerek ayaklandım.
“Bağırmasana!” dedi Elaine. “Yukarıda. Uyuyor. Bütün gün Neil’le basketbol oynadılar ve yorulmuş. Yani oğlunu striptizcilerin eline bırakmadım, merak etme.”
“Ah, öyle mi? İçim o kadar çok rahatladı ki sana hislerimi anlatamam bile!” Edward’ın parmaklarını bileğimde hissettim. Beni tekrar koltuğa çekmişti.
“Sakin ol.” dedi ardından son derece normal bir ses tonuyla.
“Sakin mi?!” Şu an sakin olmanın çok ötesindeydim. “Söylesene nasıl sakin olabilirim?! Yorgun bir şekilde işten dönüyorum ve benim koltuğumda sevişen iki azmanla karşılaşıyorum! Duyduğum o iğrenç öpücük sesleriyse her şeyi daha boktan bir hale getiriyor. Sana kaç kere bu evde seks yok dedim ben?!”
“Bir çok kez.”
“Peki neden hala aynı şeyi yapmaya devam ediyorsun tanrı aşkına!”
“Evde canım sıkılıyor.” diye cevapladı Elaine.  Ardından Neil konuştu.
“Ben de onun can sıkıntısını gidermesinde yardımcı oluyorum.”
Az sonra kafayı yiyecektim. Sanki yaptıkları çok normal bir şeymiş gibi bir de kendilerini savunuyorlardı. Kendimi geriye atıp başımı koltuğa yasladım. Hiçbirine laf anlatamıyordum. Jace bile beni bu kadar zorlamıyordu. Her gördükleri yerde sevişemeyeceklerini neden anlamıyorlardı? Çok zor ya da karışık bir şey mi söylüyordum?
“Bu arada, Bella, Jace evdeyken seks yok diyorsun ama senin de bizden aşağı kalır bir yanın yok.”
“Ne diyorsun sen?” dedim başımı kaldırıp Neil’e baktıktan sonra. Yüzünde vaat veren geniş bir gülüş vardı.
“Yani.. Sanırım Jace evdeyken yaptığınız kaçamaklardan birini hatırlıyordum da..”
“Hayır.” diye atıldım hemen. İşte şimdi neden bahsettiğini anlamıştım. Kan yanaklarıma doğru hücum etti. “Hatırlamıyorsun. Bundan asla bahsetmeyeceğine dair söz vermiştin!”
“Evet. Ama ne yazık ki ben sözlerini tutan biri değilim.” Gülüşü daha da pislikleşti. Tıpkı yardıma muhtaç yavru köpekler gibi korku dolu gözlerle ona doğru baktım. İçimden dua ediyordum. Tanrım, lütfen anlatmasın.. Lütfen anlatmasın..
“Evet. Seni dinliyoruz, Neil.” dedi Elaine arkasına yaslanarak. Gözlerimi kapattım. İşte şimdi kendimi kuma gömebilirdim.
“Sanırım Jace o zaman iki yaşında falandı. İşten çıktıktan sonra onunla oynamaya gitmiştim çünkü çok güzel bir tren istasyonu vardı. O şeylerle oynamaya bayılıyorum! Neyse, onunla oynamaya gitmiştim ve o gün gördüğüm manzarayı asla unutmadım.. Sizce de öyle değil mi, sizi azmanlar?”
Ov, kesinlikle öyleydi.

“Hey. Rahat dur.” diye fısıldadı bana telefonuyla uğraşmaya devam ederken. Omuz silktim. Koltuğun üzerinde ona biraz daha yaklaştım ve boynu etrafındaki kollarımı sıkılaştırarak dudaklarımı tekrar eski yerine, kulağının arkasına doğru bastırdım. Kızgın bakışlarla beni hafifçe koltuğun diğer tarafına doğru itti.
“Sana ne oluyor bugün?” Yeterince açık değil miydi? Resmen azmıştım. Sabahtan beri onu bir yerlerde sıkıştırmak için zaman kollayıp durmam da bu yüzdendi ama her seferinde araya bir şey girmişti. Ya Jace’in bezinin değişmesi gerekiyordu ya da onu doyurmam. Ama şimdi ortam müsaitti. Bana engel olabilecek bir şey yoktu. Tekrar ona yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum.
“Şu telefonu bıraksana.”
