Detayla Randevu - Bölüm 46

Start from the beginning
                                    

"Çünkü ben onun annesi değilim ama senin annenim ve şimdi oradan kalkıp yanıma gelmeni istiyorum, tamam mı?" 

Az önce düşündüklerimi geriye tıkmaya çalışırcasına tabakları hızlıca birbirinin üzerine bıraktım ve çıkan tiz sesin donmuş beynimi tekrar canlandırmalarına izin verdim. Bu bir süre için beni ayakta tutabilirdi. Ya da yine saklanabileceğim bir köşe bulup orada ağlamaya devam ederdim. Artık onun hakkında hiçbir şeyi tahmin edemiyor olmak beni zaten mahvederken bunun yanında bir de neler olduğunu bilmiyor olmam da vardı. Sanki bir filmdeki en önemli karakterlerden biriydim ama senaryoda neler olacağını bilmeden oynamak zorundaydım. Bu berbattı. Gerçekten kendimi nokta kadar değersiz hissediyordum.

Kalbimi acıtan şeyleri düşünmek gözlerimi yine yaşlarla doldurdu. Gözümün önüne dünkü sahneler geldikçe bitmişlik hissi her yanımı sarıyordu. Nefes almaya çalışarak başımı kaldıracağım sırada Jace'in kapıya attığı tekmeyle irkildim.

"Hayır! Hayır, hayır, hayır, hayır!" Gözlerim önce şaşkınlıkla, daha sonra kapıya attığı güçlü tekmeleri görünce korkuyla büyümüştü. Kapı her tekmesinde sallanıyor ve ben her hıçkırışında daha da donuklaşıyordum. "Benim aptallığım yüzünden buraya gelmiyor işte! O aptal tornavidadan nefret ediyorum!" 

Kalbimdeki korku zaman geçtikçe bir kat daha arttı ve olduğum yerde titrememi sağladı. Ne için korktuğumu anlamam birkaç hıçkırık dolu saniyemi almıştı ama sonunda kalbimdeki korkunun kaynağını hissedebilmiştim. Edward'dan korkuyordum. Jace tüm gücüyle kapının koluna asılıp boş çabalarla onu açmaya çalışırken bir anda dışarıya çıkıp, dünkü gibi ateş püskürmesinden korkuyordum. Alnının üzerine dağılmış bronz renkli saçlarından, iyice koyu bir laciverte bürünmüş gözlerini ve sıktığı yumrukları yüzünden kollarının üzerine uzun bir yola dönüşen kabarmış damarlarını görmekten korkuyordum.. Ondan korkmamam gerekirken bunun tam tersini yapıyordum. Bu beni daha da çok korkuttu. Üzerimdeki donukluktan kurtularak hızla mutfaktan dışarı fırladım.

"Jace! Sana buraya gelmeni söyledim! Hemen!"

Beni umursamadan kapının kolunu zorlamaya devam etti. Bir yanım onu tutup yanıma çekmeye hazırlanırken diğer yanım burada dikilip, durdurmaya çalıştığım gözyaşlarımı akıtmamı söylüyordu. Sonunda, o hıçkırıklarının arasında sesini Edward'a duyurmaya çalışırken ikinci seçenek daha ağır bastı ve hemen arkamdaki duvara yaslandım.

"Baba, lütfen aç kapıyı! Özür dilerim bir daha asla yapmam, yemin ederim. Tam bir aptalım, lütfen aç kapıyı."

Küçük bir kızken ve en sevdiğim ayıcığımla uyumaya hazırlanırken bunları yaşayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Tek hayalim iyi bir psikiyatrist olup insanların çözemediği sorunlarıyla başa çıkabilmesine yardımcı olmak, beni aynı onu sevdiğim gibi sevecek biriyle evlenip ölene kadar onun yanında kalmaktı. Başka bir hayalim yoktu. Sadece o evden ve "istenmeyen kız Bella" olmaktan çıkmak istiyordum. Herkes gece yattığında ona imkânsız gelen şeylerin hayalini kurar, bir gün bunun gerçek olabileceği düşüncesiyle içini rahatlatırdı. Ama o zaman ayıcığıyla uyuyan küçük bir kızdım, şimdiyse bambaşka bir yerde, bambaşka düşüncelerle gözyaşlarımla beraberdim. 

Hayalimde bunlar var mıydı? Hayır, hiç yoktu. Hayalimde Edward'la kavga etmezdik bile. Bizim için her şey güzel olurdu o rüyalarda. Kıskanılacak kadar güzel.. Ağlamalarım âşık olduğum kişiyle evlendiğimde son bulacak, artık hiç ağlamayacaktım. Beni yalnız hissettiren o evden kurtulacak ve sürekli gülecektim.

Evet, çocukluk rüyaları gerçekten çok güzeldi. İmkânsıza ulaşabilmenin hayallerini kurmak, ona ulaşmak kadar güzeldi. Ama o zaman bilmediğim bir şey vardı.

Detayla RandevuWhere stories live. Discover now