Detayla Randevu | Bölüm 74

2.6K 118 6
                                    

BBA

“Nasıl hissediyorsun?”
Elliot’ın sorduğu sorunun cevabını aradım. Sahi, nasıl hissediyordum? Nasıl hissetmeliydim? Sanırım genel olarak pek bir şey hissetmiyordum. Avuç içlerimi koltuğa tekrar bastırdım ve söyleyecek bir şeyler aradım. Muhtemelen şoka girdiğimi falan düşünüyorlardı. Elaine, Elliot, Jace.. Jace. Korkuyla büyümüş gözleriyle bana bakıyordu. Hepimiz daha güneş bile doğmamışken salonda toplanmıştık. Herkesin gözü üzerimdeydi. Düşüp bayılacağımı düşünüyor olmalıydılar. Sonuçta anne ve babam ölmüştü. Bu beni çılgına çevirmeliydi.
Ama aksine, hiçbir şey hissedemiyordum.
Komşu Betty’nin geçen ay ölen köpeği için bile ağlamıştım. Çok tatlı bir köpekti. Cam mavisi gözleri, kahverengi tüyleri vardı. Elaine’i her gördüğünde üzerine atlardı. Ona birkaç kez kemik verdiğim bile olmuştu. Öldüğünü duyunca çok üzülmüştüm. Betty’le birlikte mezarının başında dikilmiştik uzun süre. Onun için bile hissedebileceğim şeyler vardı. Bir köpek için. Sadece sevimli mi sevimli bir köpek için. Belki de yüzlerce şey hissediyordum. Ama konu onlara geldiğinde.. Bomboştum. Bir buzdolabı kadar donuktum. Yaşıyor olduğu zamanlarda da benim için tıpkı bir ölüden farksız oldukları için garip hissetmiyordum belki de. Omuz silktim. Olabilirdi.
Jules’un şuan hissettiği acının onda birini bile hissetmediğimi biliyordum. Ama bu boşluk çok fazlaydı. Gazetede bir ölüm haberi görürdünüz. Tüh derdiniz acıyla. Ama beş saniye sonra umurunuzda olmazdı. Çünkü ölen kişi sizin yakınınız değildi. Bir başkasıydı o ölen. Yüzünü dahi görmediğiniz biri. Unutulması kolaydı. Ama burada ölen anne ve babamdı. Önemli bir şey olması gerekiyordu. Umurumda olması gerekiyordu. Hele de benim gibi biri için. Her halta ağlayıp üzülen benim gibi biri için.. kesinlikle umurumda olmalıydı. Ama gazetedeki ölüm haberine hissettiğimden daha da boş hissediyordum. Tıpkı boşandıktan sonra hissettiğim gibi. Derin bir boşluktaydım. Önceki hislerimi hiçbir şekilde bulamıyordum. En azından onlar için hissettiğim ufacık güzel bir şey olmalıydı. Hiçbirini bulamıyordum. Ne hissedeceğimi bilmiyordum ki. İnsan annesi babası ölünce ne hissederdi? Hiçbir fikrim yoktu.
“Bella lütfen bir tepki verir misin, korkmaya başlıyorum.”
“Ben iyiyim.” dedim Elaine’i cevaplayarak. Öyleydi. İyiydim. Boştum, ama iyiydim. Benim de ölecek halim yoktu ya. Bu sessizlikte oturmaktan sıkılıp ayağa kalktım. Mutfaktan bir bardak su alsam iyi olacaktı. Mutfağa doğru ilerleyecekken bileğimi bir el kavradı ve beni geriye çekti. Elliot.
“Im, Bella.. Bak bunu söyleyenin ben olmamdan nefret ediyorum ama..” Zor bir şey söyleyecekmişçesine yüzünü buruşturdu. “..öldüklerini biliyorsun değil mi?” Bir süre durup yüzümü inceledi. “..annenle babanın.”
“Evet.” diye cevapladım beklemeden. Neydim ben? Bir aptal mı? Bir kere söylendiğinde anlayabilecek kapasiteye sahiptim.
“Ve.. bu kadar mı?” Histerik bir şekilde güldüm.
“Evet bu kadar, Elliot. Ne dememi bekliyordun?” Eğilip sehpanın üzerindeki bardağı alırken Elaine’in bakışlarını yakaladım. Elinde bomba tutan biriymişim gibi bakıyordu bana. “Annemle babam ölmüşler. Araba şarampole yuvarlanmış. Yarın son yolculuklarına uğurlanacaklar. Tanrı günahlarını affetsin.” İyi olduğumu ve bu olayın beni kötü etkilemediğine onları inandırmak için hepsine gülümsedim ve bardakla birlikte mutfağa gittim. Kendime su doldururken Elaine’in endişeli mırıldanışlarını duyabiliyordum. Ama bu yersizdi. Ben gerçekten iyiydim. İyi olmam garip gelse de iyiydim. Ne de olsa.. onlara bağlı olan kişi Jules’tu. Tepinip ağlaması gereken oydu. Ben aslında onlara çok uzaktım. Uzak akrabalardan biriydim. En son ne zaman onlarla aynı evde kaldığımı hatırlamıyordum bile. Oh, aslında hatırlıyordum. O evde en son dolaştığımda 18’dim. Yıllar geçmişti. Yıllar geçtiğinde insanlar ölürdü. Tekrar omuz silktim. Boğazıma oturan yumrudan hoşlanmamıştım. Umurumda değil, dedim kendi kendime. Umurumda değil.

Detayla RandevuWhere stories live. Discover now