“Gelen maillere bakıyorum.”
“Banane. Bırak.” Dudaklarım yanağına bir öpücük daha kondurduktan sonra yavaşça çenesine doğru kaydı. Rahatsız olmuş bir şekilde iç çekip salonun diğer ucuna baktı.
“Neil ve Jace’in hemen şurada olduklarını biliyorsun değil mi? Uslu dur.”
“Duramam.” Sesim boğuktu. Bugün normal değildim işte anlamıyor muydu? Ben, Neil’le Jace’in burada olmasına rağmen onu istediğimi söylüyorsam kesinlikle bir sorun var demekti. Aksi halde bu tür şeylere ne kadar çok dikkat ettiğimi biliyordum. Ama bugün yapamazdım. Arzuyla dolup taşmıştım.
“Edward, lütfen.” Dikkatini çekmek için bacaklarımı kucağına doğru uzattım ve kollarımla ona tekrar sarıldım. Sonunda elindeki telefonu bırakıp bana dönebilmişti. “Bana acilen bir ayar çekmelisin.”
“Ne?” dedi bu halime gülerken. Evet, şuan gülünç bir konumdaydım ve daha sonra normale döndüğümde bana sürekli bu yaptıklarımı anlatıp benimle eğlenecekti ama umurumda değildi. Konuşma şeklim bile değişmişti.
“Beni becermen lazım diyorum. Çok ciddiyim.”
“Anlıyorum.” Telefonunu tekrar eline aldı. “Ama şansına küs, çünkü Jace ve Neil tam karşımızda o aptal tren istasyonuyla oynuyorlar ve en son hatırladığıma göre sen Jace’in psikolojisini bozmak istemiyordun.”
“Psikolojinin canı cehenneme.” Çenesinden tutup yüzünü kendime doğru çevirdim. İçimde hissettiğim o gıdıklayıcı his hiç gitmiyordu. “Çamaşır odasına gidelim. Onlar anlamadan önce döneriz.”
“Sen ne içtin söylesene.” Dayanamayıp gülen dudaklarını öptüm. Devamını istiyordum. Daha şimdiden iç çamaşırımın ıslandığını hissedebiliyordum ve bu canımı acıtıyordu.
“Bilmiyorum.” Nefes nefeseydim. “Ama bana o koca şeyin lazım. Şimdi lazım. Duydun mu beni?”
“Evet.”
“Hadi gidelim o zaman. Bekle. Önce ben gideyim. Ama beni bekletme. Tamam mı? Yoksa beni kuzeninin önünde becermek zorunda kalırsın.” Gülerek başını salladığında bacaklarımı kucağından aşağıya indirdim. Arkamdan beni izlediğini biliyorum ve bu bana katıksız bir zevk veriyordu. Kendimi yere atıp inlemezsem iyiydi.
“Benim çamaşırları asmam lazım.” dedim ortaya doğru. Amacım Neil’in duymasıydı. “Sizin oyununuz nasıl gidiyor?”
“Süper.” dedi göz kırparak. Ardından Jace’in poposuna vurdu. “Bu velet şimdiden kazanıyor. Büyüdüğünde beni rezil edecek.”
“İlgilendiğin için sağ ol.”
“Sorun değil.” Gözleri tekrar salona kurduğumuz tren istasyonuna dönünce Edward’a ‘seni bekliyorum’ bakışı fırlattım ve hızlı adımlarla kısa koridoru geçerek merdivenlerin altındaki çamaşır odasına girdim. Elbisemi çıkarsa mıydım? Ya da bugünlük bunu boş vermeliydim. Kıyafetlerin çıkmasıyla zaman kaybedemezdim. Elimi boynumdaki kolyeye götürüp sakinleşmek için onunla oynadım. Olmuyordu. Saniyeler geçtikçe daha da sabırsızlanıyordum. Bu şey beni nerden bulmuştu bilmiyordum. Muhtemelen bu sabah onu duşta yakaladığımdan beri böyleydim. İçimde hareket etmesine ihtiyacım vardı. Ağlamamak için kendimi tuttum. Nerde kalmıştı? Burada azmış bir şekilde ölmek istemiyordum. En azından ölmeden önce o sertliği tekrar hissetmeliydim. Böyle ölemezdim.

Detayla RandevuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin